‘İstanbul’un meydanlarında, halkın kolayca girebileceği/görebileceği bahçelerde özenle seçilen asırlık yetişkin ağaçlar ‘idam sehpası’ olarak kullanıldı. ‘İri yapılı maymunlar için insan hükümlülere uygulanan prosedür uygun bulundu!’ Halk arasında ‘Maymunkeş İmam’ adı ile şöhrete sahip Rumeli Kazaskeri Molla Abdülkerim Efendi, atını bir mahalleden ötekine sürdü ve seri idamları kontrol etti/izledi. Bazen de cellât(lar)ın işini yüklendi. İnfaz(lar)ı kendisi gerçekleştirdi!’
Molla Abdülkerim Efendi, Osmanlı’nın 12. padişahı, İslâm dünyasının 91. halifesi, 3. Murat’ı Manisa’daki şehzadeliği sırasında tanıdı. Özel öğretmenleri - ‘Tâcü't-Tevârih’ adlı Osmanlı Tarihi’nin yazarı, sonradan Şeyhülislam! - Hoca Sâdettin Efendi ve İbrahim Efendi’den sonra üzerinde en etkili olandı. Özellikle fıkıh ve muamelat konularında ihtisas sahibiydi. Derin malûmata hâkimdi. Şehzadenin yakın çevresine dâhil edildi. Hayatının sonuna kadar da yerini muhafaza etti.
- Sultan 3. Murat İstanbul’dan Dışarıya Çıkmadı… -
3. Murat ya da tarihçilerin ifadesiyle Sultan Murâd-ı Sâlis, 4 Temmuz 1546’da, Manisa’da dünyaya geldi. Babası - Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatta kala(bile)n biricik oğlu! - Şehzade - 2.! - Selim’di. Devlet tecrübesi kazanmak için Manisa Sancakbeyliği’nde görevliydi. Annesi Afife Nurbanu Sultan’dı. - Validesinin aile kökeni hakkında bilgiler çeşitliydi/çelişkiliydi. Bazı tarihçilere göre Venedikli idi. Baffo Ailesi’ne mensuptu. Kimilerine bakılırsa, ‘Yahudi’ asıllıydı! - Adını, büyükbabası I. Süleyman koydu. Dedesi ve babasının himayesinde kaliteli sayılabilecek eğitim aldı. Şiire, musikiye, hat sanatına kabiliyetliydi ve düşkündü. ‘Muradî’ ve ‘Murad’ mahlaslarını kullandı. Tasavvuf ehliydi, dönem tarihçilerinin kayıtlarına/rivayetlerine bakılırsa, Halveti Tarikatı’na mensuptu. ‘Fütuhat-ı Siyam’ adlı eserin müellifiydi. Yüksek seviyede Arapça ve Farsça öğrendi. Bazı Batı/Avrupa dillerini bildiği de rivayet edilirdi. Askeri öğretilere çalıştı. Silah kullanmayı, savaş stratejisini, birlikleri yönetmeyi teorik şekilde öğrendi. Ama tatbikat fırsatı bulamadı. Babası 2. Selim’in yolundan gitti. Ordunun başında sefere çıkmadı. Hiçbir savaşa da katılmadı. Tensel zevkin peşine takıldı. Bazı vakanüvislerin satırlarıyla, ‘İstanbul’dan dışarıya çıkmadı. Harem ve hamam arasında gidip geldi! Osmanlı Hanedanı’nın en çok çocuğa sahip üyesiydi!’
- ‘Maymunkeş Molla’ İnatçı ve Kararlıydı… -
Sultan 3. Murat, Molla Abdülkadir Efendi’yi sever, sözünden çıkmaz, biraz da ürkerdi. Hoca, otoriter, sert mizaçlı, eleştiri kabul etmeyen, ‘Dediğim dedik!’ diyen, hayli mutaassıp ve muktedirdi. Ani kararlar alır, sonunu düşünmez ve hemen uygulamaya koyardı. Öğrencisi padişah olunca, etkisi/yetkisi de arttı. Rumeli Kazaskerliği’ne kadar ilerledi. - ‘Rumeli Kazaskeri’ - ‘Sadr-ı Rum’ da denirdi! -, Osmanlı ilmiye sınıfının, şer’i ye hukuki kararları veren en yüksek iki görevlisinin ilkiydi. Rumeli bölgesi ve Ege'deki adalardan sorumluydu! - Kendisini adeta sultanın vekili/hamisi gibi görmeye başladı. Halkın her işine karışmaya, kafasındaki şablona uygun insan(lar) yetiştirmeye kalkıştı. Hanelere kadar girip toplumsal yaşamı biçimlendirmeye yeltendi. Kararları ve uygulamaları tepki çekti, tiksinme uyandırdı. Fatih Camii’ni mesken tuttu. Her cuma, vaazlarında uyarılarını sıraladı. Evlerde evcil hayvan beslenmesini tehlikeli buldu, kendince yasakladı. ‘Zararlarını/uygunsuzluklarını bir bir dillendirdi!’
- Osmanlı Donanması’nda Gözcülük Yapan Maymunlar… -
Osmanlı’nın 8. padişahı 2. Bâyezit döneminde, Türk donanması iyiden iyiye gelişti. Türk leventleri Ege’de, Karadeniz’de ve Akdeniz’de göründü. Bazı tarihçilerin yazdıklarına göre, eğitilmiş maymunlar da gözcülükte kullanılmaya başlandı.
Ünlü tarihçimiz İsmail Hakkı Konyalı’ya göre ‘Kitâb-ı Bahriye’nin müellifi Pîrî Reis ve amcası Kemal Reis, idare ettikleri gemilerde maymun gözcüler çalıştırdı. - Kemal Reis ve emrindeki askerleri, Amerika’yı keşfeden Kristof Kolomb’u esir almakla da tanınmıştı! - Uzağı görme, tehlikeyi hızla haber vermelerinden ötürü tercih edildiler. Direklere süratli tırmanır, yelkenlerin üzerinde uçar/koşar gibi hareket ederlerdi.
Yine rivayete göre, Osmanlı Donanması’na bağlı kalyonlar, el koydukları Kuzey Afrika bandıralı gemilerde - ilk kez! - ‘gözcü maymunlar’ı gördü. Kısa sürede ne kadar yararlı elemanlar oldukları anlaşıldı ve sayıları artırıldı. Uzak mesafeleri yakın eden keskinlikte dürbün gibi gözlere sahip hayvanlar pek faydalıydı, çok da akıllıydı.
Demîrî’nin ‘Hayâtü’l-hayevân’ - Dilimize ‘Hayvanlar Ansiklopedisi’ diye de çevrilebilir! - adlı eserinde, meslek sahibi maymunlar hakkında ilginç bilgilere yer verildi. Onuncu Abbasi Halifesi Mütevekkil'in (847 - 861) - Tam adı: Câ’fer el-Mütevekkil idi! - terzilik yapan maymunu vardı. İşinin ustasıydı. Halife’nin bazı giysilerini dikerdi.
- Kuyumculuk, Balıkçılık Ve Hatta Kasaplık Yapa(bile)n Maymunlar… -
Aynı Halife, kuyumcu ustası başka maymuna da sahipti. Onun ürettiği yüzükleri takardı. Sarraf primat, altın ayarlarını bilir, birbirinden kolayca ayırırdı.
Bazı İslâm bilginlerinin ‘pek akıllı mahlûkat’ diye nitelediği maymunlar arasında balık tutan, temizleyen ve pazarlayanlar da görüldü. Demîrî’nin kayıtlarında, kasaplık yapıp sahibine para kazandıranlardan da bahsedildi.
Hatta bazı müverrihler, Osmanlı’nın Akdeniz’de hâkimiyet kurmasında, denizci maymunların büyük payı olduğunu da savundu.
Kuzey Afrika, Osmanlı idaresine geçtikten sonra - Kanunî Sultan Süleyman döneminde! - maymunlara ulaşmak kolaylaştı. Afrika’nın ormanlarından yakalanan primatlar, ticaret gemileri/kervanları aracılığıyla imparatorluğun büyük şehirlerine götürüldü. Tüccar ve denizciler, hatırı sayılır para(lar) kazandı. Özellikle de İstanbul’da geniş pazar ve müşteri kitlesi oluştu. Zengin ahalinin evlerine, konaklarına, saraylarına kadar girdiler. Daha önceden bilinmediğinden/görülmediğinden kısa sürede ilgi odağı haline geldiler. Adeta salgın hastalık hızıyla müşterilere ulaştılar. Aile fertlerinin hatta küçük yaştaki çocukların elinde oyuncak durumuna düştüler.
‘Gözcü maymunlar’, İstanbul’un en eski ve tarihi bölgesi Galata’da alınıp satılmaya başlandı. Azapkapı Çarşısı’nda - Haliç kıyısındaki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nin yanında! - açılan dükkânlar, neredeyse büyükçe koloni oluşturdu. Halk arasında, ‘Maymuncular!’, ‘Maymun Dükkânları!’ da denilir oldu!
- Gözcü Maymunlar, Binlerce Denizcinin Hayatını Kurtardı… -
İstanbul ve Gelibolu’da, maymunların eğitilmesine yönelik birimler oluşturuldu. İlk yetiştiriciler, Kuzey Afrika kökenliydi. Zamanla yerli eğitmenler de deneyim kazandı, başarı sağladı. Hayvanların kendilerine özgü işaretleşme ve meramlarını anlatma dili/şekli vardı. İnsanlara yakın zekâ seviyesine sahiptiler. Eğitilmeleri kolay, yapacaklarını öğretmek ise zevkli ve eğlenceliydi.
Uzağı dürbün keskinliğinde net görürlerdi. Dikkat çeken hareketler ve seslerle gemi personelini uyarırlardı. Önlem alınmasını, savunmaya geçilmesini sağlarlardı. Bazen savaşmaya gerek kalmadan, rota değişikliğine gidilir ve felâket hasarsız savuşturulurdu. Kimi vakit de düşman kadırgalarına ters yönden, beklenmedik anda/aniden yanaşılır, zafere ulaşılırdı.
Yıllar geçtikçe halk maymunlara, primatlar da ahaliye alıştı. Zengin evlerine oyuncak diye alınan hayvanlar, sağlanan hürriyet ortamından yararlandı. Sokaklarda dolaşmaya, ağaçlar arasında hokkabazlık yapmaya, yiyecek satan dükkânlardan küçük hırsızlıklara giriştiler. Gemilerde yararlı işler görenler, şehirde kalınca değişti: Zararlı hatta ‘gayri ahlaki’ eylemlerle beraber anılır oldu! Halk arasında merak uyandıran, hayret yaratan, dedikodular dolanmaya başladı. Şikâyetlerin/isnatların ardı arkası kesilmedi. Aksine hızı çoğaldı ve şehri ‘hortum’ gibi, ‘yoğun sis bulutu’ gibi sarıverdi.
- Maymun(lar)a ‘Tensel Eğlence Alet(ler)i’ Suçlaması… -
‘Maymun severler’in karşısına ‘maymun döverler’ çıktı! Seslerini yükselttiler, primatların zengin evlerinde beslenmesinin - kendilerince, kişisel zanlarınca! - sebeplerini açıklamaya giriştiler. ‘Zengin dul hanımlarla ilgili iddiaları kabul edilebilir türden değildi! Maymunlar, özellikle de iri yapılıları için, ‘lehv’/‘cinsel oyun’, ‘tensel eğlence’ aletleri/araçları suçlaması dillendirildi!’
Sultan 3. Murat’ın saray imamı, hocası, Rumeli Kazaskeri Abdulkadir Efendi, halkın içindeydi. Zenginlerin ‘moda oyuncağı’ primatları ‘toplum düşmanı’, ‘ahlak törpüsü’, ‘günah yaratığı’ şeklinde niteledi. Daha da korkunç/ürpertici görüşlere sahipti: Efendi’ye göre ‘maymunlar, fuhuş amaçlı kullanılabilirdi’! Yoğun dini ve vicdani baskılar(ın)dan ötürü harekete geçmekten geri durmadı. ‘Toplumun ahlâki değerleri korunmalı, kimi hanımların yoldan çıkması önlenmeliydi!’ Sokaklarda rastladığı, bahçelerde gördüğü hayvanları yakalattı. Uygun ağaçlarda idam edilmelerini sağladı. Kararları ve eylemleri yaygınlaştıkça, dehşete düşüren ünü kat be kat çoğaldı. Adı: ‘Maymunkeş İmam/Molla’ya çıktı. İsminin ulaştığı, gölgesinin bile görüldüğü ileri sürülen sokaklardan geçil(e)mez oldu! Sırtını en üst makama, Padişah’a yaslamasından ötürü rahattı. Sözü kanun yerine geçerdi. Karşı durul(a)mazdı! Tepkilere/muhalefete karşı da dimdik ayaktaydı. ‘Maymun severler’in, ‘maymun dostları’nın en önemli, en bilinen, en sert karşıtıydı!
- Fatih Camii’nin Kürsüsündeki Ünlü Vaiz… -
Abdulkadir Molla, Dersaadet’teki selâtin camilerinde vaaz ederdi. Bazı cuma namazları öncesinde Fatih Camii’ni mekân seçer, cemaate nasihat(ler)de bulunurdu. Sert mizacını yansıtan keskin/sivri cümlelerle topluluğu tahrik ederdi. Silkelediğini ve kendisine gelmesini sağladığına inanırdı. Dilinin kemiği yoktu! Kürsüde söz söylerken kimseden korkmazdı. Hatta konuşmasının sonunda yaşanabilecek kargaşadan, çıkabilecek karışıklıktan da çekinmezdi. Kendisi için önemli olan: ‘Sözlerinin dinlenmesi, fikirlerinin uygulamaya geçmesiydi!’
Yine bir cuma namazı öncesinde Fatih Camii’nde binlerce kişiye vaaz etti. Şehirdeki sapkınlıktan söz açtı. Molla’ya göre, ‘Dersaadet’e getirilen, sayıları bilinmeyecek kadar çok maymun, ‘bazı varsıl dul kadınlar tarafından ‘fena işler’de kullanılırdı! Hayvanlara istemleri dışı fuhuş yaptırılırdı! Halkın ahlâkı korunmalı, ‘zânî’ mahlûkları getir(t)en, ticaretini yapan ve hatta evlerine sokma cesaretini gösterenlerin gözü korkutulmalıydı! Gerektiğinde cezaları da verilmeliydi!’ Aksi halde toplum zarar görecek, iffetini yitirilecek ve manevi çöküş yaşanacaktı! Birileri ortaya çıkmalı, durumdan vazife çıkarmalı ve ‘fesat ocağını söndürmeli’ydi!’ Cemaat hazırsa, önderlik edebilir, ‘günah yuvaları’ ve ‘günah oyuncakları’ sonsuza dek ortadan kaldırabilirdi! Ve dediğini de yapacaktı!
- Galata’da Maymun Satan Bütün Dükkânlar Tahrip Edildi… -
Ateşli konuşması, beklediği sonuca ulaştırdı. Namaz sonrasında Fatih Camii’nin içinde, bahçesinde ve yakın sokaklarında toplanan halk, sel halinde Galata’ya yürüdü. Maymun satan dükkânlar basıldı. Ticarethaneler enkaza döndü. Kafeslerdeki ve çevredeki hayvanlar toplandı. En yakın ağaçlarda infaz(lar)a girişildi. Dönem tarihçilerinin kayıtlarında, ‘İstanbul’daki Maymun Avı’ da yer aldı. Şehrin her sokağı arandı. Hanelerde barınan, ağaçlarda saklanan, sokaklarda dolaşan primatlar teker teker yakalandı. Çok irileri/semizleri için özel darağaçları kuruldu. Abdulkadir Molla, başkomutan edasıyla infazları yönetti. Atından hiç inmedi, linç emirlerini verdi, sürece bizzat nezaret etti. Hatta bazı idamlıkların iplerini bizzat kendisi çekti.
Operasyon günlerce sürdü. Cesetler, dallarda ve sehpalarda asılı bırakıldı. Heveslilerin gözü korkutuldu. İstanbul halkı, - olaylardan sonra! - Molla’ya ‘Maymunkeş!’ lakabını uygun buldu.
- Molla, Osmanlı’nın Gayrimüslim Ahalisine de Karşıttı… -
Rumeli Kazaskeri Abdulkadir Molla, imparatorluğun Hıristiyan ve Musevi ahalisine de kafayı taktı. - Kimi tarihçiler, gayrimüslim halklara karşı düşmanlığı/hıncı olduğunu da yazdı! - İşe kılık kıyafet değişikliğiyle girişti. Her dine inanan kişilerin giysileri, başına geçirdiği serpuş rengi farklıydı. Yahudiler sarı kippa, Hıristiyanlar mavi başlık takardı. Molla, sarı ve mavi yerine siyah ile kırmızıyı mecbur tuttu. Bundan sonra serpuşlar belirtilen renkteki çuhadan diktirilecekti.
Kasımpaşa’daki Deniz Hastanesi’nin inşa edildiği arazi, 3. Murat döneminde kabristandı. Bir yanı Müslüman, diğer bölümüyse Yahudi mezarlığıydı. Molla Abdulkadir Efendi, cami yaptırmayı da kafasına koydu. Uygun anı kolladı. Projesi duyuldu. Özellikle mabedin Yahudi Maşatlığı’nda inşa edileceği haberi, beraberinde tartışmaları ve protestoları getirdi. Musevi Cemaati, tepkisini gösterdi. Karar ertelendi, iptal edilmiş sanısı uyandırılmaya çalışıldı. Ancak ‘Maymunkeş Molla’, kararından dönmedi. Caminin inşası için gerekli bütün malzemeyi tedarik etti. 1591’in yazında, bir gece yarısı uygulamaya geçti. Şehrin seçkin ustalarından oluşan çok sayıda personel, hem mezarlığın bir bölümünü temizledi, hem de ahşap camiinin yapımına girişti. Sabah ezanı okunduğunda, mezarlığın ortasında yeni cami yükseldi! Hatta aynı gün öğlen vakti ibadete dahi açıldı. Abdulkadir Molla, yıllar boyu gönlünde filizlendirdiği amacına ulaştı. Saray ve devlet yönetiminden eleştiri gelmedi. ‘Oldubittisi kabullenildi’! Çevre halkı, bir gecede kondurulan binaya, ‘Yel Değirmeni Camii’ adını verdi.
Maymunkeş Molla renkli, farklı, dillere düşen icraatlarını sürdüremedi. Ömrü vefa etmedi. Rivayet(ler)e bakılırsa, heyecanlı ve gergin yaşamı, kalbine zarar verdi. Aniden vefat etti. Ölüm haberi, halk arasında sevinç yarattı. Özellikle tüccarlar ve evlerinde maymun besleyen halk, bayram yaptı. Sadaka(lar) dağıtıldı. Fukaranın karnı doyuruldu. Dükkânlar yeniden açıldı. Gizli depolarda, mahzenlerde saklanan primatlar açığa çıkarıldı. Serbest satış(lar)a geçildi.
******
Meraklısına Not: Konu hakkında daha geniş bilgi edinmek için aşağıdaki kitaplara ve yazılara da bakılabilir! Reşad Ekrem Koçu, ‘Tarihimizde Garip Vakalar’, Varlık Yayınları, 1952, İstanbul; Dursun Gürlek, ‘Kültür Dünyamızdan Manzaralar’, Kubbealtı Neşriyat, 2015, İstanbul; İsmail Hakkı Konyalı, Türk Denizciliği ve Maymunlar, Tarih Hazinesi Dergisi, 28 Şubat 1951 Tarihli 7. Sayı; http://www.alihikmetince.com/haber/idam-edilen-maymunlar-85.
Ali Hikmet İnce