Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Bebeği kundaklayıp soluğu babanın yanında alan ebe; ‘Kızınız çok güzel! Üstelik fevkalâde bir sesi olacak!’ demişti. 

İstanbul’a yine akşam çöküyordu. Eski, iki katlı ahşap konağın alt katında, marpuç tüccarı Halil Efendi ailesi ile oturuyordu. Bebeğin doğumunu merakla bekliyordu. Bebeği, babasına kavuşturup bahşişini alan ebenin sözleri doğru çıkmıştı. ‘Hamiyet’ adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız; bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı. ‘Adam olacak çocuk, b.kundan belli olur,’ misali; Hamiyet’in gittiği ilkokulda şöhret basamaklarına tırmanmaya başladı. Sınıf korosuna şeflik yapıyor; okulda topluca marş söyleneceği zaman ön sırada yer alıyordu. Sesinin güzelliği takdir görünce; evde ayna karşısında bildiği şarkıları söylemeye de başlamıştı. Bir gece rüyasında, ay ve güneşin başının üzerinde döndüğünü görmüştü. Ailenin yorumu belliydi: Büyüyünce, ünlü birisi olacaksın!

- Medar-ı Maişet Motoruna Katkı… -

Rüyalar ya da hayaller hemen gerçekleşmezdi. Tüccardan Halil Bey’in işleri kötü gidince; evin düzeni de bozulmuş; herkesi geçim derdi sarıvermişti. Hamiyet de, üzerine düşeni yapmak zorunda kalmıştı. Burhaniye’de açık hava gazinosunda şarkı söylemeye karar verdiğinde, tamı tamına 11 yaşındaydı. Aldığı parayı ailesine yollayıp, medar-ı maişet motoruna katkıda bulunuyordu. Hemen ünlendi; çocuk sanatçı olmasına karşın yevmiyesine zam yapıldı. İstanbul’da gezici kumpanya işleten Halil Efendi, çok ciddi ve cazip teklifle ailenin kapısını çaldı. İzinleri olursa; Hamiyet’i kumpanyasıyla Anadolu turnesine çıkarmak istiyordu. Aile Hamiyet’e, küçük kız da kendisine güveniyordu. Burhaniye’de başlayan maraton, Anadolu’da pek çok etapla sürdü. Antep’e kadar geldiler. Bu şehir, Hamiyet’e uğurlu geldi. Antepliler, Hamiyet’i kızları gibi sevdi ve el üstünde tuttu. Ünü de İstanbul’a kadar ulaştı. 1932’de İstanbul’a gelip ailesine kavuştuğunda, 17 yaşındaydı. Şehrin gazino ve müzikhol sahipleri peşine düşmüş; anlaşma zemini arıyordu.

- Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar’dan Özel Musiki Dersleri… -

Safiye Ayla’nın alt kadrosunda, Beyoğlu’ndaki ünlü ‘Londra Birahanesi’nde çalışmaya başladı. Saz salonunda, Selahattin Pınar, Yorgo Bacanos, Hafız Yaşar, Celal Tokses, Sotiri, Hakkı Derman gibi döneminin en ünlü virtiözleri sahne alıyordu. Fasıl Heyeti’nde gösterilen sandalyeye oturdu; koroya katıldı. Mukavelesi üç aylıktı; daha doğrusu üç aylık sanıyordu. Uyanık müzikhol işletmecisi, okuma/yazma bilmeyen annesini kandırmış; üç aylık yerine üç yıllık anlaşmaya parmak bastırmıştı. Kandırılmıştı; ama ses çıkarmadı, ailesinin geçimi için paraya ve işe ihtiyacı vardı. 1932 yılı uğurlu gelmişti: Temmuz ayında, Kadıköy’deki Mısırlıoğlu Bahçesi’nin düzenlediği yarışmada 25 bayan katılımcı arasından ‘Türkiye Ses Kraliçesi’ seçildi. Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar’dan aldığı özel musiki derslerine ağırlık verdi. Soyadı Kanunu çıkınca, üstatların önerisi üzerine ‘Yüceses’ soyismini aldı. Bir yıl sonra, İstanbul Radyosu’nda programlara çıkmaya başladı. 1934’de, İstanbul’un sevgilisiydi: Gazinoların ışıklı panolarında ve afişlerinde Hamiyet Yüceses ismi görülüyordu. ‘Ninniler Söyleyip Avuttun Beni’ adlı hüzzam şarkı, 78’lik plak olarak ‘Sahibinin Sesi’ firmasınca yayınlandı.

- Sıraya Giren Plak Şirketleri… - 

Yüceses; Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Yesari Asım Arsoy, Şerif İçli, Mısırlı İbrahim ve Bimen Şen’den özel dersler almayı sürdürdü. Sadettin Kaynak; Hamiyet Yüceses için özel, sesine gidebilecek besteler yaptı: ‘O Dudaklar’, ‘Yasemen’, ‘Kirpiklerinin Gölgesi’, ve benzerleri… Kaynak’ınkiler, öteki bestekârların eserlerinden daha büyük sükse yaratıyordu. Güzel şarkıcının ses özellikleri dikkate alınarak yapılan besteler, halkça tutulmasına, daha çok para kazanmasına ve mesleğine dört elle sarılmasına yol açmıştı. Plak şirketleri sıraya girmişti: Cazip tekliflerini sıralıyorlardı. Sahibinin Sesi’ni Columbia ve Odeon izledi. Hamiyet Yüceses; 1938-1955 arasında, hem Sahibinin Sesi hem de Odeon ile çalıştı. Kıyameti koparan, ortalığı ayağa kaldıran iki plak da bu döneme denk geldi. Hacı Arif Bey’in ‘Bakmıyor Çeşm-i Siyah’ şarkısını, araya bir gazel katarak okudu; çok büyük ilgi ile karşılandı. O güne kadar erkek sanatçıların tekelindeki gazel, kadın sesiyle de dinlenir hale geldi. 1949’da, Odeon’un kaydettiği muhteşem şarkı, günümüzde bile imrenilerek hatırlanabilecek satış rakamına ulaşmıştı. Taksim Meydanı’nda bulunan Kristal Gazinosu’nda programı sırasında, ‘Bakmıyor Çeşm-i Siyah’ şarkısı söylerken, trafik durur; dışarıda mahşeri kalabalık oluşurdu. Şarkı bitiminde her şey normale dönerdi. 

Hacı Arif Bey’in bir varisi, üstadın 50 kadar eserinin telif hakkını - 30 sene kadar önce! - 100 lira karşılığında Musevi bir plakçıya satmıştı. İşte bu adam, plağın piyasaya çıkabilmesi için çok yüksek bir meblağ istiyordu. Sonunda orta yol bulundu ve gereken izin alınabildi.

- Hamiyet Yüceses’in Ününü Perçinleyen Şarkı… -

Ününü perçinleyen ikinci şarkı: Makber’di. Abdülhak Hamit Tarhan’ın ünlü güftesi, Mehmet Baha’nın rast bestesiyle şaheserdi. Plağa okuması olay oldu; Anadolu’daki plakçılar, İstanbul’daki firmanın önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Firma, 24 saat mesaiyle talebe cevap vermeye çalıştı. Makber; Hamiyet Yüceses’in ününü perçinledi: Artık erişilmesi zor bir zirveydi.

Sanatında kutup yıldızı idi; ama özel hayatı için aynı benzetme yapılamazdı. İlk eşi, deniz astsubayı Fethi Bey’i dramatik kazada yitirdi. 1942’de, denizcilik tarihimize ‘Atılay Faciası’ diye geçen kazada, denizaltıda bulunan Fethi Bey şehit oldu. Eşinin ölümü üzerine, Dede Efendi’nin ünlü uşşak şarkısı ‘Gitti de Gelmeyi Verdi’yi plağa okudu. - Ağlayarak söylediği şarkı; Yüceses tarafından eşine yazılıp bestelendiği sanıldı! -

1949’da, yeniden açılan İstanbul Radyosu’ndaki emisyonlarını hiç aksatmadı. Sirkeci’deki Büyük Postane’nin üst katından yayın yapan radyoya, haftada bir gün, program saatinden önce gelir; hazırlıklarını tamamlar ve yayına çıkardı. Yüceses; 1946-1950 arasında, Belediye Konservatuarı’nda görevli hocalardan nota, usûl ve solfej dersleri aldı; repertuarını genişletmeyi ve bilgisini artırmayı sürdürdü. 

Radyo programlarından aldığı aylık ücreti, üniversite öğrencilerine burs verdi. Küçük Çiftlik Parkı, Tepebaşı Gazinosu, Panorama, Belvü Bahçesi, Novotni Gazinosu’nda yıllarca çalıştı. Kış aylarında, Taksim Kristal Gazinosu’na çıkardı. 1954 yılına kadar çok sıkı ve disiplinli çalışmasını sürdürdü. Bir iddiaya göre, günde 8, bazen de 10 farklı mekânda sahne alabiliyordu. Seyircisi ve dinleyicisi, Hamiyet Yüceses’ten Makber’i dinlemek istiyordu.

Sanat hayatı boyunca 500’ün üzerinde plak doldurdu. Ülkemizde menejerlik sistemini ilk uygulayan sanatçıydı. İflah olmaz bir Hafız Burhan hayranıydı; üstadın taş plaklarını dinlemekten büyük keyif alırdı.

Ali Hikmet İnce yazdı.

1 March 2021 13:59
1,738 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Sinemamızın Aptal (!) Uşağı Cevat Kurtuluş

Cevat Kurtuluş, Yeşilçam’a Ferdi Tayfur’un hediyesiydi. Konservatuarın Opera bölümünden mezundu. Bariton sese sahipti; baştan ayağa sanatçıydı.

Altın Plak Yerine Buzdolabı

TSM (Türk Sanat Müziği) sanatçısı Nesrin Sipahi, iki bine yakın şarkıya hayat verdi ve bize sevdirdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

Ondokuz Kardeşini Boğazlatan Padişah

Tarihçi Bostanzâde Yahya, 3. Mehmet’i adeta kutsadı. 19 erkek kardeşine Cennet kapılarını açtığını, kendilerine ‘şehitlik’ payesi verdiğini/sunduğunu ileri sürdü. Şeyhülislam da, boğdurulan şehzadeleri ‘şehit’ ilan etmekten geri kalmadı. ‘Padişah oğulları, - ağabeyleri tarafından! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilmişti!’

Rüşvet Kapısı Valide Sultan

Osmanlı hükümdarı 3. Mehmet’in annesi Safiye Sultan, Venedik Senatosu kararı ile ‘resmi kanallardan rüşvet/‘hediye’ alan hanedan mensubuydu. Devlet çarkını ‘sungu’ya bağladı ve kasasını doldurdu. Tarihçiler, Valide Sultan’ın sırtını Venedik Cumhuriyeti’ne dayadığını dahi iddia edecekti!

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Yeşilçam’ın Görünmeyen Şarkıcısı

Belkıs Özener (Özyenginer), ablası Gönül Yazar gibi, geleneksel müziğimiz, Türk Sanat Müziği parçalarına hayat verdi.

İşgal Kuvvetleri Komutanı'nın Makam Otomobili Nasıl Çalındı?

Mim Mim Grubu’nun lideri Topkapılı Cambaz Mehmet Bey; bağlanan maaşı kabul etmedi; kendisinin ve ailesinin zaruretine rağmen, Kızılay’a hibe etti. Akrabalarının ne maaştan ne de bağıştan haberi olmadı. Ta ki ölümünden sonra yayınlanan taziye mesajına kadar…

Zeki Müren’in İlkleri

Zeki Müren; Türk Sanat Müziği’nde geleneksel yapıyı-anlayışı değiştirdi; pek çok yeniliğe imzasını attı.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

4 Yaşında Dul Kalan Hanım Sultan

Sultan İbrahim ya da halk arasındaki lakabıyla ‘Deli İbrahim’, eğlenmeyi severdi. Anlık sorunlardan uzaklaşır, çevresiyle özellikle de güzel cariyeleriyle şakalaşırdı. Çocuklarını da çok küçük yaşlarda, - göstermelik dahi olsa! - evlendirip hem kendini, hem Dersaadet ahalisini mutlu etmeye çalıştı.

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Kulağı ve Burnu Kesilen Padişah

Sultan 2. Osman, çocuk denilecek yaşta tahta çıktı. Devleti kendi bildiği gibi yönetmeye kalkıştı. Sert, tavizsiz, hayli acımasız idare kurmaya çalıştı. Bilhassa asker ve ulema ile uğraştı. Kendince reformlara girişti. Muhaliflerinin ve düşmanlarının sayısını artırdı. Tarihe, ‘askeri ihtilalde öldürülen ilk Osmanlı Sultanı,’ diye geçti.

Gâzi Paşa’nın Son Namazı

Ülkenin kurucu lideri/’banisi’ Mustafa Kemal Paşa, ölüm döşeğinde bile memleket meselelerine bigâne kalmadı. Tek hedefi: Türkiye’nin gelişmesi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması ve uygar dünyada hak ettiği yeri almasıydı. Atatürk, ‘rehber edinilecek büyük Türk milliyetçisi ve vatan sevdalısı’ydı…

CIA’ya Çalışan Kediler

Amerikan İstihbarat Teşkilatı (CIA); Soğuk Savaş Dönemi’nde üstünlüğü ele geçirmek için hiç durmamış; ezeli rakibini sürekli kontrol etmeye çalışmış.

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

Kod Adı: ‘Fakülteli’

Mahir Kaynak - sonradan profesör! - ‘Madanoğlu Cuntası’ diye bilinen illegal örgütü izleyen, belgeleyen ve ortaya çıkaran kişiydi. Teşekkül üyesi diğer arkadaşları ile hapse girmeyi kabul etmesine rağmen arzusu reddedildi. Türk İstihbarat Tarihi’ne adı ‘açığa çıkan ilk MİT mensubu’ şeklinde geçti.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

‘Kanser’ Evita Perón’a Şifa Niyetine Mevlit

Ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ve halkına sağladığı sosyal imkânlarla sevildi. Kocası, Juan Perón’a verdiği destek ve darbecilere karşı gösterdiği direniş ile de insanının gönlünde taht kurdu. Eva Perón, dünyaca tanındı.

Babasının Mezarını Arayan Gazeteci

Yunan Hükümeti, tarihi mezarlığı kaldır(t)mış, üstünden de geniş asfalt yol geçirmişti. Sakız Adası’nın son Mutasarrıfı Hamdi (Simavi) Bey’in mezarı da kayıplara karışmıştı.

Hasırı ‘Yorgan’ Tabutu ‘Döşek’ Edinen ‘Baba’!

‘İnci Baba’ lakaplı Mehmet Nabi İnciler, hazır cevaptı, girişkendi, farklı meziyetlere/zevklere sahipti; çevresini şaşırtmayı severdi. İtalyan asıllı, ABD vatandaşı, Şikago Mafyası’nın ünlü şefi - merhum! - Al Capone’nin hayranıydı. İdolünün mezarını ziyaret etti, şanına uygun muhteşem çelenk yaptırdı. Ellerini açıp ruhuna ‘Fatiha’ bile okudu

Orhan Gencebay’ın Çok Özel Şahsi Tarihi

Gencebay; kısa süre önce kalp krizi geçirdi. Yakınlarına ve sevenlerine korkulu anlar yaşattı. 75 yıllık hayat serüveninde hepimizin duygu dünyasına girdi. Şarkı sözleri, besteleri, filmleri, konserleriyle gönül âlemimizde yer edindi/iz bıraktı. Orhan Baba büyük çoğunlumuzun ortak değeri… Renkli, farklı, sabırlı ve sporcu…

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?