Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; ülkemizdeki piyanist şantörlerin öncülerindendi. Elimizde çok az plağı, şarkı videosu ve ses kaydı bulunan Güvenir; ölümünden sonra bile eserleriyle yaşamaya devam etti. ‘Sensiz Saadet Neymiş’, ’Ben Ağlarken Gülümserim’, ‘Ayrılık Belki Ölümden Beter’, ’Çaresizim’ vb. gibi romantik/soft şarkılarıyla dünyamıza girdi; hikâyelerimize ortak oldu; hatıralarımızda yer aldı. Güvenir; yaşarken de, öldükten sonra da değeri bilin(e)meyen sanatçılarımızdandı.

- Güvenir’in Babası Kanun Sanatçısıydı… -

Yaşar Güvenir; Ankaralı müzisyen bir ailenin ferdi olarak dünyaya geldi. Babası, Osman Güvenir; Ankara Radyosu’nda kanun sanatçısıydı. Yaşar’dan önce beş erkek çocuğu doğmuş; ancak hiçbiri yaşa(ya)mamıştı. ‘Bari bu yaşasın!’ denilerek; 6’ncı bebeğe, ‘Mesut Yaşar’ adı verilmişti. 

Yaşar; müzik dolu evde büyüdü. Ailenin maddi durumu iyiydi; babası, evinde özel kanun dersleri de veriyordu. Küçük oğlu, kapının arkasından kanun sedalarını dinleyerek büyüyordu. 6 yaşına geldiğinde; kanun çalmaya, alaturka bazı şarkıları seslendirmeye başlamıştı. Hatta babasının kanununa küçücük bir zarar verdiğinde; ilk kez kulağı da çekildi. Aile toplantılarında kanun çalıp, Türkçe şarkılar söylerken; dostları ve arkadaşları sesinin güzelliğini dile getirecekti.

- Güvenir, Radyo Çocuk Kulübü’nden Yetişti… -

Ankara Radyosu’nun aile tarihi üzerinde etkin rolü vardı. Küçük Yaşar, okulundan kalan zamanın tamamını Sıhhiye Meydanı’ndaki tarihî binada geçiriyordu. Babası; oğlunu, Radyo Çocuk Kulübü’ne yazdırmış; musiki eğitimi/kültürünü kaynağından edinmesini istemişti. Kulüp; 1940’lı yıllarda, pek çok çocuk sanatçının yetişmesinde rol oynamıştı. Yaşar; Batı dillerinde yazılmış, günün en bilinen/tanınan moda şarkılarını öğrendi/söyledi. Aslında, Yaşar’ın gönlünde tangolar vardı; dönemin en ünlü tangocusu Celal İnce’ye hayrandı. İnce; radyoda program yaparken; kumanda odasından defalarca izleme şansı olmuştu. 

- Üniversitede Profesyonel Piyanistti… -

Güvenir; kanun yanında, akordeon ve piyano dersleri alıp, enstrümanları çalmaya başladı. Liseye geldiğinde; Ankara’daki ünlü Amerikan Kulübü’nde profesyonel solist-piyanist olarak çalıştı. Kazandığı para ile bir yandan harçlığını çıkarıyor; bir yandan da ailesinin geçimine katkı sağlıyordu. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Edebiyat Bölümü’ne kayıt yaptırdığında; tanınmış bir ses sanatçısıydı. Ankara Radyosu’nda haftada bir program yapan Şevket Yücesaz Orkestrası’nda solistti; canlı yayınlarda da sesini duyuruyordu. Ağırlıklı şekilde İngilizce şarkılar ve Türkçe tangolar söylüyordu. İspanyolca parçalar da repertuarında bulunuyordu. Celal İnce, askerlik görevini yapmak için İzmir’e gidince; Ankara Radyosu’ndaki programları sona ermiş; yerine de Yaşar Güvenir getirilmişti. 

Yaşar Güvenir, Ankara’daki yüksek öğrenim kurumlarında okuyan öğrencilerin düzenlediği balo, konser ve çay toplantılarına katılıyor, günün sevilen tangolarını söylüyordu. 1947’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde sahneye çıkışını hatırlayacak; bir röportajında heyecanını anlatacaktı. Her ne kadar ekmeğini caz müziğinden sağlıyorsa da, alaturkayı da zevkle dinleyebiliyordu.

- Plağa Okuduğu İlk Parca: ‘Sensiz Saadet Neymiş’ti… -

Yine 1940’lı yıllarda, ‘Sahibinin Sesi’ adlı plak şirketiyle mukavele imzaladı. Şirketin İstiklal Caddesi’nde, Tünel’e yakın bürosunun merdivenlerini çıkarken; bambaşka/tarifi imkânsız heyecan içindeydi. 10 plak doldurması kabul edilmişti. Fakat yurt dışından gelen plak hammaddesinin yetersizliğinden, ancak bir plak yapabilmişti. Fehmi Ege’nin ‘Yıllarca Sabrettim’ ve ‘Sensiz Saadet Neymiş’ bestelerini seçmişti.

Dönemin magazin dergilerinde haberleri ve röportajları yayınlanıyordu. Radyo Dergisi’nde hakkında çıkan yazıda, ‘Hayranlarından sürekli mektuplar gelen Yaşar Güvenir’in 1.80 metre boyunda, 70 kilogram ağırlığında; kumral, dalgalı saçlı; kahve rengi gözleriyle genç kızların sevgilisi olduğu,’ belirtiliyordu. Romantik insandı; Elvis Presley’in romantik şarkılarını dinliyordu. Beatles Grubu’nu beğenmemişti. Aynı zamanda çapkın mizaçlıydı.

1951’de ilk bestesini yaptı: ‘Daha Dün Yanımdaydın; Bilmem Şimdi Neredesin?’

1954’de ‘Kimbilir’; 1956’da ‘My Crazy Baby’ (Benim Çılgın Bebeğim)’i melodilere döktü. Şarkıyı plağa okuyan Mina, dünya çapında şöhreti yakaladı. Güvenir; bestesinde arkadaşının mahcup ve hüzün dolu gönül hikâyesini anlatmıştı. Çok samimi arkadaşı, Avusturyalı diplomatın kızına gönlünü kaptırmış; ama kavuşamamıştı.

- Güvenir, CACEM’in İlk Türk Üyesiydi… -

Güvenir; 1959’da CACEM (Milletlerarası Kompozitörler Tescil Komitesi)’in sınavına girip, ilk Türk Bestecisi ve Kompozitörü unvanını da aldı.

Yoğun müzik koşuşturmaları arasında evlenmeye de fırsat buldu; iki çocuk sahibi oldu. Sorumluluğu bir kat daha artmıştı. İzmir Caddesi’nde bir mekân açıp, işletmeciliğe soyundu. Lokalinde program da yapıyor; günün sevilen parçalarını seslendiriyordu. 1967’nin kışında işi iyi gitmeyince; lokalini kapatmak zorunda kaldı. Çok sevdiği, üzerine titrediği eşi ile de arası bozuldu; ayrıldılar. 

Ardından acıları katlandı; eşini trafik kazasında kaybetti. Romantik sanatçının kökleri bir bir kopuyordu.

- Sensiz Saadet Neymiş, 17 Bin Beste Arasından Birinci Seçildi… -

Eşini kaybettiği yıl, 1967’de, haftalık gazetenin açtığı Altın Beste Yarışmasına katıldı. Sensiz Saadet Neymiş; yarışmaya katılan 17 bin eser arasından birinci seçilecekti. Bir heykel ile 10 bin lira para ödülü kazanacaktı. Eserleri Zeki Müren, Gönül Yazar, Nil Burak gibi dönemin ünlü pek çok sanatçısı tarafından plaklara okunacaktı.

Gönül Yazar tarafından plağa dökülen; ‘Gel Desen Gelemem ki’, 100 bini aşan satış rakamı yakalamış; Altın Plak Ödülü’ne layık bulunmuştu.

Üstat Yaşar Güvenir; kemanî-bestekâr Fehmi Ege’nin eserlerini yorumlamakta çok başarılıydı; büyük zevk alırdı. Kendi orkestrasının yanında, Vasfi Uçaroğlu Orkestrası ile de çalışmalar yapmıştı.

- Kızının Ölümünü de Gördü… -

Kötü kader, Güvenir’in yakasını hiç bırakmadı. Amansız/sinsi hastalığa yakalanan kızını çok genç yaşta yitirdi. Onun hatırasına, üzüntüsünü dile getiren, ‘Çaresizim’ şarkısını yazıp besteledi. Şarkı, Ahmet Özhan tarafından okundu; büyük sükse yaptı; ün sağladı.

Ankara gibi İstanbul da ona iyi gelmedi; şans getirmedi. Geçirdiği kalp ameliyatı sonunda, sol tarafına felç geldi. Kolunu oynatamayınca; piyano da çalamadı. Aktif çalışma hayatından, sahneden çekilmek zorunda kaldı. 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

3 June 2021 18:16
1,287 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Bir Gece Ansızın Gelebilirim

Ünlü aşk şairi Ümit Yaşar Oğuzcan’ın güftesini yazdığı rast şarkı - bestekârı Rüştü Şardağ! - bir dönem Türkiye’nin gündemindeydi.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Fosforlu Cevriye

Suat Derviş’in kalemiyle ölümsüzleşen ‘Fosforlu Çevriye’, toplum dışına itilmiş, sokakları mesken edinmiş ‘hayat kadını’ydı! Özgürlüğüne düşkündü. Çilesini/kaderini kabullenmişti. Erkeklere boyun eğmezdi. Polis takibinden kaçan adama kalbini vermekten de çekinmedi. Ya romanın yazarı Suat Derviş kimdi, nasıl bir hayat sürdü?

Nazım’ın Tek Taraflı Aşkı

Suat Derviş (Hatice Saadet); güçlü, mağrur, bildiği yolda dönmeyecek kadar cesur, kartvizitinde pek çok ilki taşıyan kadındı.

Cenazeden Sonra Kuru Fasulye Ve Yanında Rakı

Horoz Nuri’nin (Vahi Öz) Bedia’ı (Mualla Sürer) Fransızcayı akıcı konuşur, çok iyi piyano çalar ve Türk Sanat Müziği meşklerine katılırdı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Şapkanın Sarık İle Mücadelesi

Osmanlı bürokrasisi - zaman zaman - Batı’yı takdir etse de Batılılaşmaya hep mesafeli durdu. Avrupa’dan yenilikleri getirmeye yeltenen hükümdar(lar) ya cezalandırıldı ya da hayatını yitirdi. Ulema ve ordu da diğer önemli muhaliflerdi. Genç Cumhuriyet de kurulurken - aynı zamanda! - hem işgal güçleriyle ve hem de yeni yönetime karşı duranlarla kapışacaktı.

Tesettürlü Sosyalist Şaire

Yaşar Nezihe (Bükülmez) Hanım, hayata, zorluklara, haksızlıklara, yolsuzluklara direndi. Ezilenin yanında, ezenin/despotun karşısındaydı. Şaire kimliği ile ilgi uyandırdı. Türk edebiyatının 1 Mayıs temalı ilk şiiri onun imzasını taşıyordu.

MSP'li Bakan'ın Gözünden 12 Eylül’ün İlk Günleri

Malatya Milletvekili, MSP Genel Başkan Yardımcısı, İmar ve İskân eski Bakanı Recai Kutan; 12 Eylül 1980 Cuma günü yapılacak askerî darbeyi 3 gün önceden duydu/öğrendi.

Ali Babacan’ın Bilinmeyen Hikâyesi

Ali Babacan; - Başkentli gazetecinin benzetmesiyle! - Ankaralı, Müslüman burjuva ailenin - yurt içinde ve yurt dışında! - en iyi okullarda eğitim almış üyesiydi. ABD’ye gitti; Batı gördü; yabancı diller öğrendi. Aile şirketini yönetmesi, geliştirmesi/yükseltmesi beklendi. Babacan; kendisini aniden siyasetin içinde buldu; sonrası çorap söküğü gibi geldi…

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Kamu Hizmeti’ Veren Lüks Mama

Lüks Nermin; İstanbul’un en ünlü - yerli! - kadın satıcılarındandı; dönemin iktidarına yakın durmuş; kendisinden istenileni yapmış ve politikacıların desteğini görmüştü.

Putin'in Kadınları

Ünlü şairimiz Orhan Veli, ‘Kitabe-i Sen-i Mezar’ isimli şiirine, ‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar,’ mısralarıyla başladı. Süleyman Efendi’nin sıkıntılarını anlattı. Putin de, çevresindeki güzel kadınlardan çekti. Kalbini verdiği, kanatları altına aldığı, özenle sakladığı ‘nazende’ler sayesinde merak edildi, dillere düştü, haberlere mevzu oldu. Putin ve yakın çevresini saran ‘nazenin’ler, dünyanın da ilgisini çekecekti!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Öteki Putin / 2

Putin, dünya siyaset arenasına çıkınca, hemen fark edildi. Gizli servislerin, basının ilgi alanına girdi. Özel hayatı, çalışma şekli, yakın çevresi, ailesi ve hatta akrabaları tek tek değerlendirildi. Yazıldığı gibi Putin, ‘dünyanın en zengin adamları arasında’ mıydı? ‘Birbirinden güzel 2 hanımla birlikte olmuş’ ve ‘ailesinin kalabalıklaşmasını sağlamış’ mıydı?

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Mezarımı Taştan Oyun!

Hüseyin Peyda, sinema tarihimize mendil ıslatan yerli melodramların öncüsü olarak geçti. ‘Söyleyin Anama Ağlamasın’ ve ‘Mezarımı Taştan Oyun’ ile rüştünü ispatladı. Milyonların sevgisini ve hayranlığını kazandı. 40 yıllık Yeşilçam serüveninde kendisini yenilemeyi, ayakta kalmayı bildi/başardı.

Erotik Filmlerin Unutulmayan Yıldızı

70’li yılların sonunda Yeşilçam’ı ‘veba salgını’ gibi sarıp, gerçek sanatçıları tribünlere hapseden ‘erotik/porno film dalgası’nın yıldızlarından Tülin Tan, hayatının son günlerini Darülaceze’de geçiriyor.

Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, kararlı, inatçı, korkusuz, tehditten yılmayan, inancını - gerektiğinde! - hayatı pahasına koruyan yapıdaydı. Cumhuriyet ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Milliyetçiydi ve Türk Ocağı mensubuydu. Atatürk’ün açtığı yeni yolun inanmış fedaisiydi.

Tanju Okan Ve ‘Kadınım’ Şarkısı

Tanju Okan; İzmir’den yetişmiş bir ses sanatçısıydı. Türk Hafif Müziği’nin kurucuları/öncüleri arasındaydı. Kısa sayılabilecek hayatında unutulmayacak/ölümsüz şarkılar seslendirdi. Son anına kadar hayata kırgındı; mutsuzdu; huzursuzdu…

Çifte Tabancalı Aktör: Gazanfer Özcan

Gazanfer Özcan; eski tabirle ‘nevi şahsına münhasır’ tiyatro insanıydı. Kendisiyle barışıktı; ailesine ve sanatına bağlıydı. Son nefesine kadar sahnenin tozunu yuttu; öldüğünde devlete vergi borcu çıktı.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?