Adını Norveç’in bir şehri olan Bergen’den almıştı. Nüfus kaydındaki ismi Belgin Sarılmışer’di. 30 yıl yaşadı; her türlü eziyeti gördü; yüzüne kezzap atıldı; bacağından bıçaklandı; en sonunda da başına gelen tek kurşunla hayatını yitirdi. Altın plak ve altın kaset sahibiydi. Hayatını anlatan filmde başrol oynadı. Yaşamını konu alan başka bir film daha çekildi. Hikâyesi kitaba bile konu olabildi. Kısa ama çok hızlı, bol inişli çıkışlı yaşadı. Avamın dilindeki slogan gibiydi: Hızlı yaşamıştı; genç ölmüştü; cesedi de yakışıklıydı…
Belgin Sarılmışer; ünlü romancımız Orhan Kemal (Öğütçü) gibi Adanalıydı. - Bir iddiaya göreyse, Mersin’de doğmuştu! - Bereketli topraklar üzerinde dünyaya gözlerini açmıştı. Babası emeği ile geçiniyordu: Boyacı ustasıydı. Annesi ebeydi. Popüler adıyla Bergen, ailenin 6 çocuğunun en büyüğüydü. Annesine yardım etmeye, küçük kardeşleriyle ilgilenmeye hazırdı.
- Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü… -
Aile yokluk içindeydi; geçim sıkıntısı alın yazılarının ana çizgisiydi. Bergen 8 yaşına geldiğinde, anne ve babasının ayrılığını yaşadı. Annesiyle Ankara’ya geldi. O yıllarda gecekondu bölgesi olan Yenimahalle Şentepe’de ev kiraladılar. Küçük kız, evlerinin yakınındaki Yunus Emre İlkokulu’na yazıldı. Okulda, öğretmeninin yönlendirmesiyle müzikle tanıştı. Sesi güzeldi; iyi derecede mandolin çalabiliyordu. Yine hocasının desteğiyle Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü’ne kaydoldu. Sınavı birincilikle kazanmıştı. Annesinin kazancı eğitimini tamamlamasına yetmedi. Yoksulluk, piyano sanatçısı olma idealini/ümidini yok etmişti. Mahkeme kararıyla yaşı büyütüldü; - bulabildikleri! - tanıdık torpili ile 1978’de PTT’de işe başlatıldı.
Belirli işi, belirli maaşı olunca, hem ailesinin yüzü güldü, hem de kendisine olan güveni geri geldi. Ankara; sosyal hayatını da, meslekî hayatını da etkileyecek, değiştirecekti. İlk aşkım, dediği Yalçın’ı tanıdı. Yalçın, taksi şoförüydü. İddiasına göre, Yalçın’ın tecavüzüne uğradı; sevgilim dediği adam, ona zorla sahip oldu. Belgin ikinci bir sille daha yedi: Yalçın bir gün yanına gelip, ‘başkasıyla evleneceğini,’ söyleyecekti. Hayat; Belgin’e mutluluğu çok görmeye başlamıştı.
- Gündüz PTT’de, Akşam Feyman Kulüp’te… -
PTT’deki arkadaşlarıyla hafta sonlarında eğlenmeye gidiyordu. Bir gece, Ankara Olgunlar Sokak girişindeki Feyman Kulüp’e uğradılar. Kulübü, İlhan Feyman çalıştırıyordu. Belgin, arkadaşlarının ısrarı üzerine sahneye çıktı ve şarkı söyledi. Kulüp sahibi İlhan Feyman, sahnedeki genç kızın sesini çok beğendi ve program yapmasını önerdi. Belgin, gündüz PTT’de, akşam ise Feyman Kulüp’te çalışmaya başladı. Kendisine Grup Lokomotif eşlik ediyordu; sanat müziği ve hafif müzik parçaları okuyordu. Genç kızlığının ilk yıllarındaydı; yakın çevresinin betimlemesine göre, ‘bir içim su’ydu; müşterileri arasında çok sayıda hayranı da bulunuyordu.
Sahne adı diye kullandığı Bergen’in de ilginç hikâyesi vardı. Bir gün, evde kardeşinin Coğrafya Atlası’na bakarken, Norveç’in haritasını görmüş, Bergen şehrinin ismini çok beğenmişti…
- Kulisinde Kurulan Çiçek Bahçesi… -
Feyman Kulüp, Bergen’in önünü açtı; üne ve yeni iş imkânlarına kavuşturdu. Adana Kuyubaşı Gazinosu’ndan çok iyi transfer teklifi aldı. Belli süre çalıştıktan sonra, lüks araba sahibi bile olabilecekti. Gazino denilen mekân, aslında pavyondu.
Kendisinden de arabesk söylemesi isteniyordu. Genç solist, yeni türe zorlanmadı; kısa sürede ustalaştı ve müşterilerce sevildi. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve Müslim Gürses parçaları repertuarını oluşturuyordu.
Müşterileri arasında, - kendi betimlemesiyle! - ‘kömür gözlü’ bir adam vardı. Sahnenin önündeki masaya oturuyor, gözlerini güzel solistten ayırmıyordu. Her gece ama her gece ‘hedefe kilitlenmiş silâh gibi’ydi; adeta gözleriyle film çekiyor, kayıt yapıyordu. Program sonunda kulisinde de çiçek bahçesi kuruluyordu. ‘Kömür Gözlü’ adamın aşırı ısrarı ve sabrı, sonunda ‘acı’ meyvesini verdi. Adamın adı: Halis Serbes’di; aynı zamanda, Bergen’in hayatını karartıp, dram yumağına döndürecek ‘azrail’iydi.
Bergen yeni araba almıştı; el senetleri vermiş, haftalık ve aylık taksitlerini ödüyordu. Bir gece program çıkışında otomobilinin yakıldığını/yandığını gördü; daha taksitlerini bitirmemişti. Çok üzüldü; kahroldu ama Serbes ona arka çıkacaktı. ‘Canın sağ olsun! Ben yenisini alırım,’ diyecekti. Bergen’e destek verirken, bir yandan da kendisine bağlamayı planlamıştı. Gazino patronları sözünde durmadığında da, Bergen’in yanındaydı.
Çok geçmeden, arabanın Halis tarafından yaktırıldığı ortaya çıkacaktı.
- ‘Kömür Gözlü’ Hep İzlemede… -
Halis ile Belgin nişanlandı; Adana’a ev tutup beraber yaşamaya karar verdiler. Ocak 1982’de de evlendiler. Ama Halis Serbes evliydi; kıyılan nikâh ise ‘sahte’ydi. - Bergen, evlenince çalışmayı bırakmış, ‘evinin kadını’ olmuştu. İki günde bir kavga ediyorlar, genç solist kıyasıya dövülüyordu. Gerçek çok geçmeden anlaşıldı; Bergen evi terk etti. İlişkisine ara verdi; pavyonlarda, kulüplerde, gazinolarda program yapmaya başladı. Ama ‘kömür gözlü’ hep izlemedeydi. Ya karşısındaki masada boy gösteriyor, ya da çiçek yolluyordu. Kısacası her ikisi de çıkmazdaydı: Bergen ne Halis ile ne de Halis’siz olabiliyordu. Halis de, Bergen’siz…
Bergen, 1982’nin ortasında ilk uzunçaları, ‘Şikâyetim Var!’ı çıkardı. Albüm beklenilen ilgiyi görmedi. Adana’dan ayrılıp İzmir’e yerleşti. New York Gece Kulübü’nde programa başladı. İzmir’i ve seyircisini sevmişti; daha nitelikli, daha hoşgörülü, daha modern anlayışlı şehirde yaşamayı özlediğini söyleyecekti. Hasretini çektiği şehir: İzmir’di.
Ama mekânın, yörenin, şehrin uğuruna inanılabilir miydi?
31 Ekim 1982’de programını bitirmiş, kulübün kapısından çıkarken hayatını değiştirecek sürprizle karşılaştı. Adının Şakir olduğu belirlenen şahıs, elindeki kova dolusu kezzabı Bergen’e boca etti. İçkili genç kadın, yüzüne yayılan sıcaklığı hissetti. Sonrası derin uykuydu. Soruşturmada, Halis Serbes’in Şakir’i tuttuğu, 500 bin lira karşılığında eylemi yaptırdığı ortaya çıktı. Serbes; ‘Bana yar olmayan kimseye ol(a)maz!’ düşüncesindeydi. Bergen’in ayrılışını affedememişti. İki ay kaçtı, sonra yakalandı. Mahkemece, 13 yıl 11 ay hapse mahkûm edildi.
- Cehennem Ateşi Ahirette Olur; Sen Beni Dünyada Ateşe Attın… -
Bergen, 20 gün kadar yoğun bakımda kaldı. Hastane yatağında Müslim Gürses rüyasına girmiş; ‘Cehennem Ateşi Ahirette Olur/Sen Beni Dünyada Ateşe Attın,’ şarkısını birlikte defalarca söylemişlerdi. Saldırıdan hayatını kurtardı, ama önce iki gözünden oldu. Doktorların uzun ve sabırlı mesaisi sonucunda sol gözü açılabildi. Yüzündeki yanık izleri için 3 estetik ameliyata yattı. Ünlü estetik cerrahı Onur Erol, bütün becerisini ortaya koymuştu.
Hikâyeleri, 1968 yapımı, İzzet Günay ile Türkan Şoray’ın oynadığı, Ömer Lütfi Akad’ın en önemli eseri ‘Vesikalı Yarim’e ne kadar da benziyordu. Manav Halil ile pavyon şarkıcısı Sabiha’nın öyküsü gerçekleşmişti. Filmde Halil, Sabiha’dan nasıl vazgeçemiyorsa; gerçek hayatta Halis de Belgin’den ayrılamıyordu. Bergen, Halis’i hapishanede de yalnız bırakmadı; ziyaretine gitti; ihtiyaçlarını giderdi ve çıkışını sabırla bekledi. Hattâ kezzap olayındaki şikâyetini geri çekti.
Bergen’in Halis’e olan aşırı ilgisi/zaafı, sonunu getirecekti.
- 3’üncü Albümü ‘Acıların Kadını’… -
Mayıs 1986’da, Yaşar Plakçılık’tan ‘İnsan Severse’ adlı albümü çıktı ve büyük ilgi gördü. Dönemin en ünlü gece kulübü Stardust’ın kapıları açıldı. Aynı yılın Eylül ayında, Bergen’in 3’üncü albümü ‘Acıların Kadını’ piyasayı selâmladı; kısa sürede 1 milyonluk satış rakamına ulaştı.
Bergen; 1987’de, TRT’de ilk ve son kez görünecekti. Ergun Balcı’nın ‘Musiki Maceramız’ adlı programında kısa röportaja konu edilecekti. ‘Acıların Kadını’ adlı bilinen şarkısının bir bölümüne yer verilecekti. Aynı yıl, ilk ve tek sinema filmi, ‘Acıların Kadını’nda, Yalçın Gülhan ile başrolleri paylaştı. Ülkü Erakalın’ın yönettiği filmde, diğer önemli rollerde ise, Asuman Aslan ve Ali Rıza Özbilgiç oynuyordu. Yine aynı yıl, ‘Albümü En Çok Satan Arabesk Kadın Sanatçı’ ve ‘Yılın Arabesk Kadın Sanatçısı’ ödüllerini kazandı.
Bir yönden de, 1987 yılı, Bergen için uğurlu gelmeyecekti. Haftalık yayınlanan bir müzik/magazin dergisinde, Avusturyalı Organizatör John Pale ile aşk yaşadığı yazılacaktı. Haber tamamen yalandı; - bir iddiaya göre! - gazinocular arasındaki rekabetin ürünüydü. Halis Serbest, cezasını çektiği Niğde Açık Cezaevi’ndeydi ve gaza getirilmeye çalışılıyordu. Bergen, 1987’nin Ağustos ayının ilk günlerinde ‘Adana Lunapark Gazinosu’nda şarkı söylüyordu. Gazinonun kadrolu fotoğrafçısı Necmettin Utaş tarafından bacağının üç yerinden bıçaklandı. Utaş’ın eylemi üzerinde pek çok iddia seslendirildi. En dişe dokunur savlar, ‘kocasının azmettirdiği’ ve ‘gazinocular arasındaki kıyasıya rekabet’ti. Saldırılar, Bergen’in gözünü korkut(a)madı. Yılın sonuna doğru, ‘İstanbul Çakıl Gazinosu’nda program yapacaktı.
- Yedinci-Son Albümü: ‘Yıllar Affetmez’… -
Halis Serbes, 1988 Temmuz’unda cezasını tamamladı ve salıverildi. Bergen ve kocası, Mersin’de beraber yaşamaya başladı. Şarkıcı, Şubat ayında sahne çalışmalarını bıraktığını ve evinin kadını olacağını açıklamıştı. Ama ilişkileri aynıydı; yine kavga/gürültü ve dayak vardı. Bir yıl sonra boşandılar. Bergen, yedinci/son albümü, ‘Yıllar Affetmez’i çıkardı; tanıtımı için Anadolu’nun tozlu yollarında turneye çıktı.
Bergen’in hayatını kâbusa çeviren, yapmadık kötülük kalmayan Serbes, eski karısının mesleğe dönüşünü kabullenememişti. Bir yemek molasında, iki korumasının yanında, önce annesine sonra da Bergen’e kurşun yağdırdı. Arabesk müziğin taçsız kraliçesi hayatını yitirdi.
Rivayete göre babası, kızının şarkıcılık yapmasına rıza göstermemişti. Hasta yatağında, ölümün eşiğinde, ‘Belgin şarkıcı olursa, iki yakası bir araya gelmesin,’ diye beddua etmişti. Alın yazısı, Bergen’in rahat, huzurlu, mutlu bir hayat sürmesine asla izin vermemişti. Hayat hikâyesi tam bir arabesk örneğiydi. Yaşam öyküsü, başrollerini Kadir İnanır ve Bennu Gerede’nin oynadığı ‘Aşk Ölümden Soğuktur’ adlı filme konu oldu. Filmin galasına eski kocası/celladı Halis Serbest de katıldı ve şerefe rakı içti. Hatırlarda kalan sözü: ‘Hiç pişman değilim!’di. Serbest, öldürme fiilinin karşılığında, 1 yıl 3 ay hapse mahkûm edilmişti; toplam 7 ay hapis yatacaktı.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Ali Hikmet İnce