Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahın kızı/kız kardeşi ile evlenen, - güvenilir, söz dinleyen, akıllı, görgülü, iyi eğitimli, politik davranmayı bilen, devlet tecrübesine sahip/talip! - kişiye ‘damat’ denirdi. Tarihte iz bırakmış, isim yapmış çok sayıda ‘güveyi’ bulunurdu. Devlet yönetiminde etkin görevlere getirilir, çoğu zaman ‘kayınpeder’/‘kayınbirader’ adına karar verirlerdi. Sadrazamlık makamına kadar yükselenlerin sayısı hiç de az sayılmazdı.
Kayınbaba kadar kayınvalidenin de sözü tutulur, tavsiyelerinden çıkılmazdı. Hanım tarafının memnuniyeti önemliydi: ‘İktidarının süresini uzar, yetkileri artar, etkinliği kavileştirirdi!’ Bazılarına ‘semiz’, ‘kuyucu’, ‘tabanıyassı’, ‘zurnazen’, ‘boynueğri’, ‘sürmeli’ gibi akılda kolay kalan, huylarını, günlük tavırlarını, fiziksel özelliklerini yansıtan isimler konurdu. ‘Güveyi’ler arasında halkın taktığı lakaplarla anılanlar da bulunurdu. İçlerinden en bilineni Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan doğan kızı, Mihrimah Sultan’ın kocası Rüstem Paşa’ydı. Kendisine layık görülen ifade ise, ‘Kehle-i İkbal’di. Anlamı: ‘İkbalin biti!’, ‘Bit sayesinde zirveye yükselen!’di. Türk atasözündeki mesajın tam karşılığıydı: ‘Kişinin bahtı açık, şansı güzelse, bitin bile yararını görür/işi kolaylaşır!’
- Damat Rüstem Paşa Saraybosna Doğumluydu… -
Kanuni’nin 15 yıla yakın sadrazamlığını yapan Damat Rüstem Paşa, Osmanlı’nın en tartışılan, pek sevilmeyen, devletin inkırazına/‘çöküşüne’ yol açabilecek icraatları getirendi. Döneminde rüşvet arttı. Sultanlık yönetimi gayri ehil kişilerin eline geçmeye başladı. Rüşvet aldı başını gitti. Damat, kayınpederinden sonra ‘en zengin kişi’ diye bilindi. Topkapı Sarayı’nda her türlü komplo/ayak oyunu vücut buldu, sahneye konuldu. ‘En önemlisi de: Masum kanı döküldü!’
Rüstem Paşa, 1500’de, Saraybosna’nın doğusuna düşen Butmir köyünde doğdu. Aile adı ‘Çigaliç’ idi. Hırvat, Sırp, Boşnak veya Arnavut asıllı olduğuna dair çeşitli kayıtlar/savlar vardı. Kamusu’l A’lam - Tarih ve Medeniyet Sözlüğü! - ’ın beyanına göre ‘Hırvat’, tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli’ye göreyse ‘Sırp’ kökenliydi. Venedik kaynaklarındaki bilgi daha ilgi çekiciydi: ‘Küçük Rüstem, Saraybosna’ya yakın köyde ikamet eden, domuz çobanlığı ile geçinmeye çalışan Sırp köylüsünün oğluydu!’ Belgelerde bazı bilgiler ‘çelişkili’ydi fakat Rüstem tanımlaması aynıydı: ‘Hırvat asıllı, Aristo gibi akıllı’ydı. Babası Katolik iken din değiştirmişti. Müslümanlığı benimsemişti, Mustafa adını almıştı. Osmanlı’nın hizmetine girmişti. Bir başka rivayette ise genç Rüstem’in babası, Hacı Ali oğlu Mustafa Paşa’ydı. Diğer isnada bakılırsa, sahibi tarafından haraç bedeli yerine verilmişti. Galata’da keşfedildi. Zekâsı, becerikliliği ve kurnazlığı fark edilince, ‘içoğlanı’ olarak Enderun’a alındı. Sıkı, uzun erimli, kaliteli öğrenimden geçirildi. Yine başka söylentiye göre devşirildikten sonra Yeniçeri Ocağı’na teslim edildi. Acemi eğitiminden sonra Enderun’a kabul edildi. Mezunlar, devlet yönetiminde görev alırdı. En az 3 - 4 dili iyi konuşur, yazarlardı. ‘Sultana, hanedana bağlı kalırlardı!’
- Kanuni’nin Yakın Çevresinde Bulunması, Keşfedilmesini Sağladı… -
Enderun eğitimli genç Rüstem, kısa sürede sivrildi. 1526’da, Kanuni’nin ‘Birinci Silahtar’ıydı. Aynı yıl Mohaç Meydan Muharebesi’ne katıldı, yararlılık gösterdi. Daha sonra ‘Baş İmrahorluk’a getirildi. Görevi: ‘Padişaha ait seçkin, soylu atların bakımı ve güvenliğinin sağlanması’ydı! Daha yakın çevresinde bulunma şansını yakaladı. Kanuni Sultan Süleyman, Baş İmrahor Rüstem’i tanıdı, farklı meziyetlerini fark etti. Aşırı saygısını, cesaretini, - tartışılabilir! - askeri yönetimini ve bürokrasiye hâkimiyetini beğendi. Hürrem Sultan da, Rüstem hakkında benzer düşüncelere sahipti. Enderun sıralarından beri kendisini izlemişti. İdari yükselişini desteklemiş ve arkasında durmuştu. Söz dinleyişi, emirleri hemen yerine getirişi de diğer tercih sebebiydi. Biricik kızı Mihrimah Sultan ile evlendirmeyi düşündü. Fikrini, Kanuni’ye iletti, - bazı tarihçilere göre de ‘nikâh için diretti’! - ‘Damat adayı’, Diyarbakır Beylerbeyliği’ne getirildi. 1539’da, Mihrimah Sultan 17 yaşına bastı. İzdivaç için ilk adım atıldı. Sultan Süleyman, damat adayının sağlık durumunu merak ederdi. Zira Rüstem Paşa hakkında çıkarılan bazı dedikodular kulağına kadar gelmişti! Rivayete göre ‘güveyi namzedi’, ‘cüzzamın pençesinde’ydi, ‘cüzzamlı’ydı! Saray hekimlerinden Mehmet Halife Ağa’yı Diyarbakır’a yolladı. ‘Rüstem Paşa’yı tepeden tırnağa muayene edecekti. Denildiği gibi hasta ise, gizlice bildirecekti.’ Mehmet Ağa, Sultan’ın emrini yerine getirdi. Paşa’nın kaftanında bit(ler) buldu. ‘Bit, cüzzamlı vücuda yanaşmazdı!’ Damat adayının sağlığı yerindeydi. Müjdeyi hemen İstanbul’a iletti. ‘Mürüvvet’in önündeki engel kalktı! Havadis, Payitaht’ta duyulunca, halk uygun lakabı taktı: ‘Kehle-i İkbal’ - ‘İkbal Biti’! - Rüstem Paşa!
Rüstem Paşa, İstanbul’a çağrıldı. 3. Vezirliğe getirildi. 26 Kasım 1539’da, Şehzade Beyazıt ve Şehzade Cihangir’in sünnet törenleriyle beraber yapılan sade düğün sonucunda Mihrimah Sultan ile dünya evine girdi. Hemen ardından ‘Anadolu Beylerbeyi’ oldu.
‘Taze damat, kayınbabasının ve kaynanasının her sözünü emir kabul etti!’ Özellikle Hürrem Sultan’ın en sadık bendesi oldu. Her direktifini sorgulamadan yerine getirdi. Saray entrikalarında en güvenilen, en etkin silah haline geldi. Efendilerini memnun etti. Diğer yandan da ‘kesesini dolduracaktı’! 1541’de, 2. Vezirliğe atandı. 1544’de de Sadrazam yapıldı.
- Yüzü Hiç Gülmezdi; Her Fırsatta Gücünü Gösterirdi… -
Resmi tarihçilerin yorumlamasına göre Damat Rüstem Paşa, sakin, son derece soğukkanlı, aklı başında, Kanuni’ye her şartta bağlıydı. Kendine göre bir tasavvuf anlayışı da vardı. Nakşibendî Tarikatı’na mensuptu. Dönem tarihçilerine göre, ünlü hukukçu, Şeyhülislâm Mehmed Ebussuud Efendi ile arası son derece iyiydi. ‘Hükümdar ile Şeyhülislâm’ı da yakınlaştırandı! Kanuni, istediği fetvaları zorlanmadan alabil(ir)di!’
Venedik arşivlerindeki raporlara bakılırsa Rüstem Paşa, ‘pancar gibi kırmızı suratlı, kötü bakışlı, minyon yapılı ve çok tehlikeli adamdı!’ Yerli müverrihlerinin de fik(irle)ri benzerdi. ‘Çok ciddi yüz ifadesine sahipti, hiç gül(ümse)mezdi. Her fırsatta gücünü gösterirdi!’ Büyük şair Taşlıcalı Yahya’nın şu mısrası durumun ifadesiydi: ‘Gülmez idi yüzü mahşerde dahi gülmeyesi!’
‘Çatık suratlı’, ‘ters adam’ diye nakledildi. Kabiliyetli, tedbirliydi. Devlet hayatında asık/öfkeli suratlılığıyla bilindi. Eli sıkıydı, kamu harcamalarının her kuruşunu kontrol etmeye çalıştı. Şairlere ve sanatkârlara son derece karşı sertti. Pargalı İbrahim Paşa’nın yolunu terk etti. ‘Sanatçıya verilen parayı gereksiz gördü!’ Dönemin şairlerine bağlanan maaşları kesti(rdi). Bol ihsana, yüksek aylığa alışan bilgin ve kalem sahipleri seslerini yükseltti. Hakkında kötü rivayetlerde bulundular. Nefretlerini, düşmanlıklarını açıkça duyurdular. Caizelerinin yeniden bağlanmasını talep ettiler.
Bursalı Kandî, tarih düşüren şiirleriyle ünlüydü. Usta şair, hayvan severdi. Devletten aldığı caize ile kuş, kedi ve köpek beslerdi. Parasız kalması, hayvanlarının açlıktan ölmesi, demekti. Sorunun çözülmesi için kalemine sarılacaktı!
- Rüstem Paşa ‘Dessas’/‘Düzenci’ydi… -
Venedik Elçisi’nin ülkesine gönderdiği raporlarda Rüstem Paşa ile eşi Mihrimah Sultan’ın dikkat çeken zafiyet noktalarına parmak basıldı: ‘İstanbul’a getirilen son model, en kıymetli mücevherlerin en iyi müşterileriydi! Hemen hepsini de satın alırlardı!’
1544’ün Aralık ayı, Rüstem Paşa’ya uğurlu geldi. Sadrazam Hadım Süleyman Paşa, 2. Vezir Hüsrev Paşa ile - padişahın huzurunda! - Divan’da kavga etmeye kalktı. İki vezir birbirine girdi. Karşılıklı hançerler çekildi ve saldırıldı. Araya giren devlet yöneticileri, ölümcül vuruşmayı zorlukla önledi. Sultan Süleyman, şahit olduğu ‘edepsizliği’ asla affetmedi. Her iki deneyimli yöneticiyi görevden aldı. Azarladı, huzurdan kovdu! Damat Çelebi Lütfi Paşa - 1539 - 1541 yılları arasında Sadrazamlık da yapmıştı! Yerine Hadım Süleyman Paşa getirilmişti! -, ‘Tevârih-i Ali Osman’ adlı eserinde, olayı anlattı: ‘Padişah hazretlerinin huzurunda, bazı sebeplerden ötürü, uygun görülemeyen kelimeler sarf ettikleri, edepsiz davrandıklarından dolayı, her ikisi de vezirlikten azledildi. Sultan, durumdan tedirgindi!’
Osmanlı tarihçisi Danişmend’e göreyse, olayın planlayıcısı Rüstem Paşa idi. ‘Kavga, bizzat kendisinin soktuğu fitne yüzünden çıkmıştı!’ Sadrazam ve 2. Vezir görevlerinden alınınca, şans 3. Vezir’e güldü. Damat Rüstem Paşa, ‘sadaret mührü’nün yeni ‘emanetçisi’ydi! Devlet protokolünde de, ‘2. numaralı’ yöneticiydi!
Bir başka iddiaya bakılırsa, sadrazam değişikliği operasyonu, ‘3’lü İttifak’/‘Hürrem, Rüstem, Mihrimah Koalisyonu’nun başarılı manevrasıydı!
- Damat Paşa, Devlet İçinde Kadrolaşmaya Başladı… -
Mihrimah Sultan’ın sevgili ve şanslı eşi, Damat Rüstem Paşa, devlet içinde kendi adamlarıyla kadrolaştı. Kilit/stratejik noktalara kardeşlerini de getirecekti! Kaptan-ı Derya - Kapudân-ı Deryâ/‘Donanma Komutanı’! - Barbaros Hayrettin Paşa’nın ölümü üzerine yerine Sokullu Mehmet Paşa’yı tayin ettirdi! Ardından da öz kardeşi Sinan Paşa - 1550’de! - aynı makama oturacaktı. Her iki yeni yöneticinin denizcilik tecrübesi yok denilecek derecedeydi. Bir vakanüvisin benzetmesine göre, ‘Ne Sokullu, ne Sinan Paşa, Marmara’dan başka deniz bilmezdi!’ Ama sonuna kadar söz dinler, verilen emirleri yerine getirirlerdi! Atamalarda ‘liyakat’ değil, ‘sadakat’ önemliydi!
Sinan Paşa, önemli görevde 4 yıl kadar kalabildi. Vazife süreci içinde Trablusgarp/‘Libya’ fethedildi. Peçevi, Paşa için, ‘Dert dinlemeyi sevmeyen gazaplı bir hâkim idi. Soğuk yüzlü, büyüklük taslayan, kendini beğenmiş adamdı,’ diye yazacaktı. Bir yabancının/‘İspanyol’un tanımlaması ise sempati yüklüydü: ‘Dev yapılı, yakışıklı ve yiğit adamdı. İyi insandı!’ Sinan Paşa, Sultanahmet Meydanı’na bakan muhteşem konağında 21 Aralık 1553’de vefat etti. Bütün mirasını yengesi - aynı zamanda vasisi idi! - Mihrimah Sultan’a bıraktı. 2 kızı ve bir oğlu, büyük servetinden yeterince yararlandırılmadı.
Sinan Paşa’nın ‘Kaptan-ı Derya’ postuna oturması, ağabeyi Damat Rüstem Paşa’nın Batılı devletler özellikle de Venedik nezdinde uyandırdığı korkuyu/endişeyi artırdı. Durum, elçilik raporlarına konu edildi: ‘Rüstem Paşa ile iyi/‘memnuniyetini sağlayacak’ ilişkiler kurulmasının menfaatlerine olacağı vurgulandı!’
- Rüstem Paşa, Mihrimah ve Hürrem Sultan, ‘Üçlü İttifak’ Oluşturdu… -
Rüstem Paşa, Hürrem Sultan’ın sözünden çıkmadı. - Hatta doğal müttefik Mihrimah Sultan ile ‘Yenilmeyen Üçlü’yü oluşturdular! - Şehzadeler arasındaki kıyasıya rekabette tavrını ‘velinimeti’nden yana koydu. ‘Kanuni’den sonra kayınvalidesinin oğullarından birisi Osmanlı Tahtı’na çıkmalıydı!’ Mahidevran Sultan’ın biricik erkek çocuğu, ‘geleceğin padişahı!’ diye bakılan Veliaht Mustafa’nın başına örülecek çorabın ve kanlı sonucun asli faillerdendi! Şehzade ilk etapta babasının gözünden düşürülecek, ardından da Kanuni’nin emri ile çağrıldığı otağında boğdurulacaktı. Veliaht Mustafa, Osmanlı Devleti’nin başına geçseydi, Hürrem Sultan’ın doğurduğu bütün şehzadeler - Mehmet, Cihangir, Beyazıt ve Selim! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilecek, - maaşlı! - saray vakanüvislerince de ‘şehit sayılacak’dı! ‘Özetle: Hürrem’den devam eden Kanuni’nin nesli sona erecekti!’ ‘En büyük ağabeyin iki dudağı arasına kilitlenen yapay ‘gelenek/töre’, her türlü örfi ve dinsel kuralın üstündeydi!’
Dönemin tarafsız kaynaklarına göre de Şehzade Mustafa’nın yaşadığı dramda en büyük pay, Sadrazam Rüstem Paşa’ya aitti. Paşa, - eski tabirle! - ‘dessas’/‘desiseci’/‘entrikacı’ydı. Ölümünden sonra da hayırla anılmayacaktı. Hatta ‘beddua yüklü’ - örneği nadir görülen! - mersiyeye konu edilecekti.
- Şehzade Mustafa’nın Acemiliği ve Aymazlığı… -
Veliaht Şehzade Mustafa da aşırı cüretkâr ve tedbirsizdi. Yeniçeri Ocağı’nı ve diğer askeri sınıfları yanına çekmişti. Yaşlı Kanuni’nin yerine geçeceğine inan(dırıl)mıştı. Yabancı elçiler, Padişah’tan önce kendisini ziyaret eder olmuştu! Babasının asli görevlerini üstlenmişçesine hareket ediyordu. ‘Türk Mektupları’ adlı tarihi eserin yazarı Avusturya Büyükelçisi Ghislain de Busbecq, Şehzade Mustafa’nın durumunu ve yaptıklarını anlatacaktı. ‘Kanuni’den önce Veliaht Mustafa ile görüştüğü’ bilgisini de imparatoruna bildirecekti. Mustafa’nın istikbaldeki portresini çizecekti: ‘Mustafa, anlayışlı ve daima diyalogdan yana! Mükemmel bir padişah olacak!’
Venedik Büyükelçisi ve Roma Katolik Kilisesi Kardinali Bernardo Navagero da benzer fikirleri paylaştı: ‘Şehzade Mustafa, annesinin sözünden çıkmıyor. Kendisini beğeniyor ve çevresinin çok sevdiğine inanıyor!’
Tarihçi Nazım Tektaş’a göre ise Şehzade Mustafa, diğer erkek kardeşlerinden daha üstün vasıflara sahipti. Şöhretliydi, cömertti, bilgiliydi, askerliğe yatkındı. Ordunun çoğu tarafından sevilirdi. Yanına yanaşıp kulağına güzel sözler fısıldayanlara inanırdı. İhtirası kırbaçlanır, içindeki iktidar/‘hükmetme’ hevesi depreşirdi. Düşüncesine göre, ‘Babası tahttan kendisi lehine feragat edecek, son günlerini de, Dimetoka Sarayı’nda ibadetle geçirecekti!’
Ali Hikmet İnce