Göz önünde dolaşmaktan/görünmekten hoşlanmazdı. Gazetecilerin röportaj tekliflerini de genellikle kabul etmez, geri çevirirdi. ‘Son’ sayılabilecek mülâkata da şartlı ‘Evet!’ dedi. ‘Öldükten sonra yayınlanacak!’ Açıklamaları sansasyon yaratmayacaktı. Sadece şahsi sırrının, ‘Ermeni’ kökeninin geniş kitlelerce bilinmesini istemedi. Kendince de haklıydı. Üzüldü, başını eğdi: ‘Seyircinin sempatisi azalıyor ya da bitiyor!’ Dedi. Yaşarken, ‘sevgisiz kalmaktan’ korktu/korkuyordu! ‘Şimdi neşretmeyeceksin! Vefatımın ardından, mezara girmemden sonra yazacaksın!’
Sami Hazinses, 1960 sonrası, sinemamızın en bilinen komedi sanatçıları arasındaydı. Her filminde, gözlerinin parlaklığı, yaşama bağlılığı, abartı dolu hareketliliğiyle görünürdü. Ama otomobil far(lar)ı gibi ışıldayan gözlerinde, - dikkat edildiğinde! - hüznü, hayatı ciddiye almamaya gayret eden tavrı da anlaşılırdı. Cevat Kurtuluş ile ‘muhteşem ikili’ oluşturabilirdi. Onlarca filmde yan yana geldiler. Birbirlerine takıldılar, tatlı sert takıştılar. Genelde, Osmanlı’dan kalma veya sonradan zengin olmuş fabrikatörün/iş adamının köşkündeki emektar(lar) rolündeydiler. Hazinses sakar, temiz yürekli, daima gülümseyen, söz dinleyen tipleri canlandırdı. Genelde başrol oynayan yakışıklı delikanlının en yakını, sadık arkadaşı, bazen de emin yardımcısıydı.
- Hazinses, Sefaletin Göbeğinde Yaşadı… -
Komedinin yanında dram da oynadı. Bakışlarındaki ıstırapta, yaşamındaki acı dolu süreç görülürdü. ‘Hayatında da başrolde görünmedi!’ Her anı rahatsızlık, sıkıntı, imkânsızlık, ilgisizlik ile doluydu. Son yıllarında, bazı yardımlar, kimi dostlarının alakası/çabasıyla hayata bağlanabildi.
Yeşilçam’da, sinema seyircisinin gözünde, ‘Sami Hazinses’di. Doğduğunda, ‘Samuel Agop’ ismi verildi. Soyadı da ‘Uluçyan’dı. Aramızdan ayrılırken düzenlenen dinî törende, ‘Samuel Agop Uluçyan’ diye anıldı! ‘Bir yazarın tespitine göre nüfus kaydındaki ismini - kendi isteğiyle! - mahkeme kararıyla değiştirdi: ‘Sami Hazinses’ yaptı!’
Hazinses, 1925’de, Diyarbakır’ın Dicle - eski adı Pîran’dı! - ilçesine bağlı Kırkpınar Köyü’nde doğdu. Ailesi, 2 yıl sonra Sur ilçesinin Hasırlı - Hançepek! - Mahallesi’ne taşındı. İlkokula kadar okuyabildi. ‘Puşicilik’ yapmaya başladı. - Diyarbakır’da üretilen ipek kumaşa ‘puşi’, imalatçısına da ‘puşici’ adı verilirdi! - Şehrin Ermeni esnafının çoğu da ‘puşicilik’ ile geçinirdi.
Genç Hazinses, şehirde bazı işleri denedi. Hareketli, yaramaz, fark edilmek isteyen karakterdi. Çevresinde etkileyici, yanık sesi ile tanındı, övüldü. Müziğe yetenekliydi. İlk gençlik yıllarında, Diyarbakır Musiki Cemiyeti’nin kurslarına/fasıllarına devam etti. Kurumun başında, Celal Güzelses gibi çok ünlü müzik adımı vardı. Güzelses’in dikkatini çekti ve desteğini kazandı. Usul, nota okuma/yazma, beste yapmayı öğrenmeye girişti. Yanık ses ile hayat verdiği gazeller beğenildi. Ustasından ‘Aferin!’ aldı.
- İlk Aşkına Kavuşamayınca, İlk Bestesini Yaptı… -
İlk maşukasını da, müzik meşkinde tanıyacaktı. ‘İmkânsız aşkı’ Gül’e kavuşamayacaktı. Fakat ‘derin zaafı’ şarkı sözlerine, bestelere dökülecekti: ‘Bir Gül için terk ettim ben Dîyarbekir’i / Yeter bu cilve, naz, yeter ağlatma beni…’
Vuslata eremediği sevgilisi hakkındaki rivayetler muhtelifti. Söylentilerin tamamı da, Diyarbakır’da Hükümet Tabipliği yapan Tevfik Baykara’yı işaret ediyordu. Baykara’nın 2 güzel kızı vardı. Birinin adı: ‘Gül’dü! Diğer söylenceye göreyse Gül, evin hizmetçisiydi. Gerçek: Sami Hazinses’in Gül Hanım’a deli gibi âşık/‘vurgun’ oluşuydu!
Müslüm Gürses’in okuduğu, ‘Bir gün kalırsam sensiz / Ömrüm geçer neşesiz / Sen de yaşama bensiz / Yeter ağlatma beni’ şarkısının söz ve müziği de Hazinses’e aitti. Gençlik sevdası Gül Hanım’a ithaf edildiği bilinirdi/konuşulurdu.
Aşkına kavuşamayacağını anlayınca İstanbul’un yolunu tutacaktı. Dile getirilen diğer ‘hicret’ sebebi ise, babasına kızmasıydı. Atasının, kız kardeşi Viktorya’nın sevdiği kişi ile evlenmesine izin vermemesine içerlemişti. Hazinses de, Dersaadet’teki hemşerilerini bulacak, yanlarına taşınacaktı. Nasibini, ‘taşı, toprağı altın şehir’de arayacaktı. 2 arkadaşı da kendisine eşlik edecekti.
- Babası Taş Ustası, Annesi Zangoç idi… -
Hazinses, ‘Gavur Mahallesi’ adlı öykü kitabının yazan Mıgırdıç Margosyan’ın hemşerisiydi. Eserde, ailesinden de söz edildi ve bilgi verildi.
Hazinses’in babası Taşçı Zifkar’dı. Annesi ise, Enna - Anna! - Uluçyan’dı. Kilisede ‘zangoçluk’ yapardı. Viktorya - bazı kaynaklara göre Mari! - adlı kız, Niso adlı erkek kardeşi vardı. Kız kardeşinin kaderi de ağabeyine benzerdi. Baba Zifkar Bey, kızının sevdiği ile evlenmesine müsaade etmedi. Damat adayını kendisi seçti. Biricik yavrusunu mutsuzluk çukuruna yuvarladı. Viktorya izdivaçtan sonra fazla yaşamadı, genç yaşta öldü. Hazinses, talihsiz bacı için, ‘Çocuğunu doğurduktan sonra vefat etti. Kocası bir evlilik daha yaptı. Oğlu, Hollanda’da yaşıyor. Beni de yanına çağırdı,’ diyecekti. ‘Ama mali durumunun kötülüğünden ötürü davete olumlu cevap veremeyecekti!’
Kız kardeşi hakkındaki farklı söylenti daha mevcuttu. Mari, aynı şehirdeki Ermeni cemaatinden Gewro’ya sevdalıydı. Ailesi, hayatlarını birleştirmelerine izin verdi. Evlendiler ama acı sürpriz, mutluluklarını engelledi. Mari, dönemin amansız hastalığı vereme yakalandı. Eşi, sevgili karısını tedavi için Beyrut’a götürdü. Ama kurtaramadı. ‘Kötü haber’ tez geldi. Hazinses, çok sevdiği bacısının anısını ölümsüzleştirdi: ‘Aman hasta düştüm gurbet elde / Vallah su verenim yoktur / Sılada anamın babamın haberi yoktur / Gönder beni sılama, vallah gurbette kimsem yoktur…’
Yıkım, kız kardeşinin kaybıyla bitmeyecekti. Biraderi Niso, annesini ve babasını da yanına alıp Beyrut’a göçecekti. Sami Hazinses, yapayalnız kalacaktı. Arada bir haber alsa dahi bir daha ailesini göremeyecekti.
- Zeki Müren, Sami Hazinses’in Bestesini Plağa Okudu… -
İstanbul’da kumaş dokuma fabrikasında işe girdi. Her gün 8 - 10 saat, mensucat tezgâhlarının kulağı sağır eden gürültüsüne katlandı. Uğultuyu ritme, tempoyu da besteye dönüştürdü. ‘Bir Dilbere Müptelâdır Gönlüm,’ - hicazkâr makamında! - şarkı ortaya çıktı. Hazinses’in bestesi, şöhrete ilk adımlarını atan Zeki Müren’e ulaştı. Müren, eseri İstanbul Radyosu’nda canlı yayında seslendirdi. Sonra da plağa okudu. ‘Tanınmayan/henüz ‘bilinmeyen’ bestekâra ilgi gösterdi. 5 yapıtını da plağa aktaracaktı.
1957 yılı, Hazinses’e uğurlu geldi, denilebilirdi. Hemşerisi, film yapımcısı Mümtaz Alparslan ile bağlantı kurdu. Ortak tanıdıkları aracı olmuştu! Yazıhanesine gitti, tanıştılar. Yaptığı işlerden örnekler verdi/gösterdi. Müzik bilgisini hatırlattı ve bestelerini seslendirdi. Alparslan, Hazinses’i değerlendirme kararı aldı. - Belki de hayatının gidişatını değiştirdi! - Film müziği yapmasını önerdi. ‘Korsan’, Dost Film Şirketi adına çekilecekti. Küçük rolde görünmesini de teklif etti. Başrollerinde Mümtaz Alparslan, Tijen Üstün, Tomris Hakgüder ve Suphi Kaner’in oynadığı eserin afişinde - küçük görevi bulunan! - Sami Hazinses’in de adı yazıldı. Alparslan hem rejisör, hem de senaryo yazarıydı. Hazinses, film müziklerini - istenildiği gibi! - hazırladı.
İlk emeğinin karşılığında 300 lira aldı. Küçük rolü için ücret talep etmedi. ‘Bedavaya çalıştım,’ diyecekti. Aranmaya, tanınmaya başladı. Hayat verdiği karakterler sempati yarattı, zaman içinde sevildi. Film başına eline geçen ücret 6 bin liraya kadar çıkacaktı. Ama paralı günleri kısa sürdü. İş teklifleri azaldı ve bitti. Yeşilçam macerasını anlatırken, ‘Sinema krize girince en çok ben etkilendim,’ yorumunu yapacaktı.
1968’de, Ses muhabiriyle bir röportaj yaptı. Mümtaz Alparslan’la tanışmasını anlattı.
- Hazinses, 1953’de, ‘Kara Davut’ filmiyle Yeşilçam’a Adım Attı… -
Hazinses’in hayat hikâyesini yazanlara göre ‘Korsan’ ilk filmiydi. Oysa resmi biyografisinde dikkatlerden kaçan önemli nokta vardı. Sami Hazinses, 1953’de çekilen ‘Kara Davut’ ile ilk kez sinema seyircisinin önüne çıktı. Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun romanını, Fuat Rutkay’ın sahibi olduğu şirket sinemaya aktardı. Senaryo ve reji Mahir Canova’ya aitti. Atıf Kaptan, Mümtaz Ener, Cüneyt Gökçer, Muhterem Nur ve Altan Karındaş başrol oyuncularıydı.
Sami Hazinses, küçük rollerin yanında, güfteler yazdı, bestelerini notaya geçirdi. Film müziklerini sürdürdü. 1960’da çekilen ‘Şoför Nebahat’ filminde, yapımcıların ve seyircilerin iyiden iyiye dikkatini çekti. Metin Erksan’ın yönettiği eserde, Sezer Sezin güzelliği ve yüksek oyun kabiliyetiyle gündeme geldi. Kenan Pars ve Erol Taş ile başrollerdeydi. Hazinses, akılda kalan, ses getiren tipi canlandırdı. Film için bestelediği şarkı ününe ün kattı, yıllarca dillerden düşmedi. Şöhretini patlattı. ‘Haydi Nebahat abla / Dodge arabana atla / Dümenimiz yolunda / Gazla ablacığım gazla…’
Filmin senaryosu, Atilla İlhan, Atıf Yılmaz ve Metin Erksan’ın ortak çalışmasının ürünüydü.
- Bestelerini Arabesk Sanatçıları Da Seslendirdi… -
Sami Hazinses’in ‘Derdimi Kimlere Desem’ adlı yapıtını Sevim Tanürek seslendirdi. ‘Yeter Ağlatma Beni’yi İbrahim Tatlıses ve Müslüm Gürses gibi ünlü sanatçılar repertuvarlarına aldı. Eserlerinin en belirgin örneği, dinleyen(ler)i çabuk sarması, kolay akılda kalması, hızla popülerleşmesi ve çok sevilmesiydi.
Hazinses, farklı dillerde şarkılar söylerdi. Bazı güftelerini başka besteci arkadaşlarına da verdi. Bestelenen şarkı sözleri de az sayılmazdı. Şiirlerini ve şarkı sözlerini topladığı kitabı yayınladı. ‘Ama eseri, çok yakın çevresi ve mahdut sayıda kişi(ler) tarafından bilinirdi!’
Film çekimi için gittiği Adana’da kalbini bir güzele verdi. Atıf Yılmaz’ın yönettiği, - Yaşar Kemal’in eseri, Halit Refiğ ile Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı! - ‘Karacaoğlan’ın Kara Sevdası’nın oyuncu kadrosundaydı. Şehre çok yakın çiftlik film platosu haline getirilmişti. Çekimler sırasında, bir çalışanın güzel kızına gönlü aktı. Ama kader yine yüzüne gülmedi, sevgisi karşılık görmedi. Hazinses yıkıldı. Teselliyi şiir yazmakta, şarkı(lar) söylemekte, müziğe sığınmakta buldu. Çevresinde, ‘Kaçıracağım! Sevdama kavuşacağım!’ diye konuşmaya başladı. Set arkadaşları, özellikle de Vahi Öz ve Danyal Topatan’ın yardımıyla sorunu aşabildi. Çekimlerin bitiminde mekândan ayrılmak istemedi. Bir süre kayıplara karıştı. Ekip personelinin çabalarıyla bulundu. İstanbul’a dönüşü sağlandı.
- Ünlü Film Yapımcısının Sevgilisine Âşık Oldu… -
Rivayete göre Hazinses’in Yeşilçam’da hızlı düşüşü ve fakirleşmesinin asıl sebebi yine gönül meselesiydi. Güzel, seksapalitesi yüksek, sempatik film yıldızına âşık oluverdi. Sevdasını anlatan şiirler yazdı. Arkadaş toplantılarında gönlünden akan satırları okudu. Maşukasının adını dar/dost çevresinde tutmasına karşın, dillere düşürmekten kurtaramadı. ‘Kimilerinin yorumlamasıyla zamanlaması yine hatalıydı/yanlıştı!’ İddiaya göre güzel yıldız, Yeşilçam’ın ünlü/etkin/çok üretken yapımcılarından birisinin sevgilisiydi! Prodüktör, söylentiyi duyunca kendince tedbir(ler) getirdi. Hazinses’i ‘kara liste’ye al(dır)dı. ‘Masum âşık’ın ‘önü kesecekti’/‘sinema yapması engellenecekti’! Hazinses, ‘Suphi Kaner’in kaderini paylaşacaktı!’ İşe gidemedi, kapısını çalanlar azaldı. Zaman içerisinde de ‘yoksulluk girdabı’nda boğulmasına ramak kaldı! ‘Sinemanın içine girdiği ekonomik kriz de yarasına tuz biber ekecekti!’
‘Çaresizlik’, ‘sevdiğine kavuşamamak’, gölge gibi takibindeydi. Bir röportajında yaşamının özetini çıkaracaktı: ‘Herhalde annemizde ‘şanssız’ doğduk. Tipimiz mi uygun görülmüyor, bilemiyorum. Hangi güzele elimizi uzattıksa, tutulmadı. Hayatıma girecek, muradıma erdirecek afet-i devranı aradım. Ama gönül tarlam ‘verimsiz’di. Yağmur duasına çıktım, bakır kaplarım dolmadı! Neticede de, unumuzu eleyemeden eleği duvara astık! Bundan sonrası için de umudumuz kalmadı!’ Mealinde konuşacaktı.
- Gazetelerde Yayınlanan Eski Haberlerin Kupürleri Yanında Taşırdı… -
Tek göz odalı evinde bulunmadığında, - nefes alabildiği tek semtti! - Taksim’e indiği bilinirdi. Ömrünün son deminde herkesçe fark edilen tavır/davranış geliştirdi. Gazetelerde/dergilerde yayınlanmış eski röportajlarını/haberlerini yanında taşır oldu. Hayranları ile karşılaştığında hemen iç cebinden kupürleri çıkarır, çocuk sevinciyle gösterirdi. MESAM - Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği! - üyeliğiyle iftihar ederdi. Aza listesinde adının yazıldığı satırı - kurşun kalemle! - daire içine almıştı. Ziyaretçisinin gözüne sokar gibi tutardı. Anlatmak/hatırlatmak istediği: Sadece ünlü sinema sanatçısı değil, - uzmanlık kurumunca da adı tescil edilmiş! - başarılı müzisyendi.
Türk sinema sektörünün içine düştüğü ekonomik çaresizliğe üzülürdü. Krizin en çok etkilediği kişiler arasındaydı. ‘Yıllardır hiç iş teklifi almadım,’ diyecekti. ‘İnşallah, kısa sürede eski renkli/verimli günlere döneriz!’ temennisini yinelerdi.
Yazılanlara göre Sami Hazinses, 1980’de, SSK’dan emekli oldu. ‘Maaşı son derece yetersizdi!’
Hazinses’in geçim sıkıntısı gidermek için zaman zaman bazı girişimlerde bulunuldu. Gazeteci, sinema yazarı/tarihçisi Ağah Özgüç en anlamlı yardımı yaptı. ‘Sami Hazinses - Türk Sinemasında 42 Yıl’ adlı kitabı yazıp destek verdi. Ücret de almadı. Eserin satışından - kısıtlı da olsa! - gelecek para, Hazinses’in ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılacaktı.
- Sami Hazinses, Hiçbir Film Festivalinden Ödül Al(a)madı… -
2000’de, SİYAD - Sinema Yazarları Derneği! - tarafından ‘Onur Ödülü’ne layık görüldü. Aynı yıl, SODER - Sinema Oyuncuları Derneği! - de, bir gece düzenledi. Sektöre emeği geçmiş, katkı sunmuş bütün emekçilere ‘şeref ödülü’ verildi. Hazinses, armağanını İbrahim Tatlıses’in elinden aldı. Tatlıses aynı anda, üstadın ‘Derdimi Kimlere Desem’ adlı eserini de seslendirdi. Ünlü ismin şarkıya eşlik etmesini sağladı.
‘Hazinses, halkın derin sevgisini kazanmasına karşın, hiçbir film festivalinden ve yarışmasından ödül almadı/mükâfata layık görülmedi!’
Yaşadığı zaruret hali, bazı gazetecilerin yardımıyla zaman zaman basında da yer aldı. Ünlü gazeteci Savaş Ay, 1999’da, televizyon programında, Sami Hazinses’i misafir etti. Yardım kampanyası başlattı. Davete uyanlar arasında, Trabzonspor’un Onursal Başkanı, Devlet eski Bakanı Mehmet Ali Yılmaz da vardı. Yılmaz, Hazinses’e barınması için ev almayı, ölümüne kadar da maaş bağlamayı vaat etti. - Basında yer alan haberlere göre Yılmaz, sözünde durdu. Sanatçı için İstanbul Yenibosna’da bir daire satın aldı! - Oyuncu, jest karşısında duygulandı. Bir bestesini coşkuyla seslendirdi.
Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan aylık bağlanmasına ön ayak oldu.
- Taksim’deki Kazada Bacağından Yaralandı… -
Hazinses, ömrünün son demine kadar yalnızlığın kaderi olduğunu kabullendi. Morali iyice bozulunca, gazel(ler)e sığındı, gözyaşlarına boğuldu. Diyarbakırlı hemşerisi, Mehmet Kaya adlı genci ‘manevi evlat’ edindi.
Ayağının kırılıp hastaneye kaldırılmasıyla ilgili rivayetler çeşitliydi. İlk kayda göre Hazinses, Taksim’de, üzerine gelen taksiden kaçmaya çalıştı. Dengesini yitirdi, yere kapaklandı. Kalça kemiği çatladı, çenesi delindi. Olayı gören vatandaşlar tarafından Taksim İlk Yardım Hastanesi’nin acil servisine kaldırıldı. Ertesi gün de, Bakırköy Belediye Başkanı Ahmet Bahadırlı’nın ön ayak olmasıyla İncirli Özel Hastanesi’ne sevk edildi. Hemen ameliyata alındı. Manevi oğlu, Mehmet Kaya da yanındaydı. Basında yer alan habere göre Hazinses’in sağlık durumu hakkında bilgi verdi: ‘Yüksek tansiyon, şeker ve nefes darlığıyla uzun zamandır mücadele ediyordu. Kazadan sonra durumu daha da ağırlaştı!’
Ameliyatın ardından geçici hafıza kaybı yaşadı. Prostat hastalığı teşhisi konuldu. İlk günlerini 7 kişilik koğuşta geçirdi. Araya bazı sevenleri ve politikacılar girdi. ‘Rahat etsin! İyi dinlensin!’ denilerek özel odaya aldırıldı. Hazinses, torpili reddetti. ‘Her zamanki gibi yalnız kalmaktan korktu!’ Feryat etti: ‘Hayatım boyunca tek yaşadım. Eski odama götürün! Beni bir başıma bırakmayın!’ Yeniden 7 kişilik koğuşuna döndü(rül)dü. Fakat hastane ortamında sinirleri iyiden iyiye bozuldu. Serum kablolarını kopardı, yere attı. Sakinleştirici verildi. Sava göre, ellerinden ve ayaklarından yatağa bağlandı. Birkaç kadim dostunun dışında ziyaretine gelen olmadı. - Durumunu her gün soran tek arkadaşı, tiyatro ve sinema sanatçısı Üstün Asutay’dı! - Sık sık kendi kendine konuştu, geçmişi hatırladı. Danyal Topatan’ı aklından çıkaramadı: ‘Zavallı yapayalnızdı. Yokluk içindeydi, açlıktan öldü. Cenazesinde bile kimsesizdi!’
‘Hastane borcunu kim(ler)in ödediği öğrenilemedi, meçhul kaldı!’
- Devlet Yönetimi, Sami Hazinses’in Yanında Durdu… -
Hastane serüveninden sonra Göztepe Semiha Şakir Huzurevi’ne yerleştirildi. Tekerlekli sandalyeye bağlı kaldı. Güçlükle konuşabildi, meramını anlatabildi. Çok kısa, birkaç kelimelik cevaplar verebildi. Kurum Müdürü Murat Ulaş, gazetecilerin sorusu üzerine Hazinses hakkında bilgi(ler) de paylaştı. Açıklamasına göre Sami Hazinses, ‘Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin talimatı üzerine bakımyurduna alınmıştı!’
Hazinses, huzurevinde 9 ay kalabildi. Ulaş’ın açıklamalarına bakılırsa, kalça kırığı tamamen geçti. Normal yaşama döndü, şahsi ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı. Ama kendisine ‘Alzheimer’ teşhisi konulacaktı!
22 Ağustos 2002’de, 77 yaşında, Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu. Son bir aydır, her gün huzurevinden hastaneye götürülüp tedavisi yaptırılıyordu. Resmi kayıtlara ‘kalp yetmezliği’nden öldüğü yazıldı. Bronşit rahatsızlığı çekti. Sağ bacağının üzerine basamadığı, yatağa bağımlı duruma geldiği, serum ve sıvı gıdayla beslendiği de açıklandı.
- Hazinses, Adını Türk Sinema Tarihi’ne ‘Büyük Harflerle’ Yazdırdı… -
Kadıköy Surp Takavor Kilisesi’nde dinî merasim tertip edildi. Sinema dünyasından Nur Sürer, Göksel Arsoy, Bülent Bilgiç, Üstün Asutay, Dündar Aydınlı, Erol Günaydın ve yönetmen Ülkü Erakalın törene katıldı. Cenazesi, - Kadıköy’deki! - Hasanpaşa Ermeni Mezarlığı'na defnedildi. Mezar taşına, kendisine ait şarkının sözleri kazındı: ‘Duyan ağlar, gören ağlar, böyle bahtı karalıya…’
Hazinses’in kaç filmde rol aldığı - tam/net olarak! - belirlenemedi. Bir sinema yazarına göre 200, diğer(ler)ine göre daha çok yapımda göründü. Karakter oyuncusu olarak tanındı ama 1972’de, Mümtaz Alparslan’ın çektiği, ‘Bitirim’de başrole de çıktı. İsmi, film afişinde en üste yazıldı. ‘Şoför Nebahat’ - 1960! -, ‘Şafak Bekçileri’ - 1963! -, ‘Rüzgâr Zehra’ - 1961! -, ‘Kızgın Delikanlı’ - 1964! - gibi geniş kitlelere ulaşan, gişede hâsılatı rekorları kıran önemli filmlerde oynadı. Adını, Türk Sinema Tarihi’ne ‘büyük harflerle’ yazdırdı!
Ali Hikmet İnce