Safiye Vâlide Sultan - Melike Safiye Vâlide Sultan! -, Osmanlı’nın 12. padişahı, 91. İslâm halifesi 3. Murat’ın - Sultan Murad-ı Sâlis! - eşiydi. Valide Nurbanu Sultan’ın gelini ve 13. Osmanlı hükümdarı 3. Mehmet’in - Mehmet-i Sâlis! - de annesiydi.
Safiye Sultan, Nurbanu Sultan’ın vefatından sonra ‘valide!’ unvanını aldı. Oğlunun iktidar sürecinde - 16 Ocak 1595 / 23 Ocak 1604 tarihleri arasında! - etkin icraat gösterdi. Batılı kaynaklara göre akıllı, uyanık, hazırcevap, basiretli, protokol kurallarını bilen, gururlu ve aşırı sabırlıydı. Güzelliği ile göz kamaştır(ır)dı. Bal rengi iri gözleri görenlerin nefesini keserdi. Hareme ilk adım attığında, beline ulaşan sarı saçları, ince beli, uzun boynu ve boyu ile hayranlık uyandırır, büyülerdi.
‘Sofia Baffo’ veya ‘Cecilia’ diye de bilinen Safiye Sultan, Venedik Cumhuriyeti vatandaşıydı. Rivayete göre babası, Korfo Adası Valisi Leonardo Baffo’ydu. Atasının yanına giderken, Akdeniz’de, bindiği gemiye yapılan saldırı neticesinde Türk leventlerinin eline geçti. İstanbul’a getirildi, Pera’da, ‘köle pazarı’nda satışa çıkarıldı. Hemen müşteri buldu: Saray haremine satıldı. 13 yaşında genç bir ‘Hıristiyan’dı! Topkapı Sarayı’ndaki eğitiminde dönemin Türkçesini öğrendi. Dinini de değiştirdi: ‘Müslümanlığı kabul etti’! ‘Safiye’ ismi verildi. Valide Nurbanu Sultan tarafından oğlu Veliaht Şehzade Murat’a sunuldu.
Tarihçiler, Safiye Sultan’ın kökeni konusunda anlaşamadı. Bir gruba göre ‘Bosnak’tı. Diğer kesime bakılırsa, ‘Arnavut’ asıllıydı. Venedik kaynaklarında da ‘Arnavut’ orijinli olduğu, Dukakin’e bağlı Rezi Köyü’nde doğduğu iddia edildiği, yazıldı.
- Cariye Safiye, Manisa Sarayı’nın Gülüydü… -
3. Murat’ın hükümdarlığı döneminde, Alman Elçiliği’nde görevli Rahip Stephan Gerlach, - 1573 - 1578 arasında, İstanbul’da yaşadı! - izlenimlerini ‘Türkiye Günlüğü’ adı ile dilimize çevrilen kitabında kayıt altına aldı. Hanedan, yöneticiler ve saray ahalisi hakkında dikkat çekici bilgiler aktardı. Gerlach’a göre Safiye Sultan - 13 yaşındaydı! -, Bosna asıllıydı. Şehzade Murat’a Manisa’da valilik görevi sırasında, Ferhan Paşa tarafından sunulmuştu.
Bazı tarihçiler, Rahip Stephan Gerlach’ın şahitliğini doğru buldu. Venedik vatandaşlığı bilgilerinin Safiye Sultan’a değil de, kayınvalidesi Nurbanu Sultan’a ait olduğu öne sürüldü. ‘Bilgi kirliliği/karışıklığı söz konusuydu!’
Şehzade Murat ile Cariye Safiye arasındaki en mutlu dönem, Manisa Sarayı’nda yaşandı. Müstakbel hükümdar, yeni nedimeyi gördüğünde gözlerine inanamadı. Güzelliği karşısında dili tutuldu, ‘lal’ kesildi. Cennet’e düştüğünü, ‘baş huri’ ile karşılaştığını sandı.
Şehzade’nin haremi dardı, hizmetine birkaç cariye bakardı. Safiye’nin güzelliğine, zekâsına, donanımına ve görgüsüne rakibe çıkmadı. Hamile kalıp, oğul da verince kıymeti kat be kat arttı. Veliaht Murat’ın aşkı ve bağlılığı katmerleşti. Eşi, Osmanlı tahtına oturunca, ‘Baş kadın’ olacak, siyasi nüfuzu zirve yapacaktı. Parlak zekâsı, sabrı, direnci ve tükenmez mücadele azmi ile ülke kaderinde söz sahibi kesilecekti.
- Safiye Sultan, Hırsı ve Acımasızlığıyla Yükseldi… -
Venedik arşivindeki bilgiler de benzerdi. Safiye Hatun, 1563’de, - daha 13’ünde! - Şehzade Murat’a sunuldu. 26 Mayıs 1566’da, Manisa’da, ilk oğlu Mehmet’i doğurdu. Ardından 2. evlâdı Şehzade Mahmut’u dünyaya getirdi. Ama kısa sonra yitirdi. Kızları Ayşe, Fatma ve Hümaşah hanım sultanlar - ardı ardına! - hayata gözlerini açtı.
Şehzade Murat, en büyük kızı Ayşe Sultan’ı çok sevdi. Ayşe Hatun, iktidar mücadelesine karışmadı. Devlet işlerinden de uzak durdu. Kendi sarayında bildiği gibi/gönlünce yaşadı. 35 yaşındayken vefat etti.
Bazı tarihçilerin yorumlarına göre Safiye Sultan, zekâsı, dizginlenme(yen)z hırsı ve acımasızlığı ile de bilindi. İktidarı ve nimetlerini kimse ile paylaşmak istemedi. Oğlu, 3. Mehmet tahta çıkınca, yaşanan 19 şehzade katliamından sorumlu tutuldu. Olay, ‘Osmanlı Tarihi’nin en kanlı ve acımasız taht mücadelesi/cinayetleri’ şeklinde de değerlendirildi. ‘Boğazlanan padişah oğulları arasında, sütten kesilmemiş bebeklerin de varlığı acımasızlığın/gaddarlığın deliliydi!’
Safiye Sultan, oğlu, Sultan 3. Mehmet üzerinde tam kontrol sahibiydi. - Tarihçi Nazım Tektaş’ın tabiri ile ‘Halim selimdi! Sözünden çıkmazdı!’ - Söylediği her kelâmı kabul edilir, mukavemet/muhalefet görmezdi. Lalası Tekeli Mehmet (Çavuş) Paşa tarafından uyarılsa da, Padişah tavrını değiştir(e)mezdi. Yumuşak huyluluğundan ötürü, annesinin her dileğini yerine getirdi, kırmamaya/geri çevirmemeye çalıştı.
- Safiye Sultan’ın Öğretmeni Kayınvalidesi Nurbanu Sultan’dı… -
‘Arnavut’ kökenli Safiye, mücadeleden/didişmekten kaçınmazdı. Kocası 3. Murat, 1574’de, tahta çıktığında, kendini ‘saray entrikaları’nın içinde buluverdi. Nurbanu Vâlide Sultan ile rekabete girişti. Hükümdarın, eşine aşırı bağlılığı sorun yarattı. Vâlide Sultan ve kızı İsmihan Sultan - Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın eşi! - durumdan rahatsızdı. Cepheye diğer kızı Gevherhan ile Kanuni Sultan Süleyman’ın biricik mahdumesi Mihrimah Sultan da katıldı. Padişah’ın sevgili eşinden uzak kalmasının yolu: Yeni nazeninlerle tanıştırılmasıydı. İktidar cephesi, her gün, çok güzel/kişinin aklını başından alacak cariye(ler) sundu. Ama beyan ettikleri sebep başkaydı: ‘Hanedanın devamının garanti altına alması için şehzade sayısının çoğal(tıl)ması gerekliydi!’
3. Murat, annesi Nurbanu Sultan’a karşı duramadı. İsteklerini yerine getirmeyi sürdürdü. Günlük harçlığını 2 bin akçeden 3 bine yükseltti. - Bazı tarihi kaynaklara göre günlük tediye ‘akçe’ ile değil de, ‘duka altın’ şeklinde gerçekleşti! - Kendisine yapılan ödemeler, 1583’de, ölümüne kadar aksamadan sürdü.
Safiye Sultan, ‘valide sultan’ koltuğuna oturduktan sonra, - kelimenin tam anlamıyla! - devletin yönetimini eline aldı. Her sözü ferman hükmündeydi. Dilediği kişiyi, dilediği mevkiye getirdi. Beğenmediğini görev(in)den etti. Bazı müverrihler gaddarlığını örneklerken, vicdan azabı çekerek yazdıklarını açıklayacaktı. Safiye Sultan, soyundan gelenlere karşı da ‘zalim’ olabil(ir)di! ‘Biricik oğlu 3. Mehmet’in sevgili şehzadesi Mahmut’un boğdurulmasının tahrikçiliği ve karar vericiliğiyle itham edilecekti!’
- Devletin Her Kademesinin Rayici Vardı… -
Safiye Sultan, haremde 2 kişiye güvendi. İlki, Bâbüssaâde Ağası Gazanfer Ağa - Macar asıllıydı! - idi. Diğeri ise, Bostancıbaşı Ferhad Ağa’ydı. Elindeki bütün kozlarla statüsünü pekiştirmeye, oğlunu kontrolü altına alıp statüsünü korumaya çalışacaktı. Engel gördüklerini ortadan kaldır(tac)aktı. Nurbanu Sultan ve diğer hanım sultanların vefatından sonra neredeyse rakipsiz kalacaktı. Sadece haremin tek hâkimi değildi. Devlet işlerine de el at(acak)tı. Hatta bazı savlara bakılırsa, yönetim kademelerini baştan aşağıya değiştirdi. Birinci derecede etkili/yetkili duruma geldi. Şeyhülislam’dan Sadrazam’a kadar her seviyedeki idareciyi atama/belirleme gücüne erişti. 1596’da, Sultan 3. Mehmet, Eğri Seferi’ne çıktı. ‘Annesi Safiye Sultan’ı ‘saltanat naibi’ bıraktığı dahi iddia edilecekti. Kullanması için - emrine de! - 1 milyar akçe tutarında tahsisat ayırdı! Valide Sultan, İstanbul’da istediği görevden alma ve tayin etme işlemlerini de doğrudan/‘engelsiz’ gerçekleştirebilecekti!’
Safiye Sultan, yönetim iplerini eline geçirince, beklentisini yükseltti. Servetini artırmaya girişti. Devrinde, devletteki her mevkiinin karşılığı/‘hediyesi’ olduğu var sayıldı. Yani kibarcası ‘armağan’ da olan ‘rüşvet’ toplumun bütün kesimlerinde kökleşti. Her seviyedeki memur, elini cebine atmalı ya da ‘para kesesini hafifletmeli’ydi! Hediyenin kıymeti arttıkça, makamın derecesi yükselebilir, görev süresi uzayabilir/‘hatta koltuk garanti altına alınabilir’di!
Rüşvet vermemekte direninler rütbelerini yitirdi. Ya uzaklaştırıldılar ya da emekliye sevk edildiler. Bazıları tecrübeleri ile münasip düşmeyen pozisyonlara getirilerek aşağılandı. Açıktan karşı çıkanlar da hapse atıldı veya başları vuruldu. Valide Sultan’ın yönetime müdahalesi memnundan çok gayrimemnun yarattı. Düşmanlarını çoğalttı. Kimi tarihçilere göre Sadrazam Damat Yemişçi Hasan Paşa, liyakat sahibi yerine ‘rüşvet/hediye ehli’nin idari kademelere atanmasına karşı çıktı. Ama Safiye Sultan son derece kararlıydı. Paşa’nın, öz kızı Ayşe Sultan’ın kocası, kendisinin de damadı olduğu gerçeğini dikkate dahi almadı. ‘Görevden uzaklaştırdı ve boğazlanarak öldürülmesini sağladı!’
- Venedik Senatosu’nun Kararıyla Hediye Verilmeye Değer Bulundu… -
Valide Safiye Sultan, Osmanlı’nın dış ilişkilerinde de belirleyici rol aldı. Hıristiyan devletlerin kral ve kraliçeleri ile doğrudan ilişki(ler) kurdu. Mektuplaştı, değerli hediyeler gönderdi/aldı ve sıcak/samimi münasebetler tesis etmeye gayret gösterdi.
Safiye Sultan, kendisinden önceki valide sultanın - Nurbanu Sultan! - izinden yürüdü. ‘Sırtını Venedik’e yasladı,’ denilebilirdi. Venedik yanlısı tutumu ve icraatları, döneminin resmi yazışmalarına da konu edildi. Adı geçen ülke elçilerinin raporlarında, ‘Safiye Sultan, Saray’daki en mutemet müttefik’ övgülerine mazhar oldu. Hatta Venedik Senatosu tarafından gönlü alındı, dostluğu ödüllendirildi. ‘Çabaları hediyeye layık bulundu!’ ‘1583’de, Parlâmento kararıyla kendisine 2 bin Venedik altını tutarında armağan yollanması kabul edildi!’ Sultan Hanım’a ulaştırılan hediyeler sürekliydi/devamlılık arz ederdi. Venedik Elçisi Matteo Zane’nin satırları ibret doluydu. ‘Safiye Sultan, pek açık sözlüydü. Güvenilir kişiliğe sahipti. Kendisine ‘sungu’ verilmesini beklemezdi. İstediğini, beklediğini doğrudan söylerdi!’
‘Venedik, kendisi için emin limandı! Her zaman güvendi ve inandı!’ Müverrihlerin yazdığı ve tarihe bıraktığı anekdot(lar) belge niteliğindeydi. ‘Safiye Sultan, Fransız Elçisi’nin kendisine sunduğu mektubu, Saray’da Türkçe’ye çevirtti. Ama tercümenin doğruluğuna inan(a)madı. Kontrol edilmesini istedi. Namenin aslını ve Türkçesini, ayak işlerine bakan Ester adlı Yahudi kadın aracılığıyla Venedik Elçiliği’ne gönderdi. Teyidini ve varsa farklılıkların belirlenmesini murat etti!’
- İngiltere Kraliçesi Birinci Elizabeth İle Karşılıklı Hediyeleşti… -
Sultan 3. Murat’ın annesi, Valide Nurbanu Sultan da, döneminin Fransa’nın ‘ana kraliçesi’ - II. Henri'nin karısı, II. François, IX. Charles ve III. Henri'in annesi! - Catharine de Médicis ile mektuplaştı. Tarihçilerin yorumlarına bakılırsa, 2 valide sultan arasında yazışmalar, ülkeler arasında kurulan ilişkilerin olumlu sonuçlanmasını sağladı. Ticari anlaşmalar yenilendi, karşılıklı alışveriş güçlendi.
Safiye Sultan, İngiltere Kraliçesi Birinci Elizabeth’le de içten dost oldu. Elizabeth, 1593’de, kıymetli taşlarla işlenmiş portresini yolladı. Valide Sultan, armağanın altında kalmadı. Kraliçeye gümüş desenli elbise ve saf gümüşten yapılmış, üzeri kıymetli mücevherle süslenmiş kemerle karşılık verdi. Hediye paketinin içine som altın tellerden motiflerin nakşedildiği, çok kıymetli 2 mendili de ekledi.
‘Valide Sultan’ unvanını aldıktan sonra ilişkileri daha sıklaştı ve daha derin yârenlik oluştu. 1599’da, İngiltere Kraliçesi, 4 atla çekilen ‘kupa araba’ hediye etti. Süslü lândo, sanat harikasıydı. Her bir köşesi el işlemeleriyle donatılıydı. Koltukları ceylan derisindendi. Atların üzengileri altın ve gümüşten imal edilmişti. Üzerleri değerli taşlarla mücehhezdi. Safiye Sultan, yeni armağanı büyük memnuniyetle kabullendi. Canı sıkıldığında, devlet işlerinden bunaldığında, gerekli koruma tedbirlerini de aldırıp ‘kupa arabası’na atlar, İstanbul’u dolaşırdı. Sultan Hanım’ın ‘araba sevdası’ alışılmadık durumdu. Halk tarafından şaşkınlıkla izlenir, yadırganırdı.
- Safiye Sultan Büyü Yapmayı Bilirdi… -
Safiye Sultan da, İngiliz dostuna aynı değerde hediyeler yolladı. Yakut ve inciyle donatılmış som altın taç, gümüş işlemeli 2 havlu ile 3 mendil, atlas kumaşlardan dikilmiş elbise ve üzeri işlemeli kuşakla karşılık verdi.
Dönem tarihçilerinin bıraktığı anekdotlar ilginç mesajlar verdi. İngiltere Elçisi Edward Barton, sunguları getirip götürürken, Valide Safiye Sultan’la tanıştı, samimi oldu ve güvenini kazandı. Daha da önemlisi, Osmanlı bürokrasinin belirlenmesinde etkisi görüldü! Müverrihlerin iddialarına bakılırsa, ‘İstanbul’daki atamalarda söz sahibi kesildi!’ Topkapı Sarayı’nda, ‘İngiltere’nin güvenilir/danışılabilir temsilcisi’ diye tanındı/kategorize edildi.
Venedik Elçisi Ottoviano Bon, İstanbul’da 4 yıl boyunca - 1604 ile 1608 arasında! - görev yaptı. Saray ile özellikle de Safiye Sultan ile yakın ilişkiler kurdu. Hediyeler sundu, güvenini tesis etti. Raporlarında çok ‘mahrem’, ‘şahsi’ bilgiler mevcuttu. Elçi Bon’un iddialarına/yazdıklarına göre Safiye Sultan, ‘büyü yapmayı bilirdi’! Hanım Sultan, eşi 3. Murat’ı kendine bağlamak ve başka güzel kadınlara ilgi duymasını önlemek için, Yahudi kadınlardan sihir öğrendi. ‘Isıtma efsunu’nu bilen kadınlar, Hanım Sultan ile kolayca görüşürdü. İddiaya göre büyücüler, hekimler kadar tıbbi bilgi ve deneyim sahibiydi. Yüksek ücret(ler) ister, pahalı hediye(ler) umarlardı.
Bazı müverrihler, Venedik Elçisi’nin resmi raporlarına geçen ‘büyücülük yaptığı/öğrendiği’ne ilişkin bilgileri teyit etti. Rivayetlere inanılırsa, Valide Nurbanu Sultan, devreye girdi, kendince tedbirler aldı. Safiye Sultan’a büyü işinde yardım ettiklerini belirlediği Yahudi kadınları ve çok güvendiği/hususi işlerine koşturduğu cariyesini hapse attırdı. Bir dizi işkenceden geçirtti. Ağızlarından laf/bilgi almaya çalıştı. Sonra da hepsini Rodos’a sürgüne gönderdi.
- Safiye Sultan, Yahudi Asıllı Ester’e Rüşvetleri Tahsil Ettirdi… -
Valide Nurbanu Sultan da, oğlu 3. Murat üzerinde tesir sahibiydi. Safiye Sultan’ın çevirdiği dolapları öğrenince, tezgâhını kurdu. Gelinini Eski Saray’a sürgüne göndermeyi başardı. ‘Ama menfa hayatı uzun sürmeyecekti!’ Nurbanu Sultan, 7 Aralık 1583’de vefat etti. Gelini, Safiye Sultan, 2 hafta sonra Topkapı Sarayı’na döndü. Dizginleri ele aldı, iktidarın ‘en güçlü dişlisi’ haline geldi. Ve ‘Ester Kira’ adlı Yahudi asıllı kadınla tanıştı/karşılaştı. Bayan Ester, Valide Nurbanu Sultan’ın - gayri resmi! - dışişleri danışmanı ve sırdaşıydı. Harem dışındaki ilişkilerinin düzenlenmesine yardımcıydı. Benzer hizmet(ler)i yeni efendisine de sunacaktı. Venedik ve Fransız Elçilikleri ile iyi münasebetler kurmuştu. Dediğini yaptırabiliyordu.
Türk Tarih Kurumu’nca yayınlanan Belleten dergisinde, Mahir Aydın tarafından kaleme alınan, ‘Osmanlı Dünyasında Yahudi Kira Kadınlar’ başlıklı yazı, ‘hizmetçi’ler hakkında bilgi veren mühim/özgün kaynaktı.
Aydın’ın yazdıklarına göre, Osmanlı vatandaşı Yahudiler, 1480’den itibaren para ile ilgili konularda/kurumlarda etkinleşti. Sarraflık, tefecilik, mutemetlik, mali danışmanlık ve hatta ‘Darphane Nazırlığı’ gibi devlet görevlerinde de bulundular. İstanbul, Edirne vb. şehirlerdeki para basım merkezlerinin sorumluluğunu üstlendiler.
- Safiye Sultan’ın En Yüklü Gelir Kaynağı Devletin Darphanesiydi… -
Yahudi kadınlar, Harem’e kolayca sızdı. Hanedan’ın hanım üyelerinin güvenini kazandılar. Mali konularda yardımcı oldular. Esparanzo Malchi, Safiye Sultan’ın Saray’daki özel hizmetçisi, danışmanı ve mahrem işlerinin takipçisiydi. Tarihçi tabiri ile ‘kira kadın’dı. Devlet kademelerinde yapılan tayinlerden alınan rüşvetlerin tahsildarıydı. Basılan düşük ayarlı paralardan Hanım Sultan’ın payına düşeni alıp getir(ir)di. Safiye Sultan ve darphanedeki ortakları, kısa ama tehlikeli yoldan servet edinmeyi seçmişlerdi! ‘Altın ve gümüş para basımı zenginleşme yoluydu!’ Kıymetli maden(ler)in bir kısmına el konulup yerine değersiz metaller eklenirdi. Sonra da elde edilen karışım para üretiminde kullanılırdı. Ayrılan altın veya gümüş, taraflar arasında paylaşılırdı. Hisse sahipleri arasında yüksek seviyeli bazı devlet görevlileri vardı. Değeri düşük para, fiyat artışlarına, halkın fakirleşmesine/hoşnutsuzluğuna ve tepkisine sebebiyet verirdi. İstanbul’da yaşayanlar, Kira Kadın’ın darphanenin başında bulunduğunu bilirdi. Ama harekete geçemezlerdi. Valide Safiye Sultan’ın kanatları altında korunduğuna, kendisine ‘dokunulmazlık zırhı sağlandığına’ inanılırdı. Ama zamanı geldiğinde, ‘akacak kan damarda durmayacak’tı!
Esparanzo Malchi, Safiye Sultan’la yakın dostluğunu iyi kullandı. İstanbul Gümrüğü’nün yönetimini de ele geçirdi. Büyük servete kavuştu.
Sonunu da, ‘düşük ayarlı metal para(lar)’ getirecekti. Hazinede basılan - halk dilinde! - ‘çürük akçe’ denilen, düşük ayarlı bozukluklar, Sipahilere dağıtılınca ‘beklenen fırtına patlayıverdi’! 1 Nisan 1600’de, İstanbul’u sallayan isyan başladı. Askerler, Esparanzo Malchi’nin kendilerine teslim edilmesini istedi. Yahudi ‘Kira Kadın’ Malchi bekleyen akıbetten kaçamadı. Yakalandı, boğularak öldürüldü. Meydanda ağaca - ibret alınması için! - asıldı. Sonra da öfkeli kalabalık tarafından cesedi parçalandı. ‘Rüşvetçi yöneticilerin konaklarının kapılarına bırakıldı ve dikkatleri çekildi!’
Bayan Malchi’nin 2 oğlu vardı. Büyüğü, annesi ile benzer akıbeti paylaştı. Küçüğü, ölümün eşiğinden kurtuldu. Müslümanlığı kabul edince, canı bağışlandı!
- Bayan Malchi’nin Servetiyle Yeniçerilere Ulufe Dağıtıldı… -
Esparanzo Malchi’nin nakit parasına ve bütün mal varlığına el konuldu. Nakdi dirliği 500 deveye yüklenen 50 milyon gümüş akçeydi. Evinde 100 bin altın flori bulundu. Terekesinde yazılı 42 gayrimenkulü, gemilerindeki ve depolarındaki malları ve şahsi mücevherleri de müsadere edildi. Gümüş paralar, Yeniçerilere ‘ulufe’ olarak dağıtıldı. Floriler de darphaneye gönderildi. ‘Sağlam para’ basımında kullanıldı!
‘Kazan kaldıran’ sipahiler, Safiye Sultan’ın da ‘düşük akçe’ darbında etkin rolünü ileri sürüp cezalandırılmasını talep etti. Padişah 3. Mehmet’i ‘ayak divanı’na çağırdılar. Valide Sultan’ın vakit geçirmeden sürgüne gönderilmesinde ayak direttiler. Kapı ağası Gazanfer Ağa ile Dârüssaâde Ağası Osman Ağa’nın da teslimi de istediler. Kendilerine verilenleri hemen öldürüp parçaladılar. Öfkeleri kısmen yatıştı. 3. Mehmet, mesajı aldığını, validesini uyaracağını söyledi. Diğer yöneticilerin de devreye girmesi ve ikna etmesiyle kızgın kalabalık dağıldı.
Vakanüvislerin yazdıklarına bakılırsa Safiye Sultan, Sadaret makamını dahi en yüksek rüşveti veren kişiye bıraktı. Vezir Hadım Hasan Paşa’nın da gönlünde, ‘vezir-i azam’ olmak yatardı. Valide Sultan’ın gözüne girebilmek, desteğini kazanabilmek için büyük servet döktü, değerli armağanlar gönderdi. Sonunda da muradına erdi: ‘Mühr-i Hümayun’u - ‘padişah mührü’nü! - almayı başardı. Hemen kesesini doldurmaya girişti. Harcadığı mangırları yerine koyacaktı. Memuriyetleri taban fiyata bağladı. En yüksek tutar(lar)ı ödeyen(ler)e tahsis etti. Mevki ve makam için tediyede bulunanlara gülümser, Safiye Sultan’ın ortağı olduğunu ima ederdi: ‘Verdiğiniz paraları kime ulaştırdığımı bilir misiniz,’ diye sorardı. Aldığı her irtişanın kaydını da tutardı. Düşmanları, ‘rüşvet defterleri’ni ele geçirdi. Sultan 3. Mehmet’e ulaştırdı. Padişah, Şeyhülislam Bostanzade Mehmet Efendi’den fetva aldı. Vezir-i azamı görevden uzaklaştırdı ve zindana gönderdi. Sonu malumdu: ‘Boğularak öldürülecekti!’
- Safiye Sultan Adını Ebedileştirmek İstedi… -
Safiye Sultan, muhteşem servetiyle dünyaya yadigâr bırakmaya, sonsuza kadar anılmaya karar verdi. Eminönü’nde, deniz gören meydanda ‘muhteşem/şaşaalı’ ibadethane yaptıracaktı. 9 Nisan 1598’de, - günümüzde ‘Yeni Cami’ diye bilinen! - mabedin inşasına girişildi. Geçen yıllara paralel şekilde külliyenin inşaatı belli noktaya geldi ama durdu. Hükümdar 3. Mehmet aniden ölünce, yerine oğlu 1. Ahmet - Ahmed-i Evvel! - geçti. İktidar el değiştirince, valide sultanlar da ‘becayiş’ yaptı! Safiye Sultan, şanına uygun törenle ‘Eski Saray’a gönderildi. Kendisine çok kalabalık hizmetli grubu da eşlik etti. Reva görülen eylemi, ‘aşağılama’, ‘sürgün’ şeklinde değerlendirdi. Dönem şahidi tarihçiler, ‘lanetler yağdırdığını’, ‘torununa ağza alın(a)mayacak galiz söyler sarf ettiğini’ yazacaktı!
Bazı tarihçiler, Safiye Sultan’ın Eski Saray’a sürülmesini, Şehzade Mahmut’un öldürülmesindeki - etkin! - rolüne bağladı. ‘Sultan Birinci Ahmet, sevgili ağabeyinin şahadetinden babaannesini sorumlu görmüş, suçlamıştı!’
Ölüm tarihi konusundaki rivayetler çeşitliydi. Kimi tarihçiye göre 10 Kasım 1605’de, kimi kaynaklara göreyse Ocak 1619’da hayatı tamama erdi. Öldüğünde 55, 69 veya 71 yaşındaydı. Eceliyle değil de ‘zehirlenerek’ vefat ettiği iddiaları da mevcuttu. Bazı tarihçiler, Sultan Birinci Ahmet’in annesi Handan Sultan’ı ‘ağılattığı’ savını gündeme getirip, Safiye Sultan’ın da aynı sona duçar olabileceğine dikkat çekti. Ayasofya Camii’nin bahçesinde, türbe haline getirilen eski ‘Vaftizhane’ binasında metfun - kocası! - 3. Murat’ın yanına defnedildi.
Valide Safiye Sultan, 1610’da, Kahire’de, kendi adını taşıyan ‘Melike Safiye Camii’ni inşa ettirdi. Tarihi kayıtlarda ‘kocasının, kendisinin ve aile fertlerinin defnedildiği türbede sürekli Kur’an okunması için bir vakıf kurduğu’ da görüldü. Dönemin saray müverrihleri Valide Sultan’ı son derece ‘cömert’ ve ‘hayırsever’ diye de methetti. ‘Ordu sefer hazırlıkları yaptığında, masrafların bir miktarını servetinden/hazinesinden karşılardı. Borçlulara, düşkünlere, hastalara maddi yardımda bulunurdu. Fakire sadaka ve zekât dağıttır(ır)dı.’
Yeni Cami ve yanındaki külliyenin inşası, 1665’de, Avcı Mehmet adıyla bilinen 4. Mehmet’in - ‘Mehmet-i Rabi’! - annesi Turhan Hatice Sultan tarafından tamamlatıldı. Safiye Sultan, emeline nail oldu: ‘Adı, sonsuza kadar anılabilecekti!’
Ali Hikmet İnce