Ahmet Tarık Tekçe, bir dönem Yeşilçam’ın ‘en tutulan/vazgeçilmeyen ismi’ydi. Konuşması, aniden kızması/sinirlenmesi, rakibini kavgaya davet etmesi, fidye için çocuk kaçırması, racon kesmesi, sert/öfkeli bakışlarını yönelttiği muhatabını tuş etmesiyle fark edilirdi. Kendine has mimikleriyle korkuttuğu kadar sempati de yaratırdı. Doğuştan aktördü. Bir anda öylesine şöhrete kavuştu ki, yakın arkadaşı Öztürk Serengil’in anlattıkları inanılması zor olsa da gerçekti: ‘Böylesine büyük sevgi halesi yaratan, sempati uyandıran aktör/artist görülmedi. Tekçe’siz film düşünülemezdi. Her filmde muhakkak rol verilirdi. Halk büyük saygı ve sempati gösterirdi. Beyoğlu’na her çıkışı olay olurdu. Tramvaylar dururdu. Binlerce insan etrafını sarar, ünlü yıldızı yakından görmeye, dokunmaya çalışırdı.’
Tekçe özel hayatında, perdede çizdiği kötü adam tipolojisinden çok farklıydı. Herkesle barışıktı. Babacan, sevecen ve sevimliydi. Karıncayı incitmeyecek derecede yumuşak kalpliydi. Düşmanıyla bile anlaşabilirdi. Çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu. Ailesine, arkadaşlarına düşkündü. Kendine has tatlı gülüşü, sempati uyandıran tavırları/davranışları vardı. Çok cömertti. Çevresinde yardımını gören onlarca fakir bulunurdu. Tam bir ‘fukara babası’ydı.
- Eşek Sütü İçerek Koleradan Kurtuldu… -
Hakkında anlatılan bir hikâye ilgi uyandırırdı. Ailesi, Büyükada’da otururdu. Küçüklüğünde koleraya yakalanmıştı. Babası Hikmet Bey’in yakın arkadaşı, çocuk hastalıkları uzmanı Kadri Raşit Paşa, küçük Ahmet’i dikkatle muayene etti. ‘Eşek sütü içirmeniz gerekir,’ dedi. ‘Yoksa fazla yaşamaz!’ Köşkün geniş bahçesine barınak hazırlandı. Sütü bol dişi eşek bulunup satın alındı. Önerilen tedavi titizlikle uygulandı ve hastalık yenildi.
Ahmet Tarık Tekçe’nin babası Hikmet Bey, Ağır Ceza Mahkemesi Reisi’ydi. Otoriterdi, çevresinde saygı uyandırırdı. Ailesini bağlıydı. Cemil ve Necip adlı 2 oğlu, bir de kızı vardı. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in yakın arkadaşıydı. Küçük Ahmet, Galatasaray Lisesi’nin ilk kısmı Jandark İlkokulu’na yazdırıldı. Parasız yatılı okuyacaktı. Galatasaray’ın orta ve lise kısmına da devam etti. Son sınıfta Işık Lisesi’ne nakil yaptı ve mezuniyetini sağladı.
Serengil, Tekçe’yi çok severdi. ‘Sinemadaki akıl hocasıydı!’ ‘Tekçe, fevkalade kültürlüydü. Girişkendi, hakkını savunurdu. Konuşması etkiliydi. Geniş gülmece dağarcığına sahipti. Herkese değer verirdi. Davudi sesiyle büyülerdi. Ayhan Işık’tan sonra Türk Sineması’nın en büyük yıldızıydı!’
Yakın çevresine, bazı sinema eleştirmenlerine göre, Oliver Hardy’i anımsatan ses tonuna sahipti.
Tekçe, sinemaya girmeden devlet memurluğunu denedi. Liseyi bitirince baba evine döndü. Dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, Büyükada’ya ziyarete gelmişti. Yanına gidip kendisi için iş istedi. Cami Altı Tersanesi’nde çalışmaya başladı. Ardından Fener’deki Nüfus Müdürlüğü’ne vekil memur tayin edildi. Aylık maaşı 180 lira kadardı.
- Tekçe’yi Yeşilçam’a Faruk Enç Soktu… -
Sinema macerası 1948’de, - Enver Paşa’nın yeğeni, Belgin Doruk’un ilk eşi! - Faruk Kenç’in çağrısıyla oldu. Kenç, dönemin en ünlü film yapımcısı/yönetmeniydi. İlk filminde, Tuzak’ta başroldeydi. Süavi Tedü’nün 800 lira istemesi kabul görmemişti. Tekçe, senaryodaki tipe uygun bulundu. 200 lira karşılığında mukavele imzaladı. Aktörlüğü meslek seçebilirdi.
Eli kalem tutardı, mizahtan anlardı. Küçük güldürü yazıları karalardı. Karikatür de çizerdi. Hatta bazı gülmece dergilerinde yayınlatmayı düşündü. Ama suyun başında kalmayı denedi. Gönlünde gazete patronluğu yatıyordu. Arkadaşlarının ve çevresinin desteği/yüreklendirmesiyle ilk adımı atacaktı. Haftalık, 4 yapraklık ceride çıkaracaktı. İçinde magazin, mizah, çevre haberleri ve azıcık da politika bulunacaktı. ‘Adalar Gazetesi’nin sahibi, yazı işleri müdürü, yazarı ve muhabiriydi. ‘Tek kişilik orkestraya benzerdi!’ Daha sonra yayının adını ‘Pandispanya’ya çevirdi.
Kalemi sivri, yazdıkları rahatsız edici, egemenlere yönelttiği eleştiriler sertti. 1952’de, dönemin Demokrat Partili Başbakanı Adnan Menderes’i suçlayan, icraatlarını tenkit eden kısa yazı yayınladı. Hakkında dava açıldı. 13 ay 20 gün fiilen hapis yattı. Tekçe, cezasını Paşakapısı Cezaevi’nde çekti.
1953’de, Yeşilçam’a geri döndü. ‘Vahşi Arzu’ filminde yarattığı ‘kötü adam’ tiplemesiyle sinemadaki yüzüne kavuştu. ‘Sonraki bütün yapımlarda canlandıracağı tipi yakaladı!’ Kötülük yapmaya hazır, nefret uyandırmaktan hoşlanan, kadınlara eziyet/işkence etmekten haz duyan, kavgaya tutuşmak için sebep ara(ma)yan, vb. rolleri müthiş başarıyla canlandırdı.
Vefat ettiği 1964’de kadar - 16 yıl içinde! - 300’e yakın filmde oynadı. Yakın arkadaşı, aile dostu Öztürk Serengil’in kayıtlarına bakılırsa, 2 kafadar tam 150 kurdelede beraberdi.
- 1961’de Tam 34 Filmde Göründü… -
1959 ile 1964 arasında, Yeşilçam’da üst üste rekorlar kırdı. 1959’da 18 film, 1960’da 23 film çekti. 1961’de bir zirveye ulaştı: Tam 34 yapımda imzası görüldü. 2. derece rollere çıkmasına karşın en az 2 hafta mesai harcardı. Bazen de jönprömiye kadar perdede görünürdü. Günde 2 - 3 film setine yetişebilecek enerjiyi bulurdu. Kendine özgü çalışma planlaması yapardı. Büyük kâğıt üzerine hangi filmde ne gün(ler) çalışacağını, hangi elbiseleri giyeceğini, platonun yerini/adresini net şekilde yazardı. Hiçbir seti kaçırmamaya çalışırdı.
Eli para görünce otomobil satın aldı, özel şoför tuttu.
‘Toros Canavarı’nda başroldeydi. 1961 yapımı filmde gerçekleştirdiği olağanüstü performansla hep hatırlanacaktı. Atıf Kaptan, Efkan Efekan, Osman Alyanak, Kemal İnci kadrodaki diğer isimlerdi.
Siyasete ilgisi hiç azalmadı. Babadan CHP’liydi. İsmet İnönü’nün damadı, Ankara basınının önemli ismi, AKİS dergisinin sahibi - ‘Millî Damat’ diye de anılan! - Metin Toker, DP’li Devlet Bakanı Mükerrem Sarol’a hakaret ettiği gerekçesiyle 7 ay 23 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mahkûmiyet kararı verildiğinde eşi Özden Hanım hamileydi. Toker, Tekçe’nin Galatasaray Lisesi’nden sınıf arkadaşıydı. Ahmet Tarık Tekçe, Başbakan Adnan Menderes’e telgraf çekti: ‘Eşi doğum yapana kadar Metin’i bırakın! Onun yerine hapse girmeye razıyım!’
‘Cevap alamadı fakat arkadaşına verdiği cesur destekle takdir topladı!’
İlahiyatçı Prof. Dr. Emin Işık, kendisiyle yapılan röportajda, Ahmet Tarık Tekçe hakkında şaşırtıcı bazı bilgiler verdi. Işık’a göre Tekçe, 27 Mayıs Askeri Darbesi’nden sonra Yassı Ada’da kurulan mahkemelere katıldı. Demokrat Partili sanıklar aleyhine tezahüratta bulundu. Sava bakılırsa, Tekçe’ye bir grup arkadaşı da eşlik ediyordu. Sanıklara, ‘Sakıtlar! Düşükler!’ diye bağırıyordu. Mahkemede görevli hâkimlere destek çıkıyordu.
- Tekçe Beyoğlu’nda Yürürken Trafik Tıkanırdı… -
Öztürk Serengil, Ahmet Tarık Tekçe’yi 1950 ve sonrasında parlayan en önemli sinema insanları arasında gösterecekti. Erkekler arasında Ayhan Işık, Muzaffer Tema, Turan Seyfioğlu, Ahmet Tarık Tekçe, Eşref Kolçak ve Süavi Tedü seçkin aktörlerdi. Kadınlarda da Gülistan Güzey, Lale Oraloğlu, Cahide Sonku, Belgin Doruk ve Muhterem Nur’un isimleri mutlaka zikredilmeliydi.
Türk Sineması’na star sistemi yerleşiyordu. Yardımcı oyuncuların da sivrilme dönemiydi. 1950’nin 2. yarısında Ahmet Tarık Tekçe yarışta öne çıktı. 1964’e kadar da kimse tarafından geçil(e)medi.
Tekçe’nin oynadığı filmler izlenme rekorları kırdı. ‘Altın kalpli kötü adam’ın yürüdüğü caddelerde halk etrafını çeviriyor, sevgisini gösteriyordu. Jön prömiyerleri bile kıskandır(ır)dı. Tekçe yaygın şöhretine karşın çok cüzi ücret alırdı. Filme başlamadan anlaşma imzalamazdı. Çekimler bitince firmaya uğrar, hakkından çok azını talep ederdi. Hatta bazen istediğinin yarısına da rıza gösterirdi. Tekçe’nin utangaçlığı/gözü tokluğu diğer sinema emekçilerini de etkilerdi. Pazarlık yapmaya kalkan her karakter oyuncusunun karşısına Tekçe’ye verilen tutar çıkarılırdı. Bir de bıyık altından gülünürdü:
‘Siz, Ahmet Tarık Tekçe’den daha büyük müsünüz ki, böyle yüksek ücret(ler) istiyorsunuz?’
Öztürk Serengil de, piyasada hâkim kılınmaya çalışılan fiyatlandırmadan şikâyetçiydi. 1958’de, ‘Karasu’ filminde oynaması için önerilen 3 bin liralık bedel büyük ses getirdi. Serengil, bir anda Yeşilçam’ın gündemine oturdu. Muzaffer Tema gibi dönemin en ünlü yıldızı 4 bin lira alıyordu. Serengil aynı yıl tam 14 firma ile eşdeğer tutar üzerinden anlaşma imzaladı. Kıskanıldı ve eleştirildi. Daha yüksek paraları istese doğmadan ölebilirdi. Serengil, Tekçe’den sonra en çok aranılan isimdi. Tipi, oyun tarzı, kendine has diyalogları ve ses tonuyla yeni farklı soluktu. Yerinde duramazdı, çok hareketliydi.
Tekçe ile ayrılmaz ikiliydiler. Beraber çektikleri film sayısı açısından dünya rekorunun sahibiydiler. Tam 150 filmin afişinde isimleri birlikte yazıldı.
- Öztürk Serengil, Tekçe’nin Menajerliğini Yaptı… -
Sinemamız ‘kan değişimi’ dönemi yaşıyordu. Sadri Alışık devleşti. Fikret Hakan ve Göksel Arsoy yeni ve kabiliyetli isimlerdi. Arsoy arayı açıp romantik filmlerin zirvesine oturdu. Prodüktörlüğü denedi: Avantür yapımlarla taze/değişik nefes getirdi. Eşref Kolçak ve Orhan Günşıray’ın tahtları sallanıyordu.
Öztürk Serengil ile Ahmet Tarık Tekçe’nin önlenemeyen yükselişi, Yeşilçam’ın bazı isimlerini ve firmalarını rahatsız etti. Yapımcılar, aktörlerin ücretlerini artırmasına tahammül edemezdi. Serengil’in fazla kazanması dillerdeydi. Ancak kendisi konu hakkında konuşmazdı. Sorulduğunda da geçiştirmeye çalışırdı. Yapımcılar da sıkı tembih eder, kimseye miktarı çıtlatmamasını hatırlatırdı.
Bir gün, Tekçe, Serengil’e ulaştı. Evine akşam yemeğine davet etti. Eşi Hatice Hanım, mükellef sofra hazırladı. ‘Bir kuş sütü eksikti!’ Geç saatlere kadar yenildi, içildi, espriler sıralandı. Sıra günün sorusuna geldi. Tekçe, ünlü arkadaşını/misafirini kenara çekti. Aldığı ücreti sordu. Ama beklediği yanıtı alamadı. Yapımcıların tembihine uymalıydı. Tekçe’den daha fazla para kazandığını söylerse sözünden dönmüş sayılacaktı. Sessiz kalmayı yeğledi. Ahmet Tarık Tekçe durumu hemen kavradı. Eşine dönüp bağırdı:
‘Hatice Hanım! Öztürk, benden daha çok ücret alıyormuş!’
Sonra ağzındaki baklayı çıkardı: Serengil’in menajerliğini yapmasını önerdi. Muhatabı şaşırdı. Fakat sevgili arkadaşını reddetme lüksü de yoktu. Tekçe çok memnundu.
Ertesi gün, Beyoğlu 8. Noterliği’ne gidilip mukavele imzalandı. Serengil’in menajerliği bütün film şirketlerine duyuruldu. Tekçe’yi kadrosuna katmak isteyen yapımcılar, Öztürk Serengil’e müracaat edecekti.
- Tekçe, Ücretinin Katlanmasından Rahatsız Oldu… -
İlk görüşme önerisi, Pesen Film’in sahibi Nevzat Pesen’den geldi. 6 günlük bir programın anlaşması imzalanacaktı. Uzun tartışmalardan sonra taraflar anlaştı. Serengil, Tekçe’nin evine gitti. Müjdeyi verdi. Ardından büyük sarı zarfın içindeki avansı uzattı. Ahmet Tarık Tekçe, banknotları tek tek sayınca ulaştığı rakam karşısında gözleri parladı. Memnuniyeti belliydi. Ama ücretin tamamı olmadığını öğrenince şaşırdı ve sinirlendi. Fiyatın 6.500 liraya çıktığına inanamadı. Ayağa kalkıp para dolu zarfı fırlattı. Ani fiyat artışının işlerini azaltmasından korktu. Paranın hemen iade edilmesini istedi. Prodüktörleri kendine düşman etmeyi göze alamazdı. Ona göre alacağı para 4 bin lirayı geçmemeliydi. ‘Serengil’e ‘Vur!’ demişti, o ‘Öldürmüştü!’’ ‘İnsafsız davranmıştı!’ ‘Prodüktörler aktörleri, oyuncular da yapımcıları korumalıydı/kollamalıydı! Karşılıklı iyi niyet ve samimiyet gerekliydi!’
Serengil şaşırdı ve pazarlığı fazlasıyla zorladığına pişman oldu. Tekçe’ye de kırıldı. ‘Yıllar sonra arkadaşının tepkisini/korkusunu haklı bulacaktı!’ Ahmet Tarık Tekçe, yapımcıyı zora sokacak ya da kendini işsiz bırakacak riske girmeyi reddediyordu.
‘Altın kalpli kötü adam’, geçimini sağlayacak sürekli gelirin peşindeydi. Kimsenin mağdur edilmesine, kazancında gözü kalmasına rıza göstermiyordu!’
- Askeri Helikopterle Hastaneye Taşındı… -
Ömrü de, Yeşilçam’daki sanat hayatı gibi kısa sürdü. 4 Ekim 1964’de, ‘Yankesici Kız’ filminin galasına iştirak etmeye Karabük’e giderken trafik kazası geçirdi. Tekçe’nin otomobili karşıdan gelen kamyonla çarpıştı. Özel şoförü öldü. Ahmet Tarık Tekçe ağır yaralandı. - Kaldırılacağı Hacettepe Hastanesi’nde son nefesini verecekti! - Eşi Hatice Hanım da yaralıydı. Arka koltukta oturan Filiz Akın ve eşi Türker İnanoğlu hafif sıyrıklarla kurtuldu. Öztürk Serengil, kaza haberini alınca, hemen Karabük’e gitti. Gördüğü manzara korkunçtu. Tekçe, kafatasına ağır darbe almıştı. Sarsılmadan ve zarar görmeden acilen Ankara’ya götürülmesi gerekliydi. Serengil, Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay’a telefonla ulaşmaya çalıştı. - Sunay, Serengil’i yakından tanır ve severdi! - Olayı anlattı ve yardımını talep etti. Ölümle pençeleşen Ahmet Tarık Tekçe, acilen sarsılmadan hastaneye ulaştırılmalıydı. Sunay, yardım elini uzattı. Emir subayı görüşmeyi sürdürdü. Helikopter verilecekti fakat yakıt tutarı 11 bin lira da ödenmeliydi. Serengil, ücreti ödeyeceğini beyan etti. Tekçe, Ankara’ya Hacettepe Hastanesi’ne sevk edildi. Ünlü beyin cerrahı - Hastanenin ‘Beyin Cerrahi’ bölümünü kuran! - Nurhan Avman Bey’in bütün çabasına karşın kazadan 6 gün sonra ruhunu teslim etti.
Tekçe ölümden çok korkardı. Serengil’in de rol aldığı bir filmin setinde verilen arada vasiyetini açıklamıştı: ‘Mezarının başında ‘Guarde Che Luna’nın çalınmasını istemişti!’
‘Altın kalpli kötü adam’ın naaşı İstanbul’a getirildi. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Cenaze törenine binlerce hayranı/seyircisi katıldı. Son yolculuğuna uğurlanırken ne kadar çok sevildiği bir kere daha görüldü.
Tekçe’nin ani kaybı ailesini de etkiledi. Oğlunun ölüm haberine dayanamayan annesi de vefat etti. Tekçe’ye vaat edilen yardımlar yerine getirilmedi. Serengil’in anılarında belirttiğine göre, kapısının önünde nöbet tutan bazı film yapımcıları borçlarını ödemedi. 130 bin lira tutarındaki alacağının üzerine yatıldı. Çevresini saran, yardımlarıyla geçinen çok sayıdaki fakir de bonkör koruyucusunu yitirdi.
Tekçe’nin kardeşi Necip Tekçe de Yeşilçam’da şansını denedi. Fenerbahçe futbol takımında top koşturmuştu. Bir dönem polis memurluğu yapmıştı. Sonra istifa edip mesleği bıraktı. Lokanta ve kahvehane çalıştırdı. Ağabeyi gibi kötü adam rollerinde görüldü. Ahmet Tarık Tekçe’nin şöhretine ulaşamadı.
Ali Hikmet İnce