Bir röportajında, ‘Eşim bazen bana, ‘Yine Hanımağa bakışları atıyorsun,’ diye takılır,’ diyecekti.
Senaryosunu Atilla İlhan’ın yazdığı, ‘Kartallar Yüksek Uçar’ın sert, dediğini yaptıran, güçlü karakteri ‘Hanımağa’, gerçek hayatta lakabı oluverdi. Ünlü rejisör Halit Refiğ, gerçeği ilk görüp dillendirendi: ‘Sen çok güzel kızdın. Kapıdan içeri girdiğinde, ‘Ben bir kuvvetim’ diyordun. O dönemde, hep ezilmiş kadınların öykülerini çekiyorduk. Şablona uymuyordun! Hep güçlü kalıyordun! Dizilerle yerini buldun! Kudretli kadın imajı üzerine yapıştı kaldı!’
Selda Alkor, kendisine biçilen/‘uygun görülen’ giysiyi benimsemeyecekti: ‘Hanımağa’ya hiç benzemem,’ diyecekti. Yumruğunu masaya vurmazdı. Yumuşak başlıydı. Fakat inandığından da vazgeçmezdi! Kararsız değildi. ‘Doluyu boşa koyup, adaletli davranmaya çalışırdı!’ Doğruluğuna inandığı hiçbir konuda pes etmezdi!Gençliğinde daha idealist ve korkusuzdu. Yıllar geçtikçe, dikkatli olması gerektiğini öğrendi. ‘Çemberimde Gül Oya’nın Yurdanur’u kadar cesurdu!
- Ünlü Dedektifin Kızı… -
Selda Alkor’un babası Muharrem Alkor, polis memuruydu. Cesareti, ataklığı, gözü karalığı ile tanınırdı. Meslektaşlarının nezdinde ‘kahraman’dı! Adı ve yaptıkları, yakın tarihe geçmişti. İstanbul’un işgal döneminde, Hrisantos adlı Rum asıllı ‘şehir eşkiyası’nı takip ve ‘etkisiz hale’ getirilmesinde görev almıştı. Muharrem Bey, 20’li yaşlarındaydı. Macera severdi.
Rum şakinin sabıka kaydından ‘23 kişiyi öldüren azılı seri katil’ bilgisi mevcuttu. - ‘Maktüllerin 11’i sade vatandaş, 12’si ise sivil polisti!’ - Yakışıklıydı, kadınların gönlünü çalmakta mahirdi. İstanbul’un ünlü genelevlerinden birinin de sahibiydi! Saklanmakta, izini kaybettirmekte becerikliydi. Ama can almadan duramazdı. Kendisini takip eden güvenlik görevlilerini de hedef alırdı! Beklenmedik anlarda ortaya çıkıverirdi. Eski adı ‘Tatavla’ olan Kurtuluş’ta faaliyet gösterirdi.
Muharrem Alkor ve bir arkadaşı, Tatavla Karakolu’na tayin edildi. Seri katilin yakalanmasında gönüllü çalışacaklardı. Başkomiser uyarma görevini yerine getirdi: ‘Çok dikkatli olun! Sizi leblebi gibi yer!’ Ama genç memurlar, tehlikeyi önemsemedi. Aksine çok daha bilendiler! Eldeki bilgileri değerlendirip, izlemeye giriştiler. Bir evde sıkıştırdılar. Çatışma başladı. Muharrem Bey, öne atılıp içeriye girdi. Hrisantos’u öldürdü. Cesareti ile birden ünlendi. Terfi ettirildi.
- Muharrem Bey’in Kitabı Filme Konu Oldu… -
Muharrem Alkor, 1952’de, ünlü Rum katille ilgili macerasını kitaplaştırdı. ‘Hrisantos’u Ben Öldürdüm’ adı ile yayınladı. Eseri daha sonra ayrı 2 sinema filmi haline getirildi. Kitabın neşredildiği sene ilki çekildi: ‘İstanbul Kan Ağlarken / ‘Hrisantos’! Kemal Film yapımcılığı, Osman F. Seden senaryoyu, Kani S. Kıpçak rejiyi omuzladı. Başrollerde Gülistan Deniz, Kani S. Kıpçak ve Muzaffer Tema oynadı.
İkinci filmin yapım yılı 1969’du. ‘Üç Namus Bekçisi ve Hrisantos’un önemli rollerinde Altan Bozkurt, Lami Ateş, Aytekin Akkaya, Ferhan Tanseli ve Hülya Tuğlu vardı. Yönetmen ve senarist: Kayahan Arıkan’dı.
Selda Alkor, 3 Ocak 1943’de, Konya’da doğdu. Annesi Gürcü asıllı Meliha Hanım, babası Çerkes kökenli Muharrem Bey’di.
Muharrem Bey, İstanbul’daki başarısından sonra Gümüşhane’ye Emniyet Amiri atandı. Daha sonra da Konya’ya gönderildi. 1946’da da Manisa’da görevlendirildi. - Küçük Selda henüz 3 yaşındaydı! - İlk ve ortaokulu bitirdi. 1960’da, Manisa İsmet İnönü Kız Meslek Lisesi’nden mezun oldu. Beyanına göre babasını 12, annesini de 16 yaşındayken kaybetti.
Alkor’un çok renkli eğitim hayatı oldu. Mankenlik yaptı. Giydiği kıyafetleri kendisine yakıştırır ve örnek alınırdı. Bere takar, hafif yana yatırırdı. Öğretmen(ler) gelip bereyi iter, yere düşürürdü. Genç kız, kıskançlık dolu davranışa çok kızardı. Bir röportajında belirttiğine göre, ‘Okulu bırakmaya bile karar vermişti!’
- Artist Olacağı Okul Sıralarında Belliydi… -
Davranışlarıyla da ilgi toplardı. Daha o yıllardan yıldız olacağı belliydi. Sınav(lar)ı iptal ettirmek için bayılma taklidi yapardı! Sesi güzeldi, aryalar okurdu. Bir gün, öğretmen masasının üzerine çıkıp yüksek sesle şarkılar söylemeye başladı. Aniden sınıfın kapısı açıldı. İçeriye dersin hocası girdi. Nasıl davranacağını bilemedi. Çok güzel ve gösterişli talebeydi. Saçını bildiği gibi/‘dikkat çekici şekilde’ keserdi. Sonra da öğretmen(lerin)den ihtar(lar) alırdı: ‘Saçını düzelt!’ İfadesine göre, ‘Peşinden koşan çok erkek öğrenci vardı!’ Deniz adlı arkadaşı da çok alımlı ve havalıydı. ‘Manisa’nın bütün gençleri ordu halinde peşimizden gelirdi!’ diyecekti. ‘Bizimkiler’ dizisinde ‘Katil’ rolünü oynayan - Manisa Lisesi’nde okuyan! - Aykut Oray da beğenenleri arasındaydı!
Annesinin ölümüne kadar Manisa’da kaldı. Ebeveynlerine doyamadı. 12 yaşında babasını yitirdi. Aort anevrizması vardı. Aynı zamanda şeker hastasıydı. ‘Hep kayıp yaşadım,’ diyecekti. Babasını çok seven, ‘babacı çocuk’tu. Ama yapabileceği bir şey de yoktu! Annesi ev hanımıydı. 52’sinde yüksek tansiyondan beyin kanaması geçirdi. Kiloluydu, sigara içiyordu. Ağabeyini de kalp yetmezliğinden kaybetti. ‘Hepsi de sigara içen, az hareket eden insanlardı,’ diyecekti. - ‘Kendisi de ileri yaşlarında safra kesesi ameliyatı geçirecekti!’ -
Gazeteci ağabeyi ile İstanbul’a geçtiler. Ablasının yanında kalacak, kendilerine uygun iş(ler) arayacaklardı. Ağabeyi gemilerde çalışacaktı. Küçük kardeşinin sinema sanatçısı olmasına da izin vermeyecekti. Küsecekti! Alkor’un belirttiğine göre, ‘3 sene konuşmadı!’ Ama zaman bütün düşüncelerini değiştirdi, araları iyi oldu: ‘Sonunda yine en kıymetlisiydim!’ Şeklinde konuşacaktı.
- Komşusunun Önerisiyle Resimlerini Gönderdi… -
Genç Selda’nın hedefi: ‘Ressam olmaktı!’ İDGSA’nın Resim Bölümü’ne kayıt yaptırmayı düşünürdü. Ağabeyi, İstanbul dışında çalışmaya başlayınca, halası Fahriye Hanım’ın yanına geçti. ‘Bibi’si, ünlü spor adamı, Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Ali Sami Yen’in eşiydi. Aynı akademinin mezunuydu. Selda’yı elinden tutup okuluna götürdü. O dönemde, öğrenciler sınavsız kayıt yaptırırdı!
‘Nermin Abla!’ diye hitap ettiği komşusu, hayatının akışını değiştirecekti. Bir gün yanına geldi. ‘Bizim çocuklar, SES dergisine resimlerini gönderiyorlar,’ dedi. ‘Sen de yollasana!’ Selda öneriyi hemen kabul etmedi. ‘Annem yok, babam yok,’ diye karşılık verdi. ‘Ağabeyim de kıskanç! Zaten yollamam da mümkün değil…’ Ama ısrarlara karşı duramadı/koyamadı. Beğendiği birkaç fotoğrafını postaya verdi. Ablasının ev adresini ve telefon numarasını iletişim için yazdı. 1964’ün sonuna doğru, telefonu çaldı. Müjdeli haberi öğrendi: ‘4 bin kişi arasından ilk elemeyi geçmişti!’ Aldığı bilgiye sevinemedi. Aksine korkmaya başladı. ‘Ailesinin havadisi duymasından çekindi!’
Magazin haberlerini yayınlayan dergi ve gazete sayısı azdı. Gece hayatı son derece sınırlıydı. Eğlence mekânları da ancak iki elin parmakları kadardı. Alkor da gece kulüplerinden uzak dururdu. Okul şenliklerine ve halk konserlerine - halası ile! - katılırdı.
Birinci elemeyi geçen adayların resimleri yayınlanmaya başladı. Sıra kendisine de geldi. ‘Eteklerim tutuştu. Poz vermeyi bilmez, objektiflere bakamazdım!’ Özellikle ağabeyinin tepkisinden korktu. Ne cevap vereceğini bilemedi. Sonra kendince çare buldu: SES mecmuasına gidip, yarışmadan çekildiğini belirtecek ve resimleri geri alacaktı! Yazı işleri müdürü Çetin Emeç ve yarışma koordinatörü Enis Olcayto ile görüştü. Emeç, Alıkor’un isteğini kabul etmedi: ‘Resimleri de vermedi!’ ‘Sana kimse baskı yapmadı, kafana silah da dayamadı,’ dedi. ‘Mutlu değilsen ayrılırsın! Ama fikrini değiştirirsen, kalıp devam edebilirsin! Karar vermekte de tamamen serbestsin!’ Genç Selda uzun uzun düşündü. Emeç’i haklı buldu. Şansını denemeyi uygun buldu. Aslına bakılırsa, Akademi’ye devam edip, ressam olmayı düşlüyordu!
- Yarışma Birincileri 10 Filmlik Mukavele İmzalayacaktı… -
Çok geçmeden finale kalanlar da açıklandı. Finalistler, - uzun masanın arkasına dizilmiş! - jürinin önüne çıktı. Birinci seçilen (hem kız, hem erkek) aday, yıl içinde, Türkiye’nin 10 büyük firması ile birer filmlik sözleşme imzalayacaktı. Her yapım için 10 bin lira alacaklardı. İkincilere de 5’er bin lira ücret ödenecekti. Selda çok heyecanlıydı. - Kimsenin yüzüne bakamadı. Güzelliğini ortaya çıkaran kırmızı renkli elbise giymişti! - Sadece üzerinde balıkçı model kazak bulunan uzun boylu adamı gördü. Jürinin oturduğu masadan ayrıldığını fark etti: ‘Beni beğenmeyip gitti,’ diye düşünecekti. Daha sonra da ünlü yapımcı/yönetmen Memduh Ün olduğunu öğrenecekti. Lehine oy kullandığı bilgisini de edinecekti! İlerleyen saatlerde birinciliği kazandığı açıklanacaktı. ‘Esen Püsküllü de ikinci seçilmişti!’
Hemen halasının yanına koştu. Müjdeyi verdi. Ağabeyinin muhalif tavrına karşı desteğini alacaktı.
SES’in 13 Şubat 1965 tarihli nüshasının kapağında resmi yayınlandı. Bir anda tanındı. İlk filminin çekimine de başlandı. Patronaj Gürsu Film’e aitti. Tanju Gürsu ve Fikret Hakan ile başrolleri paylaştı. ‘Cumartesi Senin, Pazar Benim’i Aram Gülyüz yönetti. Safa Önal’ın Theodore Reeves’den uyarladığı senaryoda, ‘2 yakın arkadaşın düşman oluşu’ anlatılıyordu.
- İlk Filminde Şarkı Söyledi… -
İlk filminin birinci gününde kendisine iş listesi gönderildi. Makyajını yapması, gece elbisesi giymesi ve beklemesi bildirildi. Bir berberde saçlarını tarattı. Askılı siyah giysisini yanına aldı ve sete gitti. Film, Galatasaray Lisesi’nin çaprazındaki gece kulübünde çekiliyordu. Gülyüz, Alkor’u tanıttı. Sonra da ilk sahnesini anlattı: ‘Şu merdivenden aşağıya inerken, ‘Gül Ağacı Değilim’ şarkısını söyleyeceksin! Biraz neşeli, biraz üzgün görüneceksin!’ Alkor, melodiyi bilmiyordu. Plağını birkaç kez dinledi. Sonra kendisinden beklenileni yapmaya çalıştı. Titrek/ürkek ses tonuyla eseri icraya gayret etti.
Yine aynı yıl, ‘Çiçekçi Kız’da akılda kalan, seyirciyi etkisi altına alan performansını sergiledi. Film, Luis César Amadori’nin 1958 yılında çektiği ‘La Violetera’/‘Menekşe’ filminin yerli uyarlamasıydı. Nejat Saydam’ın yönettiği eserde, Tanju Gürsu ve Nuri Altınışık ile başrolleri paylaştı. - Alkor, konuya aşinaydı. Manisa’da ilkokul 5. sınıfta iken, mezuniyet törenlerinde ’23 Nisan Çiçekleri’ adlı temsilde, ‘Çiçekçi Kız’ı oynamıştı! - Eser, Türk sinemasının ilk müzikal denemelerindendi! Dans sahneleri de vardı. Ama sanatçıların hiçbirisi ders almamış, ön çalışma da yapmamıştı! Kendi bildikleri gibi oynadılar! - Alkor, ne tiyatrodan ne de konservatuvardan gelmeydi! Halkın söyleyişiyle ‘alaylı’ydı! Ama son derece başarılıydı! ‘İçimde cevher vardı, ortaya koymaya çalıştım,’ diyecekti. Tanju Gürsu ile Nejat Saydam’ın dediklerini/direktiflerini aynen uyguladı! Bir sahnede de sarhoşu oynadı. ‘Özel hayatında içki içmez, ‘çakırkeyf olma’yı da bilmezdi!’
- Tanju Gürsu’ya Kalbini Kaptırdı… -
Sanat hayatının her evresinde dikkatliydi. ‘Türk toplumunun ahlak ve geleneklerine aykırı hiçbir hareketim olmadı,’ diyecekti. Canlandırdığı kadın tipleri çok çeşitliydi. Sadece güzel, zengin ve güçlü kadınları oynamadı!
SES’te yayınlanan habere göre Selda Alkor, Yeşilçam’da ilk aşkını da tadacaktı. Gürsu Film adına çekilen ‘Cumartesi Senin, Pazar Benim’de Tanju Gürsü ile tanıştı ve çalıştı. Birbirleriyle anlaştılar, kaynaştılar! Gürsu, çekimler süresince yardımını esirgemedi. ‘Gölge rejisör’ gibi davrandı.
Alkor’un 2. çalışması, Acar Film adına çekilen, ‘Çiçekçi Kız’dı. Rol arkadaşı yine Tanju Gürsü idi. Aralarındaki dostluk aşka dönüştü. İlişkilerini de saklamadılar. Gazete ve dergi sütunlarında haberlere konu edildiler. Yazılanlara bakılırsa, ‘Birbirimizi çılgınca seviyoruz,’ dediler! - Bazı dedikodulara/rivayetlere göre ilişkileri ‘reklam kokuyordu’! Reklam, şöhrete giden yolda önemli basamaklardan biriydi! - Aniden ayrıldılar. ‘Aşkımız buraya kadarmış!’ Sonra yeniden bir araya gelindi. ‘Düğünün Temmuz ayında yapılacağı duyuruldu!’ ‘Önce nişan,’ denilerek, hazırlıklara girişildi. Yine röportajlara devam edildi. Sütunlar dolusu haber(ler) yazıldı. ‘Bu iş tamam,’ denilirken yeni ayrılık havadisi duyuldu! Sebep(ler) de belliydi: Selda, Tanju’nun nikâh masasına oturmasında ısrarcıydı! Damat adayı ise, ‘şimdilik hürriyetinden vazgeçmeye niyetli değildi’!
Evlilik kararı suya düşünce, taraflar açıklama yaptı. Selda Alkor, ‘yakışıklı jön ile her zaman arkadaş kalacaklarını,’ beyan etti. ‘Tanju, evlenmeye yanaşmıyor. Oturduk, konuyu enine boyuna tartıştık. Ayrılmanın en doğru karar olduğunda anlaştık,’ şeklinde konuşacaktı.
Gürsu da benzer ifadeler kullanacaktı: ‘Evleneceğim kadının çalışmasına karşıyım. Selda bana, ‘Sinemayı bırakırım,’ dedi. Ama yarın düşüncesini değiştirebilir. Mutlaka eski günlerini hatırlayacaktır. İleride pişmanlık duymasını istemem,’ diyecekti.
Acar Film platolarında ‘Çiçekçi Kız’ filminin çekimleri tamamlanınca, başrol oyuncularının ‘medyada geniş yer bulan’ aşkı da sona eriverdi! Tanju ile Selda, tokalaştı, birbirlerine ‘Allaha ısmarladık!’ diyerek ayrıldı.
- Alkor İlk Filmlerinden Sonra Çok Ünlendi… -
Yeşilçam’da yapılan yorumlar da ilgi/dikkat çekiciydi: ‘Gürsu, prodüktörlükten önceki şöhretine yeniden kavuştu. Nikâh defterine imza atsaydı, ünü sarsılabilir, hayranlarını yitirebilirdi. Alkor için de durum benzerdi!’
Alkor, güzelliği ve zarafetiyle karşı cinsin ilgisini çekmiş miydi? Daha açık ifade ile jönler arasında kendisini beğenen, ‘platonik aşk’a düşen(ler) var mıydı? Fark etmiş miydi? Benzer sorulara kaçamak cevap verecekti: ‘Vardı ama dillendiren yoktu. Benim de hissettiklerim oldu. İsim vermem doğru değil! Hepsi ile arkadaşız… Hâlâ aynı masada oturup yemek yeriz, sohbet ederiz…’
Selda Alkor, Yeşilçam’da göründüğü andan itibaren, seyircilerinin/hayranlarının nezdinde yoğun sempati kazandı. 1965 ve 1966’da doğan kız çocuklarının çoğuna ‘Selda’ adı verildi!
Alkor’un Yeşilçam’a ilişkin bazı eleştirileri de mevcuttu: Samimi olunacak kişilere karşı dikkatli/seçici davranılmalıydı! Kadın sanatçı yalnız, himayeden uzaksa, sömürülmek, kandırılmak isteni(lebili)rdi. Bu yüzden Fatma Girik’in yanında Memduh Ün, Filiz Akın’ın arkasında kocası Türker İnanoğlu, Türkan Şoray’ın beraberinde Rüçhan Adlı vardı.
Memduh Ün’ün Fatma Girik’e verdiği desteği örnekleyecekti: ‘Girik’in arkasında Ün bulunmasaydı, acaba bu kadar iyi/tanınmış oyuncu olabilir miydi? Figüranlıktan zirveye çıkmak mümkün değil! Yazdı(rdı)ğı bütün senaryolarda en önemli rolü hep Girik’e ver(ir)di! Bütün bunlar tesadüf diye açıklanamaz,’ şeklinde konuşacaktı.
Ali Hikmet İnce