Yaşar Güvenir; ülkemizdeki piyanist şantörlerin öncülerindendi. Elimizde çok az plağı, şarkı videosu ve ses kaydı bulunan Güvenir; ölümünden sonra bile eserleriyle yaşamaya devam etti. ‘Sensiz Saadet Neymiş’, ’Ben Ağlarken Gülümserim’, ‘Ayrılık Belki Ölümden Beter’, ’Çaresizim’ vb. gibi romantik/soft şarkılarıyla dünyamıza girdi; hikâyelerimize ortak oldu; hatıralarımızda yer aldı. Güvenir; yaşarken de, öldükten sonra da değeri bilin(e)meyen sanatçılarımızdandı.
- Güvenir’in Babası Kanun Sanatçısıydı… -
Yaşar Güvenir; Ankaralı müzisyen bir ailenin ferdi olarak dünyaya geldi. Babası, Osman Güvenir; Ankara Radyosu’nda kanun sanatçısıydı. Yaşar’dan önce beş erkek çocuğu doğmuş; ancak hiçbiri yaşa(ya)mamıştı. ‘Bari bu yaşasın!’ denilerek; 6’ncı bebeğe, ‘Mesut Yaşar’ adı verilmişti.
Yaşar; müzik dolu evde büyüdü. Ailenin maddi durumu iyiydi; babası, evinde özel kanun dersleri de veriyordu. Küçük oğlu, kapının arkasından kanun sedalarını dinleyerek büyüyordu. 6 yaşına geldiğinde; kanun çalmaya, alaturka bazı şarkıları seslendirmeye başlamıştı. Hatta babasının kanununa küçücük bir zarar verdiğinde; ilk kez kulağı da çekildi. Aile toplantılarında kanun çalıp, Türkçe şarkılar söylerken; dostları ve arkadaşları sesinin güzelliğini dile getirecekti.
- Güvenir, Radyo Çocuk Kulübü’nden Yetişti… -
Ankara Radyosu’nun aile tarihi üzerinde etkin rolü vardı. Küçük Yaşar, okulundan kalan zamanın tamamını Sıhhiye Meydanı’ndaki tarihî binada geçiriyordu. Babası; oğlunu, Radyo Çocuk Kulübü’ne yazdırmış; musiki eğitimi/kültürünü kaynağından edinmesini istemişti. Kulüp; 1940’lı yıllarda, pek çok çocuk sanatçının yetişmesinde rol oynamıştı. Yaşar; Batı dillerinde yazılmış, günün en bilinen/tanınan moda şarkılarını öğrendi/söyledi. Aslında, Yaşar’ın gönlünde tangolar vardı; dönemin en ünlü tangocusu Celal İnce’ye hayrandı. İnce; radyoda program yaparken; kumanda odasından defalarca izleme şansı olmuştu.
- Üniversitede Profesyonel Piyanistti… -
Güvenir; kanun yanında, akordeon ve piyano dersleri alıp, enstrümanları çalmaya başladı. Liseye geldiğinde; Ankara’daki ünlü Amerikan Kulübü’nde profesyonel solist-piyanist olarak çalıştı. Kazandığı para ile bir yandan harçlığını çıkarıyor; bir yandan da ailesinin geçimine katkı sağlıyordu. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Edebiyat Bölümü’ne kayıt yaptırdığında; tanınmış bir ses sanatçısıydı. Ankara Radyosu’nda haftada bir program yapan Şevket Yücesaz Orkestrası’nda solistti; canlı yayınlarda da sesini duyuruyordu. Ağırlıklı şekilde İngilizce şarkılar ve Türkçe tangolar söylüyordu. İspanyolca parçalar da repertuarında bulunuyordu. Celal İnce, askerlik görevini yapmak için İzmir’e gidince; Ankara Radyosu’ndaki programları sona ermiş; yerine de Yaşar Güvenir getirilmişti.
Yaşar Güvenir, Ankara’daki yüksek öğrenim kurumlarında okuyan öğrencilerin düzenlediği balo, konser ve çay toplantılarına katılıyor, günün sevilen tangolarını söylüyordu. 1947’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde sahneye çıkışını hatırlayacak; bir röportajında heyecanını anlatacaktı. Her ne kadar ekmeğini caz müziğinden sağlıyorsa da, alaturkayı da zevkle dinleyebiliyordu.
- Plağa Okuduğu İlk Parca: ‘Sensiz Saadet Neymiş’ti… -
Yine 1940’lı yıllarda, ‘Sahibinin Sesi’ adlı plak şirketiyle mukavele imzaladı. Şirketin İstiklal Caddesi’nde, Tünel’e yakın bürosunun merdivenlerini çıkarken; bambaşka/tarifi imkânsız heyecan içindeydi. 10 plak doldurması kabul edilmişti. Fakat yurt dışından gelen plak hammaddesinin yetersizliğinden, ancak bir plak yapabilmişti. Fehmi Ege’nin ‘Yıllarca Sabrettim’ ve ‘Sensiz Saadet Neymiş’ bestelerini seçmişti.
Dönemin magazin dergilerinde haberleri ve röportajları yayınlanıyordu. Radyo Dergisi’nde hakkında çıkan yazıda, ‘Hayranlarından sürekli mektuplar gelen Yaşar Güvenir’in 1.80 metre boyunda, 70 kilogram ağırlığında; kumral, dalgalı saçlı; kahve rengi gözleriyle genç kızların sevgilisi olduğu,’ belirtiliyordu. Romantik insandı; Elvis Presley’in romantik şarkılarını dinliyordu. Beatles Grubu’nu beğenmemişti. Aynı zamanda çapkın mizaçlıydı.
1951’de ilk bestesini yaptı: ‘Daha Dün Yanımdaydın; Bilmem Şimdi Neredesin?’
1954’de ‘Kimbilir’; 1956’da ‘My Crazy Baby’ (Benim Çılgın Bebeğim)’i melodilere döktü. Şarkıyı plağa okuyan Mina, dünya çapında şöhreti yakaladı. Güvenir; bestesinde arkadaşının mahcup ve hüzün dolu gönül hikâyesini anlatmıştı. Çok samimi arkadaşı, Avusturyalı diplomatın kızına gönlünü kaptırmış; ama kavuşamamıştı.
- Güvenir, CACEM’in İlk Türk Üyesiydi… -
Güvenir; 1959’da CACEM (Milletlerarası Kompozitörler Tescil Komitesi)’in sınavına girip, ilk Türk Bestecisi ve Kompozitörü unvanını da aldı.
Yoğun müzik koşuşturmaları arasında evlenmeye de fırsat buldu; iki çocuk sahibi oldu. Sorumluluğu bir kat daha artmıştı. İzmir Caddesi’nde bir mekân açıp, işletmeciliğe soyundu. Lokalinde program da yapıyor; günün sevilen parçalarını seslendiriyordu. 1967’nin kışında işi iyi gitmeyince; lokalini kapatmak zorunda kaldı. Çok sevdiği, üzerine titrediği eşi ile de arası bozuldu; ayrıldılar.
Ardından acıları katlandı; eşini trafik kazasında kaybetti. Romantik sanatçının kökleri bir bir kopuyordu.
- Sensiz Saadet Neymiş, 17 Bin Beste Arasından Birinci Seçildi… -
Eşini kaybettiği yıl, 1967’de, haftalık gazetenin açtığı Altın Beste Yarışmasına katıldı. Sensiz Saadet Neymiş; yarışmaya katılan 17 bin eser arasından birinci seçilecekti. Bir heykel ile 10 bin lira para ödülü kazanacaktı. Eserleri Zeki Müren, Gönül Yazar, Nil Burak gibi dönemin ünlü pek çok sanatçısı tarafından plaklara okunacaktı.
Gönül Yazar tarafından plağa dökülen; ‘Gel Desen Gelemem ki’, 100 bini aşan satış rakamı yakalamış; Altın Plak Ödülü’ne layık bulunmuştu.
Üstat Yaşar Güvenir; kemanî-bestekâr Fehmi Ege’nin eserlerini yorumlamakta çok başarılıydı; büyük zevk alırdı. Kendi orkestrasının yanında, Vasfi Uçaroğlu Orkestrası ile de çalışmalar yapmıştı.
- Kızının Ölümünü de Gördü… -
Kötü kader, Güvenir’in yakasını hiç bırakmadı. Amansız/sinsi hastalığa yakalanan kızını çok genç yaşta yitirdi. Onun hatırasına, üzüntüsünü dile getiren, ‘Çaresizim’ şarkısını yazıp besteledi. Şarkı, Ahmet Özhan tarafından okundu; büyük sükse yaptı; ün sağladı.
Ankara gibi İstanbul da ona iyi gelmedi; şans getirmedi. Geçirdiği kalp ameliyatı sonunda, sol tarafına felç geldi. Kolunu oynatamayınca; piyano da çalamadı. Aktif çalışma hayatından, sahneden çekilmek zorunda kaldı. 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…
Ali Hikmet İnce