Sultan 2. Osman, - ‘Genç Osmanlılar’ın tabiriyle ‘Genç Osman’! - tahtından indirilen 4., askeri ayaklanmada/kalkışmada katledilen ilk Osmanlı padişahı - 95. İslam halifesi! - idi.
2. Osman (3 Kasım 1604, İstanbul - 20 Mayıs 1622, İstanbul), Kösem Sultan’ın üvey oğluydu. Babası I. Ahmet’ti. Annesi Mahfiruz Hatice Sultan’dı. (Bazı yerli tarihçilerin yazdığına göre Kuzey Kafkasya kökenliydi. Batılı vakanüvislere göreyse Yunan veya Sırp orijinli - Mari! - idi!) Bazı müverrihler, oğlunun saltanat dönemini göremediğini belirtti. - Cenazesi, Eyüp Sultan Camii’nin haziresine defnedildi. -
Babası 1. Ahmet, ‘Osmanlı veraset sistemi’ni değiştirdi. Şehzadelerin sancağa çıkma uygulamasını kaldırdı. Şehzade Osman, Topkapı Sarayı’nda eğitim aldı. ‘İstanbul doğumlu ilk padişah’ diye tarihe geçti. Kendisinden önceki çoğu hükümdar, farklı kentlerde dünyaya gelmişti.
Sultan Birinci Ahmet, 1617’de vefat etti. En büyük oğlu Şehzade Osman değil de, kardeşi Şehzade Mustafa tahta çıktı. Böylece bir devlet geleneği çiğnendi. ‘Ekberiyet’ - yaşça büyük olma! - sebep gösterildi. Ölen padişahın oğlunun yerine kardeşi saltanat makama getirildi.
- Sultan 2. Osman Çok İyi Eğitim Aldı… -
Sultan Birinci Mustafa’nın - ilk! - saltanatı 96 gün sürebildi. Ağır psikolojik sorunları görülünce alaşağı edildi. Sabık hükümdar, Topkapı Sarayı’ndaki ‘kafes’ine gönderildi. Şehzade Osman, olağan törenle Osmanlı’nın 16. sultanı ilan edildi. Yeni padişah, amcasına dokunmadı. Hayatını eskisi gibi sürdürmesine izin verdi. Kardeşleri, Şehzade Mehmet, Şehzade Kasım, Şehzade Beyazıt, Şehzade Murat ve Şehzade İbrahim’e de ilişmedi. ‘Kontrol altında yaşamalarını onayladı!’ Prensler de kendilerine ait ‘kafes’lerde kalacaktı.
Sultan 2. Osman’ın eğitimiyle annesi ilgilendi. Yetkin yetişmesi için çok titiz davrandı. Tahsiline, terbiyesine, sağlığına dikkat edildi. Ana dili gibi Arapça ve Farsça öğrendi. Çok iyi/ileri seviyede Latince, Yunanca ve İtalyanca bildiği kayıtlara geçti. - Bazı yerli ve Batılı tarihçiler, Avrupa dillerine ilişkin bilgiye ihtiyatla yaklaştı! - Saray vakanüvislerine göre, ‘Doğu ve Batı dillerinde yazılmış klasik eserleri tercüme edebilecek ustalıktaydı!’ Divan edebiyatı ile uğraştı. Mahlası ‘Farisî’ idi. 80’i aşkın şiiri günümüze kadar ulaştı. Divanının el yazması bir nüshası, Millet Kütüphanesi’nin envanterindeydi!
- Atları Çok Severdi. Ölen Atı İçin Mezar Yaptırdı… -
Üstat Reşat Ekrem Koçu’nun tarifiyle, saçlarının içi koyu kumraldı, dışı altın sarısıydı. Daima parıldayan gözleri ‘ejderha kabuğu’ rengindeydi. Vücut yapısı da, lâtif başının içi gibi gelişmiş, serpilmişti. Tıpkı pehlivana benzerdi. ‘18’inde - padişah olmayıp, soyunsa! - er meydanına çıksa, yaşça kendisinden büyük şahbazların sırtını yere getirebilecek pazıya ve pençeye sahipti!’
Usta ve yetenekli sporcuydu. Binicilik, yüzme ve okçulukta başarılıydı. Kılıca hâkimdi, kabzaya el atınca rakiplerini haklardı. Kemankeş idi. Okları daima hedefini bulurdu. Nişan tahtasındaki aynı noktaya çok sayıda oku saplayabilirdi. - Bazı tarihi kayıtlara göre, çok acımasızdı! Saraydaki içoğlanlarını bazen zevk, bazen de hedef tahtasını boş bırakmamak için nişangâha dizer, oklayarak öldürürdü! - Atları pek severdi. ‘Sisli Kır’ ismini verdiği soylu ata sahipti. Çok sevdiği küheylânı ölünce, Üsküdar Sarayı’nın bahçesine defnettirdi. Mezarını yaptırdı. Kabir taşına kendine ait beyiti işletti.
Genç yaşına rağmen özgüveni tamdı. Bildiğini - kendine öğretileni! - yapardı. Yıllarını devlette geçirmiş, edindikleri tecrübeyi aktarmak isteyen ‘aksakallılar’a yüz vermezdi. Şahsi kararlarını uygulardı fakat olası sonuçlarını düşün(e)mezdi. İnatçıydı. Merhamet göstermezdi, gazabının sınırı yoktu.
Tarihçiler, çok cimri olduğunu yazdı. İhsan dağıtmaktan, hediye vermekten hoşlanmazdı. Aksine değerli armağanlar almayı severdi. Yükselmek, padişahın gözüne girmek isteyenler kıymetli andaç/yüklü altın verirdi. Bazı saray müverrihleri 2. Osman’ın rüşvet severliğinin daha ilk günlerinde belli olduğunu yazdı: ‘29 Eylül 1619’da, İstanbul’a ulaşan İran Hükümdarı Şah Abbas’ın elçisi Yâdigar Ali’nin yanında getirdiği 100 deve yükü ipekli kumaş, 4 fil ve diğer değerli hediyeleri memnuniyetle kabul etti!’
- Anadolu’daki Türk Aileleriyle Akrabalık Kurmaya Çalıştı… -
Özel hayatında da çok radikal fikirlere sahipti. İsmail Hami Danişmend’in kaydettiğine göre, haremde çok sayıda kadın bulunmasının sebebini anlayamamıştı. Cariye, odalık, gözde… gibi hanımların varlığına karşıydı. İslami usullere ve özellikle de Hazret-i Peygamber’in sünnetine uygun davranmayı/yaşamayı düşündüğü yazıldı: ‘Hanımlarının sayısı 4’ü geçmeyecekti! Anadolu/eski Türk usulü evlenmeyi yeğle(r)di. Eşi, telli duvaklı gelin gelmeliydi. Saray, yaşantısıyla milletin parçası/aynası olmalıydı. 2. Murat’a kadar devam eden eski geleneğe dönülmeliydi. Türk beyleri ile yeniden akrabalık tesis edilmeliydi. Ya da eş seçilirken, Türk soyundan gelmesi, hür olması önemsenmeliydi.’
Fatih Sultan Mehmet döneminde, saltanata ve bürokratik yapıya ortak çıkarmamak için Anadolu’daki Türk beylerinin ve boylarının tanınmış aileleriyle akrabalık bağı tesisi yasaklanmıştı. ‘Haremde eğitilmiş cariyelerle nikâh kıyılması,’ benimsenmişti.
Sultan 2. Osman, her iki eşini de harem dışından geçti. Şeyhülislâm Esat Efendi’nin albenisi ve güzel ahlakı ile temayüz etmiş evladı Âkıle Hatun ile nikâhlandı. Mütevazı düğünle dünya evine girdi. 2. evliliği de saray dışındandı. Pertev Paşa Ailesi’nden istediği kıstaslara sahip diğer bir lâtif kızla hayatını birleştirdi. - Meleksimâ ve Meylişah isimli 2 hasekinin varlığı da rivayet edildi! - Mustafa ve Ömer adlı 2 oğlu ile Zeynep adlı kızı doğduysa da, hiçbirisi yaşamadı. Küçük yaşta, hastalıktan öldükleri kayıtlara geçti.
Tarihçi Enver Behnan Şapolyo, Meylişah adlı hasekinin Rus asıllı olduğunu yazdı. Fakir aileye mensuptu ve çok güzeldi. Cazibesiyle Sultan 2. Osman’ı kendine bağladı. Ömer adlı şehzadeyi dünyaya getirdi. Bazı vakanüvislere göre küçük Ömer’in sonu çok hazindi: ‘Annesinin yanındayken, tüfekten seken kurşuna hedefine girdi ve hayatını yitirdi.’
- Küçük Kardeşi Şehzade Mehmet’i Boğdurttu… -
Tahta çıkar çıkmaz hızlı icraata girişti. Çok sayıda üst düzey yöneticiyi görevden uzaklaştırdı. Kayınpederi Şeyhülislam Esat Efendi’nin bile yetkilerini budadı. Müderris ve kadı tayinlerini uhdesine aldı. Amcası Birinci Mustafa’yı tahta oturtanlar arasında yer alan Sadrazam Damat Halil Paşa’yı azletti. Kösem Sultan’dan doğma, 4 ay küçük kardeşi - 17 yaşındaydı! -, Şehzade Mehmet’i boğdurttu. ‘Sefer yollarına düştüğünde ya da fırsat bulduğunda rakip çıkabileceğini düşünmüştü!’ Kulağına çalınan söylenti, kardeşinin tahta daha uygun bulunduğu/görüldüğü yolundaydı: ‘Osman Çelebi’den padişah olmaz! Bize, Şehzade Mehmet gibi padişah gerekir. Hem akıllı, hem merhametli, hem cömert, hem de lâtif simalıdır!’ Dayanağı: Fatih Kanunnamesi’ydi.
Şehit şehzadenin bedduası cellâtlarına dahi gözyaşı döktürdü: ‘Osman! Allah’tan dilerim, devr-i saltanatın berbat geçsin! Kötü kaderimi paylaşasın! Beni nasıl ömrümden mahrum bıraktıysan, sen de yoksun kalasın!’
Şehzade Mehmet’in katline Şeyhülislam Esat Efendi rıza göstermedi. Rumeli Kazaskeri Kemalettin Efendi’den ‘Olur!’ alındı. Sultan 2. Osman, üvey annesi Kösem Sultan’ı da ortadan kaldırtma düşüncesindeydi. Fakat müsait şartları sağlayamadı.
Şehzade Mehmet’in mevti, İstanbul ahalisi ve Yeniçeriler arasında üzüntü yarattı, hoş karşılanmadı. Hatta tepki oluşturdu, dedikodu kazanlarını fokurdattı. ‘Sultan 2. Osman, babasının kaldırttığı/- kimi tarihçilere göre de! - ertelediği, ‘Kardeş Katli Uygulaması’nı geri getirmekle itham edildi/suçlandı!’
Sultan 2. Osman, kendisinden sonra tahta çıkacak kardeşi 4. Murat’a da ilham vere(bile)cek eylemlere imza attı. Payitaht’ta içki yasağı ilan etti. Bostancıları yanına alıp meyhaneleri dolaştı. Sarhoşlarla ayak takımı ile muhatap oldu. Ayyaşları, halkı rahatsız edenleri topladı. Ağır cezalara çarptırttı. Birçoğunu astırdı. ‘Küfelik’ askerleri - bilhassa yeniçerileri! - yakalayınca, ayaklarına ağır taşlar bağlatıp denize attırdı. Esrik vatandaşları da gemilerde kürek cezasına çarptırdı.
- Yeniçeri Ocaklarını Tek Tek Denetledi… -
Amansız icraatları, ehl-i dem ve askerler arasında rahatsızlık hâsıl etti.
Lehistan Seferi’nde orduya komuta etti. Ama askerdeki gevşeklik, gayretsizlik ve isteksizlikten rahatsızlık duydu. Tedbir alma ve yenilik(ler) getirme düşüncesi gelişti. Yeniçeri ve Kapıkulu Ocakları’nı denetime aldırdı. Mevcut asker sayısının maaş alanlardan daha az olduğunu ortaya çıkarttı. Fazladan ödenen yevmiyelerin ocak ağaları aralarında paylaşıldığını belirledi. Sultan 2. Osman, kışlaları teftiş etti. Yeniçeri ağalarını askerin önünde azarladı. ‘Eratı düzene sokmaya çalışırken yeni düşmanlar/muhalifler edindi!’
Çevresindeki bazı yöneticilerin etkisinde kaldığı da tarih sayfalarına geçti. Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın kayıtlarına göre, hocası Ömer Efendi - Çok yaşlıydı. Bazı tarihçilerin eserlerinde, ömrünün büyük çoğunluğunu ölü yıkayıcılığıyla geçirmiş bir ‘bunak’tı! - ve Kızlarağası Süleyman Ağa’nın tavsiyelerini uygulamaya çalıştı: İstanbul’da konuşlanan Yeniçeri ve diğer ocaklıları doyurmak, disipline etmek zordu. Halep, Erzurum, Mısır ve Şam’dan çeri toplayıp yeni ordu(lar) teşkil edilmeliydi.
Bazı tarihçilerce doğrulanmayan iddialar da mevcuttu. Saray, harem, devlet bürokrasisi yeniden organize edilecekti. Reformlar uygulanacaktı. Ama hepsi için uygun ortam gerekliydi. İlk adım: ‘İstanbul’dan ayrılıp Anadolu’ya geçmekti!’ Ama teşebbüs son derece tehlikeliydi. İnandırıcı sebep(ler) gerekliydi. Askerin göstere(bile)ceği tepki engellenmeliydi.
Beklenen sürpriz haber, Lübnan’dan geldi. Dürzi lider Maanoğlu Fahreddin isyan etmişti. Ayaklanma bastırılmalıydı. Sultan 2. Osman, havadisi fırsat bildi. Kalkışmayı boğmak/’tenkil’ için Anadolu’ya gidecek, oradan da bölgeye intikal edecekti. Kayınpederi Şeyhülislam Mehmet Esat Efendi’nin ve Sadrazam Dilaver Paşa’nın muhalefetiyle karşılaştı: ‘Küçük çaplı - mahalli! - başkaldırıyı bastırmak için padişahın komutası gerekmezdi!’ Hükümdar, iki yöneticinin kararına uymak zorunda kaldı.
- Anadolu’ya Geçip Asker Toplaması Engellendi… -
Sultan 2. Osman, bildiğini yapmaya çalıştı. İkinci adımda da: ‘Hacca gideceğini açıkladı!’ Güzergâh üzerindeki illerin yöneticilerine kararı bildirildi. Gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması, hazırlıklara girişilmesi talimatı verildi. Ama karşısına malum muhalefet çıktı. Şeyhülislam Esat Efendi, ‘Padişahların hacca gitmesine gerek yoktur!’ mealinde fetva yayınladı. ‘Mısır ve Hicaz fatihi, Osmanlı’nın ilk halifesi Yavuz Sultan Selim dahi Kabe’ye gitmemişti!’
Hükmün duyulmasından sonra karşıtlar durumdan vazife çıkardı. Yeniçeriler ve bir kısım halk ayaklandı. Niyetlerini belli ettiler: ‘Hükümdar, tahttan indirilecekti!’ Kalkışmanın alt yapısı oluşturuldu. Padişahın Üsküdar’a geçip otağını kurmasından bir gün önce, Yeniçeriler, Süleymaniye’de toplandı. Her kafadan ses(ler) çıkıyordu: ‘Padişahın Hicaz’a gitmesi doğru değildir! Hiçbir Osmanlı sultanı Kabe’yi ziyaret etmedi! Payitahtı başsız bırakmak hatadır!’
Tarih: 19 Mayıs 1622 idi. Kazan kaldıran güruh hemen yürüyüşe geçti. 2. Osman’ın hocası Ömer Efendi’nin konağını yağmaladı. Sadrazam Dilaver Paşa’nın malikânesi de payına düşen hasarı aldı. Yeniçerilere sipahiler de katıldı. Öfkeli kalabalık sarayı bastı. Önlerine çıkan kimi devlet yöneticilerini öldürdü. Sultan 2. Osman, isyancıları teskin etmeye çalıştı. Merhamet dilendi. Çapuldan kaçınılmasını, günahsız insanların katline son verilmesini önerdi. Ama sözünü geçiremedi. Ulema ve asker, alıştıkları düzenin devamından yanaydı. Kararlılıklarını göstermek, padişahın gözünü korkutmak niyetindeydiler. Dârüssaâde Ağası Süleyman Efendi ile Hoca Ömer Efendi’nin kendilerine teslimini veya hemen katlini istediler. Dilekleri kabul görmedi. Padişah, her saat başı durumun kötüye gittiğini gördü. Akşama doğru şansını bir kez daha denemeye kalkıştı. Şirretlik çoğalmış, öfke doruğa çıkmıştı: ‘Kulları, Sultan Osman’ın Anadolu’ya geçmesine karşıdır. Hacca gitmesi gerekmez! Hoca Ömer Efendi ve Dârüssaâde Ağası Süleyman Efendi görevlerinden alınsın! Hemen bize teslim edilsin!’
Sultan 2. Osman, direnemedi. ‘Hacca gitmekten vazgeçtim! Ama diğer talebinizi yerine getiremem,’ diye mesaj gönderdi.
- Yeniçeriler, İstanbul’da Talana Girişti… -
Taleplerinin kısmen reddedilmesi isyancıları iyice kızdırdı. İstanbul Müftüsü’nü ve Kazaskeri de yanlarına alıp, Sultanahmet Meydanı’nda toplandılar. Daha cüretkâr istekler dile getirdiler: ‘Sadrazam Dilaver Paşa, Vezir Ahmet Paşa, Baş Defterdar Vezir Baki Paşa ve Sekbanbaşı Nasuh Ağa, kendilerine teslim edilmeli veya başları hemen vurdurulmalıydı!’ Aksi halde olaylar çığırından çıkabilirdi. 2. girişim de reddedildi. Öneriyi getiren ulema heyeti geri gönderilmedi. Sarayda alıkonuldu. İsyancılar, yeniden saray kapısına dayandı. Hemen ardından içeriye girip ‘ayak divanı’nın kurulmasını talep ettiler. ‘Sultan Mustafa’yı isteriz!’ diye haykırmaya başladılar.
Bir grup asker, Sultan Mustafa’nın tutulduğu ‘Kadınlar Dairesi’ne geçti. Kaldığı bölümün önüne yığıldılar fakat kapıyı açamadılar. Damı delip dışarıya çıkardılar. Can güvenliğini sağlamak amacıyla da Orta Cami’de sakladılar.
İsyancı gruplar, ilerleyen saatler içinde kontrolden çıktı, şehre dağıldı. Bir kısmı zengin konaklarını yağmaladı. Tanınmış aileleri rahatsız ettiler. Bazıları da Yedikule, Galata ve Tersane hapishanelerini basıp mahkûmları serbest bıraktı. Hırsızlar, katiller, sahtekârlar, yankesiciler, ırz düşmanları meydana salındı. Dersaadet kaosu, ‘küçük kıyamet’i yaşadı.
2. Osman, azgınlaşan güruh karşısında fazla direnemedi. Eski Sadrazam Dilaver Paşa’yı ve Dârüssaâde Ağası Süleyman Ağa’yı teslim etmeye mecbur kaldı. Her 2 yönetici hemen infaz edildi, vücutları parçalandı, At Meydanı’na atıldı. Ama ayaklanma dur(durula)madı. Sultan Birinci Mustafa’nın tahta geçmesi dilekleri sürekli yinelendi.
- Sadrazamın Kesik Başı Camiye Getirildi… -
Sultan Birinci Mustafa’nın kız kardeşi - Sultan 2. Osman’ın halası! - Dilruba Sultan ile kocası Kara Davut Paşa, saray darbesinde dizginleri ele aldı. Hükümdar değişikliği gerçekleştirildi.
Sultan 2. Osman, İstanbul’dan hızla çıkıp Bursa’ya avdet etmeyi düşündü. Ama başaramadı. Yandaşları, kendisine ‘Ağakapısı’na sığınmasını önerdi. Yeniçeri Ağası Kırkçeşmeli Ali Ağa’ya güvenirdi. Hep birlikte yanına gidildi. Veziriazam Ohri’li Hüseyin Paşa, Sadaret Tezkirecisi Sıtkı Çelebi ve Bostancıbaşı Mahmud Ağa da beraberindeydi. Ali Ağa’nın kanatları altına sığınıldı. ‘Yeniçerileri yatıştırması ve ayaklanmanın sonlandırmasına yardım etmesi,’ istendi.
Ali Ağa, isyancıların karşısına çıktı. Ancak meramını dahi anlatamadı. Asiler hemen üzerine çullandı, vücudunu parçalara ayırdı. Veziriazam Ohri’li Hüseyin Paşa da katledildi, cesedi dilimlendi. Bir grup Yeniçeri, Sadrazam’ın kesik başını mızrağın ucuna takıp, Fatih’deki Orta Cami’ye getirdi.
Yeniçeri ayaklanması 3 gün sürdü. Sonunda Sultan 2. Osman teslim alındı.
Devrik padişah, sütçü beygirine bindirildi. Üzerinde kirli beyaz urba ve başında eski kavuk vardı. Hakaretin bini bir paraydı. Fiili saldırıların haddi hesabı yoktu. Bazı haddini bilmezler sopa ile dürterdi. Bazıları da olanca kuvvetiyle baldırlarını çimdiklerdi. İstediği bir bardak su bile çok görüldü. Gözünün önünde yere dökülüp alay konusu yapıldı. 2. Osman, metanetini korumaya, direnmeye çalıştı.
- İslam Halifesinin Burnu ve Kulağı Kesildi… -
Sakıt padişah, Yedikule Zindanları’na kapatıldı. Çeşitli eziyetlere, hakaretlere ve saldırılara uğradı. Bir zindancı, elindeki balta ile 2. Osman’ın omzuna vurdu. Yere kapaklanmasını sağladı. Bir grup cellât - kayıtlara göre 10 kişiydiler! - ellerindeki kementleri boğazına doladı. ‘Kilindir Uğrusu’ lakaplı Subaşı Kethüdası, husyelerini - yumurtalıklarını! - sıkarak, katline - şahadetine! - sebep oldu. Tarihçilerin yazdığına bakılırsa, bazı katiller ödül peşine düştü. Şehit padişahın kulağını kesip, Birinci Mustafa’nın annesi Valide Sultan’a götürdüler. Bazı müverrihler, sabık halife/hükümdarın burnunun da budanarak yeni hükümdara sunulduğunu yazdı. - Kimileri de, Genç Osman’ın kulağını koparan kişinin eniştesi Kara Davut Paşa olduğunu rivayet etti! -
Bazı tarihçiler çok daha ürkünç/tiksindirici iddiayı dile getirdi: ‘Bir grup öfkeli yeniçeri, öldürülmeden önce, - Osmanlı sultanı, İslam halifesi! - 2. Osman’a tecavüz etti!’ Bir kısım vakanüvis de, olayı görmezden geldi veya ‘utançtan yaz(a)madı’!
- Sultan 2. Osman’ın Kafası da Koparılmıştı… -
2. Osman’ın cesedi, mandaların çektiği yük arabasına konuldu. Üzerine hasır örtüldü. Sıkı koruma altında saraya götürüldü. Defin töreni, padişahlara uygulanan protokole göre yapıldı. Ertesi gün, - yeni atanan! - Şeyhülislam Yahya Efendi tarafından kıldırılan cenaze namazına müteakiben, babası Birinci Ahmet’in türbesinde, yanında kazılan kabire defnedildi.
‘1967-1970 arasında, İstanbul Türbeler Müdürlüğü yapan, emekli Albay Yavuz Sanemoğlu, Sultan 2. Osman’ın mezarını açtırmış ve başının olmadığını görmüştü!’
Osmanlı’nın ünlü tarihçisi Naima’nın 2. Osman’ın katline ilişkin yorumu farklıydı. Halepli Mustafa Naîmâ Efendi’ye göre Sultan 2. Osman, ‘Lehistan Seferi’ne çıkmadan boğdurttuğu Şehzade Mehmet’in ilencinin kurbanıydı.’ ‘Kardeşine merhamet göstermedi. Şehzadenin bedduası kabul oldu. Hak yerini buldu!’ mealinde yazacaktı.
Sultan 2. Osman’ı tahttan indirip, ölüme gönderen tertibin içinde yer alanlar da benzer akıbetlere uğradı. Sultan’ın eniştesi, Sadrazam Kara Davut Paşa, 13 Haziran 1622’de görevinden azledildi. 6 ay sonra da - 8 Ocak 1623’de! - Yedikule Zindanları’na getirildi. Naklinde, maktul hükümdarın cenazesini taşıyan araba kullanıldı. Sultanın katlini sağlayan kementler boynuna geçirip son yolculuğuna çıkarıldı. Genç Osman’ın er bezlerini sıkarak ölümüne sebebiyet veren ‘Kalender Uğrusu’ da Azrail’den kaçamadı. Subaşılığa getirilmişti. Hücreye alındı, boynuna ‘katil’ kementler salındı ve layığını buldu. Her iki eli kanlı muhterisin cesetleri - balıklara yem olsun diye! - Marmara Denizi’ne atıldı.
2. Osman’ın tahttan indirilmesinde ve katlinde başat rol oynayan Yeniçeri Ocağı’nın 65. Ortası lanetle anıldı. Kayıtlı askerlerin isimleri ocak kütüğünden silindi. Her ulufe dağıtımında, birimin adının her okunuşunda, ‘Lanet olsun! Allah bildiği gibi yapsın!’ ilençleri duyuldu.
Sultan 2. Osman’ın ‘yenilikçi/reformcu padişah’ olarak tanıtılmasını sağlayan ilk kişi gazeteci/tarihçi Mizancı Murat Bey’di. Murat Bey, ‘Mizancı’ lakabını çıkardığı gazetenin adından almıştı. Son dönemin kimi Osmanlı tarihçileri, onun çoğu iddialarının orijinal belgelere dayanmadığını öne sürdü. Benzer savlar, İsmail Hami Danişmend için de söylenegeldi. Danişmend’in kaynaklık ettiği, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentinin yeniden Bursa’ya taşıması, Türk unsurlardan yeni ordu(lar) kurması, kıyafet reformu yapması, din adamlarının yetkilerinin ve etkilerinin azaltması… vb. gibi hayli iddialı ve radikal reform düşüncelerine dönemin temel kaynaklarında rastlanmadığı ileri sürüldü.
Ali Hikmet İnce