‘Bir gün mutlak döneceğiz yavrum / Gün ışırken yuvamıza seninle / Şimdi bir düş olan mutluluğun yavrum / Doyumsuz bir gerçek olacak birden…’
‘Anadolu rock’ anlayışının ünlü ismi Cem Karaca, 1975’de çıkardığı 45’lik plağın bir yüzünü ‘Mutlaka Yavrum’ isimli şarkıya ayırdı. Söz ve beste kendisine aitti. Filistinli çocuğa ithaf edilmişti! Güfte şöyle devam ederdi: ‘Yollar uzasa da yılma yavrum / Nasıl hüzünlenirdin kuşlar göçerken / Bak şimdi ıssız kalan yurdun yavrum / Çocuklarla, kuşlarla dolacak yeniden /Duru değil içtiğin sular yavrum / Toprak kanı da emdi su ile…’
Dönemin etkin müzik dergisi Hey’de, - 29 Ekim 1975 tarihli sayıda! - Cem Karaca hakkında haber vardı. Ünlü sanatçının İzmir Enternasyonel Fuarı’nda Filistin Kurtuluş Örgütü Pavyonu’nu ziyareti anlatıldı. Havadise göre Karaca, sergileme yerindeki hatıra defterine duygularını/düşüncelerini de yazdı: ‘Egemen güçlere karşı yürütülen bütün bağımsızlık savaşlarının başarıya ulaşacağına inancım var. Namuslu bir Türk aydını ve devrimcisi olarak kardeş Filistin halkına başarılar dilerim.’
- Bestesi, İşgalcilere Karşı Çekilmiş Kılıç Gibiydi… -
FKÖ yetkilileri, Karaca’nın tutumundan memnun kaldı. Çalıştığı gazinoda ziyaretine gittiler. Kendisine bayrak ve rozet hediye ettiler. Sanatçı, Filistin mücadelesine sanatı ile de destek vermeyi düşündü. Ozanlarının şiirlerinden örnekler istedi. Ama getirilenleri beğenmedi: ‘Fazla slogan yüklüydüler,’ diyecekti. Düşüncesine göre, ‘çarpıcı değil gerçeği ifade eden sözler daha etkili olurdu!’ Örgütün ideolojik duruşundan ve mücadelesinden çok Filistin halkının sorunları duyurulmalıydı. Karaca’nın güftesi, bestesi ve sesi ile Dervişan Grubu’nun icrası birleşince ortaya etkin/yetkin parça çıktı. ‘Eser, istilacı ve sömürgeci güçlere karşı çekilmiş kılıcı/süngüyü andırdı!’
Cem Karaca 3 yıl sonra - 1978’de! - İzmir Fuarı’na bir daha katıldı. FKÖ Stantı’nda görevli gibi çalıştı. Kendisine, ‘FKÖ Pavyonu’nun Fahri Müdürü’ unvanı verildi. İzleyen gazetecilere açıklamalarda bulundu: ‘Gördüğünüz bütün eşyalar, Filistinli şehitlerin aileleri tarafından üretildi. Elde edilecek kazanç onlara gönderilecek. Her gece stantta çalışıyorum ve yaptığımla öğünüyorum,’ diyecekti. Bir de yeni 45’lik plak müjdesi verdi. ‘Bir Mermi De Benden Dostlarım’ ve ‘Güncel’ adlı şarkıları yer alacaktı. Geliri de Filistin’e bağışlanacaktı. Ama proje gerçekleş(e)medi.
Karaca, halk konserlerinde her iki şarkıyı seslendirmeyi sürdürdü. ‘Adiloş Bebe’yi de ‘kardeş Filistin halkına armağan ettiğini’ tekrarlardı.
- Karaca, Komünist Örgüt Kurmakla Suçlandı… -
Cem Karaca, 12 Eylül Askeri Darbesi yapıldığında Almanya’daydı. Bir süre sonra adı ‘arananlar listesi’nde ilan edildi. Aynı süreçte babası Mehmet Karaca vefat etti. Cenaze törenine katılamadı.
Karaca, 1979’da, Almanya’daki Türk işçilerinin davetine uydu. Münih’teki 1 Mayıs etkinliklerine ünlü sanatçı Selda Bağcan ile katıldı. ‘Münih’teki konserinde, ‘Yaşasın Uluslar Arası Dayanışma!’ diye slogan attı. Willy Brandt da izleyicileri arasındaydı. Gazeteler, Karaca’nın resmini ve sloganını kullanıp suçlamalarda bulundu. İddialarına göre, ‘bir terör örgütü kurup, Türkiye’de komünist darbe girişiminde bulunacaktı!’
Bir magazin gazetesi savları daha da ileri götürdü. ‘Cem Karaca Gizli Hesaplar Peşinde’ manşetiyle çıktı. Selda Bağcan ile verdiği konserde çekilen resmi yeniden devreye soktu. Karaca’nın hayatında yeni ve meçhul süreç başladı. Kendini savunma şansı yoktu. İfadesine göre, ceridenin yayını üzerine, askeri yönetim tarafından ülkeye dönmesi istendi. Ama karara uymadı. Başına ne geleceği meçhuldü. Avukat(lar)ının tavsiyesine uydu. Kalmaya karar verdi. 6 Ocak 1983’de de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı.
Bir röportajında, ‘Örgüt kurmuşum ve 12 Eylül düzenini yıkmayı amaçlıyormuşum! Bu sebepten, bana, ‘yurda dön!’ çağrısı yapıldı,’ diyecekti. Tebligatı DW’nin - ‘Deutsche Welle’ / ‘Almanya’nın Sesi’! - yayınından duyacaktı! ’ ‘45 gün içinde Türkiye’ye dönmezsem vatandaşlıktan çıkarılacağım söyleniyordu!’ ‘Türkiye’de bazı işlerin sağlıklı yürümediği hakkındaki kuşkularım kuvvetlendi. İddiaları kabul etmem mümkün değildi…’
- Selda Bağcan Aynı Davadan Yargılanıp Beraat Etti… -
Kimi çevreler, 12 Eylül Harekâtı’nı ‘Faşist Darbe!’ diye yorumlarken, Cem Karaca özellikle ‘Askeri Müdahale’ tabirini kullandı. Sivri, aşırı eleştirel kelimeleri seçmemeye dikkat etti!
Selda Bağcan, Türkiye’deydi. Davete uydu, gidip ifade verdi. ‘Ben buradayım! Bir yere de gitmedim!’ Uzun süre gözaltında kaldı. Mahkemeye çıkarıldı. Karaca’nın beyanına göre, ‘ülkesi aleyhinde davranışta bulunmadığını ispatladı!’ Ardından da beraat etti. Ama Cem Karaca hakkındaki suçlamalar düşürülmedi, aksine sürdürüldü. ‘Bir sürü hukuki mantıksızlık üst üste geldi. Ben de dedim ki: ‘Bu durumda dönmeyeceğim!’
Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 10 Şubat 1981 tarihli ve 10 numaralı bildirisiyle hakkında soruşturma açıldığını da öğrendi. Karaca kendisine tanınan süre içinde teslim olmadı. Vatandaşlıktan çıkarılma kararının Resmi Gazete’de yayınlandığı haberini de bir arkadaşından öğrendi.
Bonn Büyükelçiliği’ne mektuplar, dilekçeler yolladı. Durumunu anlatmaya çalıştı. Umudunu yitirmedi. Türkiye’deki Millî Güvenlik Konseyi’ne iadeli taahhütlü mektuplar gönderdi. Hiçbirisine cevap alamadı. Dönemin popüler mecmuası Hey’de yayınlanan mektubunda özetle - mealen! - şunları yazdı: ‘İnsanların düşünceleri ya da şarkılarından ötürü vurulup öldürülmediğini umduğum için Batı Almanya’ya geldim. Belli örgütlerin, ‘komünist!’, ‘oportünist!’ gibi suçlamalarına göğüs gerdim. Türkiye motiflerinden kaynaklanan sanatımı, Batı ezgileriyle mezcedip sentez yakalamaya çalıştım. Ülkemin ve halkımın çıkarları her şeyin üstünde tuttum!’
- Memleketi Aleyhine Tek Kelime Etmedi… -
Vatandaşlıktan çıkarılınca, mülteci durumuna düştü. Artık ‘haymatlos’ idi! Başka ülke uyruğuna geçmeyi düşünmedi. BM’nin verdiği ‘vatansız pasaportu’ ile yaşamına devam etti. Acısı büyüktü. ‘Gurbet acısını dindirecek ilaç/merhem keşfedilmedi. İnsan üzüntüyü iliklerine kadar yaşıyor. Allah kimseye böyle sıkıntı/çile vermesin,’ şeklinde konuşacaktı.
Yaşadığı bütün olumsuzluklara karşın aşk derecesinde sevdiği memleketi aleyhine tek kelime etmedi. Sanatını icra etmeyi sürdürdü. Soydaşlarıyla bağlarını kuvvetlendirmeye çalıştı. Turnelere çıktı, konserler verdi. Bazı çevrelerin kendisini eleştirmesine, bazen de sertleşme derecesine varan muhalefetine rağmen, tavrını değiştirmedi. Ama kalp kırıklığını yaşamaktan da kurtulamadı.
Yüksek tirajlı gazeteler, askeri yönetime yaranmak amacıyla aleyhindeki haberleri sürdürdü, manşetlere çıkarıldı. Halkın gözünde küçültülmeye/kötülenmeye çalışıldı. Morali bozuldu, ülke hasreti iyiden iyiye depreşti.
Almanya’da hukuki hatanın giderilmesi umudu/düşüncesi ile hayata tutundu. 7 yıl sonra beklediği fırsatı yakaladı. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, Almanya’yı ziyaret edecek, çeşitli temaslarda bulunacaktı. Duyduğu habere inanamadı. Defalarca teyit/‘doğrulama’ ihtiyacı hissetti. Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz’ın kardeşi Turgut Yılmaz’a ulaşmayı başardı. Özal ile mutlaka görüşüp halini anlatmak/aktarmak istediğini iletti. Çok geçmeden olumlu yanıt aldı. Ama yine de içinde sıkıntı vardı: ‘Merkez medyanın hakkındaki saldırgan ve çoğu söylenti/iftira yayınlarının etkisinden çekin(ir)di!’
- Özal Tarafından Samimiyetle Karşılandı… -
Cem Karaca, Başbakan Turgut Özal’ın Bonn’da konakladığı ‘Dört Mevsim Oteli’ne çağrıldı. Turgut Yılmaz tarafından karşılandı. Özal’ın kaldığı suite götürüldü. İçeriye girdiğinde, Başbakan, eşi Semra Özal ve Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz’ı gördü. Semra Hanım’la ilk karşılaşmasıydı. Elini öptü, diğer kişilerle tokalaştı. Oturacağı yer gösterildi. Talebi dinlenecekti. Karaca yaşadıkları özetledi. ‘Ülkeme dönmek istiyorum,’ dedi. ‘Daha fazla dayanamayacağım!’
Özal, Karaca’nın yanındaki boş koltuğa geçti. ‘Dokunarak konuşurdu!’ Ünlü ‘magic touch’ını yaptı ve sözlerine başladı. Elini, Cem Karaca’nın dizine koydu. Sanatçı, yaşadığı anı beyan ederken, ‘Hayatımda ilk defa bir başbakanın karşısındaydım. Elini dizime koydu,’ şeklinde anlatacaktı. ‘Bunlar, kuşağımız için önemli ayrıntılardı. Biz, mahalle karakoluna giderken bile kravat takardık!’
Özal, hem kendisinden, hem Yılmaz’dan gereken bilgileri aldı. ‘Lüzumlu girişimlerde bulun,’ dedi. ‘Memlekete gelirsin. Şarkı söylemekten başka bir iş yapmamışsın… Mahkemeye çıkar, aklanırsın!’ Karaca kulaklarına inanamadı. Yıllardır kalbini saran kötümser duygular aniden kayboldu. Gözlerinden sevinç gözyaşları döküldü. ‘Dünyaya yeniden gelmiş gibi,’ hissetti. Nihayet vatanına dönebilecekti.
- Özal İle Görüşünce, ‘Dönek İlan Edildi’… -
Karaca’nın Özal ile görüşmesi hemen duyuldu. Gazetelere haber oldu. Eski arkadaşları ve bazı Sol çevreler, tepki gösterdi. Ünlü sanatçı, ‘Dönek!’ ilan edildi. ‘Vatana dönme isteği ile yanan Karaca’nın Özal ile görüşmesi suç sayıldı!’ Yazılanlara bakılırsa/inanılırsa, ‘Özal’ın elini öpüp yalvarmış, özür dilemişti!’ Cevabı ders vericiydi: ‘Behice Boran ile mi görüşecektim? Gorbaçov’la mı, yoksa Çavuşesku ile mi? Ben, Türkiye’ye gideceğim. Rusya’ya veya Romanya’ya değil…’ Ünlü meslektaşının, ‘Sosyal demokratlar olarak başa gelecektik… O zaman dönseydin,’ sözlerine karşılık vermedi! Diğer eleştirileri kaale bile almadı! Ülkesinde rahatına bakan, eğlenmekten geri durmayan, Boğaz’a nazır gazinolarda rakısını yudumlayıp balığını yiyenlere ne yanıt verebilirdi ki? Tek arzusu: 7 yıl süren sıla hasretinin son bulmasıydı!
Arkadaşı/Meslektaşı Cahit Berkay’ın anlattığı anekdot göz yaşartıcıydı: ‘Ülkesini Cem Karaca kadar seven insan görmedim! Kos Adası’na gider, vatanına yak(ın)laşmaya çalışırdı. Memleketine şarkı(lar) yazardı. Almanya’da sürgün yaşamaya mecbur edildi. 1981’de çıkan son albümden ötürü 400 yıla kadar hapsi istendi. ‘Vatan haini’ ilan edildi!’
- Adnan Kahveci’yi Politikacı Olarak Beğenirdi… -
En verimli seneleri çalınmıştı! 1985’te dönmeyi düşünürken, 1987’ye kadar beklemek zorunda kaldı. ‘Elini öpmediğini ve özür dilemediğini’ gazetelere açıklayınca, Turgut Bey ile ilişkileri kopar gibi oldu. Bekledi, - Karaca’nın anlattığına göre! - 2 yıl sonra avukatı Turgut Kazan, Adnan Kahveci ile kontak sağladı ve durumu hatırlattı. Kahveci’nin aracılığı sayesinde sorun çözüldü. Cem Karaca, 27 Haziran 1987’de ülkesine döndü. Uçağı Yeşilköy’e indiğinde, bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki dostlarınca - Edip Akbayram, Zülfü Livaneli, Timur Selçuk ve Müjdat Gezen tarafından! - karşılandı.
Tutuklanma endişesi içindeydi. ‘Yurdunuza Hoş Geldiniz!’ denilerek, Havaalanı Emniyet Müdürü tarafından buyur edildi. Korktuğu başına gelmedi. İkamet edeceği adres alındı. Evine gidip sevdiklerine kavuştu. O gece, uçakla Dalaman’a gitti. Fethiye’ye geçti. Mahkemeye çıkarıldı. Savcılık tarafından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.
İlk konserinde sevgili halkının huzuruna çıktı. Dinleyiciler arasında Turgut Özal da vardı. Sonra ‘Oh be!’ isimli şarkı yaptı: ‘Ben döneksem döndüm diye memleketime / Döndüm baba döndüm işte! Oh be!’ Eserin sözleri, kendisini eleştirenlere cevap niteliğindeydi!
Cem Karaca, ülkesine kavuşunca muhalif/karşıt tavrını sürdürdü. CHP’nin üyesiydi. Ama doğru bildiğini söylemekten hiç çekinmedi. ‘Bazen fincancı katırlarını da ürküttü!’
- Dönüşünden Sonra Ciddi Maddi Sıkıntılar Yaşadı… -
Cem Karaca, Türkiye’ye gelince ciddi maddi sıkıntılar yaşadı. 1990’da, kadim dostu Cahit Berkay’ın ısrarı ve iknası sonucunda, ‘Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması’na katıldı. ‘Kahya Yahya’ adlı şarkıyı seslendirdi. - Parçanın sözleri Cem Karaca’ya aitti. Beste, Cahit Berkay’ındı! - Birinci oldu. Sonraki süreçte, ‘Rap Diye Rap Rap’, ‘Kerkük Zindanı, ‘Islak Islak’ isimli hit parçaları sevenlerine sunacaktı.
Ülkeye dönüşünden birkaç yıl sonra Evren Paşa ile bir resepsiyonda karşılaştı. ‘Paşam,’ diye hitap etti. ‘Size ne kırgın, ne kızgın, ne de küskünüm. Siz, kendinizce doğru olanı yaptınız! Ben de doğrularıma göre davrandım!’ Almanca konuşup yazmasını da Kenan Evren’e borçluydu! ‘Sayesinde bir dil daha öğrendim,’ diyecekti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yazdığı mektubu ortaya çıkınca yeniden linç edilmeye çalışıldı. Metinde, Bahçeli’nin koalisyondaki tutumu takdir ediliyordu: ‘Bu satırları CHP’nin kayıtlı üyesi olarak yazıyorum. Politik çizginiz, ülkesini seven her yurttaş gibi benim de takdir ve tasvip ettiğim tavırdır. Şayet kabul buyurursanız, bir vatandaş olarak size sevgi, saygı ve takdirlerimi arz etmek istiyorum…’
Bahçeli, Karaca’ya cevaben gül demetleri yolladı.
Bazı CHP’liler, olaya çok kızdı. Karaca’nın partiden ihraç edilmesini önerdi. Karaca ise, ‘Ben, Devlet Bahçeli’yi devlet adamı olarak takdir ettiğimi belirttim. Partim hakkında kırıcı/eleştirel tek kelime etmedim,’ şeklinde cevapladı. ‘CHP, hep soğuk davrandı. Ben, ‘Kalpaklı Mustafa Kemal’in CHP’lisiyim!’
- Cenazesinde Her Görüşten, Her Kesimden İnsan Vardı… -
Cem Karaca, 8 Şubat 2004’de, solunum yetmezliği sebebinden hayatını yitirdi. Cenaze töreni çok kalabalıktı. Namazı, Üsküdar Seyit Ahmet Deresi Camii’nde kılındı. Toplumun her kesiminin temsilcileri vardı. AKP, CHP, MHP, YTP, BBP yetkilileri hazır bulundu. Haluk Levent, Ahmet Özhan, İlhan İrem, Erkin Koray, Erol Büyükburç, Edip Akbayram, Zeki Alasya, Mahsun Kırmızıgül, İskender Doğan, Erol Evgin, Fedon, Berhan Şimşek gibi pek çok sanatçı da iştirak etti. Dönemin Kültür Bakanı Erkan Mumcu konuşma yaptı: ‘Karaca’nın eserleriyle yaşayacağını,’ söyledi.
Cem Karaca, şiir kitabı ‘Gazal’da ‘cenaze töreni’nin nasıl yapılmasını istediğini anlatmıştı: ‘Bir kazma ve bir kürek çalsın cenaze marşımı / İstemem çelenk falan filan / Dostlar şayet varsalar da gelmesinler / Neme lazım, yağmurlu olur hava…’Ailesi vasiyetine uydu: ‘Beni babamın koynuna defnedin! Yaşarken olmadı fakat ölünce kucaklaşayım!’ Cenazesi tekbirler eşliğinde, Karacaahmet Mezarlığı’nda - atasının kabrine! - defnedildi. Oğlu Emrah Karaca, gözyaşları arasında ilk toprağı attı.
Ali Hikmet İnce