‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Ponzi Sistemi’ - ‘Ponzi Scheme’! -, katılımcıya ya kendi parası veya yeni iştirakçi(ler)den gelen nakitle ödeme yapılan uygulamanın adıydı! Aslında temeli yalana dayalı ‘dolandırıcılık çarkı’ydı! Var olmayan, yüksek kâr sağlayan ürüne/projeye ortaklık önerisiydi. Teklif her açıdan cazipti: Cari faiz oranları ile kıyaslanmayacak kadar göz kamaştırıcıydı!

Kumarbazın deyişi ile ‘Bir koyup, iki hatta üç almak’tı! Yatırımcıya yüksek kazanç sözü veya ödemesi ile para akışı sağlanmaya çalışılırdı. Kısıtlı gelire/birikime sahip katılımcı, finans kurumunun aylık yüzde 3 - 4’lük faizi yerine, yüzde 10’luk öneriye daha sıcak bakardı. Süreç içinde vaat edilen nema yükseltilerek sisteme ilginin sürmesi/yoğunlaşması planlanırdı. Değirmene su sağlandıkça aksama görülmez, herkes memnun kalırdı. Ama organizasyon beklendiği gibi işlemezse, kâğıttan şatolar çabuk yıkılırdı. Her zaman ilk mudiler ve organizatör(ler) kazanır, sonrakiler daima kaybederdi!

- Ponzi’den İlk Bahseden Charles Dinckens idi… -

Sistemin ilk uygulayıcısı ve isim babası Carlo (Charles) Pozzi adlı İtalyan asıllı ABD vatandaşıydı. Ama tatbikata konulan yöntemin - teorik anlamda! - sahibi ünlü romancı Charles Dickens idi. Dickens, 1844’de neşrettiği ‘Martin Chuzzlewit’ ve 1857’de yayınladığı ‘Little Dorrit’ adlı eserlerinde uygulamayı - bilmeden/nelere yol açabileceğini düşünmeden! - yazdı/anlattı!

Carlo Ponzi, 3 Mart 1882’de, İtalya’nın Lugo di Ravenna kentinde doğdu. Hayatının bir bölümünü Parma’da geçirdi. Roma’da Sapienza Üniversitesi’ne devam etti. Ailesinin ve kendisinin maddi imkânları son derece yetersizdi. Eğitimini tamamlayamadı. Çoğu soydaşı gibi farklı çıkış yollarını denedi. Yurt dışına, ABD’ye gitmeye karar verdi. Göçmen taşıyan gemiye bindi. Seyahati sırasında sınırlı bütçesini rahatlatmayı düşündü. Kumar/Bahis oynadı. Talihi yaver gitmeyince küçük birikiminin üzerine su içti. 

1903’de, Boston’da karaya ayak bastığında cebinde yalnızca 2 doları vardı. Hayatını sürdürebilmek için acilen iş araması gerekti. Bir lokantada bulaşık yıkadı ve garsonluk yaptı. Ama patronunun yorumuna göre, ‘eli uzun’du! Bazı müşterilerin para üstlerini vermediği ve küçük hırsızlıkları alışkanlık haline getirdiği gerekçesiyle kovuldu. Tanındıktan sonra röportaj(lar)ındaki bilgiye bakılırsa, 1907’de, Kanada’ya geçti. Montreal’e taşındı. İtalyan göçmenlerin kurduğu Banco Zarossi’de ‘danışman’ statüsüyle çalışmaya başladı. Ama bankacılık serüveni kısa sürecekti. Patronu Luigi Zarossi, yüksek faiz verirse müşterilerinin sayısının artıracağını düşünürdü. Ama hüsrana uğrayacaktı. Banka çöktü, mudiler paralarını alamadı. Bay Zarossi, Meksika’ya kaçmak zorunda kaldı. Çalışanlar da maaşlarını yitirdi.

- Başkasına Ait Çekleri Kullanmaktan Hapse Girdi… -

Yine meteliksizdi. ABD’ye dönecekti. Acilen yeterli para kazanmanın yolunu bulmalıydı! Başkasına ait çek defterini devreye soktu. Beklediği tahsilâtı yapamadı. İmza taklidi hemen fark edildi, polisin radarına girdi! Tutuklandı. Quebec’te 3 yıl hapis yattı. 1911’de, ABD’ye gelmeyi başardı. 

‘Göçmen kaçakçılığı’ndaki yüksek getiriyi görünce, organizasyona katıldı. Yine yakalandı. Atlanta’da iki yıl hapiste kaldı. Charles Ponzi, 1913’de serbest bırakılınca, Boston’a yerleşti. Bu defa kalbini çaldırdı: Kendisi gibi İtalyan asıllı ABD vatandaşı Rose Gnecco adlı genç kızla tanıştı ve hemen evlendi. Geçen yıllar içinde çeşitli işlerde şansını denedi. Yazarlığa soyundu: ‘Ticaret Rehberi’ adını verdiği kitapçığı yazdı. Tecim dünyasındaki deneyimlerini anlattı. ‘Şirketlere akıl vermeye kalkıştı!’ 

Kitabını ABD’de ve çeşitli ülkelerde tanıtıp satmaya çalıştı. 1919’da, bir gün, İspanya’dan mektup aldı. Yanında ‘Uluslararası Yanıt Kuponu’ da ekliydi. Daha önce pulu görmemişti. Ne işe yaradığını, nasıl kullanıldığını öğrenince, ‘kafasında hemen bir şimşek çaktı’! Kolay para kazanabileceğine inanıverdi! ABD Posta İdaresi’ni kullanacaktı. UYK, göndericinin cevabi posta ücretini peşin ödeyerek, daha sonraki yazışmalarda kullanmasına olanak sağlardı. Kupon postaneye götürülür, gönderilecek ülkenin posta pulu ile değiştirilirdi. Değişimin bilinen adı: ‘Arbitraj’/‘ara kazanç’ idi. Yasaların koruması altındaydı. Ucuz kuponları, pahalıya satıp yüksek kazanç sağlayabileceğini gördü. Şubat 1920’de, ‘kısa vadede yüksek getiri’ projesini devreye soktu. Menkul Kıymetler Borsası Şirketi’ni kurdu. Sermayesi 5 bin ABD dolarıydı! Katılımcısına ‘45 günde yüzde 50, 90 günde yüzde 100 kâr ödeme’ sözü verdi! Programının cazibesi hemen dikkat çekti. İlk müşterileri kazançlı çıktı. Gelen paraları - pul satın alarak! - yatırıma sokmadı, katılımcılara ‘kâr payı’ diye dağıttı. Kendine duyulan güveni pekiştirmeye çalıştı. Aynı yılın Temmuz ayında, 10 bin civarında yatırımcıya ulaştı. 5 ay içerisinde 5 milyon dolar tutarında fon oluşturdu. New Jersey ve Maina’da şubeler açtı. Başka bir iddiaya göre, ‘Yatırım yapan 40 bin kişi buldu. Serveti 8,5 milyon doları aştı!’ Ama sürekli nema dağıttığından elindeki para hızla azaldı. ‘İştirakçilerinin ancak yüzde 10’una ödeme yapabilecekti!’

- 2 Ayda Yüzde 200 Kâr Vaadiyle Para Toplamaya Kalkıştı… -

Charles Ponzi’nin sihirli planı basının da dikkatini çekti. Boston’daki bir gazetenin aleyhindeki yayınları, sonunu hazırladı. 1 Kasım 1920’de, mahkemece suçlu bulundu. 5 yıl hapse mahkûm edildi. 3 yıl 6 ay mahpus yattıktan sonra Massachusetts’de yeniden yargılandı. Cezasına 9 yıl daha eklendi. Temyiz’den sonucu beklerken kefalet ücretini ödeyip geçici/‘kontrollü’ serbestlik kazandı. ‘Charles Borelli’ adına sahte kimlik çıkardı. Florida’ya taşındı. Burada da rahat durmadı. Arazi satışı ve dolandırıcılık girişimlerinde bulundu. ‘60 günlük vade sonunda yüzde 200 kâr ödemeyi taahhüt etti!’ Yeniden tevkif edildi. Serbest bırakılması için gereken parayı yatırdı, hürriyetine kavuştu. 3 Haziran 1926’da, Teksas’a geçti. İtalya’ya dönmeyi planla(r)dı. Gemiye binerken yakayı ele verdi. Cezasının kalan kısmını çekmesi için Boston’a gönderildi. 7 yıl daha hürriyetinden yoksun kaldı. 1934’ün Haziran’ın da serbest bırakıldı. Sınır dışı edilip İtalya’ya gitmesi sağlandı. Sağlığı hızla bozuldu. Düşkünler yurduna yatırıldı. 18 Ocak 1949’da, felç inmesi sonucu hayatını kaybetti.

Tanınmış iktisatçı H. Minsky, 1975’de, Ponzi Sistemi’nin - Ponzi Finance! - tanımını yapacaktı: ‘Borçların nakit ödemesinin mevcut verecek miktarının artırılarak karşılanması!’

- Borsa Başkanı ‘Ponzi’ci Çıktı… - 

Carlo Ponzi’nin kurduğu sistem, başta ABD olmak üzere - aralarında Türkiye’nin de bulunduğu! - pek çok ülkede hayata geçirildi. ‘JSG Capital Incestments’ ve - eski borsacı, yatırım danışmanı ve finansör, NASDAQ Borsası’nın eski İcra Yönetim Kurulu Başkanı! - ‘Bernie Madoff’ hemen anımsanacaklar arasındaydı.

Madoff’, ‘saadet zinciri’ kuranların ilk sıradaydı. Wall Street’in en önemli ‘ikon’larındandı. 1980’den, 2008’deki Büyük Ekonomik Krize kadar, sadece ABD’de değil dünyanın 136 ülkesinde, - yaklaşık, tahmini! - 5 bin ila 40 bin arasındaki kişiyi dolandırdı. 65 milyar dolar civarında fon(lar) oluşturdu! Paraları yatırıma aktarmadı. Kendi adı veya firmasına ait banka hesaplarında da bulundurmadı! Katılımcılar, paralarını çekmek için sıraya girince, malî planı/durumu ortaya çıktı. Görünürde yeterli likiditesi yoktu! Nakitlerini öde(ye)mediği müşterilerinden özür diledi. 50 milyar dolar borcunu kabul etti. FBI yetkililerince gözetim altına alındı. ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu, kayıtlarını inceledi. Ancak delil(ler)e ulaş(ıl)amadı. Oğulları, babalarının ‘ponzi şeması’nı itiraf etti. Bernie Madoff, 12 Mart 2009’da, suçlamaları kabul etti. Mahkeme tarafından 150 yıl hapse mahkûm edildi. Şahsının ve yakın akrabalarının mal varlıklarının tamamına el konuldu.

Dolandırdığı kişiler arasında Steven Spielberg, Kevin Bacon ve Elie Weisel gibi ünlü isimlerin bulunduğu haberlere konu edildi.

2011’de, büyük oğlu Mark, yaşadığı travmanın etkisiyle kendini asıp hayatına son verdi. Diğer oğlu Andrew ise, ‘lenfoma’/‘lenf kanseri’den öldü.

- Yüksek Kâr Sağlayan Şirketlerin Hisse Senetlerini Vaat Ettiler… -

JSG Capital Investments, Kuzey Kaliforniya’da faaliyetteydi. Savcılık, 2016’da, şirketin imza yetkisine sahip iki yöneticisinin - Jaswant Singh Gill ve Javier Carlos Rios! - elektronik dolandırıcılıkla suçlandığını açıkladı. - Mahkemede görevli jüri heyeti de sunulan belgeleri suçlama için yeterli buldu! - İsnat edilen cürüm: ‘Yatırımcılara, yüksek kar sağlayan bazı şirketlerin hisse senetlerini halka arzdan önce satın almayı vaat etmekti!’ Toplanan fon(lar), pay senedi alımında değil de, başka kalemlerde kullanıldı. Büyük kısmı da gelişi güzel harcandı. İştirakçilere yüksek nema ödeyerek, şikâyetlerin önü alınmaya/kesilmeye çalışıldı. Fakat eldeki nakit tükenip, tahviller sahiplerine ulaş(tırıl)mayınca, sistem patladı! Yazılı ve görsel basın, sosyal medya ‘pertavsız’larını işletmenin üzerine çevirdi! Sorumlularının çevirdiği dümenler tek tek sergilendi. 

Charles Ponzi’nin kurduğu sistem, teknolojik evrimle yeniden düzenlendi. ‘Cazibesini artırıp soyguna devam etti’!

- 1980 Sonrası Mantar Gibi Çoğalan ‘İslâmî’ Holdingler… -

Anadolu’da da benzer örnekler görüldü. 1980 sonrası, çeşitli şehirlerde, ‘İslâmî’ diye takdim edilen çok sayıda - kendilerine ‘holding’ unvanını da layık gören! - kuruluş, Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu’nu aykırı şekilde/‘izin almadan’ ‘halka arz’ metotlarını kullandı. Avrupa’da ikamet eden ve çalışan - dini hassasiyetleri yüksek! - vatandaşlarımızdan ‘fon(lar) devşirildi’! Dönem basınında yer alan haber ve yorumlara göre, ‘Toplantı ve toplama mekânı olarak camiler/dernekler seçildi! Kurumların banileri, ‘dindar’ ve ‘muhafazakâr’ kimlikleriyle tanıtıldı! ‘Faiz almaya ve vermeye karşı’ydılar! İslâmî esaslara göre tasarrufların işletilmesine/yönetilmesine taraftardılar! ‘Piyasada cari faiz oranlarının çok üstünde ‘kâr payı’ verilmesini ön görürlerdi! Dağıtılan ya da vaat edilen kâr payı/‘temettü hissesi’, - bir yıllık vade ile! - yüzde 50’yi aştı! ‘Ödemeler, toplanan para cinsinden - Dolar, Mark, Euro veya Sterlin olarak! - yapılacaktı! Firmalar arasındaki yarış/rekabet, yıllık getiriyi yükselttikçe yükseltti! ‘Ortaklık belgesi’ adı verilen ‘kıymetli senetler’ satışa/dolaşıma sunuldu. 

Yine dönem basınında yazılanlara/savlara bakılırsa, hiçbir katılımcı kurumların resmi kayıtlarına girmedi. Toplanan paralar sahiplerinin isimleri ile değil, ‘kurucu hissedarların payı’/‘kurucu ortakların verdiği borç’ şeklinde gösterildi/muhasebeleştirildi. Paydaşlık senetlerinin ‘ikinci el piyasası’ dahi oluştu! Her sene, ‘taban fiyat’lar açıklandı! Belirtilen rakamlar, banka faizlerinden yüksekti! Örneğin, 100 bin Euro’ya alınan pay, yılsonunda 140 - 150 bin Euro’ya kadar çıkardı! ‘Değerli kâğıdı’nı satmak isteyen kişinin işi zordu. Hemen alıcı bul(un)amazdı. Şirketin yurt dışındaki temsilcisi ya da kuruluşu satın alabilirdi!

- Yüksek Kâr Payı Verecek Firmaların Sayısı 80’i Buldu… -

En iyi reklam: ‘Kulaktan kulağa fısıldama’ydı! Kâğıdın getirisi arttıkça hevesli yeni alıcılar duyacak ve sayıları çoğalacaktı! Kimse elindeki ‘altın yumurtlayan tavuk(ları)’ satmaya da yanaşmayacaktı! Getiri(ler) yüksek ve verilen garanti(ler) inandırıcıydı! Piyasayı düzenleyen aktör(ler), açıkladıkları fiyattan geri almaya hazırdı! Dönemin ekonomi yazarına göre, ‘hayali borsadaki’ bazı şirketlerin değeri ‘dudak uçuklatan’ meblağlara ulaştı. ‘Herkesçe bilinen bir firmanın piyasa kıymeti 40 - 50 milyar dolar arasında gelip gitti!’

1996’da, ‘yüksek getiri vaat eden’ firma(ların) sayısı 80’e yaklaşacaktı!

‘Kısa yoldan bol para kazanma’ hayallerinin sonuna gelinecekti. Bir şirketin ‘muhafazakâr’ televizyon kanalında yayınlanan ‘Ortak ol!’ çağrıları üzerine, SPK - Sermaye Piyasası Kurulu! - harekete geçti! ‘Sınır kapılarında yakalanan para kuryeleri’ haberleri üzerine de inceleme(ler)/araştırma(lar) derinleştirildi. Sayıları 77 olarak açıklanan firmaların tamamı tetkik edildi. Mevzuata uymayanlar hakkında suç duyurularında bulunuldu. 1997’nin Haziran ayında, Almanya’da da yayın yapan 6 büyük gazetede yatırımcıları ikaz eden ilanlar yayınlandı. Özetle denildi ki: ‘Paranıza sahip çıkın! Uygulamalar yürürlükteki mevzuata aykırıdır! Verilen ortaklık belgeleri hükümsüzdür, hukuki geçerlilikleri yoktur! TTK ve SPK’ya aykırı şekilde para toplanıyor!’

- Bankerler, Titancılar, Çiftlik Bank Sahipleri de ‘Ponzi Sistemi’ni Uyguladı… -

Dönemin SPK raporlarına bakılırsa, şirketlerin izin almadan piyasaya sürdüğü ‘hisse senetleri’nden ne kadar para topladıkları ve kaç kişiyi ortak ettikleri belli değildi. Hiçbir resmi kayda da rastlanmamıştı! Tahminlere göre iştirakçi sayısı 300 bin, sağlanan kaynak ise 4 - 4,5 milyar Euro civarındaydı! 

‘Titancılar’ diye bilinen, saadet zinciri ile pek çok kişiyi yüksek kâr payı sözü verip kandıran grup da, ‘ponzi sistemi’ni kullandı. 1980 sonrası yaşanan ‘Banker Faciaları’ da aynı uygulamanın devamıydı!

2017’de, Bursa’da da benzer olay yaşandı. ‘Ponzi A.’ lâkabıyla anılan kişi, ‘Birlikte iş kurma ve yüksek kâr getirisi’ vaadi ile 73 kişiyi kandırdı. Basındaki haberlere göre, 20 milyon lira dolandırmayı başardı. Yakalandı ve mahkemeye çıkarıldı. Yargılama sonunda sanığa 198 yıl hapis cezası verildi.

- GPS’li Bavulla Taşınan Dolarlar… -

İstanbul’da, ulusal bir bankanın şube müdiresi, yüksek kâr payı ödeyen fonun varlığını ileri sürüp ünlü futbol antrenöründen ve çok sayıda oyuncudan 25 milyon - bir başka sava göre de 45 milyon! - dolar topladığı/dolandırdığı iddiasıyla tutuklandı ve yargılanmaya başladı.

Güzel bankacı, 2011’de, özel finans kurumunun şube müdireliğine getirildi. Banka, futbol kulübüyle sponsorluk/‘destekleyicilik’ anlaşması imzalayınca, sporcular hesaplarını da taşıdı. Şubenin müşterileri ve mevduatı çoğaldı. Taraflar birbirlerini tanıdı, aralarında samimiyet/güven oluştu. 

2020’de, Müdire Hanım, yüksek getiri sağlayan ‘çok mahrem fon’un varlığından söz etti. Futbolcular, milyon dolarları bulan tasarruflarını şahsına emanet etti. 

Kendilerine bazen imzalı, bazen de hem imzalı hem banka kaşesini taşıyan güvence mektupları/‘kâğıtları’ verildiği ileri sürüldü. 

Banka müdiresinin ifadesine göre bir katılımcı, 3 milyon 200 bin dolar yatırdı. Aylar sonra 5 milyon 700 bin dolar aldı!’ Getiri görkemliydi! ‘İlk ödemelerin vadesinde yapılması da fonun verimliliğinin ve garantisinin işareti’ şeklinde değerlendirilecekti! 

Müdire Hanım, bilinen yöntemi uyguladı. İlk katılımcıların faizlerini kendi paralarından verdi. Yeni iştirakçilerle sistemin sür(dürül)eceğine inandı. Düzen beklediği gibi yürüdü. Aksadığında da tefecilerden alınan borçla devam ettirmeye çalıştı. Veya daha yüksek faiz önerisi ile yeni kişileri ulaştı/‘ökseye getirdi’! Ama saltanat uzun sürmedi.

Konuya ilişkin basında çıkan haberlerde ilgi çekici ipuçları vardı. Bir yatırımcı, banka müdiresine bavullar dolusu doları elden teslim etti. Valizlerden birisinde ‘GPS cihazı’ takılıydı. Böylece paranın nereye götürüldüğünü öğrenilebilecekti. Kısa sürede merakını yendi: Milyonlarca doları, fon katılımcısı eski futbolcuya ulaşmıştı! 

Uygulamadan ortaya çıkan gerçek: ‘Vadesi gelen faiz ve anapara ödemelerinin, yeni ortakların paralarından karşılandığıydı!’

13 January 2024 19:36
376 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Aşk Filmlerinin Değişmeyen Aktörü

Göksel Arsoy; Kerime Nadir’in ünlü romanı Samanyolu (1959)’nun sinema filmi ile şöhrete ulaşmıştı.

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Hadım Edilen Veziriazamlar

İslam Peygamberi Hazret-i Muhammed’in şiddetle yasaklamasına rağmen, sonraki dönemlerde ‘halife’, ‘hükümdar’, ‘padişah’ vb. sıfatları taşıyan çoğu yönetici, ‘hadım personeli’ el üstünde tuttu. Harem(lerin)in namusunu, şahsi güvenliklerini ‘iğdiş’ kişilere emanet etti. Devlet yönetimde en üstün mevkilere kadar yükseltti. Osmanlı’da da çok sayıda ‘hadım’/‘burulmuş’ yüksek yönetici ve hatta sadrazam mevcuttu!

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Fransız Kılıcı Sallayan Harkiler

Cezayir, 130 yılı aşkın süre (1830 - 1962) Fransız sömürgesiydi. Koloni yönetimi, yerli halkı sindirmek için her türlü insanlık dışı uygulamayı yaptı. Süreç içinde Arap ve Bedevi asıllı 10 milyona yakın Müslüman hayatını yitirdi. ‘Harki’ denilen yerli işbirlikçiler, Fransız saflarında yer aldı. Verilen emirleri uyguladılar. Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda soydaşlarına karşı savaştılar.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

6 Milyar Doları Yiyen Fareler

Pablo Escobar, ‘beyaz zehir’ ticaretinin - bilinen! - ilk ve en önemli ismiydi. ‘ABD’yi dizlerinin üzerine çökertmeyi amaçladığını,’ tekrarlardı. ‘Büyük Şeytan’ın amansız düşmanıydı. Güçlü, mutlu, zengin ve uluslar arası alanda etkin Kolombiya düşlediğini söylerdi.

Gelmiş Geçmiş En Zengin Adam

Alman banker ve tüccar Jakob Fugger (1459 - 1535); şimdiye kadar dünyaya gelmiş en zengin adamdı.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Asit Dolu Fıçıya Atılan Başbakan

Patrice Lumumba, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin seçimle/halkın oyuyla işbaşına gelmiş ilk başbakanı idi. 4 ay görevde kalabildi. İcraatlarıyla değil de dramatik katlinin yarattığı sansasyonla/tepkiyle tanındı. CIA’nın örgütlediği onlarca kanlı darbenin talihsiz kurbanları arasındaydı.