Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

Bilinmeyen Abdullah Gül

Bir danışmanın tanımlamasına göre Abdullah Gül; ‘Kişisel özelliklerini ve duygularını başarıyla gizleyebilen siyasetçi’ydi. AKP’de iken; ‘Kuşatıcıydı; farklı kesimler arasında köprü kurabildi…’

Türk romanın büyük ustası Kemal Tahir’i pek beğenirdi. Tahir’in romanlarında, ülke toprağının kokusunu hissettiğini söylerdi. O’nun için Kudüs ‘çok etkileyici şehir’di.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül; Kayseri’de, 29 Ekim 1950 Pazar günü, Cumhuriyet Bayramı’nın kutlanacağı sabah doğdu. Anlatıma göre; sabah ezanı yeni okunuyordu. Babası, Ahmet Hamdi Gül; ilk çocuğunun/oğlunun adını ‘Cumhur’ koymayı düşündü. Dayısı da destekledi. Ama babaannesi ve dedesi karşı durdu. Çocuk erkek doğarsa, ‘Abdullah’ isminde karar kılınmıştı. Sözleri dinlenmeliydi.

Gül’ün amcası Abdullah Satoğlu; Kayseri Ansiklopedisi’ni yazdı. Kuzeni Celalettin Satoğlu ise; ailenin soyağacını çıkardı.

Alınan bilgiye göre; Gül’ün anne tarafı Sivaslı, babasının ataları da Siirtliydi. Asırlar önce Kayseri’ye geldiler; şehrin köklü aileleri arasındaydılar. Baba tarafından çok sayıda imam yetişmişti; şehirde görev yapmıştı. 

Abdullah Gül’ün babası Ahmet Hamdi Gül Bey; 1926’da Kayseri’de doğdu; torna ustasıydı. Kayseri’deki Hava İkmal Komutanlığı’na bağlı Onarım Atölyesi’nde yöneticilik, şeflik yaptı. Eşi Adviye Hanım; dayısının kızıydı; 1949’da evlendiler. Adviye Hanım; Kayseri’nin tanınmış muhafazakâr ailelerinden Satoğulları’ndandı. 

Abdullah; bir yıl sonra doğdu. Aileye uğur getirdiğine/getireceğine inanıldı. Ahmet Hamdi Gül Bey - ölümüne kadar! - ; diğer oğlu Macit Gül ile Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’ndeki atölyesinde çalıştı; işini hiç terk etmedi.

Anlatılana göre Abdullah Gül; şımarık değildi; saygılı, sessiz ve ölçülüydü. Sonraki yıllarda bir kız, bir de erkek kardeşi oldu.

- Abdullah Gül’ün Çocukluğunda Kayseri Avuç İçi Gibi Küçük Bir Şehirdi… -

Abdullah Gül’ün ilk yıllarında Kayseri; çocukların sokakta rahatça koşulabildiği, top oynanabildiği, çeşitli oyunlar kurulabildiği şehirdi. Birdirbir, uzuneşek, saklambaç oynanırdı. Yaz sıcaklarında Erciyes’in yamaçlarındaki bağ evlerine sığınılırdı. Şehir merkezindeki yazlık sinemalara gidilirdi. Gül; kovboy filmlerini seyrederken pek mutluydu.

Abdullah Gül; 1957’de Gâzi İlkokulu’na başladı. İlk 3 sınıfı Kayseri’de okudu. 1960 yazında, ailece İzmir’e gittiler. Kayseri’den bindikleri kara tren, Ankara’ya uğrayıp İzmir’e vardığında neredeyse tam 24 saat geçti. Küçük Abdullah; İzmir’i sevdi. Dedesinin de önerisi üzerine okul nakli yapıldı; 4. sınıfa devam edecekti. Konak semtindeki Kemal Reis İlkokulu’nun yeni öğrencisiydi. 

Gül’ün ailesi; DP (Demokrat Parti) sempatizanıydı. 27 Mayıs 1960 Askerî Müdahalesi’nin ardından Yassı Ada’da yapılan duruşmaların radyo yayınlarını üzüntü, dikkat ve ilgi ile izlerdi. Ailenin genel kanaatine göre; DP’ye yapılan uygulamalar haksızlıktı.

Küçük Gül’ün İzmir macerası 1 yıl sürdü. Kayseri’ye, Gâzi Paşa İlkokulu’na geri döndü; 1962 yılında başarıyla mezun oldu.

Ahmet Hamdi Gül Bey; küçük Abdullah’a tecvitle Kuran okumayı öğretti. Kuran kursuna da gönderdi. Aile; Abdullah Gül’ün imam hatip lisesine devam etmesini istemedi. Şair dedesi, torununun makine mühendisliği eğitimi almasını önerdi. Ayrıca her Kayserili gibi ticarî kabiliyetini ölçmek de istedi. Dükkânında gazoz sattırmaya çalıştı. Ama küçük Abdullah başarısızdı. Aşırı utangaçlığı becerisini engelledi.

- Gül’ün Ailesi Aşırı Muhafazakârdı; Adalet Partisi Destekçisiydi… -

Gül’ün resmî biyografisine göre; Kayseri’deki Nazım Toker Ortaokulu’na - 29 Ağustos 1962’de! - kaydı yaptırıldı. Genç Abdullah; yeni arkadaşlar kazandı; spor yaptı ve çeşitli oyunlara katıldı. Düzenli şekilde çizgi roman ve kitaplar okudu. İlk yazı denemelerine girişti. 1965’de, sınıfta kalmadan, başarı ile mezundu. 

DP’nin mirasına sahip çıkan AP (Adalet Partisi) tek başına hükümet kurmuştu; Gül Ailesi - doğal olarak! - Demirel’i destekliyordu; Sol’a karşıydı.

Aynı yıl, - 1965’de! - Kayseri Lisesi’nin öğrencisiydi. Korkut Özal, Turgut Özal, Sadettin Bilgiç ve Turhan Fevzioğlu’nun yetiştiği tarihî okul, daha da ünlenecek başka isme ev sahipliği yapacaktı. Derslerine çalışmayı artırdı; edebi kitaplar okumaya/edinmeye ağırlık verdi. Gözlerinde bozulma başlayınca, gözlük takmak zorunda kaldı. Lisede kız öğrenci yoktu. Şehrin muhafazakâr/tutucu anlayışı, kız/erkek karma sınıflarda eğitime hoş bakmazdı. 

Futboldaki başarısı da ortaya çıktı: Lisenin takımında kalecilik yaptı. Beşiktaş Futbol Takımı’nın fanatik hayranıydı/taraftarıydı. Hem kültürel, hem de sosyal hayatta kendini geliştirmeye özen gösterdi. Siyaset de yakın ilgi alanına girdi. 

Kayseri’de hayatını tümden değiştirecek/etkileyecek şair/fikir adamıyla, Necip Fazıl’la tanıştı. Kısakürek; Büyük Doğu Fikir Kulübü’nü müessisiydi; aynı adla yayınlanan dergi/gazetenin sahibi/başyazarıydı. İslâmcı çizginin en önemli/tanınmış kalemiydi. Necip Fazıl’ın şehirdeki konferansına babası Ahmet Hamdi Gül Bey götürdü. Abdullah Gül; ünlü şairin hitabetinden ve tavırlarından etkilendi. Fikrî liderine kavuştuğuna inandı; Büyük Doğu Hareketi’ne fiilen/gönülden iştirak etmeye karar verdi. Daha da ileri gitti: Kapıldığı duygu selinin sonucunda; Kısakürek’e mektup yazdı. Edebiyat çizgisine ve fikri muhtevasına hayranlığını belirtti. Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi.

Gül’ün fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu.  Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da takip edip yararlandığı/etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

Ailede ‘Millî Görüş’ü benimseyen ilk kişi: - anne tarafından! - dedesinin kardeşi, harita mühendisi Mehmet Satoğlu’ydu. MNP (Millî Nizam Partisi)’nin kurucuları arasındaydı. İddiaya göre; Gül’ü de etkilemişti.

- İstanbul’daki Kayseri Öğrenci Yurdu Gurbetteki İlk Adresiydi… - 

Gül; meslek seçimi yapacağı merkezi sınava Ankara’da girdi. Hedefi: Yüksek eğitimini İstanbul’da yapmaktı. Sonuçlar açıklandığında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuma hakkı kazanacaktı. Akrabası Mehmet Tekelioğlu - halasının oğluydu; sonraki yıllarda Gül’ün kız kardeşiyle evlenecekti! - da aynı bölümde okuyacaktı. Yalnız değildi; birlikte İstanbul’a gideceklerdi. Kalabileceği güvenli yer de hazırdı: Kayseri Öğrenci Yurdu… Yerleştikten sonra okula başladı; ama beklenmedik bir karar verdi: Yatay geçişle İktisat Fakültesi’ne kaydını aldırdı. Herhalde ekonomi daha çok ilgisini çekmişti.

İstanbul Üniversitesi; şehirdeki genç/sert politikanın merkeziydi. Sol ve sağ gruplar, iktidar/ üstünlük savaşındaydı. Dönemin en önemli eylemi: İstanbul’a gelen ‘6. Filo’yu Protesto Hareketi’ydi. Gül; Sol’a uzaktı; ‘Müslüman Türkiye!’ sloganını rehber edinen Sağcı/İslamcı kesimlere/gruplara yakındı. MTTB (Millî Türk Talebe Birliği); o yıllarda Sağ grupların koalisyon/çatı örgütüydü. MTTB ve Milliyetçiler Derneği’nin İstanbul Şubesi’ne üye kaydı yaptırıp, çalışmalarına katıldı. MTTB’nin - ileride müdürlüğünü getirileceği! - Sinema, Tiyatro ve Fotoğrafçılık Kulübü’nün aktif azasıydı. 

Karşıt gruplar arasında silahlı/kanlı çatışmalar yoğunlaşmıştı. Gül;  sert politik ortamdan rahatsızdı; yapılan eylemleri benimsemedi. Ama mimlendiğinden, okula devam edemedi; sınavlara da katılamadı. Abdullah Gül ve arkadaşlarının fotoğrafları okulun duvarlarında asılıydı. Üzerinde de büyük harflerle ‘Faşistler Giremez!’ yazılıydı. Anlatımına göre; bir keresinde ölümle burun buruna geldi. Kendisine doğrultulan silahtan soğukkanlılığı sayesinde kurtulabildi. Her türden silahlı eyleme karşıydı; zorlu dönemi kazasız belasız geçir(ebil)di. 

- Abdullah Gül; MTTB’nin Yönetiminde Görev Aldı… -

12 Mart 1971 Askerî Muhtırası’ndan sonra ilk defa gözaltına alındı. Polis ve asker; Fatih’teki Vakıflar Öğrenci Yurdu’nu bastı. Bütün MTTB üyelerini gözetime aldı; Abdullah Gül de aralarındaydı. - Gül; Ömer Öztürk’ün Genel Başkanlığı’ndaki MTTB’nin Merkez İcra Konseyi Üyesi’ydi! - Sorgulamanın ardından serbest bırakıldı. 

Öğrenci Yurdu’nda kalırsa; rahat edemeyeceğini anladı. Fındıkzade’de bir apartmanın bodrum katında uygun, düşük kiralı küçük daire bulundu. Mehmet Tekelioğlu ve bir arkadaşı ile beraber taşındı. MTTB ile ilişkisini kesmedi. MTTB Turizm Müdürlüğü’ne görev aldı: Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki gençlik kamplarına öğrenciler gönderdi. Vazifesi dolayısıyla ilk kez Avrupa’ya inceleme fırsatı yakaladı. Önce Almanya, sonra İngiltere’ye gitti. Arkadaşlarıyla tarlalarda çalıştı; harçlığını çıkardı. Avrupa’nın gelişmişliğini, toplumsal yaşamını ve yüksek hayat standardını yakından gördü.

MTTB; her yıl ‘18 Mart Çanakkale Şehitleri’ni Anma Törenleri’ne katılırdı. Gül; iştirakçilere mihmandarlık yapardı. 1973’deki törenlerde kalabalığa hitap etti.

1973 yılı, Gül Ailesi için bir sürprizi daha barındırdı. Babası, Ahmet Hamdi Gül Bey; siyasete atıldı; MSP (Millî Selamet Partisi)’nin Kayseri listesinden - son sırada! - milletvekili adayı gösterildi. Abdullah Gül; seçim çalışmalarına katıldı; babası ve partisi için oy istedi. Siyasete ısındı; 1975’te, yine Kayseri’de MSP’den senatör adayı Recai Kutan’a da destek verdi. Halk önündeki politik konuşmalarda ustalaştı. 

Kutan ile 22 yıl sonra, Erbakan’ın kurduğu 54. Hükümet’te bakanlık, Refah Partisi’nde Genel Başkan Yardımcılığı yapacaktı. 27 yıl sonra ise; 14 Mayıs 2000’de yapılan Fazilet Partisi’nin 1. Olağan Kongresi’nde Genel Başkanlık için yarışacaktı. Kutan 633, Gül ise 521 delegenin oyunu alacaktı. 

1974’de yaşam şartları daha iyiydi; Bakırköy’de apartman dairesine taşındı. 

Kayseri’den beri tanıdığı Necip Fazıl Kısakürek’le bağlantısını hiç kesmedi. Büyük Doğu Yayınevi’ne sıkça gitti; Necip Fazıl’ın kitaplarının yayına hazırlanmasına yardım etti. Kısakürek’in şiirlerinin yer aldığı Çile’nin yayınına destek verdi. Üstadı ile yan yana çalışma ve tanışma fırsatını yakaladı. Evine davet edip beraberce akşam yemeği yedi.

- İngiltere’deki En Yakın Arkadaşları Fehmi Koru ve Şükrü Karatepe’ydi… -

Abdullah Gül; 1975’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Doktora çalışmasına başladı. Akademik hayatı boyunca, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Prof. Dr. Sabahattin Zaim’in desteğini gördü. 1976’da, Millî Kültür Vakfı’nın bursuyla İngiltere’ye gönderildi. Yanındaki 2 arkadaşı: Fehmi Koru ve Şükrü Karatepe’ydi. Gül; Koru ile 2 yıl Exeter Üniversitesi’nde kaldı. Türk Öğrencileri Yardımlaşma Derneği (TÜRKYAR)’nin kurucuları arasındaydı. 

Dönüşünde, mezun olduğu okulda doktora programına başladı. Sabahattin Zaim’in davetini kabul etti; Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşuna katkı verdi. Aynı bölümde ekonomi derslerine girdi.

21 Ağustos 1980 Perşembe günü Hayrünnisa Özyurt ile evlendi. 

Hayrünnisa Özyurt Hanım’ın ailesi Kayseri’liydi; kendisi İstanbul’da doğmuştu. Özyurt Ailesi’nin ilk çocuğuydu; bir erkek, bir de kız kardeşe sahipti. Yıldız/Beşiktaş’ta dünyaya geldi; Erenköy’den gelin çıktı. 

Ortaokulu bitirip liseye hazırlanırken Kayseri’ye geldi. Teyzesinin oğlunun düğününe katılacaktı. Teyzezadesi, Abdullah Gül’ün halasının kızıyla evlenecekti. Düğünde Adviye Hanım da, oğluna - Abdullah Gül’e! - kız bakıyordu. Genç Hayrünnisa’yı görünce müstakbel gelinine kavuştuğuna inandı. Ama küçük bir sorunla karşılaştı: İstanbul’dan gelen genç/güzel kız - henüz! - 15 yaşındaydı. Ailesi izin verse dahi evlenemezdi: 16’sını doldurmalıydı. Yüzük takılıp beklenecekti. Aileler uygun görülünce; nişan töreni yapıldı. Bizzat Gül; müstakbel eşinin eğitimini sürdüreceği sözünü verdi.

- Aslan Burçlu Hayrünnisa Hanım’ın Özellikleri… -

Abdullah Gül; Sakarya Üniversitesi’nde asistandı; İstanbul’daki evini boşaltmamıştı.

Hayrünnisa Özyurt; nişan öncesinde örtülüydü. Yakınlarının ifadesine göre; okulun kapısında başörtüsünü çıkarırdı. Çemberlitaş Kız Lisesi’ne devam etti; lise birinci sınıf karnesi yüksek notlarla doluydu. Beden Eğitimi dersinden ‘raporlu’ydu. Okuma arzusuyla kavruluyordu. Evlendikten 17 yıl sonra, dışarıdan liseyi bitirmek isteyenlere ‘kredili sistem’ çıkınca; yine yüksek notlar alarak fark derslerini verdi ve diplomayı hak kazandı. Necmettin Erbakan hükümetteydi; başörtüsünü çıkarmadan sınavlara gir(ebil)di. Oğlu Mehmet de ilkokula başlamıştı.

Hayrünnisa Gül Hanım; üniversite eğitimini de tamamlamak istedi. DTCF’nin Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girmeyi düşündü. Eşi Abdullah Gül’ün görevi dolayısıyla bulunduğu Cidde’de Arapça öğrenmişti. İngilizce ve bilgisayar kurslarına gitmişti. Direksiyon derslerine de devam etmişti. Oysa; Suudi Arabistan’da kadınların şoförlük yapması yasaktı/suç sayılırdı.

Aslan burcunun belirgin bütün özelliklerini taşırdı: Aşırı gayretliydi; ısrarcıydı; inandığı yoldan dönmezdi. Üniversiteye kayıt yaptıracağı günlerde, 28 Şubat Harekâtı’na denk geldi. Fotoğrafı başörtülüydü; engel çıkarıldı; kayıt başvurusu kabul edilmedi. Eşi Abdullah Gül, kendisine eşlik ediyordu. Gül, tanınmış siyasetçiydi: Erbakan’ın kabinesinde Devlet Bakanlığı ve Hükümet Sözcülüğü yapmıştı. Olay, muhabirler ve kameramanlar tarafından izlendi; kayda alınıp haberlere konu edildi.

Hayrünnisa Gül kararlıydı; eğitim hakkının engellenmesini AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi)’ye götürdü; Türkiye aleyhine dava açtı. Eşi; 2002’de Başbakan olunca; davasını geri çekti. Sebebini; yargı kararlarının tartışılmasını engellemek; ülkesine güven ve saygıyı artırmak, şeklinde açıklayacaktı.

- Hayrünnisa Gül Hanım; Eşinin Aktif Siyasete Girmesine Hep Muhalefet Etti… -

1996’da, Abdullah Gül Devlet Bakanlığı koltuğuna oturunca; Hayrünnisa Hanım devlet protokolünde aktif şekilde yer aldı. Başörtüsüyle ilgi ve eleştiri odağıydı. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın eşi Nermin Hanım da tesettürlüydü. Protokolde ‘Başbakan Eşi’ statüsüyle yer almak isteme(z)di; geri planda kalmayı yeğle(r)di. Yurt dışından gelen heyetlerle ilgilenmezdi. Görev; Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Hanım’a düşerdi.

2002’den sonra Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı eşi sıfatıyla engellemelere rağmen üzerine düşen görevleri titizlikle yerine getirmeye çalıştığı görüldü. Özellikle 2007-2014 arasında, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün şartlarını iyileştirdi. İfadesine göre; Köşk’ün eksiklikleri tamamlamak için gece gündüz gayret gösterdi. 

Aslına bakılırsa Hayrünnisa Hanım; eşinin siyasete girmesine her zaman karşı durdu; hiç istemedi. Hep direndi;  teşvikçi arkadaşlarına muhalefet etti. Bir ara emeline ulaşır gibi oldu; fakat çabasının yetersiz kaldığını da gördü.

Abdullah Gül’ün kayınvalidesi Fatma Özyurt Hanım; damadının siyasete atılmasını, milletvekili seçilmesini çok istedi. Hatta dualar ettiği, adaklar adadığı rivayet olun(ur)du. Gül’ün adaylığı kesinleşince, Hayrünnisa Hanım; ‘Anne! Dileyecek başka bir şey bulamadın mı? Abdullah; siyasete girecek ve milletvekili seçilecek. Siyasete girmesi; Abdullah’ı kaydetmek anlamına gelecek,’ diye dert yanacaktı.

- Evini Basan Üsteğmene Kahve Pişirdi… -

13 Eylül 1980 Cumartesi günü, sabah saat 6’da, Erenköy’deki evlerinin zili çaldı. Kapıda bir üsteğmen duruyordu. ‘Sancak Harekâtı’ kapsamında bir liste hazırlanmıştı. Balayındaki Abdullah Gül hakkında - MTTB yöneticiliği yaptığı gerekçesiyle! - gözaltı kararı çıkmıştı; götürülecekti. Abdullah Bey valizini hazırlarken; Hayrünnisa Hanım da, salonda bekleyen üsteğmene kahve pişirdi.

Abdullah Gül; Metris Askerî Cezaevi’nde bir ay tutuklu kaldı.

1983’de, İstanbul Üniversitesi’nden Doktor unvanı aldı. Tezinin başlığı; ‘Türkiye ile İslâm Ülkeleri Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Gelişimi’ydi. Danışmanı ise; Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’tı. Sonraki yıllarda aynı siyasi partiden milletvekili seçileceklerdi.

1989’da Uluslar Arası Ekonomi alanında Doçent payesini aldı. 1983-1991 yılları arasında, Cidde’de bulunan İslam Kalkınma Bankası’nda çalıştı: Ekonomist Danışman’dı.

1991’in yazında, Gül Ailesi, Kayseri’ye geldi. Büyük oğul Ahmet Münir’in sünnet düğünü yapılacaktı. O günlerde, TBMM’de erken seçim kararı alındı. Refah Partisi’nin Kayseri İl Başkanı Şaban Bayrak; Abdullah Gül’ü ziyaret edip, adaylık önerdi. Teklifi kabul etti. Gül; RP’nin Milletvekili Aday Listesi’nin 1. sırasına konuldu; ardından da seçimi kazandı.

Abdullah Gül; RP’nin 1. Olağan Genel Kurulu’nda GİK (Genel İdare Kurulu) üyeliğine seçildi. 1993’de de RP’nin Genel Başkan Yardımcıları’ndan (Dış İlişkilerden Sorumlu) biriydi. 1991-1995 arasında da TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Üyeliği yaptı.

RP Genel Başkanı, Prof. Necmettin Erbakan; Haziran 1996’da, 54. Hükümeti kurdu. Gül; Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü’ydü. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türk Cumhuriyetleri ve İnsani Yardımlar görev alanındaydı. TRT ile Türkiye Kalkınma Bankası’ndan da sorumluydu.

Eski kader arkadaşı Şevket Kazan; Gül’ü eleştirip ilginç bilgiler vermişti. Kazan’ın iddiasına göre Gül; Refah Partisi için hiç çalışmadı. Hep kendini tanıtmaya uğraştı. Hatta, ABD’de kendisini anlatan bir kitap bile bastırdı. Kazan; ‘Refahyol Hükümeti’nde, Türk Cumhuriyetleri’nden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirdik. Gül; Türk Cumhuriyetleri’ne tek seyahat bile yapmadı…’ diyecekti.

Abdullah Gül hakkında bir kitap yazan Veysel Boğatepe’ye göre; kendisini etkileyen 2 önemli isim Fehmi Koru ve Ahmet Davutoğlu idi. Gül; Davutoğlu’nu Dışişleri Bakanlığı’nda başdanışmanlığa getirmişti.

7 October 2019 18:13
2,249 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Beşiktaş Maçı Olduğunda Derse Girmeyen Profesör

Mümtaz Soysal; Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli/yetkin ‘Anayasa Hukuku’ kuramcılarındandı. Hapishane hücresinden TBMM’ne, Dışişleri Bakanlığı’na uzanan çok renkli, zorlu, mücadele dolu, uzun hayat sürdü.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Defne Yalnız’ın Yalnızlık Korkusu

Defne Yalnız; okumayı-yazmayı öğrenmeden tiyatro sahnesinin tozunu ciğerlerine çekti.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Defne Yalnız’ın Yalnızlık Korkusu

Defne Yalnız; okumayı-yazmayı öğrenmeden tiyatro sahnesinin tozunu ciğerlerine çekti.

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

Tesettürlü Sosyalist Şaire

Yaşar Nezihe (Bükülmez) Hanım, hayata, zorluklara, haksızlıklara, yolsuzluklara direndi. Ezilenin yanında, ezenin/despotun karşısındaydı. Şaire kimliği ile ilgi uyandırdı. Türk edebiyatının 1 Mayıs temalı ilk şiiri onun imzasını taşıyordu.

Eski Eşlerine Boşanma Günlerinde Hediye Veren Aktör

Mehmet Ali Erbil; ünlü bir babanın, Sadettin Erbil’in oğluydu. Aileden tiyatrocu/sinemacıydı. Babasının yolundan gitti; ata mesleğini seçti. Her hareketi ilgi çekti; her esprisi yüzümüzü güldürdü. Bazen güldürüde çizgiyi aşsa da, hep tolerans gördü.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

Kırık Bir Aşk Hikâyesi: Engin İle Perran

Sabah Gazetesi’nin popüler-polemikci yazarı Engin Ardıç ile televizyon dünyasının en ünlü yıldızlarından Perran Kutman iki yıla yakın süre nişanlı kaldı, ama sonra ayrıldı.

Osmanlı'nın Rasputin'i Cinci Hoca

Cinci Hüseyin Hoca Efendi’nin nefesi kuvvetliydi. Sultan İbrahim’i okuyup üfledi; rahatlamasını, - kısmen! - hayata dönmesini sağladı. Emeli şöhrete kavuşmak, zenginleşmek, mal mülk sahibi olmaktı. Rüşvet almaktan çekinmedi; kesesini/testisini doldurdu. Devlet kadrolarını para karşılığı gayri ehil kişilere tahsis etti ve köşeyi döndü.

Türkiye’nin İlk Piyanist Şantörü

Gencer, Türkiye’de ilk Türkçe sözlü pop müzik parçasını seslendirdi. Çocukluk arkadaşı, Fecri Ebcioğlu, ‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’ adlı şarkının sözlerini yazmıştı.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

Şairlerin Âşık Olduğu Kadın

Nahit Fıratlı (Gelenbevi) Hanım; Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatı’nın en önemli şairlerine ilham veren, yol gösteren, dertlerini paylaşan, evini/sofrasını açan, bazılarına kalbini aralayan tarifi/anlatılması gerçekten zor/imkânsız hanımdı.

Papaz’ı Korkutan Dosya

‘The Friends, The British Secret Intelligence Service’nin Makarios ile ilgili dosyaları, 1950’den bu yana dinî ve politik olarak önderlik ettiği halkına anlatılamayacak ölçüde rezilliklerle doluydu.

Stalin, Nazım’ı Öldürtmek İstedi

Sovyet diktatörü Stalin’in Nazım’ı öldürtmek istediği; ünlü şairin özel şoförünün operasyonla görevlendirildiği yazıldı.

‘Kanser’ Evita Perón’a Şifa Niyetine Mevlit

Ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ve halkına sağladığı sosyal imkânlarla sevildi. Kocası, Juan Perón’a verdiği destek ve darbecilere karşı gösterdiği direniş ile de insanının gönlünde taht kurdu. Eva Perón, dünyaca tanındı.

Nazmiye Demirel’in Ajanlık Denemesi

Aslına bakılırsa Demirel, iki yıldır Cuma gününü sevmez olmuştu. Ordu’nun darbe yapmasından korkuyordu. Silâhlı kuvvetler, ülke yönetimine el koyma eylemlerini hep Cuma günü gerçekleştirmişti.

Galatasaraylı Mustafa Kemal Paşa

Mustafa Kemal Paşa, mektubun sonunda, ‘Benim de gönül verdiğim kulübün …’ cümlesi ile kendisinin de Galatasaraylı olduğunu vurguluyordu.

Kod Adı: ‘Fakülteli’

Mahir Kaynak - sonradan profesör! - ‘Madanoğlu Cuntası’ diye bilinen illegal örgütü izleyen, belgeleyen ve ortaya çıkaran kişiydi. Teşekkül üyesi diğer arkadaşları ile hapse girmeyi kabul etmesine rağmen arzusu reddedildi. Türk İstihbarat Tarihi’ne adı ‘açığa çıkan ilk MİT mensubu’ şeklinde geçti.

Savaştan Beter Salgın

İtalyan yazar Giovanni Boccaccio, ‘Decameron’ adlı hikâyelerinde Floransa’da veba salgınını, ABD’li ünlü şair Edgar Allan Poe da ‘Kızıl Ölümün Maskesi’ adlı öyküsünde döneminin ‘taun’unu yazdı. ‘Kara ölüm’, tarihçiler kadar edebiyatçıları da derinden etkiledi.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Yeşilçam’ın Muhafazakâr Kralı

16 yıl boyunca, Yeşilçam’ın bir numarasıydı. Kral, unvanını taşırken zorlandığı muhakkaktı; şöhretin sorumluluğunu hakkıyla teslim etti.

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Sinemamızın Aptal (!) Uşağı Cevat Kurtuluş

Cevat Kurtuluş, Yeşilçam’a Ferdi Tayfur’un hediyesiydi. Konservatuarın Opera bölümünden mezundu. Bariton sese sahipti; baştan ayağa sanatçıydı.

Diplomatik Kriz Yaratan ‘Mama’

İstanbul’un ünlü ‘kadın ..ezevenk’i Lüks Nermin, Yassı Ada Mahkemeleri’nde gönüllü şahitlik yaptı. Devrin yöneticilerinin isteklerini yerine getirmişti. Hizmetlerinin karşılığı, - iddiasına göre! - devletin ‘Örtülü Ödeneği’nden karşılanmıştı.

Tesettürlü Sosyalist Şaire

Yaşar Nezihe (Bükülmez) Hanım, hayata, zorluklara, haksızlıklara, yolsuzluklara direndi. Ezilenin yanında, ezenin/despotun karşısındaydı. Şaire kimliği ile ilgi uyandırdı. Türk edebiyatının 1 Mayıs temalı ilk şiiri onun imzasını taşıyordu.

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Çan Takılsaydı Ayasofya Havaya Uçurulacaktı!

Ayasofya, Sultan Fatih’in devletine/milletine armağanıydı. 1918’de İstanbul işgal edilince, Rumlar, ulu mabedi kilise yapmaya kalk(ış)tı. Tarihî camiyi korumakla/savunmakla görevli piyade taburu, önlerine çıkan en etkin/kararlı engeldi.

Müslüman Mezarlığı Üzerine Tiyatro ve Helâ

Osmanlı’nın 2 hükümdarı - Abdülmecit ve Abdülaziz! -, Ayas Paşa Mezarlığı’nın sonunu getirecek hamleler yaptı. Birisi mezarlık alanının bir bölümüne tiyatro, diğeri de Alman Büyükelçiliği binası yapımına ruhsat/izin verdi.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kilisede Çocuk Tacizi

Başta Fransa olmak üzere ABD ve Almanya, geçmişindeki/günümüzdeki çocuk tacizleriyle hesaplaşıyor. Fransa’da hazırlanan resmi doküman, küçük yaştaki yavrucaklara reva görülen cinsel istismarın ürkütücü boyutlarını ortaya koydu. Almanya’nın raporuna göre ise rahibeler, ‘kendilerine emanet edilen kimsesiz sabileri zengin iş adamlarına para karşılığı taciz için kiralamış’tı!

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?