Yeşilçam’ın 4 yapraklı yoncasının ‘taçı’ydı. Çoğu sinema eleştirmenine göre en güzeli, en çekicisiydi. Esmer, etli vücutlu, dolgun göğüslü, beyaz tenli, mavi gözlüydü. Bakışları deliciydi. Cazibesi ve kararlılığı ile etkilerdi. Amacına mutlaka ulaşır, zorluk(lar)dan ve tehlike(ler)den korkmazdı. Hatta gayesini açıklar, rakibesine meydan okurdu. Yeşilçam’ın ilk kadın starlarından Muhterem Nur’un anılarındaki bir anekdot/‘iddia’, Fatma Girik’in ısrarcılığının ve hedefine kilitlenmesinin örneği sayılabilirdi. Mektup yazmıştı: ‘Sevgilini elinden alacağım!’ Paylaşılamayan adam: ‘Memduh Ün’dü. Nur’un 9 yıllık âşkıydı!’
Girik, dobra kadındı. Sözünü esirgemez, hislerini saklamaz, son sözünü baştan söylerdi. Beyazperde’de de kendisini oynadı. Değişmesi, doğallığını yitirmesi gerekmedi. Bir röportajında - basınla arası iyi sayılırdı fakat fazla mülakat vermezdi! -, ‘Seyirciler, beni olduğum gibi sevdiler,’ diyecekti. Sinemada kendine benzeyen kadınları canlandırdı. Hayat verdiği roller, dürüst, samimi, gururlu, inançlı, fedakâr, âşka mutlak şekilde inananlardı. Uğraşı: Gurur verici, uzun erimli yolculuktu. Beyanına göre, perdeden para kazan(a)madı. Fakat ününe ün kattı. Sahneye çıktı, şarkıcılıktan servet edindi.
- İlk Yevmiyesiyle Sevdiği Meyveyi Satın Aldı… -
Geldiği yeri, içinden çıktığı/yaşadığı şartları hiç unutmadı. Bir dilim elmaya, bir muza hasret günler yaşadı. Lokanta vitrin(ler)inde dakikalarca seyrettiği, - parasızlıktan! - bir türlü yiyemediği döner kebabı usundan çıkar(ta)madı. Para kazandığı zaman bile yoksulluğunu hatırladı. Aklı hep çocukluğunda, fukara ailesindeydi. ‘Servet, şan, şöhret, insanı değerlerinden uzaklaştırmazdı!’
Çocukluğu ve ilk gençliği zaruret içinde geçti. Hiç oyuncağı yoktu. Bisiklete bin(e)medi. Hep mavi renkli pileli elbise düşledi. Zengin meyvesi muzu yediğinde 14 yaşındaydı. Muz, her manavda bulunmazdı. İlk yevmiyesi ile sevdiği yemişi satın aldı. İlk başrol ücretiyle de rüyalarının giysisine kavuştu. Kalan bütün parasını da annesine verdi.
Fatma Girik, kamera karşısında da cesurdu. Bir röportajında açıkladığına göre, ‘Sinemada striptiz yapan ilk başrol oyuncusuydu!’ 1966’da, Ertem Eğilmez’in yönettiği ‘Ben Bir Sokak Kadınıyım’ filminde dans ederek soyunması istendi. Müzik eşliğinde dans edip soyunarak gösteri yapmayı bilmiyordu. O dönemin en tanınmış eğlence merkezi, Kervansaray Gazinosu’na gitti. Seher Şeniz’in programını izledi. Çok güzel, pek cazip, seksapelitesi yüksek hanımdı. Gösterisi sırasında bütün gözler üzerindeydi. Son derece cesurdu. Girik, Şeniz kadar cüretkâr değildi. Çıplak görüntüsü vermek için ten rengi tül giydi. Rolünü icra etti. Ama performansını yorumlamaktan da geri durmadı: ‘Şeniz kadar başarılı sayılmam! Ancak istenileni de verdim!’
- Saçlarını Kısa Kestirince ‘Erkek Fatma’ Diye Tanındı… -
Girik, figüranlıktan zirveye yükseldi. Pek çok filminde çizdiği başarılı tiplerle ülke çapında tanındı. 1962’de, - 20 yaşındayken! - sinemanın en ünlü birkaç kadın yıldızı arasındaydı. Aynı yıl çektiği ‘Belalı Torun’ ile ‘Erkek Fatma’ diye anılır oldu. Saçlarını kısacık kestirdi. Karşı cinsi oynadı. Civanmert - 1960! -, Severek Ölenler - 1961! - ve Kısmetin En Güzeli - 1962! - gibi filmlerle ismini herkese duyurdu.
Fatma Girik, 12 Aralık 1942’de, İstanbul’da, Sultanahmet semtinde dünyaya geldi. Hayri ve Münevver Girik çiftinin 3 çocuğunun ortancasıydı. Anne çok genç ve güzeldi. Baba daha yaşlıydı. Gençliğinde dalgıçlık yapmıştı. Daha sonra lastik fabrikasının kazan dairesinde işe girmişti. Ücreti hayli düşüktü. Anne de aynı işyerinde görevliydi.
Küçük Fatma, aynı semtteki ‘28. İlkokul’a başladı. - Yıllar sonra hayatını birleştireceği Memduh Ün de aynı mektebin mezunuydu! - İstanbul Kız Lisesi’nin - Daha sonra Cağaloğlu Anadolu Lisesi adını alacaktı! - orta kısmına devam etti. Ancak yarım bıraktı. Eğitimini sürdüremedi. Çalışması, aile bütçesine katkı sağlamayı gerek gördü.
Girik Ailesi, Sultanahmet’te, Verem Savaş Derneği’nin tam karşısında, eski 2 katlı ahşap evin bir odasında yaşardı. Anne, baba, dayı, Fatma ve ablası, küçük bölmeyi paylaşırdı. Anneanne, yakındaki tarihi/‘Osmanlı’dan miras’ medresenin bir gözünde barınırdı. Fakat kızını yalnız bırakmaz, yanında da kalırdı. Aile de arada sırada nineye misafirliğe giderdi.
- Küçük Fatma 6 Yaşında Kuru Fasulye Pişirmeyi Öğrendi… -
Ahşap evin tuvaleti bahçedeydi, - ikamet edenlerce! - ortaklaşa kullanılırdı. Üstü de açıktı. İçine yağmur, kar dolardı. Yaz gecelerinde, tarihi medresede barınanlar yataklarını dışarıya çıkarır, yıldızların altında uyurdu.
Küçük Fatma, 6 yaşında, ablasının bakımını ve evin sorumluluğu üstlendi. Odayı sildi süpürdü. Akşam yemeğini hazırladı. Komşusuna yaktırdığı gazocağında kuru fasulye pişirdi. Sevmese bile elinin değdiği yemek lezzetliydi. Beğenil(ir)di. Ama başka aş bilmezdi.
Küçük Fatma, yaşıtları gibi yaramazdı. Yerinde duramazdı, çok da meraklıydı. Medresenin her bölmesini, kaldıkları semtin her yerini, her sokağını bilirdi. At arabalarının arkasına takılır, yoruluncaya kadar seğirtirdi. Bir gün, yolun karşısına geçerken, 4 atın çektiği yük arabasının altında kalacaktı. Son anda mahallenin esnafı tarafından kurtarıldı.
Bir anısını hiç unut(a)madı, hep hatırladı ve anlattı: Kocamustafapaşa’daki 28. İlkokul’da, 4. sınıfa gidiyordu. Öğretmen, sene başında, her öğrencinin alacağı kitap, defter ve kırtasiyenin listesini tahtaya yazdı. Fatma, ihtiyaç dökümünü babasına verdi. Hayri Bey, ‘Tamam, hallederiz!’ dedi. Küçük Fatma, atasının parasının olmadığını bilirdi. Birkaç saat sonra sokağa çıktığında, hemen aşağıdaki İstanbul Sineması’nın önünde atasını gördü. Ceketini satmaya çalışıyordu. Akşamüstü eve döndüğünde, kitaplarını, diğer araç ve gereçleri getirmişti.
- Ortaokul Çağında Eğitimini Bıraktı Figüranlığa Soyundu… -
Ağır/‘dayanılması zor’ yoksulluk, ailedeki her ferdin çalışmasını mecburî kılıyordu. Küçük Fatma da geçim yükünün/sorumluluğunun altına girdi. Ortaokul 2. sınıfta iken babasının karşısına çıktı. Figüranlık yapacağını söyledi. ‘Sinema dünyasında en aşağıdan en yukarıya yükseleceğim!’ Hayri Bey’in itiraz edecek hali yoktu. Cevabı da netti: ‘Ne yaparsan yap ama adam gibi yap!’ Babasının tavsiyesi kulağında küpe gibi takılı kaldı: ‘Ben de işimi her zaman adam gibi yaptım!’ diyecekti.
Karşı odada kiracı kalan komşuları Sezai Bey, Yeni Sabah Gazetesi’nde matbaa işçisiydi. Bazı film şirketlerinin sahiplerini, rejisörleri tanırdı. Boş zamanlarında Yeşilçam’da küçük rollere çıkar, figüran dururdu. Münevver Hanım’a da aynı işi önerdi. ‘Sizi de sete götürebilirim,’ dedi. Küçük Fatma, 14’ündeydi fakat yaşından büyük gösterirdi. Film sektöründe çalışabilirdi. ‘Tek derdi geçim sıkıntısına çare bulmaktı. Eve fazladan bir dilim ekmek girmesini sağlamaktı!’ Kendinden bile sakladığı çok özel sırrı vardı: ‘Artist olmak, herkes tarafından tanınmak istiyordu!’ Hayalindeki sevgilisi de ‘Marlon Brando’ydu! Sırılsıklam âşıktı. ‘Bir gün - Beyaz Atlı Prens gibi! - gelip götüreceğine inanıyordu!’
Anne ve kızı, Sezai Bey’in önerisine uyup figüranlığa başladı. Ama komşuların dedikodularına da sakız edildiler: ‘Kız, kötü yola düşecek!’ Oysa küçük Fatma’nın tek düşüncesi sofrasına fazladan bir tabak yemek koyabilmekti. İlk önemli rolü Marlene Dietrich’in ‘The Blue Angel’ - ‘Mavi Melek’! - adlı, 1930 yapımı filmin yerli versiyonuydu. Adı: ‘Leke’ydi. Senaryo yazarı ve yönetmen Seyfi Havaeri’ydi. Başrollerde Neriman Köksal, Talat Artemel ve Nuri Genç oynuyordu. Memduh Ün de yönetmen yardımcısıydı. Fatma Girik, Amerikan barda oturan genç kızı canlandıracaktı. Düz, beyaz elbise giymişti. Ün, kıyafetine itiraz etti. ‘Boynuna koyu renkli fular takın!’ diye seslendi. Neriman Köksal, kendi boyunluğunu genç kıza verdi.
İlk yevmiyesi 2,5 liraydı. ‘Bir yıl sonra 1958’de başrole çıktığında kendisine 1,000 lira ödenecekti!’
- Osman F. Seden, Fatma Girik’i Beğenmedi… -
Girik, Ün ile ilk defa 1957’de çekilen Leke’nin setinde karşılaştı ve tanıştı. ‘Çok titiz ve sinirli’ buldu. Birisine kızdığında, ‘Tokmak!’ dediğini öğrendi. ‘Ağzından başkaca kötü söz çıkmazdı, asla küfür etmezdi!’
Ün, Girik’e Yeşilçam’ın kapılarını açtı. İlk gördüğü günden itibaren desteğini sundu. Kemal Film’in sahibi Osman F. Seden, Fatma Girik’i beğenmedi. Yeşilçam’ın ‘Cilalı İbo’su Feridun Karakaya, şirketin makyajcıydı. Girik’e özene bezene yüz bakımı yaptı. Güzelliğine katkı sağlamasına rağmen, Seden fikrini değiştirmedi. ‘Bu kızdan artist çıkmaz,’ deyip kestirip attı. Memduh Ün karşı çıktı: ‘Şimdi tutuk durabilir. Ama gelecekte kendisini gösterecek!’
Girik, istikrarını ve kararlılığını ispatladı. Sinemaya aşkla bağlandı. Meslek sevgisini, disiplinini gösterdi. Son derece duru, samimi, doğaldı. Seyirci tarafından sevildi. El üzerinde tutuldu. İfadesine göre, ‘umduğu kadar para kazanamadı ama büyük ün sahibi oldu!’ Sahneye çıkınca servete kavuştu. Gazinodan elde ettiği gelirle ev(ler)ini satın aldı. ‘Hatta 2 plak bile doldurdu!’
Ortaokul sıralarında ilk aşkı tattı. 25 kuruşa öğrenci bileti alıp tramvaya binerdi. Her sabah yakışıklı gençle karşılaşır, karşılıklı bakışırlardı. Girik’in anlattığına göre, delikanlı her seferinde bilet parasını öderdi. Tutuklu saatlerden sonra aralarında diyalog başladı. Tek konu: Genç kızın dersleriydi. Çok geçmeden beklenmedik gerçek ortaya çıktı: ‘Delikanlı aşırı çapkındı! Kendisinden yaşça büyük diğer bir kızla daha flört ediyordu!’ Girik’in ifadesiyle, ‘2 güzel kızı aynı anda idare ed(ebil)iyordu!’ İlişkisini hemen sonlandırdı.
- Varol Ürkmez’e Yazdığı Mektuplar Basının Eline Geçti… -
Okulu bırakıp sinema emekçiliğine başladığında da tramvayla yolculuk yapardı. Çoğu zaman Sultanahmet’te oturan anneannesinin yanında kalır, sabah erkenden Beyoğlu’nun yolunu tutardı. Yılmaz Güney de aynı vasıtayı kullanırdı. Çoğu sabah karşılaşırlardı. Rastlaşmanın tesadüfîliği konusundan emin değildi. ‘Güney hiç ummadığı anda ve yerde karşısına bitiveriyordu!’ Bir gün, Cağaloğlu Yokuşu’ndan inerken, aniden dükkândan çıkıverdi. Gülümsedi: ‘Sana kitap alayım mı,’ diye sordu. Cevabını beklemeden elinden tutup kitapçıya soktu. Arasında ‘Fareler ve İnsanlar’, ‘Değirmenimden Mektuplar’ın da bulunduğu tanınmış bazı eserleri satın alıp hediye etti. Sonra da ‘Allaha ısmarladık!’ deyip uzaklaştı. Tanışıklıkları ve kısa ilişkileri son derece masumaneydi. Daha ileriye gitmedi. ‘Mazide, sisler arasında saklı, tatlı anı yumağı olarak kaldı!’
Şöhreti çoğaldıkça basının ilgisi de arttı. Attığı her adım haber oldu. Dönemin en ünlü futbolcusu, Beşiktaş’ın file bekçisi Varol Ürkmez ile yaşadığı uzun soluklu ilişki adım adım izlendi, haberleştirildi. Bir filmin galasında tanıştılar. - Ürkmez, kadınlara düşkünlüğü, renkli/gösterişli hayatı sevmesi, lüks gece kulüplerini kapatmasıyla bilinirdi. Çapkınlığı ile de maruftu. Magazin dergilerinde her hafta vukuat(lar)ı yayınlanırdı. Rivayetlere göre, ‘şikeci’ydi. - Aşka doludizgin koştular. Çok geçmeden de nişanlandılar. Matbuatın ilgisi daha da yoğunlaştı. Ama âşıkların arasına kilometreler girecekti. Ürkmez, zorunlu sebeplerden kulüp değiştirdi. İzmir’e Altay futbol kulübünün kadrosuna katıldı. Ama kalbini İstanbul’da bıraktı. Hasret, mektuplara döküldü. Telefon trafiği yoğunlaştı. Fatma Girik, duygularını satırlara aktardı. ‘Hatta sevdiğini başka kadınlarla ilgilenmemesi konusunda tehdit dahi etti!’ İkilinin sevgi, özlem, atışma dolu namelerinden bazıları, dönemin en etkin/çok satan mecmuası Artist’e ulaştı ve neşredildi. ‘Fato’ bir gönderisinde diyordu ki: ‘Beni aklından bir saniye bile çıkarma… O an aklını başından alırım!’ Bir başka mektubunda da, ‘Futbolcuların beyni sulanmıştır. Çünkü topa kafalarıyla vururlar. Benim canımsın. Seni pek çok seviyorum. Sakın beni unutma!’
- Annesi, Yaşlı Damat Adayını Geri Çevirdi… -
Ürkmez İzmir’de, Girik İstanbul’daydı. İlişkileri 3 yıl daha sürdü. Ünlü kaleci çapkınlıklarından, uçarılıklarından vazgeç(e)medi. Fatma, fazla sabırlı ve toleranslıydı. Ama şartları zorla(ya)madı, ilişkiyi sonlandırdı. Yıllar sonra Varol Ürkmez günah çıkartacaktı: ‘Ben, Fatma’yı hiçbir zaman hak etmedim!’
Fatma Girik, 1960’ların sonunda Durul Gence ile kısa süreli aşk yaşadı. İkili nişanlandı fakat ilişkileri nikâh masasına kadar ilerle(ye)medi. Girik, Ün’den ayrılmıştı. Geri dönme kararı alınca Gence ile beraberliğini sonlandırdı.
Girik, 1957’de, ‘hayatının erkeği Memduh Ün ile tanıştı. ‘Leke’ filmi çekiliyordu. Filmin erkek başrol oyuncusu Talat Artemel, genç Fatma’yı pek beğendi. Evlenmek istedi. Dönemin ünlü yapımcısı Muharrem Gürses’i elçi tayin etti. Annesinden resmen istetti. Ama çok yaşlıydı. Münevver Hanım karşı durdu. ‘Dedesi yaşındaki adama verilecek kızım yok!’ diye geri çevirdi. Fatma’nın sinema set(ler)ine uğramasını yasakladı. Herkes haddini bilmeliydi. ‘Güzel kızını kurtların kuşların arasına bırakamazdı!’
- Memduh Ün, Fatma Girik İçin Muhterem Nur’dan Ayrıldı… -
Tedbirin süresi kısa sürdü. Girik yeniden film set(ler)ine döndü. Memduh Ün ile aynı platoyu paylaştı. Ün, sinemaya aktör olarak başlamış, yapımcılık ve yönetmenlikte karar kılmıştı. 1958’de, ‘Murada Ereceğiz’in çekimleri sırasında yakınlaştılar. Ün, Girik’in güzelliğini fark etti. Uzaktan uzağa kesmeye başladı. Fatma 16, Memduh 38 yaşındaydı. Muhterem Nur ile büyük aşk yaşıyordu. - Üstelik 1949’dan beri de Cahide Şen ile evliydi! - Filmin çekimi tamamlanınca, Ün’ün tavrı aniden değişti: ‘Çok küçüksün! Kendi dengini bul!’ dedi. Ama Girik kararlıydı. İlişkisini sürdürecekti. ‘Sinemayı iyi bilen partneri kaybedemezdi!’ Beğendiği hatta hoşlandığı da muhakkaktı. Memduh’un da kalbi boş sayılmazdı. Lütfi Akad’a şöyle diyecekti: ‘Onda ışık görüyorum. Bir gün mutlaka ortaya çıkacak!’
1959’da, beraberlikleri başladı. Ün hâlâ nikâhlıydı. Girik ile ‘kalplerine imza attılar’! Arada sırada ayrı kalsalar/ayrılsalar da, serüvenleri 56 yılı bulacaktı.
Ün, neden nikâhlanamadıklarını açıkladı: ‘Cahide Hanım, boşanırsak intihar ederim, diyordu. O yüzden ayrılamadım. Zaten aramızda her şey bitmişti…’
Girik’in izahı da ilginçti: ‘Biz zaten birbirimizin eşiydik. Evlilik imza ile olmuyor. Konuyu hiç konuşmadık. Ben sormadım, o da söylemedi… ‘Yuva yıkan kadın’ diye tanınmak istemedim. İlişkilerinin bozulmasında etkim yoktu. Karısıyla yaşasaydı, işim olmazdı. Çocuklarıyla her zaman görüştüm, aramız çok iyiyiydi…’
Girik, Ün ile Ün, Girik ile bütünleşti. Her ikisi de başkalarına bakmadı. Ünlü yıldızın deyişi ile ‘’Ben onun, o benim hayatıma girdikten sonra birbirimizin her şeyi olduk! Hiç kıskanmadık. Birbirimize aitliğimizi de unutmadık. Oyuncu arkadaşlarımın çoğu yakışıklıydı ama asla yan gözle bakma(z)dım. Gözlerimin mavisi Memduh’a aitti!’
Ali Hikmet İnce