Osmanlı’nın 18. padişahı Sultan Birinci İbrahim - İbrahim-i Evvel! - renkli, heyecanlı, çılgın, garip, inanılması hayli zor hayat sürdü. Bazı tarihçilerce ‘deli’, kimilerinceyse de ‘zaman zaman aklını kullanamayacak kadar sorunlu’ydu! Çabuk kızar, ne dediğini bilmez, ani karar(lar) verirdi. Sonunda ‘pişmanlık duyar’, üzüntüden/vicdan azabından ağlardı. Vakanüvislerin mutabakatı: Edalı, şişman, hoş sohbet, güzel sesli, seksapalitesi yüksek kadınlara düşkünlüğüydü. Devlet yöneticileri, Sultan’ın gönlünü hoş etmek için, bilinen ölçülere/şablona uygun nazeninleri özellikle arayıp bulur ve sunardı. Bürokraside yükselişin, keseyi dolduruşun, nüfus edinişin en kolay/etkin yolu: ‘Padişah I. İbrahim’e ‘cins-i latif’ hediye(ler) göndermekten geçerdi!’
İbrahim, Birinci Ahmet’in Kösem Sultan’dan doğan en küçük oğluydu. 2 ağabeyi: 2. Osman ve 4. Murat’tan sonra tahta çıktı. Kendisinden büyük 3 erkek kardeşi, Padişah 4. Murat tarafından öldürüldüğünden, saltanatın yeni sahibi oldu. Şehzade Kasım, Şehzade Süleyman ve Şehzade Beyazıt’ın boğdurularak katledilmelerine şahitlik etti. Hanedanın sevgili üyelerinin son anlarındaki böğürtüleri, ilenmeleri ve karşı durmaları işitti/gözlemledi. Büyük biraderi 2. Osman’ın yaşadığı ağır dram gözlerinin önündeydi. ‘Kafes Kasrı’ denilen ‘Şehzade(ler) Hapishanesi’nde ölüm beklentisiyle 23 yıl geçirdi.
- I. İbrahim’in Saltanatı Tam Bir Kaostu… -
Çoğu tarihçiye göre, Sultan İbrahim-i Evvel’in iktidar dönemi tam manasıyla ‘facia’ydı. Ağabeyi 4. Murat’ın kurduğu müstebit yönetim hızla normalleşti ve sonra da çığırından çıktı. Ülke aniden kaosa, yönetil(e)meme sürecine girdi. Padişahın anlık, çelişkili, buhran yüklü kararları, devleti ve yönetici sınıfı krize soktu. Dün doğru bulduğuna, bugün ‘yanlış’ demesi, isabetli karar(lar) alınmasını engelledi. Çevresini kuşatanların dedikodularına, jurnallerine itibar etti. Bilge/deneyimli vezirleri de eledi, çoğunun boynunu vurdurdu. Sultan Murad-ı Rabi’nin tecrübeli sadrazamı Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın da kıymetini bilemedi. Saraydaki ayak oyunlarına kandı, dolduruşa geldi: Cellâda teslim etti. Ardından da tövbekâr oldu, gözyaşı döktü. Tanrı’dan bağışlanma dilendi.
I. İbrahim, annesinin ve çevresinin etkisindeydi. Rüşvet, kayırmacılık, liyakatsizlik hızla çoğaldı. Padişah’dan sadece ülkeyi yönetmesi beklenmedi. Aynı anda ‘Hanedan-ı Âli Osman’nın devamını da sağlamalıydı. Kendisi, ailenin hayattaki tek erkek üyesiydi. Dolayısıyla omuzlarında ağır tarihi görev(ler) yüklüydü! Anne Kösem Sultan, oğluna özel reçeteler uyguladı. Cinsel gücü artıracak türlü macunları denetti. Nefesi kuvvetli/etkin hocaları getirtti. Haremde bulunmalarına, kendilerine özgü tedavileri uygulamalarına izin verdirtti. Bir yandan da ülkenin dört bir köşesinden güzel kadınlar toplattı. Tutuk, hatunlardan nefret eden, varlıklarına dahi tahammül edemeyen İbrahim-i Evvel, büyük değişim yaşadı/gösterdi. Zamanını ‘annesinin büyük ideali’ne ayırdı. Şairin değişiyle, ‘Harem’de kışladı’! Sayıyı, vakti, hatta kendisini de unuttu. Kimi tarihçinin betimlemesiyle, ‘zıvanadan çıktı’! Dardaki hazine ‘iflas noktası’na geldi. Birbirinden güzel cariyeler için harcanan para ‘kara delik’ benzeriydi! Sultan’ı çevreleyen menfaat grubu da diğer ‘geniş derin batak’tı!
- I. İbrahim’in 9 Karısı, Sayısız Cariyesi Vardı… -
Yeni gelir kalemleri bulunmaya çalışıldı. Atamalarda uygulanan rüşvet miktarları artırıldı. Vergiler ağırlaştırıldı. Aylıklar düşürüldü/sabitlendi. Sonra da imparatorluğun her köşesindeki yöneticilere gerekli emirler gönderildi. Padişahın özel masraflarına harcanması için ‘harçlık’ ve tek tek sıralanan armağan(lar) - güzel esireler/cariyeler, soylu at(lar), kıymetli taşlarla süslü kılıç, ok, yay benzeri savaş araç ve gereçleri, bol miktarda kuru yiyecek yollanması gibi… - isteğinde bulunuldu. Rüşvetle makam sahibi olan(lar), daha harcamalarını dahi çıkar(ta)madan yeni hediye(ler) vermeye zorlandı. Halka yüklendiler! Bir biri ardına isyanlar patladı. Devlet otoritesi kayboldu. Ahali açtı, yarı çıplaktı. Devleti temsil ettiğini iddia edenlerse, hem keselerini doldurma, hem İstanbul’u memnun etme, hem ‘baş kaldıranları ezme’ derdindeydi!
Beylerbeyi, vali, paşa, arazi müsteciri varlıklı kişiler, ‘güzel kadın(lar)’ talebini mutlaka yerine getirmek zorundaydı. Sultan’ı memnun etmenin yöntemi belliydi. Adeta bilincini kaybeden, bazı müverrihlere göre, kuvvet macunlarıyla form tutan İbrahim-i Evvel’in talepleri son bulmadı. Çevresini kuşatan yağcıların dolduruşuna da geldi: ‘Güzel’, ‘işveli’, ‘dilber’ gibi tanımlanan, bir kere bile görmediği - hatta nikâhlı! - ‘afet-i devran(lar)’ın - ailelerinden/hanelerinden koparılıp! - İstanbul’a getirilmesini emretti. Yine bazı tarihçilerin yazdığına bakılırsa, 9 nikâhlı eşe ve 17 çocuğa sahipti. Harem, yatılı okul yatakhanesine benze(r)di. Nazeninlerin sayısı belirsizdi. Adları bilinmedi. Kaybolup gitmeye, unutulmaya mahkûmdular!
- Sivas Valisi Varvar Ali Paşa Namuslu Adamdı… -
Padişahın emrini ileten her haberci, tahsilâtla dönecekti. Vergi toplanılana kadar beklenilecek, tedarik tamamlanınca yola çıkılacaktı. ‘Rüya gibi hayata, zihinleri zorlayan şatafat ve israfa acil kaynak gerekliydi!’ İlk ciddi tepki Sivas Sancağı’ndan geldi. Saray’ın elçisi, Vali Varvar Ali Paşa’nın huzuruna çıktı. Önce durumu özetledi. Ardından da fermanı sundu. Sultan’ın istemi netti: ‘Hemen 30 bin akçe gönderile!’
Varvar Ali Paşa, Boşnak kökenliydi. Bosna’nın Dalmaçya yöresinin Prozor ilçesinin Varvar Köyü’nde doğdu. Müslüman ailenin üyesiydi. Dünyaya geldiği yerin adı - sonraki yıllarda! - lakabı olacaktı! Dönem kronikçilerinin kayıtlarında yazılanlara göre, Enderun’da eğitim gördü. Dürüst, çalışkan, disiplinli, zekiydi. Devlete, padişaha ve dinine bağlıydı. Eli kalem tutardı: ‘Makalât’ - kendi hayat hikâyesini anlattığı! - adlı kitapçığın da sahibiydi. Çeşitli illerde valilik yaptı. Ahali, yerel yöneticiler tarafından sevildi, takdir edildi. Yöre halkı zenginleşti, adalet gördü, kısmen de olsa sıkıntılarından uzaklaştı. Dost kadar düşman/rakip de kazandı.
- Varvar Paşa, Sivaslılar Tarafından Sevildi… -
Varvar Ali Paşa, Sivas Valiliği sırasında asıl şöhreti yakaladı ve tarihe geçti. Şehrin kalkınmasına, zenginleşmesine çalıştı. Dürüst yönetimi halkın yüzünü güldürdü. Devlete güven ve bağlılık arttı. İstanbul da, Sivas’ı fark etmekte gecikmedi. Usandıran istekleri hep karşılandı. Vali Paşa, Dersaadet tarafından sevildi. Paşa da, karşılıklı olumluluğu kuvvetlendirdi. Hatta lakabı da, tavrına uygun yorumlandı. Her talebi yerine getirdiğinde, ‘cömert’, ‘söz dinler’, ‘emirlere uyar’ diye tanındı. Görevli memurları hiç geri çevirmemeye gayret etti. ‘Var! İstediğiniz her şey var! Akçe var, at var, hububat var! Padişahımıza sevgimiz, bağlılığımız da var!’ dediği konuşul(ur)du.
1647’nin Ekim ayında, Varvar Paşa’nın olumlu/naif tavrı aniden değişti! İstanbul’dan gelen 2 elçiyi de gerisin geri gönderdi. Tabir yerindeyse ‘kovdu’! Evliya Çelebi’nin yazdıklarına inanılırsa Paşa, elçilerin kafalarını vurdursa yeriydi! İlk memur, Sultan Birinci İbrahim’in ‘bayram harçlığı’nı toplardı. Sivas’ın payına da 30 bin akçe düşmüştü! Ama şehir acınası durumdaydı. 1647, kurak ve verimsiz yıldı. Çiftçinin yüzü gülmedi. Beklediği ürünü alamadı, borçlarını da ödeyemedi. Çoğu bir dilim kuru ekmeğe muhtaçtı. Dolayısıyla İstanbul’un harçlığı gönderilemeyecekti. Varvar Paşa, vilayetin ileri gelenlerini topladı ve istişare etti. Sonuç beklediği gibi olumsuzdu! Elçiye halkın sıkıntılarını anlattı. Kendilerine yardım edilmesi talebinde bulundu. Zira il genelinde elde edilen ürünün - tahmini! - toplam değeri, harçlıktan daha azdı.
- Birinci İbrahim, Beylerbeyi’nin Güzel Karısını İstedi… -
Asıl sürpriz, ikinci elçideydi. Dersaadet’ten kopup gelen yorgun ulak, ‘Hazret-i Padişah’ın özel emrini iletti. Sultan İbrahim-i Evvel diyordu ki: ‘Sivas’taki askerlerimin komutanı, Anadolu Beylerbeyi İpşir Mustafa Paşa’nın güzel hatunu - Gürcü hanlarından Mavrol’un kızıydı! - Perihan Hanım derhal tarafıma gönderilsin!’
I. İbrahim, şişman, beyaz tenli, şen şakrak ve güzel kadınlara düşkündü. İbşir Paşa’nın nikâhlı zevcesi Perihan Hanım da - herhalde! - şablona uygundu. Çevresini saran dalkavuklardan biri, hatunu öve öve bitiremeyince, - aklı başında durmayan! - Padişah da fermanı yazdırdı! Nikâhlı hanımları, cariyeleri, gözdeleri yetmedi. Gözü dışarıya, ta Sivas’a kadar uzandı! ‘Dünya güzeli’, İbşir Paşa’ya değil kendisine lâyıktı! Tez zamanda yanına yollanmalıydı!’
Halim selim, kibar, devlet terbiyesi alan Varvar Ali Paşa, ‘sur delen topu’ gibi patladı. Salonu dolduran yönetici sınıf ve şehrin ileri gelenleri, taş kesildi. Padişah’ın fermanını getiren, kendisine teslim edilecek emaneti bekleyen elçi de korkudan titredi. Yüzü renkten renge girdi. Beyazdan siyaha, kırmızıdan mora döndü.
‘Bre edepsiz! Ben, …ezevenk miyim? Müslüman adamın nikâhlı, üstelik de çocuk sahibi avratını sana nasıl teslim ederim? Tanrı buyruğu herkes için geçerlidir! ‘Padişah da şeraite uymak zorundadır!’ Aksi davranış hem ağır günah, hem büyük ahlaksızlıktır!’
Şimdiye kadar beklenileni yaptım. Padişahımız efendimizin emirlerini yerine getirdim. Ama son buyruğuna uyamam! Ben inanmış Müslüman’ım ve ancak dinimin direktiflerine baş eğerim!’
- Varvar Ali Paşa, ‘Beylerbeyi’nin Namusu İçin’ Devlete İsyan Etti… -
Varvar Ali Paşa, elçiyi geri gönderdi. Sözlerini harfiyen aktarmasını söyledi. Dileğinde ısrar ederse, karşı duracağını, askerî tedbirlere başvuracağını da ekledi. Ama yine de kendine göre önlemler alması gerektiğinin farkındaydı. Herkes, Padişah’tan şikâyetçiydi, yaka silkerdi. Taleplerinden, icraatından fazlasıyla rahatsızdılar. Ülke kargaşanın içindeydi. Yönetilmiyordu, savruluyordu. ‘Sultan Birinci İbrahim ve çevresini saranlar, memleketi felakete sürüklüyordu. Acilen tahttan indirilmeliydi. Yerine, henüz 6 yaşına basmış, en büyük Şehzade - ‘Avcı’/4.! - Mehmet getirilmeliydi! Veliaht, büyüyünceye kadar, ülke yönetimi tecrübeli vezirlerden olaşan heyete teslim edilebilirdi!’ - Kâtip Çelebi, ‘Fezleke’ adlı eserinde, isim ve mevki dillendirmeden, bazı etkin/makam sahibi kişilerin, Ali Paşa’yı isyana teşvik ettiklerini yazdı! -
Varvar Ali Paşa, düşüncelerini ve önerilerini yakın çevresine, güvendiği bazı mahalli yöneticilere iletti. Hatta İstanbul’la, Kösem Sultan ile yazıştığı da rivayet edildi. Çağrısına yeterli desteği bulamadı. Ama kararından dönmedi. Devlete isyan bayrağını açtı. Kendine bağlı askeri birliklerle Sivas’tan ayrıldı. Tokat’a doğru yola çıktı. Güzergâhı üzerinde kendisine katılanlar da oldu.
Sultan İbrahim-i Evvel, beklediği harçlığın ve İbşir Paşa’nın güzelliği dillere destan karısının getirilmemesine öfkelendi. ‘Sivas Valisi Varvar Ali Paşa’nın ve destekçilerinin yakalanıp kafalarının vurdurulmasını emretti!’ Kayıtlara göre Ali Paşa’nın ortadan kaldırılması kararının alınmasında, Sadrazam Hezarpâre Ahmed Paşa, Cinci Hüseyin Hoca ve Şeyhülislâm Hoca Abdürrahim Efendi etkili oldu.
- Karısı İstenen, Karşı Çıkanı Yakalamaya Memur Edildi… -
Birinci İbrahim, İbşir Mustafa Paşa’yı Sivas Valiliği’ne getirdi. ‘Varvar Ali Paşa ve taraftarlarının yakalanıp tenkil edilmesiyle,’ görevlendirdi! Canlı ele geçirilirlerse ve şartlar elverişliyse, İstanbul’a gönderileceklerdi. İbşir Paşa, önce direndi. Talimatı uygulamamayı düşündü. Baskı artınca, emirlere itaat etti. ‘Nikâhlı karısının istenmesini de unutuverdi! Aile namusunu savunan/koruyan, yakın dostu Varvar Ali Paşa’nın peşine düşecek ve cezasını verecekti!’ ‘Ferman padişaha, emirlere uymak şahsına aitti!’
İbşir Paşa, emrindeki askerlerle takibe girişti. Varvar Ali Paşa’nın yörelerine geldiğini duyan kimi gayri memnun kitleler de kendisine katıldı. Sayıları giderek çoğaldı. İstanbul, yeni tedbir(ler) alma ihtiyacı hissetti. Konya Valisi Köprülü Mehmet Paşa’yı Ali Paşa’nın üzerine gönderdi. Savaş kısa sürdü. Köprülü yenildi ve esir düştü. Ama zafer sarhoşluğu da uzun yaşanmadı. İbşir Mustafa Paşa, Çankırı yakınlarında - Çerkeş kasabası civarında! - Varvar Ali Paşa’nın kuvvetlerine yetişti. Hemen saldırıya geçti ve kesin sonuç aldı. Muhalif kuvvetleri dağıttı. Karısını teslim etmeyen, Padişah İbrahim-i Evvel’e isyan bayrağı açan Sivas’ın eski Valisi’ni kıskıvrak yakaladı. Göstermelik mahkeme kurdu. Kadı, herkesin bildiği suçlamaları tekrarladı. ‘Varvar Paşa, irade-i şahaneye karşı çıkmıştı. Padişahı ve yönetimini devirmeye kalkışmıştı. Çevresine binlerce yalınayağı toplayıp İstanbul’a doğru yola düzülmüştü. Önüne çıkan, kendisini durdurmaya çalışan kuvvetlerin zayiat vermesine sebep olmuştu!’
- Namuslu Ama Muhalif Paşa’nın Kellesi Saray Kapısına Asıldı… -
Yargılamadan beklenen sonuç çıktı! ‘Suçlu’, cellâda teslim edilecek ve başı kesilecekti. ‘İbşir Mustafa Paşa, başarısından, mahkeme kararından memnundu. Önünde uzanan parlak istikbal de kendisini beklerdi!’ Ama rüyadan çabuk uyandı. İdam yolcusu Varvar Ali Paşa bağırarak dedi ki:
‘Bre …ezevenk! Namusunu korumak için ayaklandım. Padişah, elçi gönderdi. Güzelliğiyle maruf karını istedi. Sesin çıkmadı fakat ben emre karşı durdum. Talebin insanlığa ve İslâm dinine aykırılığını anlattım. Nikâhlı hatun, Padişah dahi olsa başkasının haremine giremezdi! Kılını dahi kıpırdatmadın! Dinin ve namusun kavgasını vermeye giriştim. Padişah’a doğru yolu hatırlatmaktan gayri yaptığım hiçbir hareket yoktu! Hazret-i Peygamber, ‘Ben dahi hata yapsam, düzelti(ri)n!’ diye buyurmadı mı?’
Dönemin tarihi kaynakları, mahkeme safahatını ve konuşulanları ‘sansürleyerek’ verebildi. Kayıtlara göre İbşir Paşa, muhatabının sözlerine fena halde içerledi. Fakat cevap ver(e)medi. Birinci İbrahim’in fermanını, aile iffetinin üzerinde gördü. Gözünü kırpmadan idam hükmünü infaz ettirdi.
Varvar Ali Paşa’nın kellesi, - kokmaması/bozulmaması için! - balmumu dolu kıl torbaya konuldu, Dersaadet’e gönderildi. ‘İsyancı’nın kafası, ahalinin gözünün korkması için günlerce teşhir edildi. Şehrin giriş kapılarından sarkıtıldı, ürperti yaratıldı!
‘İbşir Mahmut Paşa da başarısından ötürü ödüllendirildi: Halep Valiliği’ne getirildi!’
- I. İbrahim, Varvar Ali Paşa’nın Ailesine de Zulmetti… -
Sultan İbrahim-i Evvel’in hıncı sönmek bilmedi. Varvar Ali Paşa’nın ailesini ‘kan davalısı’ gibi gördü, perişan etti. Bir oğlunun öldürülmesi emrini verdi. Paşa’nın hanımını anadan doğma soydurdu. Çarmıha gerdirdi, vücudunun üzerine balmumu sürdürdü. Dersaadet ahalisine seyrettirmeyi planladı. Böylece kininin ve intikamının korkutucu boyutlarını ispatlayacaktı! Ama beklenmedik gelişme yaşandı. I. İbrahim’in damadı, Sadrazam Hezarpâre Ahmed Paşa cesaretini topladı. Kararlarının yanlışlığını anlatmayı denedi. Başardı da! Böylece tarihe geçebilecek başka rezalet önlendi!
Padişah, Varvar Ali Paşa’nın Payitaht’taki konağına ve bütün mallarına el koydurdu. Evliya Çelebi’nin kayıtlarına bakılırsa, Paşa’nın konağı, Sultan Ahmet Camii’nin yakınındaydı.
- İbşir Paşa, Sadrazamlığa Getirildi… -
Erzurum Valisi Abaza Mehmet Paşa, İbşir Mustafa’nın amcasıydı. Yeğenin devlet yönetiminde yükselmesine yardım etti. İbşir, Kemankeş Kara Mustafa Paşa ile tanıştı. Desteği sayesinde Enderun’a alındı. Saray’da küçük görevlere getirildi. Budin, Maraş, Van, Musul, Karaman ve Şam Valiliklerinde bulundu.
Sultan İbrahim-i Evvel’in oğlu 4. Mehmet döneminde Sadrazam yapıldı. Halep Valisi iken İstanbul’a davet edildi. Saray’a damat oldu. Padişah’ın halası - Sultan Birinci Ahmet’in kızı! - Ayşe Sultan ile baş göz edildi. - Hanım Sultan’ın 7. kocasıydı! - Vezîr-î âzamlığı sadece 6 ay sürdü. Celali isyanlarını bitirecek tedbirleri alamadı, başarısız oldu. Asker kendisini istemedi, görevden tart edilmesi için ayaklandı. Gözaltında kaldı, bir süre hapis de yattı. Sipahiler, beceriksizliğinin ağır şekilde cezalandırılmasını istedi. Kazan kaldırdılar. At Meydanı’nda toplandılar ve dağılmamakta direndiler. Sultan 4. Mehmet, 11 Mayıs 1655’de, İbşir Mustafa Paşa’nın boğdurulmasını emretti. İdam cezası uygulandı. Asker, sabık Sadrazam’ın kesik başını gördükten sonra dağıldı.
Tahta/makama bağlılığından ötürü, aile şerefinden bile fedakârlık ede(bile)n Sadrazam İbşir Mustafa Paşa’nın halk arasında lakabı: ‘Deyyus-u ekber’ olarak kaldı!
Tarihçi Nazım Tektaş, ‘Sadrâzamlar - Osmanlı’da İkinci Adam Saltanatı’ adlı eserinde İbşir Mustafa Paşa’nın sergüzeştini de anlattı. Tektaş’ın değerlendirmesine göre, ‘sadaret mevkiini dolduracak kapasiteden yoksundu. Kibir ve gururu, vezirlik icaplarından sayardı. Görevi sırasında hiddetli ve şiddetliydi. Sade zekâya, sade akla ve sade dile sahipti!’
İbşir Mustafa Paşa’nın cesedi, - Çarşıkapı’daki! - Kemankeş Mustafa Paşa Türbesi’nin haziresine gömüldü. Ama tarih, ona mezar yerini bile çok gördü. 1950’li yıllarda, Demokrat Parti iktidarında, türbe ve çevresi, yol yapımı mazeretiyle istimlâk edilip yıkıldı. Tarihî kabirler sonsuza kadar kayıplara karıştı!
Ali Hikmet İnce