Adnan Menderes’in Son Yasak Aşkı

Menderes’in bir yanı hep boştu/boş kaldı. Eşi Berin Hanım ve tanıdığı/birlikte olduğu bütün kadınlarda annesini aradı; daha doğrusu anne sıcaklığını/şefkatini bulmaya çalıştı. Arayış serüveninde toplumun değer yargılarını pek dikkate almadı; anı dolu dolu yaşadı… Hep kalbinin sesine uydu; kadınların peşinden gitti, koştu…

Adnan Menderes’in Son Yasak Aşkı

‘Erotik romancı’ Suzan Sözen; yasak aşkı, Başbakan Adnan Menderes’e yazdığı özel mektubunda duygularını anlatıyordu. Yasak aşkını, mahrem duygularını, romanlarına konu edinmişti. Okuyucuları; roman kahramanlarını merak edecek; ama bilemeyecekti:

‘Romanımızın kahramanın ismini değiştiriyorum. Çalıştığım o yeni şekle Yaşar adı uymuyor. Sonu ‘nan’la biten bir isim lazım. Adnan koyamam tabii… Sinan, Renan, Kenan… Hiç birisi Adnan kadar güzel değil...’

Demokrat Parti’nin değişmeyen/tabii Başbakanı Adnan Menderes’in uzun soluklu 3’üncü ve son aşkıydı. Başbakan’ın evinde sözü geçince, adı anılmaz; yalnızca ‘O kadın!’ denirdi. Polonya vatandaşı Rus asıllı annenin ve İstanbul’lu babanın 5 kızının en büyüğüydü. Suzan ve diğer kız kardeşleri Suadiye’de otururdu. Yaz mevsimi boyunca Serkldoryan Kulübü’ne (bugünkü Büyük Kulüp!) giderlerdi. Kulüpteki herkes, kızlara hayrandı. Çapkın bekâr erkekler arasındaki lakapları, ‘Moskof Bakireleri’ydi. 

Anne Galina Hanım ilk Rus kadın pilottu. Babası Şevkatî Bey; uzun süre ticaretle uğraşmış, sonra da gazetecilik yapmıştı. Ölünceye kadar Cumhuriyet gazetesinde çalışmıştı. Suzan Sözen; İstanbul’daki Dame de Sion’dan mezun olmuştu; Fransızca, Rusça, Lehçe ve biraz da Almanca konuşur yazardı. Hedefi; yazar, daha doğrusu romancı olmaktı. Ama sinemada kolayca star yapılacak güzellikte, cazibede ve albenideydi. - Nitekim ileriki yıllarında bir yabancı filmde başrolde oynadı! - Görenler bir değil, çok kez bakarlar; sonra da canlı yayın yapan kameralar gibi ’hedefe kilitlenir’lerdi!  Yakın arkadaşı Leyla Umar’ın yazdıklarına göre; çevresindeki genç kızlar, Suzan’a benzemek isterdi. Osmanbey’de Tan Sineması vardı. Suzan ne zaman sinemaya gitse, genç oğlanlar peşinden koşardı.

Gazeteci Berin İnsel; yaptığı bir röportajda Suzan Sözen’i şöyle anlatmıştı: ‘Uzun boylu, biçimli ve muntazam bacaklı… İtalyan yıldızlarına benzeyen dolgun; fakat ince vücutlu bir kadın; çok güzel elleri var, tırnakları cilasız. Yüzüne bakarken insanın gözleri dolgun dudaklarına ve simsiyah gözlerine takılıyor ve bir daha ayrılmıyor…’

- Suzan Sözen; Ünlü ABD’li Film Yıldızı Dorothy Lamour’a Benzetilirdi… -

Yakın arkadaşları, - çoğunlukla da aynı okuldan mezun olanlar! - Suzan’ı, Amerikalı ünlü yıldız Dorothy Lamour’a benzetirdi. - Dorothy; 1936'da çevirdiği The Jungle Princess filmi ile bir anda dünya çapında ünlenmişti. Doğulu tipi, gizemli hayatı ve seksepalitesiyle erkeklerin rüyalarını süslemişti! - Sınıf arkadaşı, sırdaşı sonradan üne kavuşacak ve gazetecilik yapacak Leyla Umar; O’na ‘Dorothy Lamour Suzan!’ ya da ‘Bizim Dorothy Lamour!’ diye seslenirdi. Anılarında Suzan Süzen’e de yer vermişti:

‘Babam bir arkadaşıyla Rusya’yla ticaret yapmıştı. Suzan, onun kızıydı. Annesi Rus’tu. Dönemin ünlü artistlerinden Dorothy Lamour’a benzerdi. Beni de 14-15 yaşlarında Dorothy Lamour’a benzetirlerdi. Bu yüzden ona ‘Büyük Dorothy’; bana ‘’Küçük Dorothy,’ derlerdi.’

Yakın arkadaşı Leyla Umar’a göre Suzan Sözen; ne ilk eşi Nejat Bey’i ne de bir başkasını asla sevmedi. Bencildi; büyü ile uğraşan kötü kalpliydi. Ama babası, Leyla’ya Suzan ile her yere gitmesine izin verirdi. Mesela sinemalarda veya Park Otel’in alt katındaki gece kulübünde sık sık görünürlerdi. Her hafta sonu, Taksim’deki Park Otel’e kahvaltıya giderlerdi. Çok şık, modern ve manzarası muhteşemdi. Hele Amerikan barı bir ahşap işçilik/mühendislik harikasıydı. Otelde Adnan Menderes gibi siyasiler; Doğan Nadi, Yaşar Kemal gibi gazeteciler/yazarlar kalırdı. Leyla Umar; Suzan Sözen’i şöyle anlatmıştı:

‘Dorothy Lamour Suzan; babamın elinde büyüdü, Dame De Sion’u bitirdi. Çok güzeldi, babam sekreter olarak yanına almıştı; ‘sırf erkekler peşine düşmesin,’ diye. Babam aklınca kızı koruyacaktı! Ama Dorothy Suzan; Adnan Menderes’in metresi oldu. O zamanki İstanbul Emniyet Müdürü ile evliydi. (…) Suzan bir de kitap yazmıştı: Aşk Kitabı. Babama göndermiş ve ‘Sevgili amcama!’ diye de imzalamıştı. Babam da, hiç unutmam, kanepedeydi; ‘Oku kızım, bakalım bizim Suzancık ne yazmış?’ dedi. Ama okumaya başlayınca kala kaldım, zor okuyorum çünkü şehvet dolu kitaptı. Daha birinci sayfa bitmemiştim ki babam; ‘Yeter Leyla,’ demişti; ‘Bu kadar yeter, okuma!’ Babam kitabı fırlatıp atmıştı; ‘Yaza yaza bunu mu yazdı…’

- Suzan Sözen; Türk Erotik Romanı’nın Öncüsüydü; Annesiydi… -

Suzan Sözen; Kerime Nadir gibi aşk romanları yazmayı düşünmüştü; ama cüretkârlığını birkaç adım ileriye götürmüştü. Bir edebiyat tarihçisine göre Sözen; Türk erotik romanının öncüsüydü/anasıydı. Kadın/erkek ilişkilerini alabildiğince işliyor; kadın kahramanlarını hep şehvet düşkünü hemcinsleri arasından seçiyordu. Belki de içinde patlayan volkanı satırlarına aktarıyor; aşka susamış/acıkmış okuyucularına zengin/sınırsız düş dünyasının kapılarını aralıyordu. Ses getiren ve geniş kitlelerce okunan ilk romanı Kiralık Ruh, 1952’de Milliyet gazetesinde 67 gün boyunca yayınlandı. Senera adlı bir diğer romanı da günlük bir gazetede neşredildi. Roman kahramanı; ilk 33 bölümde tam 13 farklı erkekle cinsel ilişkiye giriyordu. 

Sana Döneceğim (1954), Senera (1959), Sahibini Arayan Kadın (1959) ile ününü pekiştirmiş ve Fransız kadın yazar Francoise Sagan’a benzetilmişti. Fransız meslektaşı da gözü kara, şehvet düşkünü kadınları hikâye ediyordu. Kaderleri de benziyordu. Françoise Sagan; bir dönem Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Francois Mitterand’ın metresiydi. Sagan; Fransa Cumhurbaşkanı Pompidou’nun oğluyla da yaşamıştı. Suzan Sözen; - Taksim Park Otel’deki özel odasında… - Adnan Menderes’e imzaladığı Senera adlı romanın ilk sayfasına; ‘Adnan, her satırında sen varsın...’ diye yazmıştı.

Fransız romancı Françoise Sagan’ın kocası, tanınmış editör Guy Schoeller, Suzan Sözen’in yazdığı romanlarla yakından ilgilendi. Türkiye’deki Hachette Kitapevi’nin müdürü Morrison’a bir mektup yazdı. Mart 1958 tarihli mektubunda, Sözen’in son romanının hemen kendisine gönderilmesini istedi. Susan Sözen’in erotik unsurlar taşıyan romanları Avrupa’da karşılık görüyordu. Bazıları İngilizce ve İtalyancaya çevrilip yayınlandı.

Susan Sözen; yakın arkadaşı Leyla Umar’ın babası, tütün tüccarı İhsan Bey’in kanatları altına girdi; bürosunda sekreterlik yapmaya başladı. Ama güzelliği ve dişiliği ile dikkatleri hemen üzerine çekti; işadamı Nejat Verdi’nin evlenme teklifini kabul etti. - Verdi; Türkiye’ye cip ithal eden bir şirketin sahibiydi! - Eşinin iş gezilerine de katıldı; bir süre Harput’ta yaşadı. İzlenimlerini Rahika adlı ilk romanında paylaştı. Ayakları üstünde durmak istiyor; unutulmaz aşk maceraları yaşamayı hayal ediyor; şehvetin esiri olmayı düşlüyordu. Romanlarında aktardığı, - çoğunlukla! - yaşadığı/düşlediği olaylardı. 

- Nejat Verdi İle Evliyken Ferit Avni Sözen’le Beraber Oldu… -

Leyla Umar; bir gün Suzan Sözen’in evine uğradı. Sözen; Nejat Verdi ile evliydi. Evde polis müdürü Ferit Avni Sözen de bulunuyordu. Umar; Sözen ile ilk kez karşılaştı ve tanıştı. Arkadaşı ile arasında bir şeyler olduğunu anladı. Suzan Sözen; Nejat Verdi ile evliydi; ama sık sık mutsuzluğunu anlatıyordu. Umar bir gün Boğaz’da gezerken; Suzan’ı Ferit Sözen’in arabasında gördü. Suzan; hemen her akşam arkadaşı Leyla Umar ile Park Otel’in Gece Kulübü’ne gidiyor ve stres atıyordu. Gündüzleri de, Ferit Avni Sözen ile flört ediyordu.

Hakkındaki iddialara göre; evliliğinde aradığı heyecanı/tutkuyu bulamayınca başka limanlara yelken açtı: Polis memuru/öğretmen Ferit Avni Sözen’in kollarına mutluluğu yakalamaya gitti. İlk eşi Nejat Verdi’den ayrılıp Ferit Avni Sözen ile nikâh masasına oturdu. Teşvikiye’deki Belveder Apartmanı’na taşındı. Ferit Avni Sözen; emniyetteki görevinin yanı sıra serbest avukatlık da yapıyordu.

Kocalarının ikisi de hem zengin, hem de tanınmış ailelere mensuptu. İlk iki kitabında Fatma Esen adını kullandı; Suzan Verdi isminden imtina etti. Sonraki kitaplarında hep Suzan Sözen imzasını yeğleyecekti. Ferit Avni Bey; Suzan Sözen’e hem edebiyat dünyasında hem de siyaset âleminde yeni imkânlar/kapılar açacaktı. DP’nin değişmeyen başbakanı Adnan Menderes’le tanışmasına/yasak aşk yaşamasına da izin verecekti.

Suzan Sözen; romanlarıyla edebiyat âleminde bir yer edinmeyi başardı. Ama arayışına, bitmez tükenmez arzularına gem vuramazdı. Kapalı kapıları bazen kaleminin gücüyle bazen de dayanılmaz cazibesiyle aşardı/aşmaya çalışırdı! Sözen’i anlatan bir başka yazar şu satırları kaleme alacaktı: 

‘Hafif göğüs çatalı göstermeye meraklıydı. Seksi görünen kadın havasından çok, sakin görünen şehvet fırtınasıydı. Çok güzel omuzları vardı. Dorothy Lamour'a benzerdi...’

- Suzan Sözen; Gazete Sahiplerini Evine Çağırırdı… -

Melih Özbay’ın kaleme aldığı, Sabıkların Gizli Dosyaları adlı kitapta Suzan Sözen’e de bir bölüm ayrılmıştı. Özbay’a göre; Suzan Sözen roman satmak için bazı taktikler geliştirmişti; eskiden beri Babıali’de anlatılırdı. Sözen; romanını satmak istediği günlük gazetenin sahibini evine davet ederdi. Romanını ona okumak isterdi. Bu davranışı inatçı/kararlı karakterini gösteren bir örnekti. İlk romanlarından birisi Milliyet’te tefrika edilmişti. Bu romanından kalan tek hatıra, rahmetli Ali Naci Karacan’ın şu sözleriydi: ‘Güzel kadın; ama ağzı kokuyor…’ (…) Ama asıl kabiliyet ve gücü edebiyat ve siyaset sahasında değil, vuslat alanındaydı. 

Menderes; sık sık İstanbul’a ‘nefes almak’ için gelir; Taksim’deki Park Otel’de özel odasında kafa dinlerdi. Akşamları şehrin ünlü kulüplerini, müzikhollerini dolaşır; arkadaşlarıyla dertleşir ve birkaç kadeh rakı içerdi. Çapkınlıkları da dillere destandı. İstanbul’un ünlü maması Lüks Nermin’in servis ettiği kızlarla ilgili iddialar kulaklara üflenirdi. Menderes de aşkı, tutkuyu, heyecanı ve güzeli arardı; aslına bakılırsa hep arayış içindeydi. 

İstanbul Polis Okulu’nun öğretmenlerinden, polis memuru Ferit Avni Sözen’in tayini bir iddiaya göre Gümüşhane’ye, bir başka iddiaya göreyse Muş’a çıktı. Sözen; 1939’da İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştu; serbest avukatlık da yapıyordu. Sözenler; baş başa verip tayini durdurmanın yollarını aradı. Bir dostları, Başbakan Adnan Menderes’in sorunu çözebileceğini söyledi. Tarihler 7 Ağustos 1957’yi gösteriyordu. Suzan Sözen; Taksim’de politikacıların, zenginlerin, bürokratların devam ettiği bir kulübün yöneticisi, Piliç Osman - lâkaplı! - (Altuğ) ile tanıştı. Kulüp Başkanı da, Başbakan Adnan Menderes’di. Piliç Osman; yardım ede(bile)ceğini, Menderes ile görüştüre(bile)ceğini söyledi. İlk girişimde, Başbakan ile yüz yüze gelmek mümkün olmadı. Ama Suzan Sözen’in lügatinde ‘yılmak’ diye bir kelime yoktu.

Bir başka iddiaya göreyse Suzan Sözen; Adnan Menderes ile Kervansaray Pavyonu’nda tanıştı. Sözen’i Menderes’e tanıştıran kişi, Piliç Osman lakaplı Osman Aytuğ idi. Aytuğ; dolandırıcılık suçundan birkaç kez polis tarafından gözaltına alınmıştı.

- Suzan Sözen; DP İstanbul İl Kadınlar Kolu’na Üye Oldu… -

Suzan Sözen; DP Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes ile yakın ilişki kurabilmek için DP İstanbul İl Kadınlar Kolu’na üye bile oldu.

Suzan Sözen; Yassıada Duruşmaları’nda sakıt Başbakan Adnan Menderes ile nasıl tanıştığını açık açık anlattı. O’na göre hiçbir şey saklamadı. Kulüp yöneticisi Piliç Osman (Altuğ); Menderes ile görüşüp durumu aktarmıştı. Menderes de; hem güzel, hem de yazar hanımın bir romanını imzalı istemişti. Bayan Sözen; kocasına sormuş ve muvafakatini almıştı. Böylece devrin Başbakan’ı ile güzel yazarı ilk kez satırlar aracılığıyla tanıştı. Ardından eşinin tayin yerinin değiştirilmesi ricası iletildi. Ferit Avni Sözen; Başbakan’ın talimatıyla İstanbul’da kaldı; çok geçmeden de İstanbul Emniyet Müdür Vekili yapıldı.

Sözen; yeni göreviyle beraber, İstanbul İl Protokolü’nde de yer edindi. Şehre gelen önemli kişileri, siyasileri, devlet temsilcilerini karşılayacaktı. İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay ile karşılama törenlerine katılmaya başladı. Bir hafta sonu Başbakan Adnan Menderes’in şehre geleceği duyuruldu. Güzel eşini, - imzalı kitabını Başbakan’a gönderen! - Suzan Sözen’i de yanında götürdü.

Başbakan Adnan Menderes’i Yeşilköy Havaalanı’nda İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay ile İstanbul Emniyet Müdür Vekili Ferit Sözen ve şıklığı, güzelliğiyle gözleri kamaştıran/dilleri dolandıran eşi Suzan Sözen karşıladı. Suzan Sözen ile el sıkışan Menderes’in bütün yorgunluğu gidivermişti. Başbakan Menderes; karşılamadan sonra kendisini bekleyen 073 plakalı Pakard marka makam otosuna bindiğinde çok rahat ve neşeliydi. Vücudu şimdiye kadar çok az tanıdığı bir kimyasalın/büyünün etkisine girmişti. Hemen şoförü Bahri Baba’nın omzuna eliyle vurdu; ‘Ferit Bey’i telsizden ara! Kendisine sayın eşiyle beni karşıladıkları için teşekkür edemedim,’ dedi.

Ferit Avni Sözen ve güzel eşi; yakın dostlarına evlerinde akşam yemeği verecekti. Başbakan da davet edildi; bazı eksikleri olursa peşin peşin özür de dilendi. Menderes davete çok sevindi ve icabet edeceğini bildirdi. Suzan Sözen; eşinden davete olumlu cevap verildiğini öğrenince, hemen aynanın karşısına geçip kendisine çeki düzen verdi. Üzerindekini değiştirdi; koyu kırmızı, insanı tahrik eden bir bluz seçti. Yanındaki arkadaşına göz kırpıp konuştu:

‘Türkiye’nin en yakışıklı Başbakanı ancak böyle karşılanabilir…’

Yemek sonrası samimi ve uzun sohbet gece yarısına kadar sürdü. Menderes kapının önünde son noktayı koydu: 

‘Bana bütün yorgunluğumu unutturdunuz. Siz, mutlaka bir iyilik meleği olmalısınız…’

Teşekkür konuşması, ileride kurulacak samimi, tutkulu ve tensel ilişkinin işaret fişeğiydi.

- İlişkileri Başladığında Menderes 62, Suzan Sözen 32 Yaşındaydı… -

Ferit Sözen; İstanbul’un güvenliğinden sorumlu tek isimdi. Günün her saatinde görevinin başındaydı ve yerine asil Emniyet Müdürü atanmıyordu. Zaten kendisinden başkası da koskoca şehrin asayişinin sorumluluğunu omuzlamazdı. Eşi İstanbul’la ilgilenirken; Suzan Sözen de bütün sevgisini, şefkatini Başbakan Menderes’e ayırdı. Belveder Apartmanı âşıkların yuvasıydı. Kendilerince bir sinyal sistemi ayarlanmıştı. Arka balkonun çamaşır ipine beyaz don asılmışsa; evde kimse yoktu; gelinebilirdi. İpteki kırmızı don tehlike işaretiydi: Ferit Bey evdeydi; ya yorgunluğunu gideriyordu ya da misafirlerini ağırlıyordu. Sarı don ise; ‘az sabret, biraz sonra tehlike geçecek,’ demekti. Yeşil don sallanıyorsa; ‘kapı açık, bekleniyorsunuz!’du.

Menderes ile Suzan Sözen arasındaki yaş farkı 30 idi. 1955’de tanışıp, beraber olmaya başladıklarında Adnan Menderes 62, Suzan Sözen de 32 yaşındaydı. Menderes’in Başbakanlıktaki kasasından çıkan ve Yassı Ada Duruşmaları’nda belge diye sunulan/okunan mektuplarda Suzan Hanım’ın baskın duygularının ve arzularının izleri görülüyordu.

Menderes tabiatı icabı başkasının kurallarına uymayı pek sevmezdi. ‘Önce pilav, sonra plan’, vecizesi kendisine aitti. Kişisel ilişkilerinde de kendi kuralları geçerliydi. Haber vermeden, çat kapı Belveder Apartmanı’na gidip gelmeye/girip çıkmaya başladı. Aklı estiğinde kapının zilini çalardı. Suzan Hanım; sokakta Başbakan’ın resmi arabasını görünce kocasını uyarırdı: ‘Haydi Ferit! Sen arka odaya geçiver!’ İstanbul Emniyet Müdürü de ‘emre uyardı’! Başbakan’ı evinde de merasimle karşılayamazdı ya?

Leyla Umar’ın aktarımına göre Adnan Menderes; Suzan Sözen’e âşıktı. Her seferinde eve girmek için gelecek işareti beklerdi. Umar; sevgili arkadaşını ziyaret etmek için eve gitmişti. ‘Misafirim var!’ denilerek yüz geri edildi. Halinden ve heyecanından, evdeki misafirin kimliğini anlamıştı ve içeriye girmek için zorlamamıştı. Suzan Sözen; Teşvikiye’de İstanbul’un en modern ve gözde binalarından Belveder Apartmanı’nın 4. katında otururdu.

Belveder Apartmanı’nın sakinleri de durumdan memnundu. Başbakan Adnan Menderes de mahalleli arasına katılmıştı/karışmıştı. Kimsenin sesi çıkmadı; şikâyeti duyulmadı. 

- Park Otel’in Kral Dairesi Aşıkların Mekanıydı… -

Park Otel’in Kral Dairesi, Menderes’in kullandığı mekânlardandı. İstanbul Boğazı’nın muhteşem manzarası ayaklarının altındaydı. Bazen Suzan Sözen; Kral Dairesi’nde misafir edilirdi. İkili, muhteşem manzara eşliğinde rakılarını yudumlarken; İstanbul’un imar meselelerini tartışırlardı. İddiaya göre Ferit Avni Sözen; Park Otel’in girişinde gerekli emniyet tedbirlerini aldırırdı; Başbakanlık korumaları ile nöbetteydi.

Menderes - Sözen ikilisi bazen Florya’da buluşurdu. Menderes’in yanında çoğu zaman DP Sakarya Milletvekili Rıfat Kadızade de bulunurdu. Kadızade; Menderes’in ‘kara kutusu’ydu; yaptığı her şeyi bilirdi. Çok zengin, çok samimi ve sırlarla dolu bir bağlılık içindeydi. Kadızade; 1959’da Londra’ya yapılan seyahatte Menderes’e eşlik eden heyetteydi. Uçak kazasında Menderes’i omuzlayıp kaza mahallinden uzaklaştıran kişiydi.

Suzan Sözen’in romanları su gibi satılır oldu. Ancak hiçbir romanında Adnan Menderes’le ilgili tek kelime etmedi. 27 Mayıs Askerî Darbesi’nin ardından Park Palas’ta Menderes’in sürekli kaldığı özel odada Senera adlı romanı bulundu. Birinci sayfasında el yazısıyla şu cümle yazılıydı: ‘Adnan; her satırında sen varsın…’ 

Suzan Sözen ile Adnan Menderes arasındaki tutkulu ilişkinin oluşmasında Berrin Hanım’ın bir etkisi var mıydı? Bir iddiaya göre Menderes’in nikâhlı eşi Berrin Hanım; Suzan Sözen’i bilerek kocasının üzerine salmıştı. Çünkü aynı günlerde Menderes; opera sanatçısı Ayhan Aydan ile büyük aşk yaşıyordu. Hatta bir oğulları ölü doğmuştu. Berrin Hanım; Aynur Aydan ile kocası arasındaki heyecan fırtınasını durdurmak isteyebilirdi. İddianın boyutu biraz daha ileriydi: Berrin Hanım; dönemin MİT’inden de yardım alarak, İstanbul’un en güzel kadınlarından Suzan Sözen’i devreye sokmuştu.

- Adnan Menderes; Suzan Sözen’in Büyüsünün Etkisindeydi… -

Suzan Sözen; Menderes üzerinde gözle görülebilen bir yaptırım gücüne sahipti. Ankara Kızılay’da eski Başbakanlık binasında Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyordu. Toplantıya Türkiye’nin Londra ve Atina Büyükelçileri ile yüksek rütbeli subaylar da katılıyordu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar toplantıyı yönetiyordu. İçeriye Başbakan’ın Özel Kalem Müdürü girdi; eğilip Menderes’in kulağına bir şeyler söyledi. Menderes; toplantıdakilerden birkaç dakika izin istedi; İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay acil ve mühim bir iş danışacaktı. Menderes dışarıya çıktı; ama geri dönmedi. Salondakiler bir saate yakın bekledi. Geri dönen olmayınca Ethem Menderes; Başbakan’ı aramak için salon dışına çıktı. Öfkeden yüzü kızarmış halde geri döndü. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın kulağına fısıldadı. Telefon eden kişi İstanbul Valisi Gökay değildi. İstanbul’daki son aşkı, yeni gözbebeği Suzan Sözen’di. Menderes’i özlemişti; hasretle bekliyordu. Başbakan da kalbinin sesine kulak vermişti. Suzan Hanım’ın sesindeki ahenk ve davet bir büyünün eseri miydi?

Adnan Menderes’in çocukluk arkadaşı, DP kabinelerinin değişmeyen bakanlarından Ethem Menderes’in anılarının 7 Ağustos 1957 Çarşamba günkü bölümüne şu notu ekledi: ‘Suzan; amcamın (Adnan Menderes!) başını yiyecek. İleride muazzam bir skandal yaratabilir…’ Ethem Menderes’in tespiti doğru çıktı. Suzan Sözen; Yassı Ada Duruşmaları’nda Adnan Menderes’i çok zor durumda bıraktı. Adeta aleyhine çalıştı.

Suzan Sözen; 13 Ekim 1960 Perşembe günü İstanbul Valiliği’ne davet edildi. Sakıt Başbakan Adnan Menderes ile yaşadığı büyük aşk nedeniyle ifade verdi. Daha sonra başka mecralarda da bazen ifadesine, bazen bilgisine başvuruldu. Kocası İstanbul Emniyet Müdür Vekili Ferit Avni Sözen; ‘randevu evlerinden haraç aldığı’ iddiasıyla tutuklandı; bir süre cezaevinde kaldı ve aynı suçlamayla yargılandı. Lüks Nermin ismiyle maruf, genelev patroniçeliği yapan Şaziye Zeren (Topçu) da soruşturmaya uğradı. İfadesinde şu bilgiyi verdi:

- Ferit Sözen Hakkındaki Rüşvet Ve Haraç İddiaları… -

‘Ferit Sözen’i tanırım. İstanbul Emniyet Müdür Vekili iken; İstanbul’u haraca kesmişti. Ferit; benden Bedri Bülent Yüksel vasıtasıyla para isterdi. Bu adam önceden serseriydi; sonradan zengin oldu…’

Lüks Nermin; devlet idarecilerine kadın temin ettiğini de ileri sürdü. İstanbul’a gelen yabancı devlet adamlarına da kadın buluyordu. Krallara bile servis yapmıştı. Kadın başına 1.000 lira ücret istiyordu. Bazen talebi karşılamakta zorlanıyordu. Hizmet verdiği dünya liderlerinden birisi, Endonezya Devlet Başkanı Ahmet Sukarno’ydu. Sukarno; ilişkiye girdiği Nil isimli seks işçisinden ‘bel soğukluğu’ kapmıştı. İki devlet arasında ilginç sorunlar yaşandı. Endonezya’nın protesto notası verdiği dahi iddia edildi.

Suzan Sözen; 1964’de kocası Ferit Avni Sözen’den boşanmak için mahkemeye başvurdu. Belveder Apartmanı’ndaki dairesini boşaltıp Ataköy’e taşındı. Maddi durumu yerindeydi. Bir hayranı Suzan Sözen’e Ortaköy’e yakın bir yerde 7 odalı bir daire hediye etmişti. Sözen de yeni evini, kadim arkadaşı Leyla Umar’a aylığı 700 liraya kiraya verdi. Umar; Sözen’in evinde 4-5 yıl oturdu; kira tutarını düzenli şekilde bankadaki hesabına yatırdı. Fakat hiç yüz yüze gelmedi.

Ferit Sözen; Suzan Sözen’i hiç affetmedi. Mirasından çıkartarak cezalandırmaya çalıştı. Sarıyer’de Boğaz’a nazır yalısını eski eşlerine ve kardeşine bıraktı. Suzan Sözen yalının satışından tek kuruş al(a)madı.

Suzan Sözen; Temmuz 1972’de İstanbul’da bir antikacı dükkânı açtı. 1968’de de 3. evliliğini yapmıştı. 2002’de 79 yaşında gözlerini yumduğunda çevresinde kimse yoktu. Romanları çok az kişi tarafından hatırlandı. Oysa Türk Edebiyatı Tarihi’ne ‘Türk erotik romanının en önemli kalemi, kraliçesi’ kaydıyla girmişti. Kitapları İtalyanca ve İngilizce yayınlanmıştı.

Bazı üniversite öğrencilerine eğitim bursu sağlamış; hatta Amerika’da bile okumalarına destek vermişti.

27 May 2019 23:00
4,997 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Üç Başbakanın Ortak Kaderi

Celal Bayar, Adnan Menderes ve Mesut Yılmaz’ın oğulları intihar ederek hayatlarına son verdi.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Seçkin Kötü Adam

Hayati Hamzaoğlu, Trabzon kökenli Yeşilçam emekçisiydi. Ömrü boyunca sinema aşkı ile yandı tutuştu. Karın tokluğuna filmlerde oynadı. 56 yaşına kadar her türlü sosyal güvenceden yoksundu. Alışılmış ‘kötü adam’ tiplemesine yeni yorum getirdi: Hemen teslim olmayan, film sonuna kadar dişe diş mukavemet eden/dövüşen kişiliğe büründürdü.

Ömrünce Ağlayan Ünlü Güzel Kadın

Muhterem Nur, - son döneminde! - Müslim Gürses ile yaptığı ve 29 yıl süren evliliği ile hatırlandı/tanındı. Nur, Gürses’ten 22 yaş büyüktü. Bir devirde çok ünlü olmasına karşın, günümüzdeki bilinirliği sınırlıydı.

Suzan Avcı ya da ‘Şıngırdak Melahat’

Suzan Avcı (Bizavcı), ‘hayat mektebi’nden mezundu. Tek başına yaşamı ve ailesini omuzladı. Yeşilçam’da mucizeler yarattı. Çizdiği tipolojiyle milyonlarca erkeğin dikkatini çekti/hayranlığını kazandı. Adını, Türk Sinema Tarihi’nin zirvesine yazdırdı.

İngiliz Kemal’in Kasasındaki Servet

Asıl adı Ahmet Esat Tomruk olan İngiliz Kemal, 1964’de İstanbul’da Fransız Hastanesi’nde gözlerini kapadığında çok az kişinin haberi vardı.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Hastalara Şifa Dağıtan Eski Dansöz

Leyla Sayar, Yeşilçam’dan elini ayağını çektikten sonra, kendisini evliya diye tanıtmaya başlamış ve ellerindeki mucizevî güçle (!) hastalara şifa dağıttığını öne sürmüştü.

Tesettürlü Sosyalist Şaire

Yaşar Nezihe (Bükülmez) Hanım, hayata, zorluklara, haksızlıklara, yolsuzluklara direndi. Ezilenin yanında, ezenin/despotun karşısındaydı. Şaire kimliği ile ilgi uyandırdı. Türk edebiyatının 1 Mayıs temalı ilk şiiri onun imzasını taşıyordu.

Gezen’in Annesinin İstemediği Evlilik

Müjdat Gezen, ikinci evliliğini ağabeyinin karısının yeğeni Leyla Turgut’la gerçekleştirdi.

İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Alay Sancağını Mihrap Yapan Kahraman

57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey, şehit düşmesinden az önce eşi hanımefendiye mektup yazdı.

Vahdettin’in Eniştesi Damat Ferit

Damat (Mehmet) Ferit Paşa, ‘saraya damat olup Osmanlı bürokrasisinde hızla yükselme’ geleneğinin son temsilcilerindendi.

Radyoevi’nde Yumruk Yumruğa Giren Şairler

Kültür adamı Hıfzı Topuz, anılarını yayınlamasa; 2 şairimiz Oktay Rifat (Horozcu), Melih Cevdet (Anday) ve ressam Avni Arbaş’ın yaşadığı renkli olayı öğrenemeyecektik.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Yıldız Kenter: ‘Hayatım Tiyatro…’

Tiyatromuzun temel direklerindendi. Hayatını tiyatroya adadı ve adını en yükseğe yazdırdı. Yıldız Kenter: ‘Tiyatromuzun Divası’ydı…

Sosyalist Muganniye

Safiye Ayla, tıpkı Zeki Müren gibi her döneminde yeniliklerden yana oldu. Yaşının ilerlemesine bakmaksızın estetik ameliyat oldu, sahnede süper mini etek, kısa pantolon, hattâ mayo giydi.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, kararlı, inatçı, korkusuz, tehditten yılmayan, inancını - gerektiğinde! - hayatı pahasına koruyan yapıdaydı. Cumhuriyet ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Milliyetçiydi ve Türk Ocağı mensubuydu. Atatürk’ün açtığı yeni yolun inanmış fedaisiydi.

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Şairlerden Dayak Yiyen Eleştirmen

Nurullah Ataç, döneminin eleştirileri en çok önemsenen üstadıydı. Dilde sadeleşmeyi destekledi. Cumhuriyet ilkelerini savunan genç kabiliyetleri hep destekledi. Ömrünü Türkçe’ye adadı.

Radyoevi’nde Yumruk Yumruğa Giren Şairler

Kültür adamı Hıfzı Topuz, anılarını yayınlamasa; 2 şairimiz Oktay Rifat (Horozcu), Melih Cevdet (Anday) ve ressam Avni Arbaş’ın yaşadığı renkli olayı öğrenemeyecektik.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Üç Başbakanın Ortak Kaderi

Celal Bayar, Adnan Menderes ve Mesut Yılmaz’ın oğulları intihar ederek hayatlarına son verdi.

Menderes’in Sürgün Ettiği Cami

Karaköy Camisi, bilinen diğer ismiyle Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camisi, - Demokrat Parti’nin iktidarında, Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde! - Karaköy Meydanı’nı genişletmek amacıyla yıktırıldı.

Orduyu Teyakkuza Geçiren İdam

Yassı Ada, denizde gemilerin, havada uçakların, karada piyadelerin çok sıkı denetimine/gözetimine alınmıştı.

Nihat Erim’in Kıbrıs Raporu

Erim; 1956 yılında, Başbakan Adnan Menderes’e verdiği raporda; Kıbrıs’ta en iyi çözüm yolunun taksim olduğunu vurguladı.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Diplomatik Kriz Yaratan ‘Mama’

İstanbul’un ünlü ‘kadın ..ezevenk’i Lüks Nermin, Yassı Ada Mahkemeleri’nde gönüllü şahitlik yaptı. Devrin yöneticilerinin isteklerini yerine getirmişti. Hizmetlerinin karşılığı, - iddiasına göre! - devletin ‘Örtülü Ödeneği’nden karşılanmıştı.

‘Kamu Hizmeti’ Veren Lüks Mama

Lüks Nermin; İstanbul’un en ünlü - yerli! - kadın satıcılarındandı; dönemin iktidarına yakın durmuş; kendisinden istenileni yapmış ve politikacıların desteğini görmüştü.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Balığa Harçlık Veren Padişah

‘Mustafa Han-ı Evvel’, neredeyse ömrünün tamamını ‘kafes’te geçirdi. 2 defa, kısa süreli Osmanlı tahtında oturdu. Hanedan’ın erkek mensubu yokluğundan ötürü ‘zekâ geriliği’ teşhisine rağmen padişah ilan edildi. ‘Deli Mustafa’ diye tanındı. Öldüğünde, Ayasofya’da - eskiden! - ‘vaftizhane’ diye kullanılan/bilinen bölüme defnedildi.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!