‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Eşi Gül Bora’nın anlatımıyla, ‘Bazı büyük aktörler, Allah tarafından sinema için özel/özenilerek yaratılmıştı…’ Canlandırdıkları karakterleri gerçek kılarlardı. Her zaman inandırıcıydılar. Ekrem Bora da alnında star ışığıyla doğanlardandı. Sapsarı saçlı, derin/delici bakışlı, mavi gözlü hoş tipti. Pek yakışıklıydı. Gerçek karizma sahibiydi. Kılık kıyafetine çok dikkat ederdi. Hanımların yüreğini pır pır ettiren, zampara bakışlara sahipti. Hemen bir kaşını hafif havaya kaldırıp bakardı.

Rejisör Metin Erksan’ın yorumlamasıyla, ‘Tanıdığı en zengin yüzlü adamdı. Aynı anda 15 farklı tip görülebilirdi!’

Senaryo okumazdı. Filme başlarken monologların tamamladığını görmedi. Film önerisi geldiğinde, hikâyeyi merak ederdi. Kafasına yatarsa rolü kabul ederdi. Çalıştığı yapımcıların çoğu tanıdığı kişilerdi/arkadaşlarıydı. Açık seçik konuşmayı severdi. Çoğu projeyi de ilgisini çekmediğinden reddetti. Bir röportajında, ‘Türk sinemasında senaryo diye bir mevhum yoktu. Günlük yazılırdı. Sete her gün yeni bölümler getirilirdi,’ diyecekti. Son derece samimi ve medeni şekilde yaşadıklarını/gördüklerini anlatırdı.

- Bir Aktör Kendini İyi Tahlil Etmeli ve Rol Seçmeliydi… -

Beyaz perdede sert, disiplinli, yüreklere korku sala(bile)n görünüşe sahipti. Karakterine/çehresine uygun roller gelirdi/önerilirdi. Genellikle gangster/kötü adam tiplemeleriydi. Romantik, genç kızları etkileyen portrelerin oyuncusu olamadı. Mesela Göksel Arsoy, anlattığı/özendiği gibi aktördü. Türk sinemasında çığır açtı. Genç kızları hayran bırakan, hem cinslerince rol model kabul edilen örnekti. Yakışıklılığı, Avrupaî tipi, kılığı kıyafeti ile binlerce hanımın yüreğini hoplattı. Kendisinin de hayran kitlesi mevcuttu, - görüşüne göre! - fakat Arsoy ile kıyaslanamazdı.

Bir aktör ya da aktris, karakterini tahlil etmeli ve oynayacağı rolleri de ölçüte göre belirlemeliydi.

Ekrem Bora, beyaz perdede kendisine uygun rolleri seçti. ‘Hep benlik filmlerde oynadım. Ne ikinci rollerin adamıydım, ne de jön prömiye idim, hep iki çizginin arasındaydım,’ diyecekti. 

Beğenmediği tipler için uygun gördüğü/bulduğu arkadaşlarının isimlerini önerirdi.

Mesleğinin ilk yıllarında setler arasında koşuşturdu. Rol aldığı/afişlerinde ismi yazılan filmleri sıraladığında ulaştığı sayı 200’ü buldu. Çok renkli/ilginç olayla karşılaştı. Yönetmenlerin eli çok hızlıydı: 3 günde bir film çekil(ebil)irdi. Bora’ya göre, - mesela! - Semih Evin cin gibi adamdı. Bazen aynı sürede iç içe 2 film bile çıkarabilirdi. Mesela ‘Ayşe Kız’ı (1960) çekerken 2 değişik elbise getirmesi istendi. Daha yapımın adına bile ısınamadan film tamamlandı. 3 günde 1,500 metre ham film kullanıldı. Sonuçta 2 farklı kurdele ortaya çıktı. İlki, köyde geçen hikâyeydi. Diğeri ise, vurdulu kırdılı ayrı öyküydü. Filmlerin sahneleri arka arkaya kameraya alınırdı ve oyuncular tek yapım sanırdı. Birbiriyle ilgisiz sahneleri bağdaştırmasalar dahi sesleri çıkmazdı. Bir film parasına 2 filmde oynarlardı. Bora’nın savına göre, tek filmden 3 farklı ürün bile alınırdı. 

- Sürekli İş Bulan Aktörlerin Gardıropları Zengindi… -

Kazandığı paranın çoğunu üstüne başına harcardı. Zengin gardıroplu oyuncu daha çok iş teklifi alırdı. Mesela, filmi yönetecek rejisörünün asistanı elinde pusula ile gelirdi. ‘Ağabey,’ derdi. ‘Yarın yanında 6 takım resmi, 4 - 5 tane de spor elbise getir…’ 

Giyimine dikkat etmeyen pastadan pay alamazdı.

Bora, sinemada emeği, ortak/kolektif çalışmayı önemsedi. Tek filminde, ‘Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu’da (1990) kendi sesini kullandı. Filmlerinin çoğunda seslendirmesi Sadettin Erbil’e aitti.

Meslektaşı ile evlenmek istemedi. Sinema dünyasının çalışma şartları ve genel yapısı evlilik birliğinin sürdürülmesini zorlaştırırdı. Beraberlikte sevgi, saygı ve itimat gerekliydi. 3’lü bir aradaysa sorun yoktu. Sinema oyuncusunun hayranı, dostu, düşmanı çoktu. Dedikodusu da boldu. 

Ekrem Bora, 7 Mayıs 1932’de - bazı kayıtlara göre de 1934’de! - Ankara’da doğdu. Gerçek adı: Ekrem Şerif Uçak’tı. Babası Hava Kuvvetleri’nde Önyüzbaşı pilot Mazhar Uçak’tı. Annesi Ayşe Nuriye Uçak ev hanımıydı. Aslında ailenin ilk soyadı ‘Yazıcıoğlu’ydu. Mazhar Bey’in görev yaptığı üssün komutanı Zeki Paşa öneride bulundu. Başarılı önyüzbaşı pilotun ‘Uçak’ soyadını almasını sağladı. Ailenin soyadı, babanın kullandığı uçan demir kanatlı makinenin ismi oluverdi. 

- 40 Günlük Bebekken Yetim Kaldı… -

Küçük Ekrem, ailesinin 4 erkek çocuğunun en küçüğü ve en şanssızıydı. 40 günlük bebek iken babasını yitirdi - şehit oldu! - ve yetim kaldı. Mazhar Bey’in de içinde bulunduğu askeri uçak Eskişehir yakınlarında düştü, kimse kurtulamadı. 

Ayşe Nuriye Hanım, ailenin sorumluluğunu üstlendi. Babanın kaybından sonra 3 ayda bir ödenen 900 lira şehit maaşı bağlandı. Aile kıt kanaat geçinmeye çalıştı. Ekrem, ilkokul 2. sınıfta okurken İstanbul’a taşındılar. Büyükbabalarının - Suadiye Camii’nin ilk imamıydı! - vefatı üzerine yalnız kalan anneannenin yanına yerleştiler. İki ağabeyi Haydarpaşa ve Hayriye Liselerine kaydettirildi. 

Küçük Ekrem, ilkokuldan sonra ortaokula devam ettiyse de eğitimini tamamlayamadı. Kadıköy Birinci Ortaokulu’nda 2. sınıfta kalınca ayrıldı. Sultanahmet Devlet Basımevi’nce düzenlenen kursa katıldı. Mücellit (ciltçi!) ve mürettip (dizgici!) sertifikası aldı. Ama mesleğini yapamadı. Okul sıralarından beri sinema ile ilgilenirdi. Film dünyası dergilerini son satırına kadar yutarcasına okurdu. Gösterime giren yerli ve yabancı filmleri seyrederdi. 

- Gazeteci/Senarist Sezai Solelli’den Büyük Destek Gördü… -

Yakışıklı, nazarları üzerinde toplayan delikanlıydı. Mahallesindeki genç kızlardan hatırı sayılır hayranı oldu. Oturduğu evin sokağına girdiğinde, pencerelerden ‘Artist geliyor!’ fısıltıları duyulurdu. 

Mahalle komşuları Sakıbe Soyukut Hanım sinemaya girmesine vesile oldu. Sakıbe Hanım, dönemin ünlü/çok satan magazin dergileri Yıldız ve Hafta’da tercüme ettiği sinema yazılarını yayınlardı. Bir mektup yazdı, Ekrem’i ünlü gazeteci Sezai Solelli’ye gönderdi. Solelli, Yıldız dergisinin - 1953’de! - açtığı yarışmaya katılmasını temin etti. Ailenin haberi yoktu. Ekrem Şerif Uçak, ‘erkekler kategorisi’nde birinci seçildi.

Solelli, yarışmayı kazanan Ekrem’i hep destekledi. Hafta dergisinin yazı işleri müdürüydü. Aktör adayını tanıtan bol fotoğraflı, detaylı röportaj yayınlattı. Soyadını da değiştirdi: ‘Uçak’ yerine ‘Bora’yı kullanmasını şiddetle tavsiye etti. Mülakatta yer alan bir resminin altında şu satırlar okundu: ‘Burt Lancester gibi sert, Clark Gable gibi yakışıklı, Rory Calhoun gibi tatlı…’ Desteğini bir adım daha ileriye götürdü: Ekrem Bora için özel senaryo kaleme aldı. Lale Film, Erman Film, İpek Film gibi piyasanın önemli firmaları ile anlaşma(lar) imzalamasına önayak oldu.

Tam film çekimlerine başlanacakken beklenmedik gelişme yaşandı. Postacı, askerlik şubesinin çağrı pusulasını getirdi. Aktör adayı Ekrem Uçak, yoklamaya çağrıldı. Ardından da 2 yıl sürecek, Erzincan ve Diyarbakır’a kadar uzanacak vatan hizmeti başladı.

- İlk Filminde Kendisi İçin Özel Yazılan Senaryoyu Oynadı… -

1955’de hem sanat hayatına hızlı giriş yapacak, hem de kendi ailesini kuracaktı. Sema Yurdanur isimli hanımla hayatını birleştirdi. Sema Hanım, Bora’nın ilk kızı Sevil’in annesiydi. Sevil Uçak, Altaylı futbolcu Ümit Kayıhan ile evlenecekti.

Sezai Solelli’nin Ekrem Bora için özel kaleme aldığı ‘Alın Yazısı’ da aynı yıl çekildi. Yapımcı Türk Film adına Mehdi Özgürel’di. Oyuncular Melike Cihangir, Türkan Şamil, Hasan Ceylan ve Gani Turanlı’ydı.

Ekrem Bora şöhrete hızlı adım attı. Fakat istediği parayı kazanamadı. Kendisi ve ailesi ekonomik sıkıntı içindeydi. Üstün oyun kabiliyetine karşın geliri sınırlıydı. Yeşilçam şöhretlerinin tamama yakını mütevazı şartlar içinde yaşam kavgası verirdi. Yapımcıların başrol oyuncularına ödedikleri rakam 3-5 bin lira arasındaydı. Bora yıllar sonra bir röportajında, ‘O yıllarda patronlar film yıldızlarını adeta sömürürdü,’ diyecek ve dönemin vahşi şartlarını dile getirecekti.

Ekonomik zorluklar, psikolojik bazı sebepler aile birliğini de sarstı. Bora, sevgili eşi Sema Hanım’dan ayrıldı/ayrılmak zorunda kaldı. 

- Sinemadaki Sağlam Yerini Metin Erksan’a Borçluydu… -

Hayat felsefesini değiştirdi: ‘Bekârlık sultanlıktı’! ‘Tatlı hayat’ sürmeye girişti. Yakışıklılığını, ününü kullanıp gününü gün etti. Heyecan, eğlence, zevk ve serüven dolu yılları devirdi. Evinin telefonu hiç susmadı. Kapısının önü dolar taşardı. O günleri anlatırken, ‘Bağıranlar, çağıranlar, çığlık atanlar ne ararsanız bulabilirdiniz. Benim için intihar edenler bile vardı,’ diyecekti. Ama para sıkıntısı hep sürdü.

‘Camp Der Verdammten’ - ‘Cehennemde Buluşalım’ ! - (1961) adlı filmde Fikret Hakan ve Öztürk Serengil ile başrol için Almanya’ya gitti. Cristiane Nielsen adlı Alman asıllı başrol oyuncusu hanım tarafından aylarca misafir edildi. Villasında kaldığı ve iyi anlaştıkları haberleri yayınlandı. 

Magazin basınının yakıştırmasına göre, sinema dünyasının bazı ünlü kadınları tarafından ‘kapışılan erkek’ti. Sari Refia ve Semiramis Pekkan ile nişanlanıp ayrıldı.

Ocak 1966’ya kadar hızlı tatlı yaşamı sürdü. Ekrem Bora, bir arkadaşının işyeri açılışına katıldı. İkinci evliliğini yapacağı Gül Hanım’la tanışacaktı. Bora, uzaktan izlediği Gül Hanım’ı fırsatını bulunca dansa kaldırdı. Sonra da kızdırmak için dalına bastı: ‘Biliyor musun, parfümün hiç güzel değil,’ dedi. Cevap beklenmediği derecede sertti: ‘Sen ne anlarsın? Bu kokudan benden başka kimsede yok!’

Gül Hanım, İsviçre’den yeni dönmüştü. Adanalı zengin Pamukçular ailesinin kızıydı. - Aile o kadar varlıklıydı ki, ilâçlama uçakları bile vardı! - Çevresinde giyimi kuşamı ile örnek alınırdı, maddi durumu ve kültürü yerindeydi. Bora, kendisini tersleyen genç kızın peşini bırakmadı. Ortak arkadaşlarından ev telefonu numarasını aldı ve görüştü.

- Gül Hanım İle Karşılaşınca Evlenebileceği Kadını Bulduğuna İnandı… -

Eşinin bilgilendirmesine göre, 13 Şubat’ta nişan, 7 Mayıs’ta da nikâh yapıldı. Gönlünü çalan adamı şöyle tanımlayacaktı: 

‘Ekrem o zaman civciv gibi sapsarı bir adamdı. Çok yakışıklıydı. Karizma bin beş yüzdü. Burt Lancester gibi sert, Clark Gable gibi havalıydı. Kılık kıyafeti çok düzgündü. Bakışları anlamlıydı. Kendine has bir zampara bakışı vardı…’

Ekrem Bora’nın da duygu ve düşünceleri eşinin paralelindeydi:

‘Görür görmez anladım. Evlenebileceğim tek kadındı. Meslektaşımla yuva kurmak istemedim. Saygı, güven ve sevgi bir arada olursa evliliklerde problem yaşanmaz. Evcil adamım. Evlendikten sonra hiç çapkınlık yapmadım. Gezmeyi tozmayı da zaten sevmem…’

Ekrem Bora’nın Gül Hanım ile birlikteliğinden Yasemin ve Lale adlarında 2 kızı doğdu.

Bora, Yeşilçam’da çok önemli, ses getiren, seyirci rekorları kıran yapımlarda rol aldı. 1958’de ‘Mavi Boncuk’, ‘Tilki Leman’, ‘Bir Kadın Tuzağı’ ve ‘Bana Gönül Bağlama’da oynadı. 1961’de ‘Seni Benden Alamazlar’, ‘Kahraman Üçler’, ‘Cehennemde Buluşalım’ ve ‘İnleyan Dağlar’ın afişlerine büyük harflerle ismi yazıldı. 1962’de ‘Çifte Kumrular ve ‘Beş Kardeştiler’ de kilit rollerdeydi. 

Metin Erksan, Bora’nın hayatını etkileyen/değiştiren bir diğer isimdi. ‘Acı Hayat’ da çok önemli rolü verip önündeki maddi engelleri aşmasına yardımcı oldu.

Ekrem Bora, Erksan’ın yönettiği ‘Acı Hayat’ta, Ayhan Işık ve Türkan Şoray ile ilk üçlünün içindeydi. Filmdeki enerjisi ve çizdiği portre ile Yeşilçam’da yerini sağlamlaştırdı. Sert, tavizsiz karakterlerin aranan ismiydi.

- Babasının Şehit Düştüğü Eskişehir’de Film Çekti… -

1963’de çok şanslı yıldı. Halit Refiğ’in yönettiği ‘Şafak Bekçileri’nde jet pilotu yüzbaşıya hayat verdi. Göksel Arsoy ile pilot iki arkadaşı oynadılar. Film, Eskişehir’deki hava üssünde çekildi. Hep şehit babasını hatırladı. Tıpkı atasının kaderini filmde yaşayacaktı: - senaryoya göre! - Kullandığı uçak düşecekti. 

Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel film çekimine hatırı sayılır destek verdi. Filmin senaryosu, Sansür Kurulu tarafından reddedilmişti. Red gerekçesi: ‘Pilot üsteğmenin kızlarla öpüşmesi’ydi.

Ekrem Bora, 1960’lı yıllarda en yoğun çalışma dönemini yaşadı. 1965’te 15. 1966’da 11, 1967’de 17, 1968’de 11, 1969’da da 8 filmde çalıştı.

Neriman Köksal, Semiramis Pekkan, Ajda Pekkan, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Fatma Girik gibi Yeşilçam’ın pek çok ünlü hanım oyuncusu ile film çevirdi. Hatta 1965’de ‘Artık Düşman Değiliz’ isimli kurdelede Pekkan kardeşlerin her ikisi ile de kamera karşısına geçti.

Bora’nın çalıştığı film setlerinde şaka yapılır, neşe dağıtılırdı. Mesela Fatma Girik’i çok beğenirdi. 'Gel! Seninle bir çocuk yapalım' diye takılırdı. Türkan Şoray’ın ünlü ‘Şoray Kanunları’nı del(en)di. Uygulamaya göre Şoray, - senaryo gereği! - aktörlerle ne sevişirdi, ne de öpüşürdü. Ekrem Bora ile Türkan Şoray, Ülkü Erakalın’ın yönettiği ‘Kaybolan Kadın’ filminde oynuyordu. Bora, senaryodaki öpüşme sahnesinin çıkarılmasını önerdi. Yönetmen kabul etmedi. Yazılanın harfiyen uygulanmasını istedi. ‘Gerçek bir aktör, Şoray’ı öper,’ dedi. Ekrem Bora denileni yaptı. Türkan Sultan şoka girdi. Rüçhan Atlı feci şekilde bozuldu. Olaydan sonra da Şoray’ın film şirketleriyle yaptığı bütün sözleşmelere, ‘Öpüşemez!’ kuralı konuldu.

- Sahneye Çıkmadan Musiki Dersleri Aldı… -

1970’lerde Türk sineması ekonomik krize girdi. Televizyonun yayın saatlerinin çoğalması, videonun yaygınlaşması ciddi sebeplerdi. Seks filmleri furyası da yaşanınca, Ekrem Bora çok sevdiği mesleğinden uzaklaştı. Sinemadan servet kazanamadı. Hayatını belli seviyede sürdürmeye çalıştı. 

1971’de mobilya mağazası açtı. Avrupa’dan özellikle de İtalya’dan kaliteli ağaç ürünleri getirtti. Bir yıl sonra da sahneye çıktı. Ekici Över Gazinosu’nun sahibi Hasan Ekici ahbabıydı. Israr etti: ‘Gazinomda sahneye çıkacak ve şarkı söyleyeceksin,’ dedi. Fecri Ebcioğlu ve Sadun Aksüt’ten Türk Sanat Müziği dersleri aldı. 4-5 yıl sahne hayatını sürdürdü. Bütün Türkiye’yi dolaştı, turnelerle hayranlarının karşısına çıktı. Bir röportajında, ‘Sinemadan kazanamadığı parayı solistlikten edindiğini,’ söyleyecekti. 

Film yapımcısı Hasan Kazankaya’nın Caddebostan Gazinosu’nda da çalıştı. Yazlık mekândaki hatıraları zengindi.

Yeşilçam’ın pek çok ünlü ismi film yapımlarına ara veri(li)nce gazinolarda şarkı söyledi. Ekonomik durumlarını iyileştirdi.

- ‘En Başarılı Erkek Oyuncu Ödülü’nü İki Defa Kazandı… -

Ekrem Bora sanat hayatında 2 ödül kazandı. 1965’de Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘Sürtük’ filmi ile ‘En Başarılı Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldı. 1991’de yine Antalya’da ‘Soğuktu Ve Yağmur Çiseliyordu’daki başarılı canlandırması ile aynı ödüle 2. defa layık görüldü.

Orhan Aksoy’un yönettiği ‘Yumuşak Ten’ - 1994 yapımı! - son filmiydi.

Ekrem Bora, halkın desteğini hep arkasında buldu. Hep halkın içindeydi/yanındaydı. Gittiği her yerde sevgi haleleriyle karşılandı. Seyircisi ile sıcak/samimi ilişki(ler) kurdu.

Hayatının büyük bölümünü Kadıköy’de geçirdi. Fenerbahçe’nin hiçbir maçını kaçırma(z)dı. - Son yolculuğunda da tabutunun üzerine tuttuğu takımın bayrağı serildi! -

Bora’nın az bilinen hobisi fotoğrafçılıktı. Ünlü senarist Safa Önal’ın anılarında aktardığına göre, profesyonel fotoğrafçı tecrübesine sahipti. Yaşadığı apartman dairesinde bir ‘karanlık oda’ hazırlamıştı. Daima çalışır, çektiği negatifleri banyo ederdi. 

Muzaffer Hiçdurmaz, ‘Yaşamın Müşfik, Perdenin Sert Yakışıklısı: Ekrem Bora’ adlı belgesel hazırladı. Yapımın danışmanları Agah Özgüç ve Burçak Evren’di.

Bora, 1 Nisan 2012’de, 78 yaşında kalp yetmezliğinden vefat etti. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.

26 May 2020 14:00
1,668 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Yıldız Yaratan Yapımcının İntiharı

Nevzat Pesen; sektör haline gelememiş acımasız Yeşilçam sinemasının ne ilk, ne de son kurbanıydı.

Aşk Filmlerinin Değişmeyen Aktörü

Göksel Arsoy; Kerime Nadir’in ünlü romanı Samanyolu (1959)’nun sinema filmi ile şöhrete ulaşmıştı.

Gözlerden Uzak Bir Aşk Hikâyesi

Birisi, döneminin salon filmlerinin starıydı. Diğeri, geleneksel musikimizin ‘sarışın zirvesi’ydi.

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

General Trikopis'i Esir Alan Ahmet Çavuş

Afyonlu Ahmet (Ünlü) Çavuş, savaşın gidişatını değiştirdi. 2 arkadaşıyla Yunan Ordusu’nun Başkomutanı Trikopis’i ve kurmaylarını esir alarak, imkânsızı mümkün kıldı. Ordumuza yüksek moral aşıladı.

Ömrünce Ağlayan Ünlü Güzel Kadın

Muhterem Nur, - son döneminde! - Müslim Gürses ile yaptığı ve 29 yıl süren evliliği ile hatırlandı/tanındı. Nur, Gürses’ten 22 yaş büyüktü. Bir devirde çok ünlü olmasına karşın, günümüzdeki bilinirliği sınırlıydı.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Uçağa Binmekten Korkan Komedyen

Kemal Sunal; denize girmeyi, uçağa ve gemiye binmeyi sevmezdi.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 2

Kanuni Sultan Süleyman’ın biricik, dünya güzeli kızı Mihrimah Sultan’ın kocası, Damat Rüstem Paşa, maliyeden iyi anlardı. Devlet hazinesi ağzına kadar doldu. Sadaretinde, Osmanlı’da rüşvet yaygınlaştı. Fukara halkın özellikle de köylünün üzerine kaldırılamayacağı vergiler bindirildi. Toprak verimsiz, ürün yetersizdi. Çiftçiler, azalan kazançları karşısında ekip biçmekten vazgeçmeye başladı.

4 Yaşında Dul Kalan Hanım Sultan

Sultan İbrahim ya da halk arasındaki lakabıyla ‘Deli İbrahim’, eğlenmeyi severdi. Anlık sorunlardan uzaklaşır, çevresiyle özellikle de güzel cariyeleriyle şakalaşırdı. Çocuklarını da çok küçük yaşlarda, - göstermelik dahi olsa! - evlendirip hem kendini, hem Dersaadet ahalisini mutlu etmeye çalıştı.

Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Yeşilçam’ın Muhafazakâr Kralı

16 yıl boyunca, Yeşilçam’ın bir numarasıydı. Kral, unvanını taşırken zorlandığı muhakkaktı; şöhretin sorumluluğunu hakkıyla teslim etti.

Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Defne Yalnız’ın Yalnızlık Korkusu

Defne Yalnız; okumayı-yazmayı öğrenmeden tiyatro sahnesinin tozunu ciğerlerine çekti.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Uçağa Binmekten Korkan Komedyen

Kemal Sunal; denize girmeyi, uçağa ve gemiye binmeyi sevmezdi.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

52 Nişan, 16 Nikâh Yapan Ünlü Kaleci

Beşiktaş’ta üne kavuşan kaleci Varol Ürkmez, futbol yaşamı boyunca olayların, şaşaalı hayat tarzının, şaşırtıcı sayıdaki aşkların adamıydı. Gazetecilerin en önemli haber kaynaklarındandı. Halkın, özellikle de futbolseverlerin sevgilisiydi. Sadece futbolcu değildi, sinema ve tiyatro sanatçısıydı, tepeden tırnağa şov insanıydı.

Hadım Edilen Veziriazamlar

İslam Peygamberi Hazret-i Muhammed’in şiddetle yasaklamasına rağmen, sonraki dönemlerde ‘halife’, ‘hükümdar’, ‘padişah’ vb. sıfatları taşıyan çoğu yönetici, ‘hadım personeli’ el üstünde tuttu. Harem(lerin)in namusunu, şahsi güvenliklerini ‘iğdiş’ kişilere emanet etti. Devlet yönetimde en üstün mevkilere kadar yükseltti. Osmanlı’da da çok sayıda ‘hadım’/‘burulmuş’ yüksek yönetici ve hatta sadrazam mevcuttu!

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

Karısından Tokat Yiyen Ulaştırma Bakanı

Mehmet Barlas; anılarını Dün Dündür/Mehmet Barlas Kitabı’nda topladı. Güncel siyasetin tanınan üstat yazarı, usta gazeteci hatıralarında ünlü/toplumun önündeki insanların şaşırtıcı hikâyelerini anlatıyor.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Uçağa Binmekten Korkan Komedyen

Kemal Sunal; denize girmeyi, uçağa ve gemiye binmeyi sevmezdi.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

Diğer Türk Sineması Yazıları

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.