Ne annesini ne de babasını tanıdı. Doğduğunda dedesinin getirttiği köy ebesine teslim edildi. Yatsı namazı kılınırken caminin kapısına bırakılacaktı. Ebe denileni yaptı, ama vicdanı rahat bırakmadı. Kundak içinde, soğuktan mosmor kesilmiş günahsız sabiyi kucakladı. Evine götürdü. Sonra da çocuksuz dul kadına para karşılığı verdi. Kendince memnundu: Hem istenileni yapmış, hem de nakit kazanmıştı.
Afişlerdeki, sahnelerdeki adı ‘Muhterem Nur’ olan ‘Aysel Muhterem Kısa’, yasak aşkın meyvesiydi. Adını dahi bilmediği annesi, 16 yaşındayken, köyün öğretmenine kalbini kaptırdı. Aşkı karşılık görünce, ilişki hızlandı. Vuslat sonunda hamile kaldı. Genç maşukanın kalbi rahattı. Çocuğun babası belliydi ve evlenebilirlerdi. Ama birleşmelerinin önüne engel çıktı: Sevdiği adam başka kadınla evliydi ve gerçeği söylememişti.
- Dedesi Torununu Cami Kapısına Bıraktırdı… -
Talihsiz kızın babası - Muhterem’in dedesi! - olaya el koydu. Oturdukları büyük evin zemin katındaki mahzene kapattı. Yeme-içme ihtiyacını karşıladı. Olayın duyulmasını engellemeye çalıştı. Kimse ile konuşmasına/görüşmesine izin vermedi. Bir tür hücre hapsine alındı. Soğuk kış günü, - Muhterem Nur’un anlatımına göre; yılbaşı gecesi! - ani şiddetli sancıları başladı. Bağırdı, çağırdı, duvarları yumrukladı. Gelen giden olmadı. Doğum için beklediği yardımı da görmedi. İş başa düşmüştü. Kendi kendine doğum yaptı; orada hayatını yitirdi. Köy ebesi Raziye Hanım’a haber gönderilmişti. Ebe içeriye girince, kan donduran manzaraya şahitlik etti. Genç anne kan kaybından ölmüş; dünyaya getirdiği bebeği yanına çırılçıplak bırakmıştı. Ebe gördüğü manzara karşısında şoka girdi. Muhterem’in dedesi sorunu çözdü. Yeni doğan torununu Ebe’ye teslim etti. Kızının cenaze hazırlıklarını başlattı.
Ebe Raziye Hanım, komşusu, çocuksuz dul kadına bebeği sattı. Yeni anne memnundu. Kızın adını Olga koydu. Annesinin ailesi reddetmesine karşın gizli ilgisini sürdürdü. Aynı köyde oturduklarından, teyzeleri çocuğun büyümesini hep izledi. 2. Dünya Savaşı’nın acımasız şartları, Yugoslavya Krallığı’nın bir parçası Makedonya’yı da etkiledi. İnsanlar savaştan kaçmak için arayışa girdi. Muhterem’in bir teyzesi de, Türkiye’ye sığınmayı kafasına koydu. 1942’de, kamyon kasasına saklanan aile, küçük kızı da yanlarına alıp, İstanbul’a ulaşmayı başardı. Kaçışları adeta film senaryosu gibiydi.
- 12 Yaşında Tecavüze Uğradı… -
Aile, Eyüp semtinde gecekondu kiraladı. Teyze ve kocası, tütün fabrikasında iş buldu. Küçük kızın nüfusa kaydı yapıldı. Kütükteki ismi: Aysel Muhterem Kısa’ydı. Eyüp 36. İlkokulu’na yazdırıldı. Küçük Muhterem, sessiz, sosyal aktivitelerden uzak tutum sergiledi. Bir röportajında, ‘Sessiz bir çocuktum. Öğrenciler/arkadaşlarım bana ‘dilsiz’ ya da ‘gâvur’ derdi,’ diye küçüklük günlerini hatırladı.
12 yaşında çok ağır sarsıntı yaşadı. Sokakta saklambaç oynarken, bilmediği/yüzünü görmediği ‘iri kıyım ve kuvvetli’ diye tanımladığı sapığın tecavüzüne uğradı. Gözlerini açtığında, Balat Hastanesi’nin Acil Servisi’ndeydi. Komşu kadınlarca bulunmuş; hastaneye kaldırılmıştı. Mütecavizi tanımlayamadı. Suçlu belirlenemedi; küçük Muhterem ağır psikolojik yıkım yaşadı.
İddiaya göre; teyzesinin kocası tarafından da rahat bırakılmadı. Sürekli tacizine maruz kaldı. Durumu aktaramadı; ‘Anne!’ dediği teyzesinin hatırına sessiz kaldı. Anne yarısına hayatını borçluydu.
- Dokuma Fabrikasına İşçi Girdi… -
İlkokuldan mezun olunca eğitim hayatı da sona erdi. 14 yaşında, Eyüp’te dokuma fabrikasına işe girdi. Artık bir fabrika emekçisiydi ve yevmiyesi de 1 liraydı.
3 evlilik yaptığı hayat hikâyesine girdi/yazıldı. İlk eşi subaydı; ondan oğul sahibi oldu. 1961’de, 2. evliliğini gazeteci-aktör Işın Kaan ile yaptı. İki yıl evli kalabildi; 1963’de ayrıldı. 3. ve son kez, 1986’da ‘arabesk müziğin babası’ Müslim Gürses ile dünya evine girdi.
Beyoğlu, Türk Sineması’nın kalbiydi. Sinemayı ve sanatçıları merak ederdi. Mahalleden komşusu Yıldız Hanım’ın yardımını gördü. İlk kez onunla Yeşilçam Sokağı’na gitti. Sonra bir gazetede, ‘Artist adayları aranıyor!’ ilanını okuyunca, kapıları aralamaya çalıştı. Film şirketiyle görüşmeden çıkarken, Muharrem Gürses’in dikkatini çekti. - Gürses, komedyen Atilla Arcan ve karikatürist Kemal Gökhan Gürses'in babasıydı! - İlk film çalışmasında imkân sağladı. Daha sonra Film-San Vakfı’nın başkanlığını yapacak Ümit Utku ile de tanıştı. Utku, inzibat subayıydı ve İstanbul’da görevliydi. Yine tesadüf sonucu, ünlü türkücü Suzan Yakar Rutkay ile de yolu kesişti. Rutkay, dönemin en büyük film yapımcısı Halk Film’in ortağıydı. Genç Muhterem’e yeni çekilecek ‘Yıldızlar Revüsü’ filminde figüranlık önerdi. Yıl 1951’di. Figüran yevmiyesi işçi gündeliğinden daha iyiydi. Günde 5 lira kazanırdı.
20’nin üzerinde filmde küçük role hayat verdi. 2. filmi, 1952’de çekilen, ‘Kanun Namına’ydı. Rejisör Osman Seden’di. Kullandığı isim Aysel Utku’ydu. Ümit Utku’nun önerisiyle Muhterem Nur adını yazdırmaya başladı.
- ‘Üç Arkadaş’ Filmiyle Halk Tarafından Tanındı… -
Başrolünde göründüğü ilk film: ‘Boş Beşik’ti. 1958’de çekilen ‘Üç Arkadaş’, Muhterem Nur’u geniş halk kitlelerine tanıttı. Fikret Hakan, Semih Sezerli ve Salih Tozan diğer önemli/etkin oyuncularıydı.
Nur, sinema seyircisinin/tutkunlarının vazgeçilmez isimleri arasına girdi. Değişik oyunculuğu, çocuksu ve tabii güzelliği, yumuşak tavırlarıyla ilgi çekti/uyandırdı. Sanat hayatı boyunca canlandırdığı karakterler hayat hikâyesine çok benzerdi. Ezilen, dışlanan, yok sayılan kadın portrelerini başarıyla çizdi/yaşam verdi. Filmlerini seyreden ağlamadan sinema salonunu terk etmezdi.
Filmlerden kazandığı parayı biriktiremedi. Bonkörce harcadı. Yine bir röportajında, ‘Bütün paramı gece hayatında asalaklarla harcadım,’ diyecekti. Para(lar) geldiği gibi gitti. Bir liraya ihtiyaç duyduğu günler yaşadı. Ciddi ödeme sıkıntılarına girdi. Borçlarını ödeyemeyince hacizlere muhatap oldu. Hatta 10 gün hapis bile yattı!
- Şarkıcılık Ve Dansözlük Yaptı… -
1972’nin Ramazan Bayramı’nda cebinde/çantasında bir kuruşu dahi yoktu. ‘Herkes bayram yaparken; ben, simit alacak paraya sahip değildim!’ diyecekti.
Türk Sineması’nın kabuk değiştirmesi, yıldız sisteminin terk edilmesi aleyhinde durum yarattı. Memduh Ün ile yaşadığı aşkın sonucu da umduğu gibi gelişmedi. Yeterli iş teklifi gelmedi. Şöhretini de adım adım yitirdi.
1965’de dans dersleri aldı. Eğlence mekânlarında, Anadolu turnelerinde dansözlük yaptı. 1967’de şarkıcılığa soyundu, ama sesi yetersizdi. İstanbul Plak’tan bir 45’lik yayınladı. ‘Ömrümce Ağladım’ın güftesi Ümit Yaşar Oğuzcan’a, bestesi Şekip Ayhan Özışık’a aitti. 70’li yıllarda küçük gazinolarda ve Anadolu turnelerinde muganniliğini sürdürdü.
Yine bir Anadolu turnesinde, Malatya’da hayatının en önemli kararını verdi. Turne arkadaşı, ‘arabesk müziğin babası’ Müslim Gürses’in evlenme önerisini kabul etti. 5 Mayıs 1986’da, kimseye haber vermeden, Beykoz Evlendirme Memurluğu’nda nikâh masasına oturdu. Evlilikleri 3 Mart 2013’e, Müslim Gürses’in ölümüne kadar sürdü.
45’lik plağının adını kitaplaştırdığı anılarına verdi: ‘Ömrümce Ağladım’…
Ali Hikmet İnce