Gülriz Sururi alkışların zehirlediği kadındı. Yıllara inatla direnişi, dik duruşu, bildiğini okuyuşu ile son nefesine kadar hayatı(mızı)n içindeydi. Yaşamın kıymetini bilirdi; hayatı limon gibi sıktığına inanırdı. Kendine özgü stiliyle kızıl saçlı, delici bakışlı, naif, çekici ve ilgi odağıydı. Vefalı, paylaşımcı, aydınlanmacıydı. Müthiş bir Atatürk hayranıydı.
Sururi, aileden sanatçıydı. Hem alaylı, hem okulluydu. Annesi, Abdülhamit’in Kilerçibaşısı İbrahim Bey’in torunu Suzan Hanım’dı. Ülkemizin profesyonel ilk primadonnasıydı. Babası, Nazif Sururi Paşa’nın oğlu Lütfullah Bey, tenordu. Aileleri izin vermeyince kaçıp evlenmişlerdi. Ünlü besteci Muhlis Sabahattin Bey’in Ayşe Opereti’nde Ayşe ve Ahmet rolünü birlikte oynadılar. Hatta ilk kez turneye Samsun’a birlikte gittiler. Suzan Hanım hamileliğinin 9. ayında bile sahnedeydi. Gülriz Sururi, annesinin karnında opera nağmeleriyle büyüdü. Çocukluk hatıraları arasında tiyatro kulisleri ayrı bir yer tuttu. Şen Dullar, Maniça, Maskot gibi operetleri sahnenin hemen yanında dinledi, sözlerini ezberine aldı.
Küçük Gülriz henüz 2 yaşındayken annesini yitirdi. Suzan Lütfullah Hanım, safrakesesi patlamasından öldüğünde daha 23’ündeydi. Annesinin yokluğu küçük Gülriz’i acı ve umutsuzluk içinde bıraktı. Suzan Hanım’ın kaybı 6 yaşına kadar saklandı. Ailenin küçük torunu, anneanne, babaanne, baba ve 4 amca arasında hayata tutundu. Annesini her sorduğunda, ‘Almanya’da plak dolduruyor, konserler veriyor,’ cevabını alırdı. Bakımını daha çok anneannesi üstlendi. Parklara götürdü; ihtiyaçlarını aldı ve etrafında bir sevgi halesi oluşturmaya çalıştı. Babası, Lütfullah Bey, eşinin ölümünden sonra kendi koyuverdi; bir yıl hiç sokağa çıkmadı; evde hayalet gibi dolaştı. Karısı her şeyiydi, hayatının en büyük servetiydi. Gülriz Sururi anıları yazdıktan sonra bir an geçmişine dönecek ve ‘Allah’ım ne kadar zengin ve müthiş bir çocukluk yaşamışım,’ diyecekti.
12 yaşına bastığında, ünlü tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul’la tanıştı. Ertuğrul, Lütfullah Bey’e dönüp, ‘Kızın annesi gibi yetenekliyse, getir de tiyatroya başlatalım,’ dedi. Babası onay verdi, ama aile karşı durdu. Küçük torunun tiyatroculuk yapmasını istemediler. Ama ailenin hiçbir ferdinin, Muhsin Ertuğrul’a muhalefeti mümkün değildi. Önce Şehir Tiyatrosu’nun çocuk korosunda şarkı söyledi. Sonra şansı yüzüne güldü: Bir çocuk oyununda başrol oynayan kız ailesince tiyatrodan alınmıştı. Yerine Gülriz geçti ve sahne macerası başladı.
İlk aşkı tattığında 16 yaşındaydı. İstiklal Caddesi’nde bir apartman dairesinde oturuyorlardı. Karşı dairelerden birinde Fuat adlı yakışıklı bir genç vardı; çok güzel keman çalıyordu. Sonra da işaretler yapıp, güzel kızı yakından görmek istediğini anlatmaya çalışıyordu. Bir gün, sinemada buluşmaya karar verdiler ve gerçekleştirdiler. Fuat’ın yüzüne dikkatli bakınca, babasına ne kadar benzediğini fark etti.
Lütfullah Bey, kızını belli etmeden takip ediyordu. Yakaladı ve sokak ortasında tokatladı. Sahneyi apartmanlarının kapıcısı da görmüştü. Sururi’nin anlatımına göre, herkese rezil olmuşlardı.
18’indeyken kendinden 10 yaş büyük birisiyle evlendi. Eşi çok yakışıklıydı; tam bir salon adamıydı; mükemmel dans ediyordu. Flört etmeye fırsat bulamamışlardı. Gülriz Sururi yüzük takmak ve geceleri dışarıya özgürce çıkmak için öneriyi kabul etmişti. Kocasının ailesi çok zengindi; çok geçmeden sevmediğini anladı; ayrılmak istedi. Önerisi reddedildi; kocası ağladı, yalvardı, yakardı, ama ikna edemedi. Gülriz delice bir hareket yaptı: Kocasına yaşadığı gerçeği anlattı. ‘Ben, seni sevmiyorum. Başkasına âşık oldum,’ dedi. 21 yaşındaydı ve kalbini çalan adam, kocasının da arkadaşıydı. Adı da Zeki’ydi. Bir davetteyken, eşinin yanında el ele tutuşup sevgilisi Zeki ile kaçtı. Kocası boşamak zorunda kaldı. Zeki Bey avukatlık stajını yapıyordu. Ailesi evlenmelerine izin vermedi; tiyatrocu gelin istemiyorlardı. Birlikte intihar etmeye karar verdiler; havagazını açıp ölmeye yattılar. Ama hayat tatlı geldi ve Gülriz kararını değiştirdi.
Gülriz gözü kara bir kadındı. Ailesine yaslanmadan hayatını sürdürmeliydi; para kazanmalıydı. Konservatuarı bırakıp özel tiyatrolarda iş aradı. İlk kez Muammer Karaca Tiyatrosu’nda çalıştı. Sonra da Selim-Adile Naşit Tiyatrosu’yla kış turnesine çıktı ve 3 ay boyunca Anadolu’ya adım adım dolaştı.
Romeo’su, hayatının erkeği, Engin Cezzar’la bir davette karşılaştı. Gülriz Sururi, o günlerde, Sokak Kızı İrma’yı oynuyordu. Cezzar da ülkeye yeni dönmüştü; Amerika’da Yale Üniversitesi’nde eğitim görmüştü. Özel bir tiyatroda Hamlet oynuyordu. Yakınlaştılar; ama Cezzar’ın ailesi karşı çıktı. Gülriz’in dul ve tiyatrocu olması evlenmelerine engeldi. Israrlarına rağmen aileyi razı edemeyince, bilinen yola başvurdular. İntihar etmeye karar verdiler; evdeki havagazını açtılar ve ölümü beklemeye koyuldular. Ama komşuları yardıma koştu, onları kurtardı ve ölmelerini engelledi.
Gülriz’in hayat serüveni hakikaten çok renkli ve zengindi. Hayatının aşkını bulduğuna inanınca, Engin Cezzar’a yapıştı. Çok sevdi, sevildi; birbirlerini tamamladılar. Engin, ona iyi tiyatrocu olmayı öğretti. İkili bir kere ayrıldılarsa da yeniden barıştılar ve ölünceye kadar beraber yaşadılar. Eşinin hastalığı döneminde gösterdiği vefa ve özen gerçekten takdire şayandı.
Gülriz Sururi, eşi Engin Cezzar’la Türk tiyatrosunun en önemli markalarından birisini oluşturdu. Keşanlı Ali Destanı, Sokak Kızı İrma, Hair, Direklerarası, gibi tiyatromuzun tarihine damga vuran, unutulmayacak oyunları seyretmemizi sağladı.
Kariyerine tiyatroyla başlayan Sururi, kitaplar da yazdı. Televizyonlarda yemek programları sundu. Ama tiyatrodan başka bir iş düşünmedi. Şarkıcılık teklifleri aldı. Müzikallerde şarkılar söyledi. Şarkılarını ‘Müzikallerim’ adı altında bir longplayde topladı.
Ali Hikmet İnce