İslâm dininin ilk kıblesi Kudüs; hiç de şanına uygun şekilde savunulmadı. Osmanlı’yı yönetmekle değil, dağıtmakla görevli İttihat ve Terakki Çetesi’nin talimatıyla ‘Şehir top mermilerinden zarar görmesin,’ bahanesiyle boşaltıldı. Askerimiz çekildi; İngilizler tek kurşun harcamadan kutsal şehre girdi.
İngiliz birliklerine komuta eden General Edmund Allenby; 7 Kasım 1917’de çok şiddetli saldırı başlattı. Tayyarelerin de kullanıldığı saldırıda, Osmanlı birlikleri karşı koyamadı; ricat kararı alındı. Sözde kurmaylarımız; Suriye’de tutunabileceğimi planladı; 120 kilometreye yakın geri çekildik. Sandık ki; manevramız tutacak ve geri gelebileceğiz! Ama umulan olmadı; Filistin’in tamamı - ebediyen! - elimizden çıkıverdi.
- Kudüs Valisi Teslimiyeti Tek Seçenek Gösterdi… -
Kudüs Valisi - Arap asıllı! - İzzet Efendi; İstanbul’a telgraf çekip, teslim olmaktan başka çare olmadığını bildirdi. Belediye Reisi Vekili Salim el-Hüseynî ile İngilizlere bir mektup gönderdi; teslimiyetimizi ilân etti. Salim el-Hüseynî, - saldırıya maruz kalmamak için! - beyaz bayrakla şehirden çıkmalıydı. İngilizlerin ateş açması muhtemeldi. Beyaz bayrağı bulma işi, Amerikan Hastanesi’nde görevli hemşire, Bertha Spafford Vester’e düştü. Hemşire Vester; beyaz çarşaftan bayrak yaptı; sopanın ucuna geçirip Salim el-Hüseynî’nin eline tutuşturdu. El-Hüseynî yalnız değildi; yanında Kudüs Polis Müdürü Hacı Abdülkadir ile birkaç asker de vardı. Teslim mektubunu taşıyan heyet; 9 Aralık 1917’de, sabahın ilk saatlerinde şehir kapısından çıktı.
Teslim heyeti şehirden fazla uzaklaşmadan iki İngiliz askeriyle karşılaştı. El-Hüseyni hemen elindeki beyaz bayrağı sallayıp, askerlere seslendi: ‘Şehrin teslim mektubunu getirdik!’ Ama İngiliz askerler tek kelime Türkçe bilmiyordu. Askerler çavuş rütbesindeydi; aşçı sınıfındandı. Birinin adı Çavuş James Sedgewick, diğerinin ise Çavuş Frederic Hurcomb idi. Karargâhlarından su bulmak için ayrılmış; teslim heyetiyle de - tesadüfen! - karşılaşmışlardı.
- Allenby, Kudüs’e Fatih Edasıyla Girdi… -
Teslim heyeti ve iki çavuş; Kudüs yakınlarındaki İngiliz 180. Piyade Tuğayı’na gitti. Komutan Tuğgeneral Watson, teslim mektubunu aldı. Ama komutanların anlaşamamasından ötürü mektup geri verildi. Teslim heyeti, Kudüs’e geri gönderildi. Alınan karara göre; İngiliz kuvvetleri Kudüs’e girecek; teslim mektubu alınacaktı. İngiliz kuvvetlerinin Genel Komutanı General Allenby’e haber verilip, onayı alındıktan sonra plan uygulandı.
11 Aralık 1917’de, General Kont Edmund Allenby, ‘Hazreti İbrahim Kapısı’ denilen kapıdan şehre yürüyerek girdi; şehrin anahtarını teslim aldı. Kapının üzerindeki bir kabartma yazıda, ‘Lâ ilâhe illâllah, İbrahim Halilullah’ göze çarpıyordu. İddiaya göre İngiliz komutan; kutsal şehre otomobille girmeyi saygısızlık saymıştı.
Oysa 1898’de, Kudüs’ü ziyaret eden, Alman İmparatoru İkinci Wilhelm; aynı kapıdan şehre otomobil üzerinde girmişti. İmparatorun otomobilinin rahat geçebilmesi için tarihi kapının yan tarafındaki duvarlar yıktırılmıştı.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Kudüs'de bir sokak
Kudüs'de Türk Askerleri
Filistin Cephesi'nde savaşan Türk süvarileri
Uzun bir yürüyüşten sonra dinlenme molası veren Türk askerleri
Filistin'de İngiliz kuvvetlerine karşı savaşan Türk pilotları
Filistin Cephesi'ndeki askerlerimiz için ekmek pişiren seyyar mutfaklar
Filistin'de İngilizlere esir düşen askerlerimiz
Ali Hikmet İnce