‘Kazasker’ rütbesine sahip, ‘saray tarihçisi’ Bostanzâde Yahya Efendi, ‘Tarih-i Saf Tuhfetu’l-Ahbab’ adı eserinde, Osmanlı’nın 14. padişahı Birinci Ahmet’i de anlattı. Yazdıklarına - mealen! - bakılırsa, ‘Sultan Ahmed-i Evvel, Kanuni Sultan Süleyman gibi şeriat kurallarına sıkı sıkıya uyardı. Büyük İskender gibi ‘cihangir’di. Bilginleri el üstünde tutar, gözetirdi. Sözcükleri itina ile seçerdi. Konuşması ölçülü ve espriliydi. Boyu, ‘Sultanlar Bahçesi’nin selvisine benzerdi, pek uzundu. Dedesi Sultan Murad-ı Sâlis’i andırırdı. Aydınlık yüzlü, beyaz tenli, iri ayaklıydı. Adım atışında, yürüyüşünde heybet sahibiydi. Her canlıyı titretir, korkuturdu! Dedesinden, babasından daha yetenekli ve üstündü!’
I. Ahmet, 14. Osmanlı padişahı, 93. İslâm halifesiydi. Sultan 3. Mehmet ile Valide Handan Sultan’ın oğluydu. Sancağa çıkmadan, tahta oturan ilk Osmanlı hükümdarıydı! 18 Nisan 1590 Çarşamba günü, Manisa’da doğdu. 22 Kasım 1617 Çarşamba günü, İstanbul’da, 28 yaşında vefat etti.
Annesi, Handan Sultan’ın etnik kökenine ilişkin net bilgi mevcut değildi. Bazı tarihçiler Rum asıllığını öne çıkardı. Haremde eğitildi, Müslüman oldu. Veliaht Şehzade (3.) Mehmet’e Manisa’da takdim edildi. Sultan Mehmed-i Sâlis’in 3. eşiydi. Sultan Birinci Ahmet, Manisa’da dünyaya geldi.
- Birinci Ahmet, Usta Binici ve Mahir Okçuydu… -
Şehzade Ahmet, 5 yaşına bastığında geleneksel eğitime başladı. İlk özel muallimi, Aydınlı Mustafa Efendi’ydi. Görevini başarıyla yürüttü. Gerekli başlangıç bilgilerini verdi. Hocazâde Mehmet Efendi ve Esat Efendi’den Arapça, Farsça, Kur’an ve fıkıh öğrendi. Dil yeteneği mükemmeldi. Her 2 dili de kusursuz şekilde konuşur oldu. Küçük yaşta edebiyata ve güzel sanatlara ilgisi/kabiliyeti ortaya çıktı. İlerleyen yıllarda - saltanat döneminde! - şiir ve hüsnü hat ile uğraşacak, ilgilenecekti. - Bazı tarihçiler de aksi kanaat bildirecek, yeterli eğitimden geçmediğini yazacaktı! -Çocukluğunda çelimsizdi. Buğday benizliydi. Saçları koyu kumraldı. Gözleri siyaha çalar koyu/derin kahverengiydi. Yaşı ilerledikçe boyu uzadı, vücudu gelişti. Ellerinin ve ayaklarının iriliği dikkat çekti.
Dayanıklı, sportmen bünyeye sahipti. Usta okçuydu. At üzerinde gürz sallar, kılıç savurur, mızrak atardı. Cirit oyununa, avcılığa meraklıydı. Vakit buldukça Bursa ve Edirne yörelerinde sürek avlarına katılırdı. Avlanması günler sürerdi. Tunca nehrinde kayık gezintilerini severdi. Yanına şehzadelerini de aldığı, tarihi kayıtlara geçti. Devlet erkânı da eşlik ederdi.
Çiçeğe ve güzel bahçelere meraklıydı. Devrinde envai çeşit çiçeğin yer aldığı gülistanlar ünlüydü. Padişah, kendisine hediye edilen, beğendiği güzel kokulu, rengârenk bitkileri eliyle dikerdi.
- Anadolu’da Can Güvenliği Sağlamak İçin Kuyucu Murat Paşa’yı Kullandı… -
Disiplinli ve otoriterdi. Sert görüşünü muhatabını ürkütürdü. Devlet mekanizmasının düzenli çalışması için bazı ezici/kıyıcı uygulamalar yaptı. İhanet ettiğine inandıklarının gözünün yaşına bakmadı. Bazı tarihçilere göre, Kuyucu Murat Paşa’nın arkasında durdu, icraatını destekledi. ‘Devletin ürküten/korkutan, - gerektiğinde! - ‘despot kesilebilen’ yüzünü gösterdi!’ Kimi tarihi kayıtlarda, Paşa’ya büyük hürmet gösterdiği, karşılaştıklarında; ‘Vezir Baba!’ diye hitap ettiği yazıldı.Sultan Ahmed-i Evvel, ordunun başında sefere çıkmadı. Bazı tarihçiler durumu, yeterli askeri eğitim almayışına, savaş tecrübesizliğine bağladı. Diğer sebepse: Padişahın katılımının sefer masrafları önemli ölçüde artırmasıydı.
I. Ahmet, şiirle uğraştı. Mahlası: ‘Bahtî’ idi. Küçük bir divana da sahipti. - Eserin el yazması örneği, İstanbul’daki ‘Millet Yazma Eser Kütüphanesi’nin envanterindeydi! - Edebiyat tarihçilerinin yorumlarına göre, ‘orta seviyede’ şairdi! Has odalı Yusuf Efendi’nin naklettiği iddia edilen hikâyecik anlatılırdı. Yusuf Ağa, Birinci Ahmet’in ‘ibriktar başı’ydı. - Küçük bir risalenin de müellifiydi! - Her abdest alışında yanında bulunur, su dökerdi. Sultan, daima soğuk su isterdi. Yazın sıcağında, kışın ayazında tutumunu değiştirmezdi. Bir gün, ayaklarının fazla iri olmasından şikâyet etti: ‘Hamalınkiler gibi!’ benzetmesinde bulundu. İbriktar, efendisinin gönlünü almaya çalıştı: Hükümdarım! Ayağı büyük/iri olanın bahtı/‘kaderi’ açık olur!’ İltifat hoşa gitti. Muhatabı gülümsedi: ‘Ben de bu sebepten ötürü ‘Bahtî’ mahlasını aldım!’ Dedi.
Şehzade Ahmet, dedesi 3. Murat vefat edince, babası Veliaht Şehzade Mehmet ve annesi ile İstanbul’a geldi. Ailesinin 5 oğlu vardı, kendisi 4. sıradaydı. Görünürde tahta çıkma şansı yoktu! Ağabeyleri Selim ve Cihangir - tarihi kaynaklara göre 16 - 17 yaşındaydılar! - salgın hastalıktan - muhtemelen tifüs! - vefat etti. Diğer büyüğü, - Halime Sultan’dan doğma! - 21 yaşındaki Şehzade Mahmut, 7 Haziran 1603’de, babasının talimatıyla boğduruldu! Bir anda şansı dönüverdi. Kendisine ‘taht varisliği’ müjdesi iletildi. 6 ay sonra da bekle(me)diği an geldi: ‘Sultan Mehmed-i Sâlis’ aniden ölünce, ‘Sultan Ahmed-i Evvel’ unvanı ile hükümdarlık koltuğuna oturdu.
- Hükümdarlığını Sadrazama Kendisi Bildirdi… -
Müverrihler, Sultan 3. Mehmet’in şehzadelerini sancağa göndermeyişini 2 ana sebebe bağladı. Ülkenin hemen yer yerinde yönetime isyan eden çeteler - ‘Celaliler!’ - mevcuttu. Can ve mal güvenliği yoktu. Hanedan mensubu/mensupları zarar görebilirdi. 2. neden ise, genç şehzadenin kendisini sevdirmesi, çevresine asker toplamasıydı. İsyan ederse, kanlı çatışma(lar) çıkabilir, taht kavgaları yeniden hortlayabilirdi.
Veliaht, babasını yitirdiğinde, kendisine haber verilirdi. Tahta çıkmaya davet edilirdi. Ancak Şehzade Ahmet, atasının ölümünü Sadrazam Kaymakamı - Vekili! - Kasım Paşa’ya bildirdi. Paşa, Divan toplantısındaydı. Gözlerine inanamadı. Şaşırdı, Şehzade’nin kendisini denediğini düşündü. Ama haber hayatiydi, kayıtsız kalamazdı. Telaşlandı, Dârüssaâde Ağası’na sordurdu. Sonra hızla ‘Arz Odası’na gitti. 14’üne yeni girmiş, tüyleri dahi bitmemiş taze Padişah’ı gördü. Eteğini öptü, biat edip, emirlerini beklediğini söyleyebildi.
Veliaht Ahmet, 21 Aralık 1603’de, Eyüp Sultan’da kılıç kuşandı, tahta oturdu. Tarihçilerin kayıtlarına göre, atasının vefatından sonra makama çıkanların en genciydi. ‘Yaşı gibi saltanatı da 14 yıl sürecekti!’ Hanedanın 14. padişahıydı. Kapıkulu Ocakları’na 700 bin altın cülus bahşişi dağıttırdı.
- İlk İcraatı: Valide Safiye Sultan’ı Sürgüne Yollamaktı… -
Sultan Ahmed-i Evvel, ilk kararlarında otoritesini ve kararlılığını gösterdi. Hükümdarlığının 19. gününde, babasına rağmen, devleti yönetme gayretindeki büyükannesi Valide Safiye Sultan’ı yerinden etti. Eski Saray’a sürgüne gönderdi. Sabık Valide’nin hizmetine bakanlar, taraftarı görünenler de aynı kaderi paylaştı. Vakanüvislere göre Safiye Sultan, karışıklıkların, isyanların ve yoğun rüşvet iddialarının sorumlusuydu. Muhteşem serveti günlük dedikoduların ilk maddesiydi. ‘İmparatorluğun en zengin/etkin kadını!’ gibi ‘rahatsız edici’ söylentilerin muhatabıydı. Valide Sultan’ın sabık Kapı Ağası ve Kapı Kethüdası boğdurulmasını emretti. ‘Rüşvetle sağlandığı iddia edilen servetlerine el konulduğu da rivayet edildi!’
Saltanatının ilk yıllarında hocası Mehmet Efendi’nin düşüncelerine itibar etti. Öğretmeni danışmanlığında da bulundu. Otoritesini göstermek için bazı sert/kanlı kararlar almaktan çekinmedi. Boğazlanarak idam edilmeleri de izledi. Sadaret Kaymakamı Sarıkçı Mustafa Paşa’yı huzuruna çağırdı, cellâtlara teslim etti. Boşnak asıllı Derviş Mehmet Paşa, 11 Aralık 1606’da, padişahın huzurunda boğuldu. Tarihçi Naima’nın satırlarına aldığı olay daha da ürkütücüydü: ‘İnfazdan sonra yere serilen merhumun ayağı seğirdi. Padişah, hançeriyle boğazını kesti!’ ‘Vücudundan ayrılan başı, Kubbealtı’ndaki çeşmenin önüne bırakıldı!’
Sultan Ahmed-i Evvel, - ölümünden tam 36 gün önce! - 17 Ekim 1614’de, dönemin Vezir-i Azamı Nasuh Paşa’nın katlini de emretti. Sadrazam, ‘Paşa Kapısı Cezaevi’ne yollandı ve boğduruldu. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya göre Nasuh Paşa, gayet aksi, sözünü esirgemeyen, cesur, akıllı adamdı. İdamından sonra servetine el konuldu. Milyonlarca duka altına sahip olduğu ortaya çıkarıldı. ‘Rüşvet almak ve gayri meşru yollardan para edinmekle de suçlanacaktı!’
- Dindarlığında Annesinin Etkisi Görüldü… -
I. Ahmet, padişah olduktan sonra sünnet edildi. Ameliye, Vezir Cerrah Mehmet Paşa tarafından gerçekleştirildi. Paşa, sünnet işlemindeki maharetiyle tanınırdı. Sultan 3. Mehmet’in de sünnetçisiydi. Hükümdar, Paşa’nın köşkünde bir hafta misafir edildi. Sağlığına kavuştuktan sonra Topkapı Sarayı’na döndü. - Adı daha sonra mezunlarının kalitesi ve becerileriyle ünlenecek eğitim kurumuna ‘Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne verilecekti. İsmi, İstanbul’un Fatih ilçesindeki mahallede de yaşatıldı. -
Dönem vakanüvislerince ‘sofu’, ‘mutaassıp’ gibi sıfatlarla da anıldı. Yetişmesinde en büyük pay sahibi annesinin etkisinde kalmıştı. Annesi ‘dini bütün’ hanım diye tanıtıldı. İslâm Peygamberi Hazret-i Muhammed’e bağlılığı, muhabbeti kelimelere sığ(dırıla)mazdı. ‘Atası Yavuz Sultan Selim Han’ı örnek aldığı yazıldı!’ ‘Sade, süsten azade kıyafetler seçerdi. Saray tarihçilerinin aktarımına göre, uykunun rahat ve derin kollarında dinlenmemek için sert kıldan örülmüş hırka giyerdi!’ Halkın arasına karışır, dert dinlemekten/çözümlemekten hoşlanırdı.
Bazı ‘dinci’ tarihçilerin tanımlaması ilginçti: ‘Sultan Birinci Ahmet, dönemin velisi diye nitelendirilen Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin başarılı ve devamlı talebesiydi. Gençliğine rağmen çok zekiydi ve tasavvufi derinliğe malikti. Yüksek dini duyarlılığı/müktesebatından ötürü ülkeyi başarıyla yönetti. İlim sahipleriyle daima istişare etti. Her Cuma akşamı, 12 hafız davet ettir(ir)di. Her birisine ‘aşir’ okuturdu!’
- Camisinin Temeline İlk Harcı Azîz Mahmûd Hüdâyî Koydu… -
Çoğu tarihçiye göre hükümdarlığının en önemli icraatı, adını verdiği muhteşem camiyi yaptırmasıydı. İstanbul’un ünlü 7 tepesi, farklı padişah isimlerini taşıyan görkemli mabetlerle süslüydü. At Meydanı’nın doğu cephesinde konuşlanacak, mehabetli ibadethanenin inşasını düşündü. Hükümdarlığının 6. yılıydı. Gerekli arsa için istimlâk çalışmalarına girişildi. Rayicin çok üstünde bedel(ler) ödendi. Pek çok konak, saray ve konut yıkıldı.
27 Eylül 1609’da, temel atma töreni yapıldı. Merasime vezirler, ulema, ocak ağaları, tarikat şeyhleri/müritleri, kalabalık ahali katıldı. Azîz Mahmûd Hüdâyî, cemaate dua ettirdi ve temele ilk harcı koydu.
Sultan Birinci Ahmet, mabedin masraflarını kendi kesesinden karşıladı. Mimarı: Sedefkâr Mehmet Ağa’ydı! - Ağa, Mimar Sinan’ın öğrencisi ve öğretilerinin takipçisiydi/uygulayıcısıydı! - Kayıtlara göre, temel atımı sırasında çalıştı. Altın kazma ile toprağı kazdı. Kadife saplı alet, Topkapı Sarayı’nda muhafazaya alındı. Sonra da teşhire açıldı. Eteğinde temel toprağını taşıdı. - Sultan 3. Ahmet de, Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusunda Arz Odası’nın arkasında, kendi adını taşıyan kütüphanenin temel kazılmasında aynı âleti kullanacaktı! -
İnşaat tam/eksiksiz ‘külliye’ydi. Medrese, imaret, darüşşifa - sağlık yurdu! -, tabhâne - misafirhane! -, mektep ve çeşitli dükkânlardan oluştu. 6 minareli, 16 şerefeliydi.
I. Ahmet, İslâm Peygamberi Hazret-i Muhammed’in ayak izinin bulunduğu taşı ‘Nakş-ı Kadem’i Mısır’dan getirtti. Kutsal emanet, Kahire’de, - Memluk hükümdarı! -Sultan Kayıtbay’ın türbesindeydi. Eyüp Sultan Türbesi’nde koruma altına aldırttı. İnşaat tamama erdiğinde, camiye astıracaktı. Ama teşebbüsü akim kaldı. Gördüğü rüyanın etkisiyle yaptığına pişman oldu. ‘Nakş-ı Kadem’i geri gönderdi ve eski yerine astırdı.
- Hükümdarlığında ‘Kâbe Örtüleri’ İstanbul’dan Gönderilmeye Başlandı… -
Sultan Ahmed-i Evvel, ‘Nakş-ı Kadem’in aynı ölçüdeki örneğini mermere kazıttı. Sonra da balmumundan küçük maketini hazırlattı. Kıymetli mücevherlerle süslü sorguç haline getirtti. Ortasına da kendi şiirinden iki mısra yazdırdı. Kavuğunun üzerine nazar boncuğu gibi takıp, İslâm Peygamberi’ne sevgisini ve bağlılığını gösterdi. Saray tarihçilerinin yazdıklarına göre, Hazret-i Muhammed’in adını nerede duysa, yerinden saygı ile kalkar, ‘salâvat getirir’di. Babası, 3. Mehmet de benzer şekilde davranırdı.
I. Ahmet’in İslâm dinine derin bağlılığın başka alameti de, vakanüvislerin dikkatinden kaçmadı. Saltanatının başlangıcına kadar, ‘Kâbe örtüleri’, Mısır’da hazırlanırdı. Genç padişah, örtülerin İstanbul’da dokunmasını emir buyurdu. Dersaadet’ten tecrübeli duvar ustaları gönderdi. Yıkılmaya yüz tutan, harap durumdaki ‘kutsal bina’yı onarttı. Kapısı üzerindeki kitabeyi ve altın olukları yeniletti. Duvarlarının devrilmesini engellemek için saf gümüş ve altından mukavim kuşaklar yaptırdı. Mescid-i Nebevî’nin eskiyen/yıpranan minberini, beyaz kaliteli mermerden yeniden imal ettirip yerine ulaştırdı.
Tarihçilere göre, elini öptüren ilk Osmanlı padişahıydı. Kendinden öncekiler eteklerine yüz sürülmesine/öpülmesine izin verirdi. Padişah, tebaası karşısında ayağa kalkmazdı. Peygamber sülalesine mensup - ‘seyit’! - Kastamonulu müderrisin, Sultan Ahmet Camii’nin resmi küşadında, elini öpmeye teşebbüs etmesi, kendisinin de izin vermesi, çevresindekileri şaşkına çevirdi. Cemaat, tarihi geleneğin değiştiğinin şahidi oldu!
- İngiltere Kraliçesi’nin Hediyesi Orgu ‘Gâvur Yapımı’ Diye Kırdırdı… -
Ahmed-i Evvel, babası 3. Mehmet’in cenaze namazına katılmadı ama türbesini tamir ettirdi. Atasının padişahlığı döneminde, İngiltere Kraliçesi Birinci Elizabeth’in hediyesi, dönemin en yüksek/ileri teknolojisiyle yapılan ‘kilise orgu’nun yerinden çıkarılmasını ve imha edilmesini emretti. Fikrine göre, ‘garip sesler çıkaran, üstelik ‘gâvur’/‘kâfir’ tarafından yapılmış alete tolerans gösterilemez, ‘cevaz verilemez’di!’
Saltanatının ilk yıllarında, devletin yönetimini annesi, Valide Handan Sultan’ın iradesine bıraktı. Yeterince tecrübe sahibi değildi. Harvard Üniversitesi mezunu, Ortadoğu ve Osmanlı konusunda yetkin çalışmalarıyla tanınan tarihçi Prof. Leslie Peirce’nin yorumu da aynı yöndeydi. Valide Sultan, perde arkasından devleti yönetti, bir yandan da oğlunu yetiştirmeye çalıştı. Yıllar içinde, kendine güveni geldi, kararların altına imzasını attı. Devletin işlerini ve işleyişini etkin şekilde kontrol etti, yönlendirdi.
12 Kasım 1605’de, annesini kaybetti. Ani vefatından, oluşan büyük boşluktan ne yapacağını bilemedi. Bazı saray vakanivüslerine göre, sağ kolunu kaybetmişçesine üzüldü. Günlerce ağladı, matem tuttu. Defin töreninden sonra Saray’da kalamadı. Mekân değişikliliğinin gereğine inandı. Derviş Paşa’yı ‘Sadrazam Kaymakamı’ tayin etti. Kış ortasında, ağır soğukta, deniz yolu ile Yalova üzerinden Bursa’ya gitti.
- Kuyucu Murat Paşa’yı Destekledi, Arkasında Durdu… -
Bazı müverrihler, Valide Handan Sultan’ın kaybının Sultan Birinci Ahmet’in psikolojisini olumsuz etkilediğini ileri sürdü. Aniden sertleşti, şiddet gösterilerine girişti. Kuyucu Murat Paşa’nın Anadolu’daki icraatlarına destek vermesi, tavır değişikliğine örnekti. Kimileri de ani/sert değişimi, çocukluktan delikanlılığa geçişin etkisi şeklinde de değerlendirdi. Aşırı dindarlığına karşı, acımasız kararlar, binlerce insanın ‘suçlu’ ya da ‘suçsuz’ olmasına bakılmaksızın, - otoritenin sağlanması iddiasıyla! - kellelerinin kesilip kuyulara doldurulması, paradoksal/‘çelişkili’ görüldü.
10 Kasım 1605’de, henüz 55 yaşındaki babaannesi Valide Safiye Sultan’ın ani ölümü şüpheliydi. 2 gün sonra da, 12 Kasım 1605’de, annesi, Valide Handan Sultan’ın, 40 yaşına basmadan vefatının nedeni de merak konusuydu. Her iki Hanım Sultan, zehirlenmiş olabilir miydi? Art arda gelen ölümler şüphe uyandırmaz mıydı? Genç Sultan, cenazelerin defnedilmesinden hemen bir gün sonra İstanbul’dan ayrılıp Bursa’ya gitmesi nasıl açıklanabilirdi?
Sultan Ahmed-i Evvel’in gençliğine, deneyimsizliğine karşın, bazı üstün özellikleri dikkat toplayıcıydı. Kuvvetli, elastiki, hayli dayanıklı bünyeye sahipti. Usta binici, korkusuz asker ve becerikli silah kullanıcıydı. At üzerindeyken yay gerer, ok atardı. Ağır gülle ile rakibinin kalkanını deler, yere düşürürdü. Genetik özellikleri oğullarında da görüldü. Özellikle Genç - 2.! - Osman ve 4. Murat, doğuştan asker, usta ötesi silahşordu. Korku nedir bilmezlerdi.
- Saltanatında Osmanlı’nın Avrupa’daki Statüsü Geriye Gitti… -
Osmanlı Devleti, Sultan Birinci Ahmet döneminde ezici üstünlüğünü kaybetmeye başladı. 1533’de imzalanan, ‘İstanbul Anlaşması’na göre, Avrupa’nın bütün kralları protokolde Sadrazam ile denkti. Ama Avusturya-Osmanlı Savaşları sonucunda asırlık statü değişti. Yapılan muahede ile Osmanlı Padişahı ile Avusturya Arşidükü eşit/‘aynı seviyede’ kabul edildi, avantaj yitirildi. Resmi yazışmalarda, ‘Kutsal Roma İmparatoru’ unvanıyla anılacaktı. Kendisine ‘Sezar’, ‘Kayzer’ gibi payelerle hitap edilecekti.
Anadolu’nun hali içler acısıydı. Şehirler arasında yolculuk yapılamıyordu. Can güvenliği kalmayınca, köyler boşalmış, tarlalar ekil(e)memiş, haneler harabeye dönmüştü. Çeteler, beyliklerini ilan etmiş, köylünün mülküne çökmüştü. Devlet, vergi toplayamaz hale gelmişti. Asker kaçakları, milisler yolları tutup, kasabaları basarak ‘yerel padişahlıklar’ oluşturmuştu. Osmanlı’ya muhalif bazı Türkmen gruplar da ayaklanmıştı. Devletten umudunu yitiren ahali kesimleri de kendi aralarında organize olmuştu. ‘Yaşanan adaletsizliklerin giderilmesini istemişlerdi!’ Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun ‘dağ padişahları’ diye adlandırdığı türediler ortaya çıkmıştı. Osmanlı, ‘kazan kaldıranlar’ı, eşkıyanın tümünü ‘Celâli’ diye niteledi. İlk isyan, Yavuz Sultan Selim döneminde, Yozgat’ta patlamıştı. Sonra aralıklarla sürmüştü. Bazen kor halinde kalmış, bazen etkin yangına dönüşmüştü. Ama merkezi yönetimi hep rahatsız etmişti!
Sultan Ahmed-i Evvel’in padişahlığında, Deli Hasan, Tavil Ahmet, Kalenderoğlu ve Canbolatoğlu ayaklanmaları görüldü.
- I. Ahmet, Bir Asır Süren Celali Ayaklanmalarını Sona Erdirdi… -
Birinci Ahmet, asırlık sorunun çözümünü sert askeri tedbirlerin uygulanmasında buldu. ‘Kuyucu’ Sadrazam Murat Paşa’yı - Hırvat asıllıydı! - tam yetkili kıldı, desteğini verdi. Paşa, halkın gözünü korkutacak, direniş ruhunu kıracak ‘düşük yoğunluklu çatışma/savaş’ - low-intensity conflict! - politikası izledi. ‘Karşıtların Türk ve Müslüman kimliklerini dikkate almadı. Kendilerini dinlemedi. Muhatap kabul etmedi. Daha da mühimi suçlu veya suçsuz diye de ayırmadı!’ Bazı tarihçilere göre 60 bin, bazılarına göreyse daha yüksek sayıda - 100 bini aşkın! - kişiyi öldürttü. İbret alınacak/ürkütecek görüntüler bıraktı. ‘Derin kuyular kazdırıp cesetlerle doldurdu! Kesilen kellelerden tepecikler oluşturttu!’
Kuyucu Murat Paşa’nın ‘acımasız politikası’ sonuç verdi. Vatandaşın can, mal, namus güvenliği yeniden temin edildi. Birinci Ahmet, 30 Eylül 1609’da, ‘adâletnâme’ yayınladı. Anadolu topraklarında emniyetin sağlandığını, ahalinin mülküne/köyüne dönmesini murat etti. Devletin kanunlarına riayet edilmesini buyurdu.
Sultan Birinci Ahmet, 22 Kasım 1617’de, 51 gün süren ağır hastalık döneminden sonra vefat etti. 28 yaşındaydı. Rivayete göre ölüm sebebi tifüs illetiydi. Mide kanseri veya ‘şirpençe’/‘karbankül’den öldüğü de söylenegeldi. Mürşidi Azîz Mahmûd Hüdâyî’ye haberci gönderildi. Padişahın son isteğinin cenazesini yıkaması olduğu bildirildi. İhtiyar şeyh, havadise üzüldü. Hastalığını sebep gösterip vasiyeti yerine getiremedi. Yerine müridini yolladı.
Padişahın cenaze namazı, Şeyhülislam Esat Efendi tarafından kaldırıldı. Cemaate bütün devlet yetkilileri iştirak etti. Naaşı, kendisince yaptırılan - henüz tam bitirilememiş! - Ahmediye Camii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.
- Birinci Ahmet, Kardeşi I. Mustafa’yı 2. Kez Öldürtmeye Niyetlendi… -
Getirdiği kurala uyuldu. Yerine kardeşi I. Mustafa - Mustafa-i Evvel! - tahta geçti. Bıraktığı yeni uygulamaya göre, hanedanın aklı başında, en büyük/yaşlı mensubu hükümdar seçilecekti. Şehzadeler, canlarını kurtardı fakat uzun süreli hapis hayatına geçti. Düzenli eğitim, sancağa çıkma, devlet yönetme tecrübesi kazanma vb. gibi imkânları da yitirdiler. Güvensiz, yoğun aklî sorunlu, yönetme yeteneğinden uzak kişilikler haline geldiler. ‘Devletin gerilemesi, hatta çöküşü hızlandı!’
Kardeşi I. Mustafa’nın hayatını bağışlaması bazı saiklere bağlandı. İlk sebep: Babası gibi ‘kardeşkanı döken padişah’ diye anılmak istemeyişiydi. Tebaa da ‘şehzade katliamı’ istemiyor ve tepki gösteriyordu. İkinci neden: Tahta çıktığında deneyimsiz oluşu ve dini kaidelere aşırı bağlılığıydı. Tarihi kayıtlara göre, Şehzade Mustafa’yı 2 kez öldür(t)me niyetine girdi. Ama kendisine ulaşan ‘ilahi işaretler’den ötürü kararlarından vazgeçtiği, yazıldı. ‘Kafes’teki şehzadenin sakallı dolaşmasını, çocuk yapmasını yasakladı.
Vakanüvisler I. Ahmet’in babası 3. Mehmet’i sevmemesine karşın bazı benzer icraatlarını uyguladığına dikkat çekti. 6 sadrazamla çalıştı, 3’ünü idam ettirdi. Sultan Mehmed-i Sâlis de tam 13 farklı vezir-i azam ile mesai harcamıştı!
- Saltanatında Tütün Kullanımı Yaygınlaştı… -
Sultan Ahmed-i Evvel, halkın içine karışıp sorunlarını öğrenmeyi/çözmeyi severdi. Öksüz çocuklara yardım edebilmek, yalnızlıklarını giderebilmek için ayrı bir hazine tesis etmişti. Hanım sultanların devlet işlerine karışmasını, iktidar savaşına karışmalarını engellemeye çalıştı. ‘Celâli İsyanlarını Bitiren Sadrazam’ diye övülen Kuyucu Murat Paşa, ülke çapında meyhaneleri kapattırdı, içki - hususen! - şarap tüketilmesini yasaklattı. Hamr/‘İçki’ Emaneti’nin lağvını buyurdu. Men kararına uymayanlar cezalandırıldı. Akşam hava karardıktan sonra halkın sokağa çıkmasını yasakladı. Temel ihtiyaç maddelerine narh koydurdu. Karara uymayanlara ağır ceza(lar) verdirdi. Halkın tütün kullanımına ilgisi arttı. ‘İlk defa tütün ithalatına izin verildi. Yabancı üretici şirketler/tüccarlar - ya da temsilcileri! - ülkeye adım attı.’
Sultan I. Ahmet’in 3 hanımı oldu. Mahfiruz Hatice Sultan, Mehpeyker Kösem Sultan ve Fatma Sultan’dı. 11 erkek, 10 kız çocuğu dünyaya geldi. Bazı kaynaklara göre, 13 - 14 erkek evladı oldu, 6’sı küçük yaşta öldü. Hatice Sultan’dan doğma oğlu, 2. Osman 14’ünde tahta çıktı, 18 yaşında indirildi. Hazin şekilde öldürüldü. Kösem Sultan’dan olan Şehzade Mehmet, ağabeyi - Sultan Osman-ı Sâni! - tarafından boğdurularak öldürüldü. Kösem Sultan’dan 2. oğlu 4. Murat - Murâd-ı Râbi! -, 11’inde tahta çıktı. 18 yıl hüküm sürdü. Aşırı içki müptelasına bağlı siroz ve gut hastalığından, 29 yaşında vefat etti. Sultan 4. Murat, Revan Seferi’nin öncesinde öz kardeşleri Şehzade Beyazıt ve Şehzade Süleyman’ı boğdurdu. Katliamına diğer biraderi Şehzade Kasım’ı da dâhil etti. Bağdat Seferi’ne çıkmadan boğazlattı.
I. Ahmet’in en küçük oğlu Şehzade İbrahim, tahta çıkıncaya kadar bostancı başının kemendini boynunda hissetti. Her sabaha öldürülme korkusuyla uyandı. Akli dengesini yitirdi, delirdi. ‘Deli İbrahim’ ya da ‘Sultan İbrahim-i Evvel’ unvanıyla tahta oturdu. Osmanlı’nın kaderini çekip çevirdi.
Kösem Sultan, 1617’den 1656’ya kadar, tam 39 yıl, Osmanlı’nın tahtına hükmetti. Devleti yönetti.
Kimi tarihçilere göre, Ahmed-i Evvel’in ölümünden sonra Osmanlı’nın 2 ‘Fetret Dönemi’ne girdiği bile iddia edildi. 2 padişah boğularak öldürüldü. 4 hükümdar tahttan indirildi. 23 sadrazam değiştirildi. 7 sadrazam boğazlandı, bazılarının da bedenleri parçalandı. İstanbul’da etkin isyanlar çıktı. Binlerce kişi öldürüldü ya da asılarak idam edildi.
Ali Hikmet İnce