Savaştan Beter Salgın

İtalyan yazar Giovanni Boccaccio, ‘Decameron’ adlı hikâyelerinde Floransa’da veba salgınını, ABD’li ünlü şair Edgar Allan Poe da ‘Kızıl Ölümün Maskesi’ adlı öyküsünde döneminin ‘taun’unu yazdı. ‘Kara ölüm’, tarihçiler kadar edebiyatçıları da derinden etkiledi.

Savaştan Beter Salgın

Kahire’de yaşayan Arap asıllı bir yazar, 13. asırda bütün Orta Doğu’yu kuşatan veba salgınını, günlüğünde anbean aktarmaya/kaydetmeye çalıştı:

‘Kahire’de ve Mısır’da her gün 10 - 15 bin kişi vebadan öldü. Görevliler, cenazelerin yıkanması ve kefenlenmesi için hiçbir ücret almadı. Ellerinden geldiğince çalıştılar. Ölüler tahtaların, merdivenlerin, kapıların üzerinde taşındı. Çukurlara - yaklaşık/ortalama 30 kişi olacak şekilde! - topluca gömüldüler. Vebadan can verenler, önce kan tükürdü, sonra da bağırarak/haykırarak hayatlarını yitirdi. Kahire bomboştu. Sokaklarda bir Allah’ın kuluna rastlamıyordu. Pahalılık almış başını gitmişti…’

Tarihin farklı dönemlerinde lokal ya da geniş coğrafyalarda görülen salgın hastalıklar insanlığın başına büyük bela açtı. Arap yazarın günlüğünde kaydettiği, 14. yüzyıla mührünü basan, 1346’da başlayıp 1353’de sonlandığı kayıtlara yansıyan salgında tarihçilere göre 80 milyon, tıp araştırmacılarına göreyse 200 milyon civarında insan hayatını yitirdi.

- AIDS, 5 Yılda 31 Milyon İnsanın Ölümüne Sebep Oldu… -

Çok geniş alana yayılan ve onbinlerce insanın kırılmasına sebebiyet veren hastalıklara ‘pandemi’ adı da verildi. Mesela H3N2 kodu ile işaretlenen, grip virüsünün mutasyona uğramış türü, 1968’de Hong Kong nüfusunun yüzde 15’inin ölümüne yol açtı. Bir diğer ‘pandemi’ AIDS, ilk tanımlandığı 1976’dan 1981’e kadar - tahminen! - 31 milyon insanı öldürdü.

H1N1 olarak sınıflandırılan, halk arasındaki adıyla ‘İspanyol Gribi’ çok daha zalim çıktı. Birinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında hızla yayıldı, 500 milyon insanı etkisi altına aldı ve 20 ila 50 milyon arasında ölüme yol açtı. Oysa 5 yıl süren ‘Büyük Boğuşma’da 16 ila 19 milyon kişinin vefatı kayıtlara geçti.

Ama tarihin kaydettiği en etkin ve öldürücü pandemi ‘veba’ydı. İnsanlık, binlerce yıl taun karşısında çaresiz kaldı. Salgından korunmak/kurtulmak için ‘palyatif’ - anlık/geçici! - tedbirler geliştirdi. Bazı kanaat önderleri, astrolojiyi kullanıp salgın sebebini burçlara bağladı. Acilen yapılması gereken hurafeleri sıraladı. Bazıları, cadıları ve büyücüleri suçlu ilan etti: Hemen yargılanıp öldürülmelerini önerdi. Canlı canlı yakılan cadılar, - iddialarına göre! - hastalığın ‘panzehiri’ydi. Ateşte kızaran cadılar, yayılmayı ve kitle ölümlerini engelleyecekti! Hekimlik, din adamlarının omuzlarına kaldı. Muhbirler, mahallerindeki cadıları/büyücüleri ihbar etti. ‘Cadı avı’ ödül dağıtılan bir müessese haline geldi. Özellikle Avrupa’daki Hıristiyan din adamları, ‘şeytan çıkarma’, ‘cadı terbiye’, ‘salgın önleme’ ritüelleri düzenledi. Okunmuş haç, kutsanmış mum, gibi şeytan çıkarmaya ve cadı etkisizleştirmeye yarayan çeşitli ürünleri pazarladılar. 

- Salgın Hastalıklar Kutsal Kitaplarda da Yer Aldı… -

Veba, kutsal kitaplara kadar girdi. Tevrat’ta adı geçen hastalıktan bahseden metinler yer aldı. Mesela İsrailoğulları Hazreti Musa’nın önderliğinde Mısır’dan ayrılırken, Firavun’un tebaasına, Allah tarafından azap çekmeleri için veba layık görüldü/uygun bulundu. İsrail Oğulları da, - Davut Peygamber zamanında! - veba salgınıyla cezalandırıldı.

Hatta bazı Hitit tarihçilerinin iddialarına göre, ilkçağın süper devleti Hitit İmparatorluğu da veba salgınının kurbanıydı. Kral 1. Şuppililuma, M.Ö. 1322’de, Babil seferinden başkent Hattuşa’ya döndü. Savaşta esir alınanlar da yanındaydı. Ama hepsi de vebaya yakalanmıştı. Kral da menfur hastalığa duçar oldu. Çok geçmeden de son nefesini verdi. Yerine geçen oğlu 2. Murşili, yaşadıklarını ve şahsi acısını tabletlere geçirtti. 2. Murşili döneminin resmi kayıtlara göre, Hitit Ordusu’nun çok değerli/tecrübeli komutanları, devlet yöneticileri, kahraman askerleri de öldü. Yazılanlara bakılırsa, Hitit coğrafyasında yaşayanlar yok olma noktasına geldi.

M.Ö. 396’da, Kartaca Ordusu, Sicilya’daki Sirakuza şehrini kuşattı. Askerler arasında hızla yayılan veba şehrin düşmesini engelledi. Kuşatma kaldırıldı, Kartaca Ordusu geri çekildi. Hastalık, askerleri kırıp geçirmişti.

Filozof imparator Marcus Aurelius Antoninus’un adını alan, M.S. 160 ila 180 arasında, İtalya, Yunanistan, Anadolu ve Mısır’da etkili veba salgınında 5 milyona yakın insan telef oldu. Kuvveti ve kudreti ile - o günün dünyasını titreten! - Roma Orduları sürekli yer değiştirdi, fakat büyük kayıplar vermekten kurtulamadı.

- Veba Kurbanları Galata’daki Toplu Mezarlara Gömüldü… -

Bizans yönetimindeki İstanbul’da tarihe geçen ilk büyük salgın M.S. 542’de, İmparator Justinian dönemindeydi. Hastalık, farelerin taşıdığı pireler vasıtasıyla yaygınlaştı. Hayat durdu. Ticaret kesildi, açlık başladı ve kıtlık seri ölümlere yol açtı. Cadde ve sokaklar - kokan, çürüyen! - cesetlerle doldu. Mezarlıklarda yer kalmadı. Galata’da açılan derin çukurlar toplu mezarlara dönüştü. 4 ayda kent nüfusunun yüzde 45’i yok oldu. Justinian da kurbanlar arasındaydı. 

Orta Çağ’da veba mikrobu farelerin üzerindeki bitler veya pireler vasıtasıyla taşın(ır)dı. Şehirlerde insanlar üst üste yaşardı. Kanalizasyon yoktu, cadde ve sokaklar çöp öbekleriyle doluydu. Hastalığın yayılması ve etkinleşmesi için şartlar çok müsaitti.

1227’deki 6. Haçlı Seferi de veba salgınından etkilendi. Haçlı orduları Filistin’de tutunamadı. Askerler, farklı iklim şartları, yetersiz beslenme, aşırı kirlilik ve hızla yayılan salgından paylarına düşeni aldı. Büyük kayıplar verildi. Alman Hükümdarı 2. Frederick de, Brindisi limanından gemilere bindirdiği binlerce askerini geri döndürdü/çevirdi.

14. yüzyılın başında veba Çin’de de görüldü. Bilinen bir tedavi yöntemi yoktu. Önlemler yetersizdi, işe de yaramadı. Hastalık, ‘İpek Yolu’ vasıtasıyla ticaret yapılan şehirlere ulaştı. 1300 ile 1380 arasında geçen 80 yıl içinde Çin, nüfusunun yüzde 35’ini yitirdi. Çin Vebası, Hindistan’dan Orta Doğu’ya kadar çok geniş coğrafyada yayıldı. Yüz binlerce insanı öldürdü. Salgın, tarihe ‘Kara Ölüm’ diye geçti.

- 1353’de Avrupa’da 75 Milyon Kişi Salgın Hastalıktan Öldü… -

Asya’daki salgın Avrupa’ya sirayet etti. Gemiler dolusu mal, yiyecek ve kıymetli eşyalar vebayı taşıdı. Liman kentlerindeki insanların çoğu hastalığın pençesine düştü. Şehirler nasibini aldı. Hastalananlar kısa sürede terk-i dünya eyledi. 

Örneğin, dönemin en önemli limanı ve ticaret merkezi Floransa ahalisinin üçte biri hayatını yitirdi. Tarihçilerin saptamasına göre, 1346’dan 1353’e kadar Avrupa’da 75 milyondan fazla insan helak oldu. 14. asırda dünya üzerinde 600 milyon insanın yaşadığı tahmin ediliyordu.

İspanyol denizciler ve askerler, çiçek virüsünü yeni keşfedilen kıta Amerika’ya taşıdı. 1510’dan itibaren yoğunlaşan seferler sonucunda yerli halk arasında salgının korkunç tahribatı kısa sürede görüldü: Milyonlarca Aztek yaşamını yitirdi. Aztekler sadece çiçek değil, kabakulak ve kızamık ile de ilk kez karşılaştı. Sonuçlarını çok ağır ödediler.

1853 - 1856 arasında, Osmanlı’nın yanında - müttefik! - Rusya’ya karşı savaşan İngiliz ve Fransız askerler de salgın hastalıklardan paylarına düşeni aldı. 50 bin Fransız, 17 bin İngiliz ordu mensubu hayat(lar)ından oldu. Rus tarafının da 37 bin kurban vardı. Fransız Savaş Bakanı ve Ordu Komutanı Armand-Jacques Leroy de Saint-Arnaud ile İngiliz Ordu Komutanı Lord Reglan, - savaş meydanlarında sinsice yayılan! - kolera salgınından can verdi.

Oysa çatışmalarda 20 bin Fransız, 5 bin İngiliz, 38 bin Rus askeri yaşamını yitirmişti. 

- Amerikan İç Savaşı’nda Kuzey Ordusu’nun 220 Bin Askeri Salgın Hastalıklardan Öldü… -

1861 ile 1865 arasında 4 yıl süren Amerikan İç Savaşı’nda Kuzey Ordusu’nun - yaklaşık! - 220 bin askeri tifo ve dizanteri gibi salgın hastalıklardan öldü. Hastalık kurbanları, çatışmada hayatını yitiren muhariplerin neredeyse iki katıydı.

Birinci Dünya Savaşı’nda Alman kuvvetlerinin İtalya’da kolera, Rusya’nın St. Petersburg şehrinde de veba hastalığını - bilerek/isteyerek! - yaydığı ileri sürüldü. Birinci Büyük Savaş’ın hediyesi vardı: Olumsuz sağlık ve çevre koşulları İspanyol gribinin hızla yayılmasını sağladı. Dünya yüzünde 50 milyondan fazla insan hastalığın pençesinden kurtulamadı. 

Bazı salgın hastalık türlerinin etkilerini/tahribatını gözlemlemek için savaş alanları laboratuvar olarak kullandı. Japon işgal kuvvetleri, 1939 - 1942 yılları arasında, Çin ve Mançurya’da muhtelif hastalıkların numunelerini esirler üzerinde denedi. Japonya’nın Çin’in 11 şehrine kitlesel saldırı da bulunduğu, veba mikrobu taşıyan farelerin kanlarıyla semirtilmiş 15 - 16 milyon arası pirenin salındığı iddia edildi.

- 1403’den Sonra Anadolu’da Kıtlık ve Salgın Hastalıklar Görüldü… -

Askeri seferler de, salgın hastalıkların etkin şekilde yayılmasına yardım etti. Örneğin tarihe Aksak Timur diye de geçen Emir Timur, 1402’de Asya’dan Anadolu’ya geldi. Yıldırım Beyazıt komutasındaki Osmanlı Ordusu’nu Ankara’nın Çubuk Ovası’nda ağır mağlubiyete uğrattı. İki taraf da telafisi güç kayıplar verdi. Asıl büyük yıkım bir yıl sonra, 1403’de görüldü. Anadolu’nun büyük kesiminde kıtlık baş gösterdi. Sonuçları çok ağır ödenen veba salgını da Türk köylüsünü/çiftçisini vurdu.

Dünyanın incisi, Bizans’ın merkezi İstanbul da veba salgınından az çekmedi. 1361 ile 1362 arasında İstanbul ahalisi ‘taun’un yarattığı dramatik tablolardan çok etkilendi. 55 yıl sonra yine aynı pandemi ağır tahribat yaptı. Binlerce insan öldü, hayat durdu. En gerekli ihtiyaç maddeleri bulunamadı, var olanların fiyatları - karaborsada! - katlandı.

Osmanlı yönetiminde de salgın(lar) görüldü. 1455’de, - fetihten 2 yıl sonra! - veba, şehrin kapılarını çaldı, varlığını ve ciddiyetini hatırlattı. 

1501’deki ağır ve tahripkâr seyreden pandemi, İstanbul’da yaşayan insanların yaklaşık yüzde 25’inin ölümüne sebebiyet verdi. Kaybedilenlerin sayısı 25 bin kişiydi.

- İstanbul, Tarihi Boyunca Salgın Hastalıklarla Boğuştu… -

1509’da, 2. Beyazıt’ın saltanatında, İstanbul’da büyük/etkili deprem oldu. Ağır yıkıntının yanında, yetersiz ilaç, temel ihtiyaç maddeleri, yaşam koşulları veba salgınını tetikledi. 

16. yüzyılda Osmanlı’nın başkenti İstanbul, çeşitli salgınlarla anıldı. Tarihçilerin yazdıklarına bakılırsa yıkıcı, göz yaşartan dramlar yaşandı. Şehir açık hava hastanesine döndü. Durum, ‘büyük uğursuzluk’, ‘ilahi cezalandırma’ şeklinde yorumlandı. 1591-92 arasındaki pandemi, günde - ortalama! - 325 ile 350 kişiyi öldürdü. Bütün dükkânlar kapatıldı. İnsanların toplanması, bir arada uzun süre bulunması/kalması yasaklandı. Şehir hapishanelerindeki mahkûmların çoğu salıverildi. Halka evlerinden çıkmamaları önerildi. Hükümdar 3. Murat yanına ailesini, haremini, yakın hizmetlilerini alıp şehri terk etti. Sarayda kalırsa salgına yakalanabileceğini düşündü.

Osmanlı etkili, yıkıcı veba salgınlarına ‘büyük taun’, ‘şiddetli taun’ diye adlandırdı. 1625 yılında İstanbul’da veba katliamında 200 bin kişiden fazla insan öldüğü kayda girdi. 1637’deki pandemi ‘büyük taun’du. 1648’deki büyük salgında günde - ortalama! - 1.000 kişi hayatını yitirdi. 1655’deki felaket ise, çok daha ağır ve yıkıcı sonuçlar yarattı, ‘şiddetli taun’ diye anıldı. 

Aynı yüzyılda Osmanlı’nın başka bir büyük kenti Kahire’de ortaya çıkan veba salgını tam 18 yıl sürdü. Yıkıcı sonuçları tahmin etmek zor değildi.

- 18. Asır Osmanlı’ya Uğur Getirmedi… -

18. yüzyıl, Osmanlı tarihinde ‘salgın hastalıklar asrı’ydı. İmparatorluğun hemen her bölgesinde ‘taun’ yaşandı.

18. asırda, Osmanlı’nın yönetimindeki Suriye’de özellikle de Halep de, 1760 - 1762 arasında vebadan payına/hakkına düşeni aldı. Bölge insanı 1757 - 1758’de kitlesel açlık, 1759’da şiddetli depremle karşılaştı. 1773 ile 1778 arasında, tam 6 yıl veba ile koyun koyuna yaşadı. Hastalıktan ölenler ‘normal’ karşılandı, ‘vaka-ı adiye’den sayıldı.

Osmanlı, 1838’de ciddi adım attı. Salgın hastalık görülen mahaller ‘karantina bölgesi’ ilan etti. Mıntıka denetim altına alındı, yeterli sağlık tedbirleri getirildi, insan ilişkileri sınırlandırıldı. 1839’da ‘Karantina Nazırlığı’ ihdas edildi. Sonraki yıllarda, örneğin 1840 ve 1844’deki veba salgınlarının bilançosu korkutucu değildi.Balkan Savaşları sırasında pandemik hastalıklar yine hortladı. Özellikle İstanbul ve Trakya bölgesinde kolera kan kusturdu. Hazırlıksız yakalanan halk, binlerle ifade edilen kurban(lar) verdi. Yetersiz, kıt imkânlarla mücadelede zorlukla sonuç alınabildi.

- Türk Ordusu, Kurtuluş Savaşı’nda Hem Düşman İle Hem de Salgın Hastalıklarla Boğuştu… -

Kurtuluş Savaşı’nda kahraman ordumuz bir yanda işgal kuvvetleri, diğer yandan da hastalıklarla savaştı. Ordunun nakliyesini sırtlayan - zaten yetersiz sayıdaki! - katırların ‘sığır vebası’na yakalanmaması için azami dikkat gösterildi. Ordu mensubu fedakâr, bilgili veterinerleri, illete karşı bütün dikkatleri ve becerileriyle çalıştı. Kesin zaferde büyük pay sahibiydiler.

Genç Cumhuriyet, halkın salgın hastalıklardan korunabilmesi için etkin ve çok yönlü tedbirler aldı. 1920’li ve 1930’lu yılların Türkiye’sinde ahali, sıtma, trahom, tifüs, verem ve frengiden muzdaripti. İdealist kadrolar, hastalıkların kökünü kurutmak için olağanüstü gayret gösterdi ve başarılı oldu.

25 March 2020 20:32
1,175 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Melek Girmez Sokağı’ndaki Cami

Melek Girmez Sokağı, 1812’deki veba salgını ile ününe ün kattı.

Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

Monna Rosa: Kırık Bir Aşk Hikâyesinin Yadigârı

Bazı sevda hikâyelerinin sonunda kavuşulmazdı. Bazılarında ise âşıklar; maşuk(a)larına kendilerini anlatamazdı. Bazı şiirler reddedilebilirdi; ama her kabul edilmeyişin bitebilen/değişebilen vadesi vardı. Monna Roza az bilinen; ama vuslata erişilmeyen kırık bir sevdasının öyküsüydü…

Minaresinde Çan Bulunan Cami

Senegal’in Saint Louis kentindeki Büyük Cami’nin minaresinde saat başlarında çalan bir çan bulunuyor.

Saraydaki ‘Taçlı’ Fahişe

Rus tarihine Büyük Katerina olarak geçen Çariçe 2. Katerina’ya tahtını garantiye alması için - kimden olursa olsun - bir oğul doğurması gerektiği Başbakan Bestuchef tarafından - biraz da utanılarak - hatırlatıldı.

Diğer Dünya Tarihi Yazıları

Putin’in Türk Asıllı Metresi

Putin’in hayatına giren veya adı beraber anılan hanım(lar)ın yüzüne şans hep güldü. Kimisi gayrimenkul(ler)e ve servete kondu. Kimisi de politikaya girdi. Medya dünyasında patron koltuğuna oturdu. Devlet protokolünde ‘görünmeyen statü’ sahibi kesildi. Alina Kabaeva, şöhretli sporcuydu. Putin’le tanıştıktan sonra ününü, variyetini ve etkinliğini artırdı. Bayan Kabaeva, ‘son göz ağrısı’na, ‘Kış öncesi gelen - kısa süreli - aldatıcı yaz’a benzetildi. Güzelliği ile sadece Putin’in değil, bütün karşı cinsin ilgisini topladı. Sadece Rusya’da değil dünyada da stardı!

Putin'in Kadınları

Ünlü şairimiz Orhan Veli, ‘Kitabe-i Sen-i Mezar’ isimli şiirine, ‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar,’ mısralarıyla başladı. Süleyman Efendi’nin sıkıntılarını anlattı. Putin de, çevresindeki güzel kadınlardan çekti. Kalbini verdiği, kanatları altına aldığı, özenle sakladığı ‘nazende’ler sayesinde merak edildi, dillere düştü, haberlere mevzu oldu. Putin ve yakın çevresini saran ‘nazenin’ler, dünyanın da ilgisini çekecekti!

Öteki Putin / 2

Putin, dünya siyaset arenasına çıkınca, hemen fark edildi. Gizli servislerin, basının ilgi alanına girdi. Özel hayatı, çalışma şekli, yakın çevresi, ailesi ve hatta akrabaları tek tek değerlendirildi. Yazıldığı gibi Putin, ‘dünyanın en zengin adamları arasında’ mıydı? ‘Birbirinden güzel 2 hanımla birlikte olmuş’ ve ‘ailesinin kalabalıklaşmasını sağlamış’ mıydı?

Öteki Putin / 1

Putin, ‘KGB okulu/geleneği’nden gelen Rusya Federasyonu Başkanı’ydı. Tarihine, devletinin derin/‘kadim’ geleneklerine ve kurumlarına bağlıydı. Hatta resmen açıklamasa bile, 20. asrın 2 numaralı süper gücü, ‘Sovyetler Birliği’nin mirasçısıydı. ‘Çarlık Rusyası ile SSCB’nin sentezi gibiydi!’

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.