33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

İttihat ve Terakki Partisi’nin ünlü hatibi Ömer Naci Bey, 1916’da, İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’da arkadaşlarıyla sohbet ederken, ilginç tespitte bulundu. Toplulukta Yakup Cemil Bey de vardı. Naci Bey’in ifadesine göre İttihat ve Terakki, ülkenin en ünlü ‘deli’lerini bir araya toplamıştı: ‘Partinin nüvesi, 40 deliden oluşurdu. Talat Paşa ‘akıllı’, Hüseyin Cahit (Yalçın) ‘kalemli’, Kara Kemal ‘hesaplı’, Ziya Gökalp ‘kitaplı’, Enver Paşa ‘kılıçlı’, kendisi ‘konuşkan’, Yakup Cemil ise ‘zır’ deliydi!’

Ömer Naci Bey’in teşhisi yerinde fakat eksikti. Yakup Cemil Bey, heyecan adamıydı. Cesaretinin sınırı yoktu. Mantık ehli değildi. Osmanlı’nın ‘Deliler Birliği’ne başbuğluk yapacak kumaştandı. Atsız’ın yarattığı Kürşad’ı hatırlatırdı. Gözünü budaktan, silahını hedeften sakınmazdı. Ona verilen emir, demiri keserdi. Arkadaşları, dostları, ülkesi ve ülküsü için cephenin en önündeydi. Görev insanıydı, operasyonların süngüsü, biçen orağıydı. ‘Vatan için!’ denildiğinde yayından fırlayan oktu.

- Kur’an, Bayrak Ve Silah Üzerine Yemin… - 

İttihat ve Terakki’ye gönlünü verdi. Sayfalara sığmayacak fedakârlıkta bulundu. Muhaliflerin, düşmanların en korktuğu isimdi. Partinin ‘Fedailer Birliği’nin öncü üyelerindendi. Keskin nişancıydı, silahşorlukta rakip tanımazdı. Silah gücünün her sorunu çözdüğüne inanırdı. Çabuk etkilenirdi, duygu ve heyecan insanıydı. İsyankâr yapısı, olumsuzluklara sert muhalefetiyle tanınırdı. Parti içinde tenkitlerini sıralar, yöneticileri tefe koyardı. Sadece tabancası ile değil sivri dili ile de ürkütürdü. Ülküsü: ‘Vatanı kurtarmak, refaha ulaştırmaktı!’ Bayrak, silah ve Kur’an üzerine yemin etmişti. ‘İdealleri için kelle alır, baş verirdi!’

Yakup Cemil Bey, Çerkez kökenliydi. İstanbul doğumluydu. Askerdi, 1903 Harp Okulu mezunuydu. İlk görev yeri Manastır’dı. Teğmen rütbesi ile 6. Nizamiye Piyade Tümeni’ndeydi. Enver Bey’in komutasındaydı. Kısa sürede gözüne girdi, güvenini kazandı. Yanından ayrılmayacak, en yakınında bulunacaktı. Kumandanının teşviki ve aracılığıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Yakın arkadaşı Sapancalı Hakkı da beraberindeydi. Osmanlı’ya karşı ayaklanan Bulgar, Yunan, Sırp, Arnavut çetelerine karşı savaştı. Gerilla taktiklerini sahada öğrendi ve başarıyla uyguladı.

Cemiyet’in vurucu gücü - silahşorlar! - ‘Fedailer Birliği’nde örgütlenirdi. Gönüllülük esastı, fedakârlık sınırsızdı. Verilen emir(ler) uygulanır, tartışılmazdı. Grup içinde yükseliş, bağlılık, talimat(lar)ın yerine getirilmesiyle doğru orantılıydı. Birlik üyeleri, muhaliflerinin gözünü korkutur veya terk-i dünya ettirirdi. 

Yakup Cemil, 1908’de, 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra askerlikten ayrıldı. Cemiyet için çalışacaktı.

- Ahmet Samim Bey’in Katil Zanlısı… -

1909’da İran’a gönderildi. Muhalefeti organize edip, meşrutiyeti yeniden ilan ettirmek için örgütlemede bulunacaktı. İran rejim muhalifleriyle işbirliğine gidecekti. 31 Mart Ayaklanması üzerine acilen İstanbul’a çağrıldı. İran’daki mesaisini askıya aldı. 

Dersaadet’teki isyan bastırılınca yine yollara koyuldu. Adana’da Ermeni olaylarını araştıracaktı. Müfettiş-i umumi atandı, tam yetkiliydi.

1910’da, - iddiaya göre! - en sansasyonel olayını gerçekleştirdi. Seda-i Millet gazetesinin Başyazarı Ahmet Samim Bey’i Galata Köprüsü üzerinde vurdu. - Polis kayıtlarına göre akşam karanlığında fail(ler) belirlenemedi/tanımlanamadı! - Olayın gerçekleştiricisi olduğu iddiası uzun süre tekrarlandı, yargılanması talep edildi. Delil yetersizliği, şahit kıtlığı mahkeme karşısına çık(arıl)masını engelledi.

Ahmet Samim Bey, tek kurşunla şehit edilmişti. Katilin usta silahşor olduğu belliydi. Muhalefetin ses çıkarmasına, olayı protesto etmesine izin verilmedi. Yoğun güvenlik tedbirleri alındı, mevta hemen kaldırıldı. Cenaze törenine de müsaade edilmedi. Mahdut sayıda cemaatin katılımıyla 2. Mahmut Türbesi’ne defnedildi. Sert karşıt kalemin tetikçi zanlıları arasında Ankara eski Valisi Abdülkadir Bey de sayıldı. İddianın sahibi ünlü romancı/düşünür Kemal Tahir’di. - Abdülkadir Bey, ‘İzmir Suikastı’ sanıklarındandı. 1926’da, Ankara İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edilecekti! -

Yakup Cemil Bey’e atılı suçların ekserisi ispatlan(a)madı. Ünlü yazar/gazeteci, ‘saray muhabirliği’ de yapmış Refi Cevat Ulunay’a göre, işleyeni meçhul kalmış pek çok suikastın şüphelisiydi. İddiaya göre, 2. Abdülhamit’in meşhur hafiyelerinden İsmail Mahir Paşa’nın Çemberlitaş’taki katlinden de sorumluydu. En ünlü kurbanı, Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa’ydı.

- Kontrol Edilemeyen Yakup Cemil… -

1911’de, İtalya’nın işgal etmeye kalkıştığı Trablusgarp’a gönüllü gitti. Günümüzdeki adı Libya olan bölgeyi kurtarmaya çalışacak ekipteydi. Mustafa Kemal Bey de mücadeleye katıldı. İttihat ve Terakki’nin önemli askeri isimleri de aynı coğrafyadaydı. Gerilla savaşı tecrübesine sahip kurmaylar özellikle görevlendirilmişti. Yakup Cemil Bey, yine Enver Bey’in emrindeydi. Yerel kabileler örgütlenecek ve işgalci kuvvetlere karşı mukavemet oluşturulacaktı. Çalışmalar yoğunlaştığında, Yakup Cemil Bey kontrol edilemezliğini bir kez daha gösterdi. Teğmen Şükrü’yü kaldığı çadırda uykusundan uyandırdı. Sorgulamaya gerek görmeksizin kafasına sıktığı tek kurşunla işini bitirdi. ‘Casusluk yaptığından şüphelenmişti! Elinde suçlayıcı belge yahut şahit de yoktu!’ 

Hemen İstanbul’a geri gönderildi. ‘Zararı faydasından kat be kat fazlaydı!’ 

Ama İttihat ve Terakki, Yakup Cemil Bey’den vazgeç(e)me(z)di. ‘Bir Numaralı Fedai’ kendi başına bırakılamazdı. ‘İsviçre çakısı’ gibi çok fonksiyonluydu. Her şart altında, her yerde, her cephede kullanılabilirdi. 1912’de, çeşitli hapishanelerden koşullu serbest bırakılan ve askere alınan 4 bin ağır suçludan teşekkül eden birliğe komuta etti. Belalı hükümlülerin çoğunluğu İstanbul’un muhtelif hapishanelerindendi. İçlerinde her türlü pis işe bulaşmış cürüm makineleri mevcuttu. Söz alınıp/sözlerine güvenilip vatan hizmetine koşuldular. Savaşın bitiminde bazılarının cezası ertelenecek, kimileri de - çoğunlukla! - serbest kalacaktı.  

Yakup Cemil Bey’in komutasındaki ‘Mahkûmlar Ordusu’, Çatalca’ya ulaştı. Sözlerinde durdular, kahramanca savaştılar ve bölgeyi cesaretle savundular. ‘Bir Numaralı Silahşor’, tecrübesini ve gözü karalığını sergiledi. Cüretkârlığı ve kararlılığıyla eli kanlı katillerden kahramanlar yarattı. Ama Osmanlı Ordusu, Balkan Savaşı’nda yenildi. Lokal yiğitlikler dikkate alınmadı. Muzaffer Bulgar yetkilileri, Edirne’nin kendilerine verilmesini istedi. Sadrazam Kamil Paşa’nın başında bulunduğu hükümet öneriyi geri çevirdi. 

- Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa’yı Öldürdü… -

İttihat ve Terakki’nin lider kadrosu fırsatı kaçırmadı. Enver Bey, Talat Bey, Mithat Şükrü (Bleda) Bey, Yakup Cemil Bey, Sapancalı Hakkı Bey gibi gözünü budaktan sakınmayan isimler Bâb-ı Âli’ye - Sadrazamlık binasına! - silahlı baskın düzenledi. Amaçları Kamil Paşa’nın istifasını sağlamaktı. Dışarıda da çok sıkı güvenlik tedbirleri alınmıştı. Her köşe başı partili fedailerce tutuldu. ‘Baş alınacak, baş verilecek, mutlaka sonuca ulaşılacaktı!’ Grup, binanın girişinde Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa ile karşılaştı. Yakup Cemil Bey, ilk teşhisi koydu ve operasyonu başlattı: ‘Bu adamlara laf anlatılmaz! Susturulmaları gerekir,’ dedi. Tabancasının tetiğine bastı. Savunma Bakanı yere devrilip can çekiştirirken kurşunları sıraladı. Enver Paşa, beklemediği durumu hemen kabullenmek zorunda kaldı. Ardından da Sadrazam Kamil Paşa’yı silahla tehdit edip istifa mektubunu yazdırttı.

İttihat ve Terakki şefleri gayelerine ulaştı. Hükümet devrildi. Mahmut Şevket Paşa Sadrazamlığa getirildi. Yakup Cemil Bey, - yüzbaşı rütbesindeydi! - ordudan ihraç edildi. Sivil hayatta yeni vazifesini yerine getirecekti: ‘Cemiyetin bir numaralı silahşoru/fedaisi oldu. Listelenen muhalifleri ekarte edecekti. Bir grup arkadaşı da kendisine yardım edecekti!’

İttihat ve Terakki Partisi, iktidar koltuğuna yerleşirken yasadışı pek çok eylemi gerçekleştirdi. Adam kaçırma, suikast, hırsızlık ve şantaj en bilinen manevralardı. ‘Fedailer Grubu’, Enver Bey’den emir alırdı. Bağlılıkları tamdı ve talimat(lar)ı tartışılmazdı. Teşkilât-ı Mahsusa’nın çekirdek kadrosunu ve yönetimini omuzlayacak nice isim gurubun elemanıydı. Süleyman Askeri Bey, Kuşçubaşı Eşref Bey, Resneli Niyazi Bey, Eyüp Sabri Bey, Cafer Tayyar Bey, Mustafa Necip Bey, Bahçekapılı Şükrü Bey ve kardeşi Nail Bey sayılabilirdi.

- Mantığının Değil Duygularının Adamıydı… -

Ama en ekstrem kişi Yakup Cemil Bey’di. Kısa sürede İmparatorluğun bilinen coğrafyasına izini kazımış, adını duyurmuştu. Rumeli’de, Kuzey Afrika’da, Azerbaycan’da, Ortadoğu’da efsaneydi. İttihat ve Terakki’nin 3 önemli yöneticisini de ürkütmüştü. Talat Paşa’yı kendine düşman etmişti. Enver Paşa bile çekinirdi. Zira Yakup Cemil Bey kontrol edilemezdi. Mantık değil duygu insanıydı. Çabuk inanır ve hemen incinirdi. Alıngandı. Dediği yapılmazsa alelâcele öfkelenir ve muhalif kesilirdi. ‘Tek başına darbe yapmaya bile kalkardı!’

Bir rivayete göre, Sadrazam Talat Paşa’yı makamında ziyaret edip tabancasıyla tehditte bulunmuştu. Sıtmaya yakalanan Enver Paşa hastanede yatarken, Harbiye Nazırlığı’na getirtmişti. ‘Mantık adamı’ diye bilinen Talat Paşa boyun eğmişti. Ama Paşa son derece sabırlıydı. Yapılanı not edip intikam saatinin gelmesini beklerdi.    

Hükümet düşürmenin tadını alan Yakup Cemil Bey, muhalifleri de saf dışı etmeye girişince yetki alanını genişletti: Siyasi kararlar almaya kalkıştı. Hükümette yer alacak nazırları seçmeye/atamaya yeltendi. Enver Bey’e, ‘Harbiye Nazırlığı koltuğuna sayemde oturdun!’ deme cüretini gösterecekti.

1914’de, Teşkilât-ı Mahsusa kuruldu. Yakup Cemil Bey örgüte alındı, görevlendirildi. Doğu Anadolu’da huzur ve güveni sağlayacaktı. Kafkas Cephesi’ne geçecekti. Ruslara karşı savaşacaktı. Gayri nizami harp taktikleri uygulayacaktı. Yine mahkûmlardan askeri birlik oluşturacaktı. Osmanlı’nın kadim geleneği uygulanacaktı. Vatani göreve davet edilen/koşulan tutuklu(lar), savaş sonunda hürriyetine kavuşacak, yuvasına dönecekti. Sinop Cezaevi’nden en belalı hükümlüler alınacaktı. İdam edileceği saati bekleyenlere de şans verilecekti. ‘Mahpushane eli kanlı katilleri, çete üyeleri ve ağır suç sanıkları ile ünlüydü!’ 

- Batum’u Rus İşgalinden Kurtardı… -

Fedai Yakup Cemil, mahkûmları hapishane bahçesinde topladı. Geliş sebebini anlattı. Hükümetin vaadini iletti. Kendinden önce namı gelmişti. Cesaretini göstermek için 14 kişiyi öldürmüş berbere sakalını tıraş ettirdi. Sonra da hizmetine aldı.

Birliği, Trabzon’dan katılanlarla 2 bin kişiye ulaştı. Ardahan ve Batum, Rus işgalinden kurtarıldı. Yakup Cemil Bey, şehre girince kendisini ‘Batum Fatihi’ ilan etti. Gürcistan’da, Azerbaycan’da başarılı harekâtlar yönetti. Binbaşı Asım Bey, Yüzbaşı Ethem Bey, Yüzbaşı Halit Bey, Şakir (Kesebir) Bey ve tecrübeli zabitlerden oluşan tecrübeli kurmay grubu hep yanındaydı.

1915’de, Dâhiliye Vekâleti’nce alınan karar gereğince, Erzurum ve civarında ikamet eden Ermenilerin naklinde görev aldı. Bazı memurların davranışlarını beğenmediğinden yargılanmadan infaz edilmeleri emrini verdi. Hakkında şikâyetler artınca vazifesinden azledildi. Ama kusurları bitmedi. Birliğinden bir eri ve yakınlardaki köyün 15 sakinini ‘casusluk’ şüphesiyle kurşuna dizdirdi. 3. Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa, Yakup Cemil’in yer değiştirmesini sağladı. Bitlis’e gönderildi. Ama huylu huyundan vazgeçme(z)di. Emirlere uymak yerine yine bildiğini yaptı. İsyancılara karşı sert tedbirler uyguladı. Bağdat’a nakledilmekten kurtulamadı. Şehirdeki askeri birliklerin komutanı Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’ydı. Teşkilât-ı Mahsusa’nın da bölge sorumlusuydu. Zorunlu misafirini kontrol altında tutabilmek için geri hizmete aldı. Örgütle bağlantısını kesti. Ama Yakup Cemil Bey hareketsiz duramazdı. Heyecan ve aksiyon hayat kaynağıydı. Bir sabah, kimsenin beklemediği emri verdi: Birliği, kuşatma altında tutulan İngiliz kuvvetlerine saldıracaktı! Onlarca asker, İngiliz savunmasına açık hedef oldu ve hayatlarını yitirdi. Yine yargılanmaktan kurtuldu. Sürgün kaderiydi: İstanbul’a yollandı.

- Savaş Halkı Yoksulluğa İtmişti… -

Yakup Cemil Bey, İstanbul’a gelince, gördüklerine inanamadı. İttihat ve Terakki’nin halka ve destekçilerine verdiği vaatler havada kalmıştı. Savaşın yarattığı olumsuz şartlar kendini gösteriyordu. Devlet daireleri kilitlenmişti, iş(ler) görülmüyordu. Rüşvet almış yürümüştü. Memurlar, para almadan/menfaat sağlamadan kıllarını kıpırdatmıyordu. Halk, temel ihtiyaç maddelerini temin edemiyordu. Cepheden gelen gazilere gösterilen ilgi sınırlıydı. İhtiyaçları bile karşılan(a)mıyordu. Bütün piyasaya karaborsa hâkimdi. Savaşın yarattığı yıkım yürek burkuyordu. En zaruri ihtiyaç maddeleri istifçilerin insafına terk edilmişti. Yeni harp zenginleri türemişti. Bazı fırsatçı kişiler servetlerini büyütüyor, göbeklerini şişiriyor, renkli lüks sefahatlerini sürdürüyordu. 

Yakup Cemil Bey’in gözünde, Sadrazam Talat Paşa ve Kara Kemal Bey kusurluydu, suçluydu. Her ikisi de gerekli önlemleri zamanında alamamış, devlet otoritesini gösterememişti. Asker cephede savaşır, vatandaş geride sıkıntı çekerken, bazı partililer ve uyanıklar ‘köşeyi dönmüştü’!

İttihat ve Terakki’nin fedaisi Yakup Cemil, her zaman sesli düşünür, fikirlerini fütursuzca söylerdi. Kimseden çekincesi ve korkusu ol(a)mazdı. Talat Paşa’yı sevmezdi. Dâhiliye Nazırı da kendisinden haz etmezdi. Ama hışmına uğramaktan korkardı. Ani ve kontrol edilemeyen çıkışlarından çekinirdi. ‘Fevri Fedai’yi hemen takibe aldırdı. En güvendiği hafiyeleri peşine taktı. ‘Fark ettirmeden uzaktan izlenmesi talimatı verdi.’ Nefes alışı dahi rapor edilecekti. ‘Serseri mayın’ gibi şehirde dolaşırken dişe dokunur hata yapması beklenecekti.

- Enver Paşa’yı Bile Ürküttü… -

Yakup Cemil Bey, son dönemde emirlere kulak asma(z)dı. Üstlerini sorgular, kendisine yüklenen görevleri tenkit ederdi. Bazen de çok sert tepki koyardı. Cepheye Enver Paşa’nın talimatı ile gitmişti. Ancak dönüşünden kimsenin haberi yoktu. Paşa, rızası alınmadan en güvendiği fedaisinin İstanbul’a dönmesine kızabilirdi. 

Yakup Cemil Bey, her türlü riski göğüsle(yebili)rdi, kendisinden son derece emindi. Saldığı korku, adının uyandırdığı/yarattığı dehşet, pek çok tehdidi defede(bili)rdi. Harbiye Nazırı Enver Paşa’yı makamında ziyaret etti. Önceden haber vermemiş, izin de almamıştı. Paşa, dava arkadaşının ziyaretinden memnun kalmadı. Sesini çıkarmadı, hoşgörülü davranması gerektiğini bilirdi. Almanya’ya gidip resmi görüşmelerde bulunacak, - hükümeti adına! - çok önemli hayati kararlara imza atacaktı. Ani hareketle kargaşa çıkarmasından endişe ediyordu. Binbaşı rütbesiyle taltif edilmesini sağlayacak, gönlünü almaya çalışacaktı. Yine de paylanmaktan, tehditlerden yakayı sıyıramayacaktı. Bazı tarihi kaynaklarda belirtildiğine göre, ‘Sayemde oturduğun makama kavuştun. Yükselişini biraz da bana borçlusun. Hakkımı da istiyorum. Hemen vereceksin!’ şeklinde kafa tutan haykırışını sineye çekecekti.

İttihat ve Terakki Partisi Genel Merkezi durmadan muhalif ihraç ediyordu. Partiyi eleştiren, emirleri yerine getirmeyenlerle yollar ayrılıyordu. Kuruluş ve yükseliş dönemlerinde her türlü kahrı çeken, ölümüne vuruşan kadrolar da tasfiyeye uğruyordu. Yakup Cemil Bey’in kader arkadaşları, Fedailer Birliği’nin ölüme gülerek koşan yiğitleri kendilerini bir anda kapının önünde buluyordu. Son örnek: Hüsrev Sami (Kızıldoğan) Bey’di. Kendisi Teşkilât-ı Mahsusa’nın ilk üyelerindendi. Talat Paşa’nın emri ile İstanbul dışına çıkarıldı. Partide ‘Büyük Efendi’ diye bilinen/kabullenilen Talat Paşa, eleştirmeyen, boyun eğen ve her söyleneni tartışmasız kabul eden yeni yönetici sınıfı oluşturma gayretindeydi. ‘Çekirdek kadrodaki fedailerin emir dinlemeyenleri mutlaka enterne edilecekti!’ Parti içi karşıtlığa tahammül edilmeyecekti. 

- Yakup Cemil Bey Paşalığa Terfi Ettirilmeyi Bekliyordu… -

Perdenin arkasında durup ipleri elinde tutan kişi Kara Kemal Bey’di. Son derece soğukkanlı ve kendinden emindi. Siyasetin inceliklerini, ayak oyunlarını, uygun zamanı kollayıp hamle etmeyi bilirdi. İstanbul esnafının tamamını örgütlediğinden, etkin haber/istihbarat ağına sahipti. Bir Türk atasözünde belirtildiği gibi, ‘Karda yürür, izini belli etmez’di! Parti içi dengeler dikkate alındığında Talat Paşa’nın yanında durduğu söylenebilirdi. Lakabı: ‘Küçük Efendi’ydi. - 1926’da Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenleyenler arasında yer alacaktı. Aranırken, kıstırılacaktı. Öne sürüldüğüne göre, tavuk kümesine sığınacak, yakalanacağını anlayınca da tabancasını alnına dayayıp intihar edecekti. -

Yakup Cemil Bey, - İstanbul’a döndüğünde! - yüksek rütbe(ler) hak ettiğine inanıyordu. Valilik veya paşalık beklentisindeydi. Enver Paşa’nın kendine hak verip talebini dikkate alacağını düşündü. Arkadaşlarının tahrikleriyle de Talat Paşa’ya - zaten az olan! -  güven duyguları zedeleniyordu. Anlatılanlara bakılırsa Paşa, yönetimdeki ağırlığını ve konumunu güçlendirme gayretindeydi. Enver Paşa’nın etrafındaki fedailerin - özellikle de muhaliflerin! - tasfiyesini planlıyordu. Enver Bey’in ülke dışına çıktığında temizliği gerçekleştirecekti.

Yakup Cemil Bey, Enver Bey ile yeni görüşme daha yapacaktı. Paşa makamına gelmemişti. Sabahın pek erken saatinde, Harbiye Nazırı’nın Özel Kalem Müdürü Şevket Bey’in odasına çıkıp oturdu. Paşa ve Şevket Bey, davetsiz misafiri görünce günün şaşkınlığını yaşadı. Enver Paşa yine sabırlı davrandı, alttan aldı. İşlerinin çokluğundan dem vurdu, Özel Kalem Müdürü ile görüşmesini söyledi. İstekleri yerine getirilecekti. ‘Kibarca başından savdı!’

Yakup Cemil Bey, - sonraki günlerde de! - Şevket Bey’i ziyaret etti, Enver Paşa’nın talimatını hatırlattı. Özel Kalem Müdürü, misafirini oyalamayı yeğledi. Olumsuz yanıt veremezdi. Ünlü fedaiyi öfkelendirmeyi de göze alamazdı. Birkaç gün sonra yeniden gelmesini söyledi. Baştan savmaların sayısı artınca, gerçek su yüzüne çıktı. ‘Fevri Fedai’, kandırıldığına veya oyalandığına emin olunca, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın karşısında soluğu aldı. Paşa’nın gerçek yüzünü görme fırsatını da yakaladı. Uğruna her türlü fedakârlığı yaptığı, her sözünü emir telakki ettiği amirinin sözleri gurur kırıcı, moral bozucuydu:

‘Ordu ile ilişkin kesilmişti. Halen ihtiyat subayısın. Gelebileceğin en yüksek rütbe binbaşılıktı. Zaten o mertebeye kadar geldin. Daha fazla yükselemezsin! Sana yardım edemem…’

- Muhalefet Etmesi Sonunu Getirdi… -

Yakup Cemil Bey’in dünyası yıkıldı. Velinimeti, hamisi ve en önemli yönlendiricisini de yitirdiğini anladı. Yapılan hareketi ve hakareti affetmesi gayri mümkündü. Enver Paşa’yı sert ama saygılı şekilde selamladı, makamdan çıktı. Artık İttihat ve Terakki’nin destekçisi değil, tersine köstekçisiydi. ‘Yakın çevresinde savaştan çekilmek gerektiği fikrini savunmaya girişti. Hükümet, Almanya ile birlikte hareket etmeye derhal son vermeliydi. İtilaf devletleri ile barış görüşmelerine başlanmalıydı.’

‘Bir Numaralı Fedai’nin muhalif tavrı, yönetimde rahatsızlık yarattı. Enver Paşa, haberi alınca fikir değiştirdi. Eski dava arkadaşını tutuklatmak yerine ödüllendirir görünmeyi tercih etti. Yakup Cemil Bey’i bakanlığa çağırdı, sitem etti, dili döndüğünce nasihatte bulundu. Yeni görevini bildirdi: ‘İran’da kurulacak meşruti monarşi için oluşturulacak gönüllü birliğin komutanlığına getirilmişti!’ İstediği askerleri ve subayları seçmekte özgürdü. Sirkeci’deki Meserret Oteli’de kalacaktı. - Yani sıkı kontrol altında tutulabilecekti! Çevresi sivil ve asker istihbarat elemanlarınca çevrilebilecekti! -

Yakup Cemil Bey’in teşkil edeceği birliğin asli unsuru yine mahkûmlardan oluşacaktı. Bir kısmı da gönüllü siviller ve yaşlı askerlerden teşkil edilecekti. En büyük sorun: Disiplin ve söz dinletmeydi. Devlete baş kaldıran, ağır suç işleyen, Azrail’in ölüm çemberinden geçen güruhu kontrol etmek zordu, hatta imkânsızdı. Nitekim korkulan gerçekleşti. Teşkiline çalışılan askeri birlik şehrin bazı semtlerinde taşkınlıklar çıkardı. Halkı rahatsız edeci olaylar yarattı. Kara Kemal Bey aradığı fırsatı yakaladı. Hemen Kuruçeşme’ye Enver Bey’in köşküne yollandı. Haberleri alladı pulladı, abarttı ve ürettiği bombayı patlattı: ‘Yakup Cemil Bey, topladığı kuvvetlerle Enver Bey’e suikast düzenleyecekti! Belki de makamında gözü vardı!’ Paşa hiç tereddüt göstermedi: ‘Bir Numaralı Fedai’nin derhal tutuklanmasını emretti. 

- Ölürken Bile İttihat Ve Terakki’ye Güvendi… -

Yakup Cemil Bey, gözaltına alınırken direnmedi. Bekirağa Bölüğü’de tek kişilik hücreye atıldı. Ama yanından ayırmadığı 2 tabancasına el konul(a)madı. - Bir iddiaya göre, umutsuzluk girdabında tutulup intihar etmesi beklendi! -  İçeride sürekli tetikteydi. Getirilen yemekleri yemedi. Zehirlenmekten çekindi. Yatağında uyamadı. Yaka paça edilip kelepçelenmekten kurtulmaya çalıştı. Ama kaderden kaçamadı. Helâya gitmek için çıktığında dev gibi bir grup asker üzerine çullandı. Elleri bağlandı, silahları alındı. ‘Nazırları tehdit, öldürmeye teşebbüs ve hükümeti devirmeye kalkışma ile itham edilecekti!’

İttihat ve Terakki muhalifleri, Talat Paşa’yı suçladı. Hedefteki asıl adam: Kara Kemal Bey’di. Her ikisi de Enver Bey’i etkilemiş, Yakup Cemil Bey’in ortadan kaldırılması fikrine ikna etmişti. 

Yakup Cemil Bey’in yargılaması kısa sürdü. Karar çıktı: ‘Kurşuna dizilerek öldürülecek’ti. İdam için fazla beklenmedi. 11 Eylül 1916 Pazartesi günü, emir infaz edildi. 

Kararın uygulanışında yaşananlar çarpıcıydı. Yakup Cemil Bey’i tanıyan bazı subaylar, idam cezasını yerine getirmeyi reddetti. Erler de aynı düşüncedeydi. Ancak tarihte nadir görülen sahne yaşandı: ‘Hükümlü, kendi idam emrini verdi! 14 askerin tüfeğinden çıkan mermilere hedef oldu.’ ‘Ruhunu teslim etmesinin uzun sürdüğü anlatılacaktı!’ Son nefesinde, ‘Yaşasın İttihat ve Terakki!’ diye slogan attı.Şahitlerin beyanına/kayıtlarına göre, ölüme giderken metanetini korudu. En küçük korku ve endişe belirtisi göstermedi. Hapishaneden idam mahalline nakledilirken askerlere ikramda bulundu. At arabasıyla satış yapan sebzeciden, iri karpuz seçti, yedirdi. Şu cümlesi duygu yüklüydü: ‘Nefer evlatlarım sıcaktan terledi, hararetlerini gidersinler!’

Yine anlatılanlara bakılırsa, - tiryaki olmayan! - Yedek Binbaşı Yakup Cemal Bey, üst üste sigara içti. Gözlerinin bağlanmasına karşı çıktı. Vasiyeti sorulduğunda güldü. ‘Malım mülküm yok ki birisine bağışlayayım,’ dedi. Cep saatinin eşine ulaştırılmasını istedi. İdam hükmünü veren partisine güvenmeyi sürdürdü: ‘İttihat ve Terakki, ailemi aç ve açıkta bırakmaz!’ 

Kayıtlara göre, ailesi 4 kişiydi. Her ferdine, ‘vatani hizmet tertibi’nden 33’er kuruş tahsisat bağlandı. 

Ailesi, cenazeyi almadı. Kardeşi Mehmet Hüsnü Bey, ‘Kurşuna dizdiniz. Gömmek de size düşer!’ diye talebi geri çevirdi. Yakup Cemil Bey, Topkapı Mezarlığı’na sade törenle defnedildi. Akrabaları arada bir ziyaretine gitti. ‘Ama kader, İttihat ve Terakki’nin ‘Bir Numaralı Fedaisi’ne mezar yerini bile çok gördü!’ Demokrat Parti iktidarında, kabrinin de bulunduğu parsel istimlâk edildi. Bölge temizlendi ve üzerinden yol geçti. 

Yakup Cemil Bey’in hatırası kitaplarda, solmuş fotoğraf karelerinde kaldı. Bir de namı ve eylemleri, bazı genç heveskâr/idealist maceraperestlere ilham verdi. ‘Ama tarih, silahların sorunlara kesin/kalıcı çözüm getirmediğinin binlerce örneğiyle doluydu!’

9 June 2021 10:30
2,615 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

CIA’dan Kongo’ya Jazz Festivali

ABD, 1940-1960 arasındaki süreçte Kongo’ya özel ilgi gösterdi. CIA’nin ağabeyi, Stratejik Hizmetler Ofisi, zengin uranyum yataklarını belirledi. Çok gizli operasyon(lar)la Japonya’ya atılan atom bombalarının yapımı için gereken ham maddeyi elde etti ve ülkesine taşıdı.

Ezilen Bütün Kadınlar Birleşin!

BM - Birleşmiş Milletler! - istatistiklerine göre, kadınlar tarih boyunca sömürüldü, tecavüze uğradı, şiddet gördü ve zorlu/sert yaşam koşullarına mahkûm edildi. Günümüzde de durum pek değişmedi: Emeğe dayalı işlerin yüzde 66’sı kadınlar tarafından yapıldı. Kazancın yüzde 10’u hanelerine yazılabildi.

Uzayda Kömür Olan Kozmonot Köpek

Uzay çalışmalarında, ABD ve Sovyetler Birliği, ilk ciddi adımları atan iki ülkeydi.

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

MOSSAD'ın Suikast Listesindeki Siyasetçi

Yaser Arafat, yaşamı boyunca MOSSAD’ın tehdidi altındaydı. Sayısız suikast girişiminden son anda/kıl payı kurtulabildi. Ama hayatını yitirdikten sonra ortaya çıkan hastane raporu ürperticiydi...

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Mescid-i Aksa’nın Karşısına ‘Süleyman Sinagogu’ Önerisi

Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Yaser Arafat’a, ABD ve bazı Avrupa ülkeleri adına elçi gitti. ‘Mescid-i Aksa’nın bahçesine inşa edilecek sinagoga izin verilirse bağımsız Filistin devletinin tanınacağı’ teklifini iletti. Olayı Filistin asıllı gazeteci Abdülbari Atwan doğruladı.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Alay Sancağını Mihrap Yapan Kahraman

57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey, şehit düşmesinden az önce eşi hanımefendiye mektup yazdı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Kurbanlarını Gazete İlanıyla Bulan Kadın Seri Katil

Bayan Belle Gunness, yeni hayat kurmak için ABD’ye geldi. ‘Amerikan rüyası’nı gerçekleştirmek, zenginleşmek amacıyla kendince yol tuttu. Servet sahibi oldu fakat gönlünce harcayamadı. Kurbanlarıyla aynı kaderi paylaştı. Suç ortağının hedefine oturdu.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Kral’ın Emriyle Toplu Fuhuş

Tudor Hanedanı’nın 2 numaralı hükümdarı 8. Henry, kadınlara aşırı düşkündü. Risk almayı severdi. Düşüncelerinden taviz vermezdi. Gönlünün sesini dinler, dilediğince davranırdı. Özel hayatı olağanüstü derecede fırtınalıydı. Hızlı yaşantısı, kendisine de halkına da mutsuzluk getirdi.

Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, kararlı, inatçı, korkusuz, tehditten yılmayan, inancını - gerektiğinde! - hayatı pahasına koruyan yapıdaydı. Cumhuriyet ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Milliyetçiydi ve Türk Ocağı mensubuydu. Atatürk’ün açtığı yeni yolun inanmış fedaisiydi.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!