Bebeği kundaklayıp soluğu babanın yanında alan ebe; ‘Kızınız çok güzel! Üstelik fevkalâde bir sesi olacak!’ demişti.
İstanbul’a yine akşam çöküyordu. Eski, iki katlı ahşap konağın alt katında, marpuç tüccarı Halil Efendi ailesi ile oturuyordu. Bebeğin doğumunu merakla bekliyordu. Bebeği, babasına kavuşturup bahşişini alan ebenin sözleri doğru çıkmıştı. ‘Hamiyet’ adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız; bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı. ‘Adam olacak çocuk, b.kundan belli olur,’ misali; Hamiyet’in gittiği ilkokulda şöhret basamaklarına tırmanmaya başladı. Sınıf korosuna şeflik yapıyor; okulda topluca marş söyleneceği zaman ön sırada yer alıyordu. Sesinin güzelliği takdir görünce; evde ayna karşısında bildiği şarkıları söylemeye de başlamıştı. Bir gece rüyasında, ay ve güneşin başının üzerinde döndüğünü görmüştü. Ailenin yorumu belliydi: Büyüyünce, ünlü birisi olacaksın!
- Medar-ı Maişet Motoruna Katkı… -
Rüyalar ya da hayaller hemen gerçekleşmezdi. Tüccardan Halil Bey’in işleri kötü gidince; evin düzeni de bozulmuş; herkesi geçim derdi sarıvermişti. Hamiyet de, üzerine düşeni yapmak zorunda kalmıştı. Burhaniye’de açık hava gazinosunda şarkı söylemeye karar verdiğinde, tamı tamına 11 yaşındaydı. Aldığı parayı ailesine yollayıp, medar-ı maişet motoruna katkıda bulunuyordu. Hemen ünlendi; çocuk sanatçı olmasına karşın yevmiyesine zam yapıldı. İstanbul’da gezici kumpanya işleten Halil Efendi, çok ciddi ve cazip teklifle ailenin kapısını çaldı. İzinleri olursa; Hamiyet’i kumpanyasıyla Anadolu turnesine çıkarmak istiyordu. Aile Hamiyet’e, küçük kız da kendisine güveniyordu. Burhaniye’de başlayan maraton, Anadolu’da pek çok etapla sürdü. Antep’e kadar geldiler. Bu şehir, Hamiyet’e uğurlu geldi. Antepliler, Hamiyet’i kızları gibi sevdi ve el üstünde tuttu. Ünü de İstanbul’a kadar ulaştı. 1932’de İstanbul’a gelip ailesine kavuştuğunda, 17 yaşındaydı. Şehrin gazino ve müzikhol sahipleri peşine düşmüş; anlaşma zemini arıyordu.
- Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar’dan Özel Musiki Dersleri… -
Safiye Ayla’nın alt kadrosunda, Beyoğlu’ndaki ünlü ‘Londra Birahanesi’nde çalışmaya başladı. Saz salonunda, Selahattin Pınar, Yorgo Bacanos, Hafız Yaşar, Celal Tokses, Sotiri, Hakkı Derman gibi döneminin en ünlü virtiözleri sahne alıyordu. Fasıl Heyeti’nde gösterilen sandalyeye oturdu; koroya katıldı. Mukavelesi üç aylıktı; daha doğrusu üç aylık sanıyordu. Uyanık müzikhol işletmecisi, okuma/yazma bilmeyen annesini kandırmış; üç aylık yerine üç yıllık anlaşmaya parmak bastırmıştı. Kandırılmıştı; ama ses çıkarmadı, ailesinin geçimi için paraya ve işe ihtiyacı vardı. 1932 yılı uğurlu gelmişti: Temmuz ayında, Kadıköy’deki Mısırlıoğlu Bahçesi’nin düzenlediği yarışmada 25 bayan katılımcı arasından ‘Türkiye Ses Kraliçesi’ seçildi. Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar’dan aldığı özel musiki derslerine ağırlık verdi. Soyadı Kanunu çıkınca, üstatların önerisi üzerine ‘Yüceses’ soyismini aldı. Bir yıl sonra, İstanbul Radyosu’nda programlara çıkmaya başladı. 1934’de, İstanbul’un sevgilisiydi: Gazinoların ışıklı panolarında ve afişlerinde Hamiyet Yüceses ismi görülüyordu. ‘Ninniler Söyleyip Avuttun Beni’ adlı hüzzam şarkı, 78’lik plak olarak ‘Sahibinin Sesi’ firmasınca yayınlandı.
- Sıraya Giren Plak Şirketleri… -
Yüceses; Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Yesari Asım Arsoy, Şerif İçli, Mısırlı İbrahim ve Bimen Şen’den özel dersler almayı sürdürdü. Sadettin Kaynak; Hamiyet Yüceses için özel, sesine gidebilecek besteler yaptı: ‘O Dudaklar’, ‘Yasemen’, ‘Kirpiklerinin Gölgesi’, ve benzerleri… Kaynak’ınkiler, öteki bestekârların eserlerinden daha büyük sükse yaratıyordu. Güzel şarkıcının ses özellikleri dikkate alınarak yapılan besteler, halkça tutulmasına, daha çok para kazanmasına ve mesleğine dört elle sarılmasına yol açmıştı. Plak şirketleri sıraya girmişti: Cazip tekliflerini sıralıyorlardı. Sahibinin Sesi’ni Columbia ve Odeon izledi. Hamiyet Yüceses; 1938-1955 arasında, hem Sahibinin Sesi hem de Odeon ile çalıştı. Kıyameti koparan, ortalığı ayağa kaldıran iki plak da bu döneme denk geldi. Hacı Arif Bey’in ‘Bakmıyor Çeşm-i Siyah’ şarkısını, araya bir gazel katarak okudu; çok büyük ilgi ile karşılandı. O güne kadar erkek sanatçıların tekelindeki gazel, kadın sesiyle de dinlenir hale geldi. 1949’da, Odeon’un kaydettiği muhteşem şarkı, günümüzde bile imrenilerek hatırlanabilecek satış rakamına ulaşmıştı. Taksim Meydanı’nda bulunan Kristal Gazinosu’nda programı sırasında, ‘Bakmıyor Çeşm-i Siyah’ şarkısı söylerken, trafik durur; dışarıda mahşeri kalabalık oluşurdu. Şarkı bitiminde her şey normale dönerdi.
Hacı Arif Bey’in bir varisi, üstadın 50 kadar eserinin telif hakkını - 30 sene kadar önce! - 100 lira karşılığında Musevi bir plakçıya satmıştı. İşte bu adam, plağın piyasaya çıkabilmesi için çok yüksek bir meblağ istiyordu. Sonunda orta yol bulundu ve gereken izin alınabildi.
- Hamiyet Yüceses’in Ününü Perçinleyen Şarkı… -
Ününü perçinleyen ikinci şarkı: Makber’di. Abdülhak Hamit Tarhan’ın ünlü güftesi, Mehmet Baha’nın rast bestesiyle şaheserdi. Plağa okuması olay oldu; Anadolu’daki plakçılar, İstanbul’daki firmanın önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Firma, 24 saat mesaiyle talebe cevap vermeye çalıştı. Makber; Hamiyet Yüceses’in ününü perçinledi: Artık erişilmesi zor bir zirveydi.
Sanatında kutup yıldızı idi; ama özel hayatı için aynı benzetme yapılamazdı. İlk eşi, deniz astsubayı Fethi Bey’i dramatik kazada yitirdi. 1942’de, denizcilik tarihimize ‘Atılay Faciası’ diye geçen kazada, denizaltıda bulunan Fethi Bey şehit oldu. Eşinin ölümü üzerine, Dede Efendi’nin ünlü uşşak şarkısı ‘Gitti de Gelmeyi Verdi’yi plağa okudu. - Ağlayarak söylediği şarkı; Yüceses tarafından eşine yazılıp bestelendiği sanıldı! -
1949’da, yeniden açılan İstanbul Radyosu’ndaki emisyonlarını hiç aksatmadı. Sirkeci’deki Büyük Postane’nin üst katından yayın yapan radyoya, haftada bir gün, program saatinden önce gelir; hazırlıklarını tamamlar ve yayına çıkardı. Yüceses; 1946-1950 arasında, Belediye Konservatuarı’nda görevli hocalardan nota, usûl ve solfej dersleri aldı; repertuarını genişletmeyi ve bilgisini artırmayı sürdürdü.
Radyo programlarından aldığı aylık ücreti, üniversite öğrencilerine burs verdi. Küçük Çiftlik Parkı, Tepebaşı Gazinosu, Panorama, Belvü Bahçesi, Novotni Gazinosu’nda yıllarca çalıştı. Kış aylarında, Taksim Kristal Gazinosu’na çıkardı. 1954 yılına kadar çok sıkı ve disiplinli çalışmasını sürdürdü. Bir iddiaya göre, günde 8, bazen de 10 farklı mekânda sahne alabiliyordu. Seyircisi ve dinleyicisi, Hamiyet Yüceses’ten Makber’i dinlemek istiyordu.
Sanat hayatı boyunca 500’ün üzerinde plak doldurdu. Ülkemizde menejerlik sistemini ilk uygulayan sanatçıydı. İflah olmaz bir Hafız Burhan hayranıydı; üstadın taş plaklarını dinlemekten büyük keyif alırdı.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Ali Hikmet İnce