Yakın arkadaşı, can dostu ‘Kozalak Zeki’nin - Zeki İrfanoğlu! - destek ve teşvikiyle yarışmaya katıldı. Daha doğrusu, resimlerini iletmesine izin verdi. Son anda müsabakaya iştirak hakkını kazanabildi. Birinci seçildiği müjdesini de aynı yarenden aldı. Ödül törenine de onun ödünç verdiği yeşil kazağı giyip gitti. İlk filmi için 10 bin lira kendisine nakit ödenince, hepsini aynı gün ezdi. Babasına ve kendisine yeni birer palto satın aldı. Sonra Elmadağ’da gece kulübüne gidip gönlünce eğlendi. Bütün parasını bir gecede harcadı.
Eski İstanbul’da, çok değil yarım asır öncesine kadar ‘mahalle dayanışması’ vardı. Aynı apartmanı, aynı sokağı, hatta aynı mahalleyi paylaşan gençler, kendilerini kardeşten daha ileri/daha yakın görürdü. Bağlılıkları kolay çözülmezdi. Birbirlerinin arkasından iş çevirmez, kıyasıya savunur ve desteklerdi.
Tarık Akan’ın çıkışında da/yükselişinde de, mahalle dayanışması, arkadaş desteği ve karşılıksız sevgi/güven mevcuttu. Akan, arkadaşlarını, dostlarını dikkatle seçmeyi ve her noktada güvenmeyi tercih ederdi.
Akan, kendisini daima ‘Bakırköylü!’ diye tanımlardı/tanıtırdı. Sonradan yerleşmesine karşın, semti ‘baba ocağı’ benimsedi. Son nefesine kadar da bağlılığını sürdürdü.
- Tarık Akan’ın Babası Albaydı… -
Tarık Tahsin Üregül, Yeşilçam’dan belleğimize yerleşen adı ile Tarık Akan, 1949’da, İstanbul’da doğdu. Ailenin en küçük çocuğuydu. Babası Hüseyin Yaşar Üregül’dü. Annesinin adı da Yaşar’dı.
Küçük Tarık, eğitimine Erzurum’da, Dumlupınar İlkokulu’na başladı. Kayseri’de tamamladı. Ortaokulu ve liseyi, İstanbul’da, Bakırköy’de okudu. Babası Hüseyin Bey, levazım albayıydı. General olmayı arzulardı. Fakat emekli edildi. Tarık, babasının karşısında durup, ‘Generalim!’ diye selam vermeyi severdi.
Aile reisinin emekli maaşı yetersizdi. Bütün çocuklar günlük işlerde çalışmaya girişti. Tarık da payına düşen yükü taşıdı. Düğün salonlarında sorumlu müdürlük yaptı. Ataköy Plajı’nda kayık kiraladı. Tarık ve arkadaşları, kiraya verdikleri kayıkları kontrol ederken, denize düşenlere ve yüzme bilmeyenlere yardım ederlerdi. Tarık’ın boyu uzundu, hızlı kulaç atar ve çok iyi yüzerdi. Pek çok kişiyi boğulmaktan kurtardı. ‘Hiç cankurtaranlık yapmadı!’ 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı tören hazırlıkları Dolmabahçe Stadyumu’nda yapılırdı. Akan ve yârenleri, görevlilere soğuk gazoz satardı.
Geceleri de eğitimini aksatmamaya çalıştı. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Makine Mühendisliği’ne kayıt oldu.
Tarık Akan, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’ne devam etti. 2 diploma sahibiydi.
- Ses Dergisinin Yarışması Hayatını Değiştirdi… -
1970’de, Yıldız Teknik Üniversitesi 2. sınıf öğrencisiyken kaderi değişti. Çevresinin gayreti/cesaretlendirmesiyle SES dergisinin düzenlediği yarışmaya katıldı. Dereceye girenlere verilecek ödüller cazipti. ‘Üçüncüye bile 5 bin lira ödenecekti!’ ‘Cebi delik’ kişi için miktar çok çekiciydi. Şansını denemeliydi.
Arkadaşı ‘Kozalak Zeki’, Ses dergisine aboneydi. Tarık’tan 2 resim istedi. Elden teslim edecekti. Magazinin idare merkezine götürdü. Fakat sürprizle karşılaştı. Kendisini karşılayan görevli, müracaat süresinin dolduğunu söyledi. Fotoğrafları ve başvuru dilekçesini teslim edemedi. Israrı da sonuç vermedi. Sinirli ruh haliyle merdivenleri inerken arkasından gelen birisini gördü. Dönemin ünlü gazetecisi Erman Şener’e rastlamıştı! Son çaresi, Şener’e konuyu iletmekti. Aynı cevabı aldı: ‘Başvurusu tarihini geçirdiniz!’ Kozalak Zeki, üzüldü. Az daha ağlayacaktı. Şener, kararını değiştirdi. Resimleri görmek istedi. Sonra da yarışmaya girecek kişinin nesi olduğunu sordu. ‘Arkadaşım!’ yanıtını alınca duygulandı. Dosyada getirilenleri aldı. Müsabakaya katılmasını sağladı.
Kozalak Zeki, ertesi gün, Tarık’a yaşadıklarını anlatacaktı.
Sonuçların açıklanacağı gün hızla geldi. Ses’in 16 Ocak 1971 tarihli sayısında dereceye giren(ler) açıklandı: ‘SES 1970 Sinema Artist Yarışması Birincisi TARIK AKAN’!’ Akan, damat tıraşı oldu. Arkadaşından ödünç aldığı mavi kazağı giydi. Ödül dağıtımının yapılacağı toplantıya katıldı. Karizmasıyla ilgi odağıydı.
Akan, arkadaşının kazağını ‘Hababam Sınıfı’ gibi çok izlenen bazı filmlerinde de giydi.
İlk filmi: ‘Solan Bir Yaprak Gibi’ydi. Fatma Girik ile başrolleri paylaştı. Aslında Murat Soydan ile anlaşılmıştı. Fakat Soydan sözleşme imzalamaya gel(e)medi. Başka filmin çekimindeydi. Yapımcı, SES dergisinin birincisine şans tanımaya karar verdi. Eseri Mehmet Dinler yönetti.
Akan, filmden 10 bin lira kazandı. Mukavele imzalamaya geldiğinde, Kozalak Zeki de yanındaydı. Akan, ilk ücretiyle kendisine ve babasına palto satın aldı. Arkadaşı ile Elmadağ’da gece kulübüne gitti. Kalan bütün parayı harcadı. Kulüp kapanınca, Sirkeci’ye kadar yürüdüler. Bakırköy’den geçen banliyö trenine kaçak bindiler.
- Tarık Üregül de Yeşilçam’ın ‘Soyadı Kanunu’na Uydu… -
Ertesi sabah, Ataköy Plajı’ndaki rutin işlerine döndüler. Aralarında şakalaşır, güreş tutarlardı. Yine güreş anında, Tarık’ın burnu kırıldı. İlk filminin çekimlerine sakat haliyle katıldı.
Tarık Üregül, Yeşilçam’a ‘Merhaba!’ deyince, kimi kanunlarını da kabul etmiş oldu. Türk sinema seyircisi afişlerde kısa, söylenişi kolay, akılda kalan, çarpıcı isimler görmek isterdi. Bazı çok ünlü jönler gibi soyadını değiştirecekti. - ‘Üregül’, ‘Akan’ oldu! - Mesela Cüneyt Arkın’ın asıl adı: ‘Fahrettin Cüreklibatır’dı. Bumin Gaffar Çıtanak, filmlere ‘Fikret Hakan’ diye imzasını attı. Romantik yapımların değişmeyen jönlerinden Murat Soydan’ın nüfus kâğıdındaki adı da ‘Rüjdan Tercan’dı.
Akan, sinemadaki ilk yıllarında, salon filmlerinin değişmeyen jönüydü. Fatma Girik, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Bahar Erdeniz, Emel Sayın, Necla Nazır, Hale Soygazi ve Gülşen Bubikoğlu gibi Yeşilçam’ın en güzel kadınlarıyla kamera karşısındaydı. Yılda 12 film çekmeye başladı. 1976’nın sonuna kadar her ay bir filmde göründü.
1973’de, ‘Suçlu’ ile 10. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, ‘En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Aynı mükâfatı tam 7 kez evine götürecekti. Başarısının Yeşilçam’da başka örneği yoktu.
Tarık Akan, Arzu Film ile çok hızlı çıkış yakaladı. Sinemanın pek çok püf noktasını şirketin sahibi, usta yönetmen Ertem Eğilmez’den öğrendi. Eğilmez’in Ferdi ve Ferit adlı 2 oğlu vardı. ‘Damat Ferit’ lakabı bile kurumun mirasıydı. Ünlü rejisörün oğlundan ilhamdı. ‘Sinemada canlandırdığı en bilinen tipiydi!’ Bazen adının önüne geçti. İlk dönem filmlerinin çoğunda da ‘Ferit’ adını kullandı.
Yeşilçam’ın hemen hemen bütün güzel hanım yıldızlarına eşlik etti. Gülşen Bubikoğlu ile ‘Ah Nerede’ (1975), Emel Sayın’la ‘Mavi Boncuk’ (1974), Hülya Koçyiğit ile ‘Sev Kardeşim’ (1972), Fatma Girik ile ‘Solan Bir Yaprak Gibi’ (1971), Müjde Ar ile ‘Öyle Olsun’ (1975), Hale Soygazi ile ‘Gece Kuşu Zehra’yı (1975) çekti. Son derece başarılıydı. Seyirci ve hayran sayısını hızla artırdı.
- Akan’ın Arzu Film Macerası 5 Yıl Sürdü… -
Akan, ‘Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı’dan sonra Arzu Film’den ayrıldı. İfadesine göre, ‘Eğilmez, kendisine çok ağır hakarette bulunmuştu!’ Şirket yönetimi kararına inanamadı. Ertem Bey şoke oldu. 5 yıl boyunca çalıştığı, sayısız filme ortak imza attığı ismi bırakmak istemedi. ‘Yapamazsın!’ dedi fakat kararını değiştirtemedi. Tarık Akan, ‘Bundan sonra Arzu Film ile çalışmayacağım. ‘Hababam Sınıfı’ da çekmeyeceğim. Piyasaya kendi şartlarımı sunacağını belirterek oyunculuktan oyun kuruculuğa yükseldi.
Sinema serüvenini ve hedeflerini sorgulayacaktı. Kariyerinde yepyeni yola sapacaktı. Yeşilçam’da piyasayı belirleyen, şartları oluşturan 7 büyük film şirketince protesto edilecekti, kara listeye alınacaktı.
Yol ayrımından sonra başka firmalarla da yeni başarılara imza attı. ‘Çapkın Hırsız’ (1975), ‘Kader Bağlayınca’ (1976), ‘Sevgili Dayım’ (1977), ‘Bizim Kız’ (1977) akılda kalanlar arasındaydı.
Tarık Akan yeni döneminde, sosyal içerikli filmlere geçiş yaptı. Her yıl milyonlarca kartpostalı satılan, güzel kızların sevgilisi yakışıklı aktör, ünlü yönetmen ve oyun yazarı Vasıf Öngören’in gönüllü öğrencisiydi. Öngören, Akan’a dedi ki: ‘Sen yaşlanınca genç kızların ilgisi/sevgisi biter. Sanatçı muhaliftir, karşıtlıktan beslenir!’ Akan çok geçmeden salon filmlerini bıraktığını da açıklayacaktı. Yakınlarının ifadesine göre Öngören, Akan’ın öğretmeni/ustası oldu. 5 yıl süren yoğun - teorik/pratik! - oyunculuk dersleri verdi. Nazari ve uygulamalı bilgilerini aktardı.
Sürecin sonunda Akan’ın sinema çizgisi/anlayışı değişecekti. Toplum yapısını/sorunlarını irdeleyen senaryoları işledi. Kendisine iş vermeyen, ambargo uygulayan işletmeler şaşkına döndü. Yılmaz Güney’in sinema anlayışına paralel yürüdü. ‘‘Maden’, ‘Yol’ ve ‘Sürü’ filmlerindeki başarısı kıskançlık yaratacaktı!’
- Yavuz Özkan’ın Senaryosu Hayatını Değiştirdi… -
Akan, 1978’de, ‘Maden’ filmiyle hayranlarının karşısına alışılmışın çok dışında portreyle çıktı. Ağır/sert koşullarda çalışan, emeğiyle geçinen, örgütlü topluma inanmış işçi rolündeydi. Senaryo, Yavuz Özkan’ındı. Ama filmi çekecek yeterli bütçesi yoktu. Akan, metni okudu, çok beğendi. Başrolleri 2 ünlü isim paylaşacaktı. Diğer meşhur kişi: Cüneyt Arkın’dı. Özkan çok iddialıydı. ‘Arkın ile yan yana gelirseniz, büyük sükse yapar ve geniş seyirci kitlelerine ulaşırsınız,’ diyecekti. Arkın da senaryoya göz attı. Para almadan oynamayı benimsedi. Yapımcı firmanın ortaklığını da kabullendi. 3’lü aralarında anlaşma imzaladı. Akan, bütün Anadolu’yu dolaştı. Film dağıtıcısı şirketlerle/kişilerle görüştü. Projeyi anlattı. Torbalar dolusu senetle döndü. Anadolu’dan gelen büyük destekle Yeşilçam’ın ambargosu fiilen sona er(dir)di.
Bir röportajında, Maden’i, ‘Türkiye’nin en çok seyredilen filmi’ olarak niteleyecekti. Kendisinin de en çok para kazandığı yapımdı. O dönemde, işçi örgütlerinin desteği sağlanmıştı. Beyanına göre, sendikaların tüm şubelerinde, hatta dağ başlarında bile oynatılmıştı. Mesajı etkiliydi. Misyonunu yerine getirmişti. Türk sinemasında benzeri az bulunan sendika, emek, işçi, sermaye konularını işleyen eserdi. ‘İşçiler Birleşin!’ sözleriyle bitiyordu.
Tarık Akan, Türk sinemasının asırlık sorunu ‘sansür’e de karşı çıktı/durdu. 1978’de, ‘Sinema Sanatçılarının Ankara Yürüyüşü’nü organize etti. Sinema insanı Arif Keskiner’in beyanına göre Akan, ‘organizasyonun temel taşı’ydı. Sektör mensubu 500’e yakın kişi sansüre karşı bir araya geldi. ‘Yeşilçam emekçilerinin yetersiz haklarının iyileştirilmesi istendi. Film endüstrisinin baş belası denetim de acilen kaldırılmalıydı.’
Ankara Yürüyüşü’nün hemen ardından ‘Maden’ filminin çekimine geçildi. Özkan’ın senaryosunu yazıp yönettiği yapım 7 ödül birden kazanacaktı.
- 12 Eylül’de 19 Yıl Hapis İstemiyle Yargılandı… -
1979’da, Atıf Yılmaz’ın çektiği ‘Adak’ filminin setinde, ‘asker kaçağı’ iddiasıyla yakalandı. Birliğine hemen teslim olursa film yarım kalacaktı. Bir hafta sonraki bayram tatilini bahane etti. 10 günlük süreyi de ekleyip rolünü tamamladı. Yedek subay eğitiminin ardından, vatan görevini Denizli’de bitirdi.
Akan, 1980’de hiç film çekmedi. 12 Eylül Askeri Yönetimi’nin getirdiği yeni politik iklim Yeşilçam’ın çarklarını yavaşlattı.
Akan, 1981’de 3 film çekebildi. Mayıs ortasında Almanya’ya davetli gitti. 23 Mayıs 1981’de, Frankfurt’ta düzenlenen toplantıda yaptığı konuşma bahane edildi. Hakkında soruşturma başlatıldı. İddiaya göre, ‘devletin içeride ve dışarıda itibarını zedeleyecek beyan(lar)da bulunmuş’tu’! TCK’nın 140. maddesine muhalefet ettiği savunuldu. Kasım 1981’de tutuklandı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı’nca hazırlanan iddianameye göre, en az 6 yıl 8 ay hapis ile tecziyesi istendi. Ardından ‘Barış Davası’ndan da 12 yıl mahkûmiyeti talep edildi. ‘Toplamda 18 yıl 8 ay hapis yatabilecekti!’ Yargılamalar sonunda beraat etti fakat 2,5 aylık hücre cezası yanına kaldı.
Sanatçı arkadaşları, yargılanması sırasında Akan’ı yalnız bırakmadı. Özellikle Almanya’da iddia edildiği gibi devletin itibarını sarsabilecek konuşma yapmadığını savundular. Tarık Akan, devletine ve milletine bağlıydı. Babası emekli albaydı. Kendisi de her zaman ‘asker çocuğu olmakla’ övünürdü. Şahitleri arasında İbrahim Tatlıses, Halit Kıvanç, Gülşen Bubikoğlu, Perran Kutman, Müjdat Gezen ve Egemen Bostancı vardı.
Akan, 2,5 ay hücrede hapis kaldı. Kendi beyanına göre, 2 metrekarelik bölmeye 5 kişi sığmıştı. Serbest bırakıldığında halsizdi. Karşılamaya yine can dostu Kozalak Zeki geldi. ‘Maçka’ya gidelim,’ dedi. ‘İstanbul’u seyredeyim!’
Akan, 12 Eylül’de yaşadıklarını kitaplaştırdı. ‘Anne, Kafamda Bit Var’da anlattı.
Ali Hikmet İnce