MİT’in Orhan Günşiray ile kontrol ettiği/altında tuttuğu Adalet Pee de, en az takipçisi kadar ünlü ve renkli kişiliğe sahipti. 29 Şubat 1910’da, İstanbul’da dünyaya geldi. Annesini ve babasını küçük yaşında yitirdi. Eğitimini yarım bıraktı. Ticaret Mektebi’nin orta kısmından ayrıldı. Ünlü tiyatrocu Hazım Körmükçü komşularıydı. 15 yaşında, hayatını kazanması gerekti. Artist veya ses sanatçısı olma hevesindeydi. Çok başarılı ritmik dans ederdi. - Yaşından daha büyük ve gelişkin gösterirdi! Albenisi çok yüksekti! - Bir anda kendisini Anadolu turnesinde buluverdi. Şarkı söylemedi ama dansıyla seyredenlerini büyüledi. - Konya’da Atatürk’ün huzurunda raks etti ve övgüsüne mazhar oldu! -
Almanya’ya amcasının yanına gitti. Alman asıllı yengesinin kardeşi Henry Pee’den izdivaç teklifi aldı. Kabul edip, çalışma ve yerleşim izni edindi. Berlin’deki ‘Scala Revüsü’nde dans etmeye başladı. 2 Nazi subayı dansını beğendi. O anda kaderi değişiverdi. ‘Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı’ Paul Joseph Goebbels tarafından davet edildi. Goebbels’in malikânesine gidip huzurunda dans etti. Bütün cazibesini ve yeteneğini gösterdi. İzleyicilerini büyüledi. Ülkenin bazı önemli isimlerinin önünde de sanatını sergiledi. Sonradan da aldığı teklifle ürperdi: ‘Almanya hesabına casusluk yapması istendi!’ Amerika’ya gidecek, Türk kimliğini kullanacak, danslarıyla hayran(lar) kazanacak ve ABD İstihbaratı’na sızmanın yolunu/çaresini bulacaktı!’
Eldeki bilgilere göre, Almanya hesabına çalışmadı. Ama yeni vatandaşı olduğu ülkenin önemli yöneticileri, diplomatları ve zengin iş adamlarından hayran halkaları oluşturdu. Güvenlerini kazanmaya çalıştı!
2. Dünya Savaşı başlayınca, hayatının akışı değişti. 1942’de, evinin de bulunduğu bölgenin bombardımanında eşi hayatını kaybetti. Aile bütün servetini yitirdi. Türkiye’ye döndü. ‘Ancak savaş öncesi ve sonrasında edindiği istihbaratı Ankara’ya ilettiği iddia edilecekti!’
- Dansöz Pee, Avusturya ve Fransa’nın İşgal Edileceğini Ankara’ya Bildirdi… -
Emine Pee, Nazi kaynaklarından - 10 gün öncesinden! - Avusturya’nın daha sonra da Fransa’nın işgal edileceğini öğrendi. Viyana Büyükelçimiz Behçet Özani aracılığıyla bilgileri Ankara’ya ulaştırırdı. Türk Hükümeti, hayatî malûmatı ciddiye aldı. Fransa’daki vatandaşlarını uyarmaya çalıştı. Ülkeye dönmelerini önerdi. - İddialara göre! - Önemli istihbarat her iki ülke ile de paylaşılmadı!
Rivayete göre Bayan Pee, Almanya’ya geri döndü. Öneri üzerine MİT hesabına çalışmayı da kabul etti. Hitler’in bir yaveri ile yakınlaştı. Nazi Karargâhı’na girip, iktidarın bütün etkili isimleriyle tanıştı. Kalplerini ve hayranlıklarını kazandı. Ve 1947 yılında ülkesine geldi. ‘Emine Pee’nin 2. dönemindeki faaliyetleri hakkında geniş bilgi edinilemedi!’
Emine Adalet Pee, sanat hayatına İstanbul’da devam etti. Ünlü gazinoların kadrosunda yer buldu. Yeşilçam’da boy gösterdi. Bazı filmlerde oynadı. Döneminin ünlü sanatçılarının çoğunu kendine âşık etti. Zeki Müren, DGSA’de öğrenci iken, kısıtlı harçlığını biriktirip Pee’nin raksını izlemeye gittiğini, gözlerini ayıramadığını anlatacaktı.
Adalet Hanım ileri yaşına rağmen sanatını icra etmeyi sürdürdü. Hareketli, heyecan dolu hayat sürdü. Son yıllarında yoksulluk içinde yüzdü. Darülaceze’ye sığındı. İlerlemiş yaşında vefat etti. Bildiklerini mezara mı götürdü? Ölümünden çok sonra yayınlanan bazı röportajlar ve kitaplar, arkasında bir kısım bilgi ve belgeleri bıraktığı yönündeydi!
- Günşiray, Çok Sayıda Evlilik Yaptığından Ötürü Pişmandı… -
Günşiray kendini eleştirmekten de geri durmazdı. ‘Ben çapkın değilim. Hıyarım! Tam 8 kere evlendim!’ Diyecekti. ‘Harama uçkur çözmemek için nikâhlandım. Alışmışım. Ev hayatını seviyorum. Param, malım var ama her şeyi halletmiyor! Bugüne kadar birisiyle iki kere olmak üzere 8 evlilik akdi yaptım! Ama kadın denilen varlığı yine de tanıyamadım!’
Orhan Günşiray, 1963’de, 5. evliliğini bitirince, Hürriyet gazetesinden Fecri Ebcioğlu’na konuştu ve eşlerini anlattı: ‘İlk evliliğini, 1946’da, henüz lise öğrencisiyken yaptı. İzdivacı yalnızca 9 gün sürdü. Gelinin adı Ayşe idi fakat soyadını hatırlayamadı! ‘20 gün sonra da boşandık,’ diyecekti.
İkinci karısı: Perihan Ar’dı. İlkinden ayrıldıktan 2 yıl sonra - 1948’de! - nikâhlandılar. Beraberlikleri 6 yıl sürdü. Günşiray, ‘Ben, evliliği seven adamım,’ diyecekti. Meliha Başkut’u da nikâhına aldı. Beraberliğe 6 ayda karar verebildiler, 2 ay dolmadan da ayrıldılar. Talip olma öyküsünü de özetledi: ‘Gülsevil ile tanıştığımda, 2. karımdan yeni ayrılmıştım. İstedim. Ama ailesi kabul etmedi. Kızlarının 3. hanımım olacağını öğrenince küplere bindiler! Kaderinde 4.’lük varmış! Sırasının gelmesini bekleyecekmiş!’ - Gülsevil Tayga, ünlü tiyatro oyuncusu Mahir Günşiray’ın annesiydi! - 1963’de, - o tarihteki! - 5. ve son hayat arkadaşı Zeynep Baykal’dan boşandı. Beraberlikleri 1 yıl 3 ay sürdü. Zeynep Hanım, ‘kocasının çok çalışmasını bahane etmişti!’
Oğlu Mahir Günşiray’ı film seti ile tanıştırdı. ‘Oğlum Oğlum’ filminde rol almasını sağladı. Ama eğitimini aksatabileceği endişesiyle ‘çocuk yıldız’ diye tanınmasına ve sivrilmesine izin vermedi. Evlât Günşiray o günlerini anlatırken, ‘Film seti oyun oynamak gibiydi,’ diyecekti. ‘Sabahın 6’sında yatağımdan alınıp kucakta götürüldüğümü hatırlıyorum! Babam, şımarırım ve okumam diyerek bir daha film çevirmemi istememiş…’
Orhan Günşiray ile 4. eşi Gülsevil Hanım, oğulları 2 yaşındayken ayrıldı. Küçük Mahir’in bakımı anneannesine ve babaannesine kaldı. Çocukluğu babaannesi Sıdıka Nebile Hanım’ın yanında geçti. Röportajında, ‘Diğer eşlerinden olan çocuklar boşanınca anneleriyle gitmişler. Çünkü hanımların maddi durumları iyiymiş… Babam, beni vermemiş… (…) Herhalde yetiştirmek için maddi imkânları da çok uygun değildi,’ şeklinde açıklama getirecekti.
Mahir Günşiray, baba mesleğini seçti. Konservatuvar eğitimini tercih etti. Babasının izin vermemesine rağmen kaydını yaptırdı!
- Neriman Köksal İle Evlenebilirdi Ama İki Şöhretin Beraberliği Uzun Sürmezdi… -
Günşiray, Yener Süsoy’a özel hayatı hakkında da bilgiler verdi: ‘2. eşi Ferhan Kumbasar’dan ilk çocuğu Murat dünyaya geldi. - Ben boşadım ama diğer eşlerim hep kendileri nikâhlarını sonlandırdı! - İlk kızım Nilüfer’in annesi Meliha Başkurt idi. 3. Çocuğu Mahir’i Gülsevil Hanım doğurdu. 6. hanımım Zeynep Aslı’yı, 7.’si Gülçin de Gülüm’ü verdi!’
Meliha Hanım ile beraberken sinemaya adım attı. ‘Öteki eşlerim, beyaz perdedeki başarıma tahammül edemediler,’ diyecekti. Hepsi de varlıklı/zengin kişilerdi. ‘Bana bağlı kalmadılar, kendi paralarından da harcadılar!’
‘Dışarıda çapkınlığa da para harcamadım. Kimseye bir kuruşluk hediye bile almadım. Hiçbir kadına para yedirmedim!’
‘Fosforlu Çevriye’ filminin ve dolayısıyla Neriman Köksal’ın apayrı yeri vardı. Adını duyunca akan sular duruverirdi! Köksal, ses getiren yapımda, başarılı portre çizdi. Sokağa sığınmış, erkeksi davranışları ile dikkatleri üzerinde toplayan, görenleri cazibesiyle saran/sarsan ve düşlerine giren ‘afet-i devran’dı. Kalbini çalan - Günşiray’ın filmde canlandırdığı kişinin adıydı! - Çetin’in ateşli öpücüklerine benzer şekilde karşılık verdi. Günşiray sadece rol yapmadı, gönlünü de kaptırdı. Yılların ardından, ‘Dudaklarıyla dövüşen, yumruklarıyla sevişen’ aktör küllenmiş hikâyeyi inkâr etmeyecek, duygularını dile geçirecekti:
‘Neriman Köksal’ı çok sevdim. Evlenmemiz mümkün değildi. Canım ciğerimdi fakat aşkımız hep platonik safhada kaldı. Onun gibi ‘erkek’ kadınla yuva kurmak isterdim. Nevzat Pesen ile ayrıldığında girişimde bulunduk. Yanıma annemi ve oğlum Mahir’i alıp, Sarıyer’e evine gittim. Aramızda ‘göstermelik’ nişan yaptık. Nevzat - O zamanlarda arkadaşım bile değildi! - kıskansın, aşkına geri dönsün, diye düşündüm!’
Sinema dünyasında birlikte çalıştığı çok sayıda kadını beğendiğini de, itiraf edecekti. Fakat hiçbirisiyle flört etmeme kararı almıştı! Çalışma disiplini bozulabilir, işleri aksayabilirdi. Yıllar sonra - 2000’de verdiği mülakatta! - içindeki ukdeyi de açıklayıverdi: ‘Neriman’ı geri getirmek mümkün kılınsa, yine onunla film(ler)de oynamak isterim!’
Yeşilçam’da ilgi azalınca, farklı sektörlerde şansını denedi. 1968’de, Yeniköy’de, ‘Yeniçeri’ adını verdiği içkili, müzikli mekânı devreye soktu. Şehrin değişik semtlerinde el ilanları dağıttırdı. Gazetelere küçük reklâmlar verdi. Afişleriyle duvarları süsledi: ‘Yeniköy ‘Yeniçeri’, Orhan Günşiray’ın Yeri…’ Aşçılarını, servis elemanlarını itinayla seçti. Bütün özenini işyerine verdi. Kalite, makul fiyat, eğlence yerinin her gece dolmasını sağladı. Sinema dünyasından dostları da destek verdi. Ayhan Işık ile eşi, Sadri Alışık ve Çolpan İlhan sık görülen simalardı.
- Ayhan Işık’ın Mesleğine Gösterdiği Özeni Hep Takdir Etti… -
Bir yıl sonra yine Yeşilköy’de, ‘Dolce Vita’/‘Tatlı Hayat’ adlı gece kulübünü açtı. İstanbul’un eğlence hayatına katkı sağladı. Kaliteli müzik, dikkatli ve saygılı servis, seçkin müşteri portresi ile yeni mekân da ilgi gördü. Yeşilçam’dan arkadaşları hep etrafındaydı. Özellikle Ayhan Işık’ın bilinmeyen yönü ortaya çıktı: ‘Işık, usta bateristti!’ Program tamamlanıp, müşteriler ayrılınca bütün kapılar kapatılırdı. İçeride kalan sanatçı dostları kendi aralarında eğlenirdi. Ayhan Işık bateriye geçer, diğerleri de ya şarkı söyler ya da dans ederlerdi. Sabahın ilk saatlerine kadar özel performans devam ederdi.
Günşiray, Ayhan Işık’ı çok beğenir ve takdir ederdi: ‘Dünyada Ayhan gibi bir başka sanatçı olabileceğini düşünemiyorum. Kendini mesleğine adamıştı. İşi her şeyden önce gelirdi,’ diyecekti. 1972 yapımı ‘Kırık Merdiven’de birlikte kamera karşısına geçtiler!
1970’lerin başında arayışını sürdürdü. Gazinolarda şarkı söyledi. Düğün salonu, yazlık sinema işletmeciliğinde şansını denedi. 1970’de, Yılmaz Güney’in başrolünde oynadığı ‘İbret’te afişlere adını yeniden yazdırdı. TV’de yayınlanan bazı reklâm filmlerinde göründü. Dönemin modaya uydu: Diğer meslektaşları gibi sahneye çıkıp şarkıcılık da yaptı.
Orhan Günşiray, zamanının en çok kazanan yıldızıydı. ABD’li ve Avrupalı meslektaşlarının lüks yaşam biçimlerini örnek aldı. Hayat standardını yüksek tuttu. Otomobil tutkusunun yanı sıra karavan merakı ile de anıldı. Film setlerine özel taşıtları ile gitti. Çekim aralarında dinlendi, yemeğini yedi. Su ve meşrubat ihtiyacını giderdi.
Ama devran dönünce gerçeği görme fırsatını da buldu. Kendi kendine kötülük yaptığını itiraf etti: ‘Kafayı kullanamadım. Hesapsız kitapsız yaşadım. Har vurup harman savurdum,’ diyecekti. Elinde kalanlarla geçinmeye çalıştı. Zorlandı, son taşınamazlarından yana da şanssızdı. 4. Levent’teki villasını bazı film şirketlerine plato olarak kiraladı. Sonra satmak zorunda kaldı. Küçükbakkalköy’deki Banker Kastelli’nin İş Merkezi’nden 8 dükkân satın aldı. Şansı yine yaver gitmedi. Beyanına göre, ‘Tapularını alabilmek için tam 18 yıl bekleyecekti!’ Düğün salonunu kiraya verdi. Düzenli icar sağlayamadı. Şikâyet etmekten de geri durmadı. ‘Bankalardan faizle para alıp, eşinin kredi kartı borçlarını ödediğini,’ dahi açıklayacaktı. Hesapsız harcamalar sürünce, evinde sinir krizi geçirecek, tansiyonu yükselecek ve - Büyük kızı ve damadı tarafından! - hastaneye kaldırılacaktı.
- Jübile Yapmaya Kalk(ış)tı Fakat Yarı Yolda Bırakıldı… -
Maddi sıkıntılarını hafifletmek için jübile yapma kararı aldı. Sanatçı arkadaşlarıyla tek tek görüştü, onaylarını aldı. Yeşilçam’ın en bilinen isimleri programa katılacak ve 5 kuruş dahi istemeyeceklerdi. Bütün gelir, Günşiray’a kalacaktı! Ünlü aktör, katılımcıların resimlerinin ve isimlerinin yer aldığı, gazete(ler)de yayınlanacak duyuru(lar)/reklam(lar) hazırlattı. Tanıdığı, haberlerini yazan gazetecileri ziyaret etmesi gerekliydi. Tercüman Gazetesi’nin Magazin Servisi Şefi Şemsi Sılkım da listedeydi! - Sılkım, ‘Şöhret - Bir Zamanlar Türkiye’ adlı kitabında yaşadığı olayı geniş şekilde anlattı! - Jübile duyurusu getirip yardımını/desteğini istedi. Bedeli toplanan paradan verecekti. - Gazetenin sahibi Kemal Ilıcak kefil isteyince, Sılkım gösterildi! - İlan ertesi gün yayınlandı. Vade doldu, para öden(e)medi. Ilıcak, Sılkım’ı aradı ve durumu anlattı. Tahsilâtın yapılmasını istedi. Yoksa maaşından taksitler halinde kesecekti! Sılkım araştırınca, gerçeği öğrendi. ‘Jübile tam bir fiyaskoydu! Çoğu sanatçı katılmamıştı. Orhan Günşiray de beklediği geliri sağlayamamıştı!’ Telefonlarına çıkmadı. Ne ziyaretine geldi, ne de ortada göründü. Kaldığı yere gidildiyse de sonuç alınamadı. ‘Kabak, Sılkım’ın başına patladı!’ Borcu ödeyecekti! Ilıcak her zamanki nezaketini gösterdi: Magazin Müdürü’nün hatasını hoş gördü! Böylece Sılkım, yıllarca tediye etmek zorunda kalacağı büyük meblağdan kurtuldu!
Günşiray, son günlerini Müjdat Gezen’in ‘Sanatçı Evi’nde geçirecekti. Kendisini ziyarete gelenlere veya röportaj yapmak için kapısını çalanlara gülerle yüzle, ‘Çocuklar!’ diyecekti. ‘Burası ‘Sanatçı Huzur Evi’… Ayakkabılarınızı kapıda çıkarınız!’
2 Ağustos 2008’de aniden hastalandı. İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Servisi’ne yatırıldı. - ‘Kan eksilmesi’ teşhisiyle konulan hastalığının tedavisi bir yıldır sürüyordu! - Kendisine belli aralıklarla kan verildi. 25 gün yoğun bakımda kaldı. 27 Ağustos 2008’de, 79 yaşında hayata gözlerini kapattı. Teşvikiye Camii'ndeki cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi. Orhan Günşiray 100’ü aşkın filmde - Büyük çoğunluğunda başrolde! - oynadı. 14’ünün yapımcılığını üstlendi. ‘Allah Cezanı Versin’, ‘Osman Bey’, ‘Dolandırıcılar Şahı’, ‘Yarın Bizimdir’, ‘Mahalleye Gelen Gelin’, ‘Paramparça’ ve ‘Sıralardaki Heyecanlar’ı çok sevdiğini açıklayacaktı.
Bond rolünde oynamayı da çok arzuladı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile arası çok iyiydi. Arada sırada Çankaya Köşkü’ne çıkar, Türk Sineması’nın sorunlarını iletirdi! Beyanına göre Gürsel, Günşiray’ın Atatürk rolünde oynamasını isterdi. - Ama ülkemizin kurucu liderini canlandırmak kendisine değil de oğlu Mahir’e nasip olacaktı! -
******
Meraklısına Not:
Aktör ve sinema dünyası hakkında daha geniş bilgi(ler) için aşağıdaki kaynaklara başvurulabilir: ‘Göksel Arsoy Altın Çocuk’, Remzi Kitapevi, İstanbul, Kasım - 2017; ‘Türk Sineması’nın Marjinalleri ve Orijinalleri’, Agâh Özgüç, Horizon İnternational, İstanbul, Mart - 2013; ‘Ne Kadar Gamlı Bu Akşam Vakti - Safa Önal Kitabı’, Yasemin Arpa, Profil Kitap, İstanbul, Mart - 2017; ‘Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler - Starlar’, Mesut Kara, Agora Kitapevi, İstanbul, 2013; ‘Şöhret - Bir Zamanlar Türkiye’, Şemsi Sılkım, Sam Yayınları, İstanbul, Mart - 2008; ‘Orhan Günşiray Röportajı’, Yener Süsoy, Hürriyet, 8 Nisan 2002…
Ali Hikmet İnce