Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Ocak 2019’da, Ukrayna Cumhuriyeti’nin İstanbul Başkonsolosluğu’ndan sürpriz bir açıklama geldi. ‘Süleymaniye Camii’nin avlusunda yer alan Hürrem Sultan’ın türbesindeki tabeladan ‘Sultan Süleyman’ın Rus asıllı eşi’ cümlesindeki ‘Rus’ (!) ibaresinin çıkarılması talep edildi. ‘Kelime yanlış etnik kökeni işaret ediyordu!’ Hürrem Sultan, Ukrayna sınırları içindeki Rohatin kasabasında dünyaya gelmişti. ‘Rus’ değildi! Dönemin gazetelerinde yer alan haberlere göre, talep yerine getirildi. ‘Rus asıllı’ (!) notu/bilgisi kaldırıldı.

Hürrem Sultan, Osmanlı tarihine, ‘en etkili ve en güçlü hanım sultan’ tanımlamasıyla geçti. Batı’da ‘Reign of Women’/‘Sultanate of Women’ gibi tabirlerle ifade edilen ‘Kadınlar Saltanatı’nın kurucusu ve en önemli figürü idi. Devlet işlerine karıştı. Osmanlı bürokrasini derinden etkiledi. Perde arkasından divan toplantılarını izledi. ‘Önerilerini Kanuni’ye sundu. Yanlışı eleştirdi, fikirlerini açıkça iletti!’ Kendine ait özel mühür dahi kazıttı. Yazışmalarının/mektuplarının altına bas(ar)dı.

- Hürrem Sultan, Rus Yanlısı Politika Önerdi… - 

Dış politika ile ilgilendi: Ruslar ve Lehler ile barış içinde yaşamayı savundu, başardı. Devletin, İran ile meşgul olmasını, hatta savaşmasını destekledi. Kanuni’nin Rodos Şövalyeleri’ne karşı seferine omuz verdi. Bizzat kendisi diplomatik yazışmalara girişti. 1548’de, gönderdiği mektupla Lehistan tahtına oturan yeni Kral 2. Zygmunt’u tebrik edip başarı diledi. Çok kıymetli hediyeler yollamayı da unutmadı.

Ukraynalı yazar Oleksandra Şutko, hemşerisi, Hürrem Sultan’ın biyografisini yazdı. Kitap, 2017’de dilimize çevrildi. Şutko’nun tespitine göre Sultan Hanım, zeki, narin ve kurnazdı. Rusça’da ‘kurnoz’ sıfatının tanımladığı gibi, ‘küçük ve kalkık burunlu’ydu. Son derece inatçıydı. Mutlak şekilde dediğini yaptırırdı. ‘Muktedir’ sıfatı kendisini tanımlayabilirdi. ‘Bazı tarihçilerin yazdığına bakılırsa, Kanuni’nin Mahidevran Sultan’dan doğan, çok sevdiği ve ‘veliaht’ı gördüğü Şehzade Mustafa’nın katline/‘boğdurulmasına’ bile sebep oldu.’ Taht savaşlarında her türlü ayak oyununa girdi, başarı sağladı. Evladı, Şehzade - ‘Sarı’/2.! - Selim’e iktidar yolunu açtı. 

Hürrem Sultan’ın devlet işlerine müdahalesi, kendisini, eşi Kanuni’nin vekili yerine koyması, ulema/yönetici sınıfında şikâyetlere/eleştirilere yol açtı. Başlattığı geleneği diğer bazı Haseki Sultan’ların da sürdürmesi sızlanmalara/yakınmalara dönüştü. Şekvalar yüksek sesle dile getirildi. Amerikalı tarih profesörü Leslie Pierce, ‘Hürrem Sultan’ adlı kitabında, Şeyhülislam Sunullah Efendi’nin ‘kadınların devlet yönetimine karışmasından endişe duyduğunu, sakıncalarını anlattığını,’ yazdı.

- Batılı Tarihçilerin ‘Rokselana’sı Hürrem, Bir Papazın Kızıydı… -

Ukrayna kökenli hanım/valide sultanların ilki Hürrem Sultan, - Lehistan Krallığı sınırları içindeki! - Galiçya bölgesinin Rohatin kasabasında doğdu. Batılı tarihçilerin ‘Rokselana’ dedikleri, kimi kaynaklarda ‘Rossa’, ‘Rozanna’, ‘Roxolana’ veya ‘Roza’ adları ile anılan Hanım Sultan’ın - tartışmalı! - doğum tarihi 1506 idi. Nikola Rogatina adlı papazın kızıydı. Kilise kayıtlarına göre ismi: ‘Alexandra Anastasia Lisovskaya’ idi. 3 kız kardeşin en küçüğüydü.

Rivayetlere göre Hürrem, doğum yeri olan Rohatin’i basan Türk/Tatar akıncıları tarafından kaçırıldı. Kırım Hanı’na sunuldu. Sonra da Topkapı Sarayı’na, Osmanlı Padişahı’nın haremine gönderildi. ‘Kimi vakanüvislerin iddialarına bakılırsa, Maktül İbrahim Paşa tarafından Kanuni’ye takdim edildi!’

Hürrem Sultan ya da Avrupalı tarihçilerin ‘Roxolana’sının hayatı ölümünden sonra çeşitli çevrelerce araştırıldı. Topkapı Sarayı’na gelişinden, imparatorluğun zirvesine yükselişi didiklendi. Tarihe not bırakanlardan birisi de, 1620’de, İstanbul’da Lehistan Elçisi olarak bulunan Samuel Twardowski’ydi. ‘Elçi’nin belirlemesine göre Hürrem’in öyküsü, Bukovina bölgesindeki bazı halk şarkılarına bile konu edilmişti.’ Şarkılardaki adı ‘Nastusento’ idi. Genç ve güzeldi. Bir Ortodoks papazın kızıydı. Dinyester nehrinin kıyısında kurulu Lvov şehrine yakın Rogatin’de - Rohatyn! - doğmuştu. ‘Tatarlar tarafından kaldırılıp, İstanbul’da Sultan’ın sarayına satılmıştı!’

- Hürrem, Zekâsı, Becerikliliği, Kurnazlığı İle Yükseldi... -

Muhtelif tarihçilerin aktarımları da çeşitliydi/farklıydı. Yılmaz Öztuna’ya göre, gerçek ismi ‘Alexandra Lisovska’ydı. Lehistan Krallığı’nın Rutunya eyaletinin Rabatyn ili doğumluydu. Hammer’in kayıtlarında bakılırsa ailesi, Rogatina kasabasında oturuyordu. Babası fakir bir din adamıydı/papazdı.

Hürrem’in İstanbul’a geliş serüveni muammaydı. Daha doğrusu hareme girişi belirsizdi. Sultan Süleyman’a Manisa’da mı, yoksa Dersaadet’te mi sunulduğu da meçhuldü. 13 ila 16 yaşlarında olmalıydı. Saraya diğer cariyelerle beraber getirilmişti. Kanuni ile tanışıncaya kadar geçen süreç de belirsizdi. Bazı rivayetlere göre, güler yüzlü, neşeli ve öğrenmeye açıktı/meraklıydı. ‘Kendisine ‘Hürrem Şah’ lakabı takılmıştı!’ Ünlü Osmanlı tarihçisi İsmail Hami Danişment’in saptamasına göre Hürrem, zekâsı, kurnazlığı, sevimliliği ve becerikliliği ile temayüz etti. Kanuni’yi etkiledi, kendine âşık etti. Avucunun içine aldı. Vücudu düzgündü, orta boyluydu. Teni beyazdı, yüzü göz alıcıydı. Bakışları, gülüşü etkileyiciydi. Doğuştan kalkık burnu dikkat çekiciydi. Eğitim almaya meyilliydi. Diksiyonu tesirliydi. Dönemin Türkçesini kolaylıkla öğrendi. Güzel yazar, dokunaklı konuşurdu. ‘Usta şaire denilebilirdi. Sanat eseri sayılabilecek şiirler yazacaktı! Efendisi Süleyman da ‘erbab-ı kalem’ olduğundan kolayca gözüne girdi. Yıllar geçtikçe tesiri arttı. Her sözü yapıldı/kanun kabul edildi!’

- Sultan Süleyman’ın İki Gözdesinin Mücadelesi… -

Roxolana’nın haremde parlamaya başladığı dönemde, Süleyman’ın birinci gözdesi Mahidevran - ‘Gülbahar’! - Hatun idi. İlk gözde, Şehzade Mustafa’nın da annesiydi. İki güzel ve muktedir kadın arasında bazen açık, bazen kapalı ‘iktidar savaşı’ sürdü. Valide Hafsa Sultan’ın otoritesi ve arabuluculuğu ile rekabet/çekişme şiddetini azalttı, yeraltına girdi. Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra yarışmanın ibresi Hürrem Sultan’dan yana döndü. Rivayet(ler)e göre Gülbahar Hatun, Hürrem’e ağır sözler söyledi, hakaret(ler) etti. Öfkesine yenik düştü: Tokatladı ve yüzüne tırnaklarını geçirdi. Kanuni olayın tanığıydı. İki güzel kadın arasında tercihini yaptı: Gülbahar Hatun’u İstanbul’dan sürdü. 

Venedik kaynakları da olay(lar)ı doğruluyor, bazı detaylara da giriyordu. ‘Yazılanlara göre Mahidevran Hatun, Hürrem’i ağır şekilde dövdü ve hırpaladı. Kanuni fena öfkelendi ve ‘ilk gözdesi’ni menfaya yollamaktan çekinmedi. Mahidevran Hatun, Saruhan Sancak Beyi Şehzade Mustafa’nın yanına - Manisa’ya! - gitti/gönderildi.

Hürrem Sultan, haremde tek başına kalınca, Kanuni’ye her dediğini yaptırdı. ‘Israrı üzerine nikâh kıydırdığı savı dile getirildi!’ Avusturya’nın İstanbul’daki Büyükelçisi Ogier Ghislain Busbecq (1522 - 1592) yazdıkları şaşırtıcıydı. ‘Busbecq’in iddiasına göre Hürrem Sultan, Kanuni’yi büyü yap(tır)arak, kendisine bağladı!’

- Mahidevran Sultan Sefaletle Tanıştı, Kanuni’den Yardım Talep Etti… -

Mahidevran Hatun, sadece İstanbul’dan değil, mutantan/‘şatafatlı’ hayatından da uzaklaştı. Biricik oğlu, tek umudu Şehzade Mustafa’nın 1553’de öldürülmesi üzerine bütün dünyası yıkıldı. Büyük acılar yaşadı, sıkıntılar çekti. Hizmetine bakanlarla Bursa’ya sürüldü. Hükümdar, tahsisatını kesti. Mahidevran Hatun, 10 yılı aşkın süre yokluk içinde yaşadı. 1564’de, Sultan’a müracaat edip durumunu arz etti, yardım istedi. Kanuni, ilk gözdesinin talebini geri çevir(e)me(z)di. Gereken geliri sağladı. Borçlarını kapattırdı. Bir de konak satın aldırdı. 

Mahidevran Hatun, 1581’de vefat etti. Boğularak öldürülen oğlu Şehzade Mustafa’nın yattığı, ‘Mustafa-i Cedid Türbesi’ne defnedildi.

Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk ‘resmi nikâhlı’ eşiydi. 4 şehzade, bir hanım sultan doğurdu. İlk oğlu, Şehzade Mehmet, 22 yaşında vefat etti. İyi eğitim almıştı. Kanuni, şehzadesinin kaybına çok üzüldü. Hatırasını yaşatmak için - Mimar Sinan’a! - Şehzadebaşı Camii’ni yaptırdı.

Hürrem’in biricik kızı Mihrimah Sultan, annesine benzedi. Devlet işlerine müdahale etti. Güzelliği, zenginliği ve cesaretiyle bilindi/anıldı. Babasının isteği üzerine, Diyarbakır Valisi - Hırvat asıllı, Kanuni’nin yetiştirmesi! - Rüstem Paşa ile evlen(diril)di. - Düğünleri, Şehzade Cihangir ve Beyazıt’ın sünnet törenleriyle aynı anda yapıldı! - Damat, kaynanası Hürrem Sultan’ın gözüne girmenin yolunu hemen öğrendi. Her dediğini emir saydı. ‘Şehzade Mustafa’nın mührünün benzeri yaptırdı. Onun ağzından, İran Şahı Tahmasb’a mektuplar yazdırıp, desteğini talep etti!’ Rüşvet almayı, ayak oyunlarını, adam harcamayı, dost kayırmayı becerdi. Başarılarının sonunda Sadrazamlık makamına kadar yüksel(til)di. Muhaliflerinin ve halkın kendisini tarif için uygun gördüğü ‘lakap’ gerçeğin tercümanıydı. Rüstem Paşa’ya ‘Ebvab-ı Rüşvet Fatihi’ - ‘Rüşvet Kapısını Fetheden Kişi’! - denildi. 

- Şehzadelerin Konya’da Yaptıkları Kanlı Üstünlük Savaşı… -

Kanuni, biricik kızı, Mihrimah Sultan’ı pek severdi. Her isteğini/arzusunu buyruk sayardı, yerine getirirdi. Hürrem de, Kanuni’nin zaafını bildiğinden sürekli kullanırdı. Kendi fikrini/beklentisini kızınınki gibi gösterip gerekeni yaptırırdı. Kimi tarihçilerin yazdığına göre anne ve kız, Kanuni’nin yaşlılık döneminde devleti kontrol eder hale geldi. Damat, Sadrazam Rüstem Paşa, 2. defa Sadaret makamına oturtuldu.

Mihrimah Sultan, babasının ölümünden sonra yerine geçecek kardeşi konusunda da tarafını belli etti. Şehzade Beyazıt’ın ‘veliaht’ ilan edilmesini bekledi. Maddi açıdan biraderini destekledi. Beyazıt, kardeşi Şehzade Selim ile Konya yakınlarında savaşa tutuştu. 2 tarafı tutan/destekleyen Osmanlı askerleri arasında kanlı çatışmalar yaşandı. Binlerce çeri telef oldu. Ağır zayiat/‘kayıplar’ verildi. Yenilen Şehzade Beyazıt, savaş alanından uzaklaştı. Beraberindekilerle İran’a, Şah Tahmasb’a sığındı. Safevi Sarayı’nda da huzur bulamadı. ‘Osmanlı casuslarınca kendisi ve 4 oğlu boğularak öldürüldü. Sivas'ta Melik-i Acem Türbesi'nde çocukları ile birlikte toprağa verildi.’

Şehzade Beyazıt ile oğullarının infazı, Mihrimah Sultan’ı hem stratejik, hem duygusal anlamda etkiledi. Sultan Hanım, Şehzade Selim’in lehine saf değiştirmek zorunda kaldı. Babasını kullanmaya/yönlendirmeye çalıştı. Malta’ya sefer düzenlenirse, şahsi servetinden 400 geminin yapımını ve donatımını karşılamayı önerdi. Çok büyük variyet sahibiydi. Bazı tarihçilerin rivayeti/tahminine göre malvarlığı, devlet hazinesiyle yarışabilirdi. 

Şehzade Selim, babasının ölümü üzerine Osmanlı tahtına çıkınca, - Mihrimah Sultan! - hemen yardım elini uzattı. Yeni padişaha, acil/elzem harcamalarında kullanması için 50 bin duka altın borç verdi.

- Mihrimah Sultan, Annesinin Rolünü Üstlendi… -

Annesinin vefatından sonra tecrübesi ile kardeşi 2. Selim’e devlet işlerinde yardımcı oldu. Fahri danışmanlığını üstlendi. ‘Valide Sultan’ gibi koruyup kollamaya çalıştı.

Mihriman Sultan, çok güzel, zeki, doğuştan yöneticiydi. Sadrazam Rüstem Paşa ile evliydi. Osman ve Ayşe Hümaşah adlı iki çocuk doğurdu. Eşi, toplamda 15 yıl - gibi çok uzun süre sayılabilecek! - Sadaret makamında bulundu.

Sultan Hanım’ın güzelliği dillerdeydi. Pek çok yüksek idarecinin kendisine hayranlığı, platonik aşkı söz konusuydu. Mimar Sinan’ın da Mihrimah Sultan’a duyduğu derin sevgi/hayranlık konuşulurdu. Rivayetlere göre Büyük Mimar, Hanım Sultan’ın inşa ettirdiği camiler ve külliyeler için olağanüstü özen gösterdi. ‘Mihrimah Sultan Camii, dirayetli hanım sultanın adını sonsuza kadar yaşatacaktı!’

- Hürrem Sultan’ın Son Yılları… -

Hürrem Sultan, halkın gönlünü kazanacak icraatlarda da bulundu. Haseki semtinde, Haseki Külliyesi’ni inşa ettirdi. 1538 - 1551 arasında, 13 yılda tamamlanan eserin proje sahibi ve sorumlusu Mimar Sinan’dı. Mekke ve Medine’de birer imaret vücuda getirdi.

Ayasofya Camii’nin yanında aşevi açtırdı. Her gün, yüzlerce fakirin karınlarını doyurdu, sırtlarını giydirdi, hanelerine ışık oldu. Yoksulun, öksüzün, ihtiyaç sahibinin duasını almaya çalıştı. Edirne’ye su getirtti, şehir içindeki çeşmelerden akıttı.

18 Nisan 1558’de, henüz 52 yaşında, kulunç hastalığından hayatını kaybetti. Vefat sebebi olarak: ‘Kadın hastalığı’ ve ‘zehirlenme’ de gösterildi. Kanuni Sultan Süleyman, eşinin yitimine çok üzüldü. Cenaze töreni çok sadeydi. Süleymaniye Camii’nin bahçesine defnedildi. 1559’da, Mimar Sinan’a, kabrinin üzerine, kesme taştan türbe yaptırıldı. Mekân, dışarıdan sekizgen, içeriden on altıgen köşeliydi. Kubbe, silindirik kasnağa otururdu.

Kanuni, Hürrem Sultan’ın kaybı üzerine, Mekke ve Medine’de, ulemaya ve fukaraya 3 bin altın dağıttırdı.

Tarihçilerin tespitlerine göre Hürrem Sultan, Kanuni’den 8 yıl evvel vefat etti. Oğlu, 2. Selim’in tahta çıkışını göremedi! - Sultan Süleyman, sevgili eşinin hatırasını yaşatmak için hayır işleri başlattı. Adına vakıflar ve akarlar tesis etti. Mekke ve Medine’de, imarethaneler açtırdı. Hac zamanında hacılara, diğer günlerde de fakirlere yemek çıkarılmasını sağladı. Başta Edirne olmak üzere, bazı yerleşim merkezlerinde, cami, kervansaray, imaret, çeşme vb. hayır kurumları ihdas ettirdi. 

- Ukraynalı Diğer Hanım Sultan: Hatice Turhan Sultan… -

Tarihçilerin büyük çoğunluğuna göre Sultan - Deli! - İbrahim, Osmanlı Hanedanı’nın 2. banisi/‘kurucusu’ydu. Cihan tahtına oturduğunda, hayatta kala(bile)n tek şehzadeydi. Başına hal gelir, erkek çocuk sahibi olmadan ölürse, ‘Osmanlı Sülalesi’ tarihe karışabilirdi. İbrahim, 25 yaşında, ‘18. Osmanlı padişahı, 97. İslam halifesi’ sıfatıyla kılıç kuşandı. ‘Hep ölüm/öldürülme korkusuyla yaşamıştı. Her sabah, tutuklu kaldığı ‘Kafes’ (!) denilen hücrede cellâdını beklemişti. Psikolojisi bozuktu, eğitimi eksikti, bedeni zayıftı, çeşitli hastalıklardan muzdaripti. Cinsel açıdan isteksiz ve yetersizdi. Kendine ve kimseye güveni yoktu. 2 temel/zorunlu görevi: Hanedan’ın devamını sağlamak, - daha da önemlisi! - Cihan Devleti’ni yönetmekti!’

Birinci İbrahim, saray hekimlerinin ve tecrübeli harem ağalarının güvenli ellerine teslim edildi. Cinsel gücünü artırıcı tedaviler uygulandı. Nefesi kuvvetli hocalara gidildi. Kendisine birbirinden güzel nazeninler sunuldu. ‘Düne kadar ölümü bekleyen fani, bir anda Cennet’e sokuldu!’ Hayat tarzı tamamen değişti/değişiverdi! 

Sultan İbrahim de, büyük dedesi Kanuni Sultan Süleyman gibi Ukrayna asıllı bir cariye ile beraber oldu. 1642’de, erkek evlada - 4. Mehmet’e! - kavuştu. Kösem Sultan, güzel cariyeyi biricik oğlunun koynuna soktu. Genç kız, hükümdara takdim edilmeden önce kısa süreli etkin eğitimden geçirildi. Saray ve harem gelenekleri/usulleri öğretildi. Kendisine ‘Turhan’ adı verildi. Kayıtlara göre, 1627’de, Ukrayna’da - Slobodskaya’da! - doğdu. Çok güzel, cazibeli, gösterişliydi. 13 yaşındayken, Tatar akıncıları tarafından tutsak edildi. Esir pazarında satılmaya kalkışıldı. Kör Süleyman Paşa tarafından bedeli ödendi. Tahta yeni çıkan, Sultan İbrahim’e sunulmak üzere, Kösem Sultan’a ulaştırıldı. Valide Sultan, hediyeyi görünce, gözleri parladı. Hemen eğitime aldırdı, terbiyesi ile bizzat meşgul oldu.

- Turhan Sultan, Oğlu 4. Mehmet Tahta Çıkınca ‘Naibelik’ Görevini Üstlendi… -

Bazı tarihi kaynaklarda adı: ‘Hatice Turhan Sultan’dı. Narin, uzun boyluydu. Yüzünde, cazibesini bir kat çoğaltan hafif çiçek bozuğu vardı. Teni kar gibi beyaz, saçları parlak kumral, gözleri deli(ci) maviydi. Erkeği ilk anda pençesine alırdı. İbrahim daha birinci geceden vuruluverdi. Gözleri başka nazeninleri görmez, beyni düşün(e)mez oldu. Tabir caiz ise, ‘çarpılıverdi’!

İbrahim’in ‘büyülenme dönemi’ kısa sürdü. Aldığı ilaçlar ve her gün sunulan ‘baş döndüren güzellikteki’ cariyelerin sihrine kapıldı. Hatice Turhan Sultan’dan uzaklaştı. Hanım Sultan, durumu hemen kabullenemedi. Fakat diğer nedimelerle de yarışmaya kalkışmadı. Padişah’ı etkileyip yanına çekemeyince, kabuğuna rücu etti. ‘Sabır yeleği’ni giyindi, zamanını ve ilgisini oğluna vakfetti. 

Hatice Turhan Sultan’ın yükselişi, oğlu 4. Mehmet’in tahta çıkmasıyla başladı. ‘Haseki Sultan’ sıfatı ile ‘vasilik’/‘naibelik’ görevini üstlendi. Devlet yönetimine talip oldu. Ama rakipleri/muhalifleri rahat bırakmadı. Kayınvalidesi ile kanlı mücadeleye girişecekti. ‘Kösem Sultan, torunu, 4. Mehmet’i zehirli şerbetle öldürmeyi deneyecekti!’ Ancak engin deneyimine ve cesaretine karşın iktidar savaşını kaybedecekti. Boğularak öldürüldü. Çocuk padişahın annesi/vasisi Turhan Sultan, ‘güç odağı’nın tek hâkimi oldu. Devleti yönetmeye kalkıştı. Davranışları, Hürrem Sultan’a benzetilirdi. İdarecilerinin padişah huzurunda yaptıkları toplantıları, önü perdeli kafesin ardından izlerdi. Konuya müdahil olur, kendince uygun gördüğü fikirleri iletirdi. Tecrübesi ve ehil devlet adamı kadrosu kifayetsizdi. Göreve getirdiği kişiler yetersiz ve sabırsızdı. Devlet idaresinde ilk basamakta ‘istikrarsızlık’, ikinci aşamada da ‘düzensizlik/kaos’ ile karşılaşıldı. Arka arkaya sadrazam değişikliklerine gidildi. 1656’da, şartları kabul edilen, Köprülü Mehmet Paşa, Sadaret makamına getirildi. Vakanüvislerin belirttiğine göre, Köprülü’nün göreve atanmasıyla Osmanlı Tarihi’nde ‘Kadınlar Saltanatı’nın da sonuna gelindi.

- 4. Mehmet ve Annesi Hatice Turhan Sultan Edirne’yi Çok Sevdi… -

Hatice Turhan Sultan, 4. Mehmet’in büyümesinden sonra devlet işlerinden kendini uzaklaştırdı. Edirne’ye göçtü, ‘Saray-ı Hümayun’a yerleşti. İstanbul’a gelmemeyi, idari işlere karışmamayı prensip edindi. Kendisini hayır uğraşlarına adadı. 1598’de, Safiye Sultan tarafından inşasına başlatılan Yeni Cami Külliyesi’nin bitirilmesini sağladı. ‘Muhteşem eser, valide sultanların tamamlattıkları ilk selâtin camisiydi!’ 

Hatice Turhan Sultan, Çanakkale Boğazı’nın savunmasını ve güvenliğini güçlendirecek tedbirler de aldı. Anadolu yakasında ‘Kumkale’, Avrupa tarafında ‘Seddülbahir’i inşa ettirdi. Her iki kalenin içini askerlerin barınacağı evler, dükkânlar, hamamlar, cami ve mektep gibi toplumsal mekânlarla donattı.

4 Ağustos 1683'te, Edirne’de öldü. Cenazesi İstanbul’a getirildi. Kendi maddi imkânlarıyla tamamlattığı Yeni Camii'nin avlusundaki ‘Turhan Sultan Türbesi'ne defnedildi. 

Ukrayna asıllı, tarih Profesörü Volodimir Serhiyçuk, dilimize ‘Ukrayna, Dünya’ya Ne Verdi?’ adı ile çevrilen mühim kitabında, Osmanlı Devleti’ni yöneten hanım/valide sultanların öykülerini anlattı. Serhiyçuk’un tespitlerine/iddialarına göre, ‘Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili eşi Hürrem Sultan, Birinci İbrahim’in ilk göz ağrısı Hatice Turhan Sultan, Ukrayna doğumluydu!’ Yine bazı tarihi/folklorik savlar dikkate alınırsa, 2. - Genç! - Osman’ın zevcelerinden Melike/‘Meyl-i Şah’ Hatun da aynı coğrafyanın/toprakların insanıydı! 

- Valide Sultan Çok Sıkı Şekilde Korunurdu… -

Valide sultan(lar) da, padişah(lar) gibi bazı protokol/güvenlik kurallarına uyardı. Halk arasından geçişlerinde, şehirlerarası yolculuğa gidişlerinde, gezintiye çıkışlarında, kendilerine kalabalık mahiyetleri eşlik ederdi. Yanlarında daima üst düzey, tecrübeli devlet adam(lar)ı, deneyimli/disiplinli muhafız birliği bulunurdu. ‘Tarihi kaynaklara göre Hatice Turhan Sultan, 28 Aralık 1672’de, İstanbul’dan Edirne’ye giderken, 3 bin yeniçeri tarafından korunmuştu! Şehir içi gezilerinde, ziyaretlerinde de tepeden tırnağa silahlı askerler tarafından güvenlik kordonuna alınırdı!’ 

Valide sultanların cenaze törenlerinde uygulanacak devlet protokolü de belliydi. Vefat haberi duyulduğunda, İstanbul’daki selâtin camilerinde salâ(lar) okunurdu. Namazın kılınacağı mabet ve cemaat itina ile belirlenirdi. Padişah, namaza iştirak ederdi. Defin merasimine katılmazdı.

18 June 2022 11:38
2,014 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

100 Yıl Sonra Gömülebilen Kafatasları

Almanya’nın Afrika’daki sömürgesi Namibya’da tarihin ilk soykırımını gerçekleştirdiği ve 100 bin civarındaki yerliyi öldürdüğü Birleşmiş Milletler Raporu’na girdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Kıbrıs’a Yahudi Kral Atayan Halife Hükümdar

Osmanlı’nın 11. padişahı 2. Selim, devletin yönetimini - damadı! - Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’ya bıraktı. 8 yıllık saltanatını eğlence âleminde sürdürdü. Bazı tarihçilere göre şarap ve işret meclisleri için dünya geldi. Yazılanlara bakılırsa Kıbrıs, ‘emsalsiz lezzetli ve hoş kokulu şarapları için’ fethedildi. ‘50 bin babayiğit askerin şahadetine mal oldu.’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 2

Kanuni Sultan Süleyman’ın biricik, dünya güzeli kızı Mihrimah Sultan’ın kocası, Damat Rüstem Paşa, maliyeden iyi anlardı. Devlet hazinesi ağzına kadar doldu. Sadaretinde, Osmanlı’da rüşvet yaygınlaştı. Fukara halkın özellikle de köylünün üzerine kaldırılamayacağı vergiler bindirildi. Toprak verimsiz, ürün yetersizdi. Çiftçiler, azalan kazançları karşısında ekip biçmekten vazgeçmeye başladı.

İki Defa Gömülen Vezir-i Azam

Hekimoğlu Ali Paşa, Osmanlı coğrafyasının tamamına yakınını dolaştı/gördü. Yöneticilik yapmadığı bölge - nerede ise! - kalmadı. İmparatorluğun en yüksek makamına ‘sadrazamlığa/vezir-i azamlığa’ - tam 3 defa! - kadar yükseldi. Devleti kontrol eder duruma geldi. Daima halkın yanında durdu, sorunları çözmeye çalıştı. ‘Maaşından başkaca gelire sahip olmadı. Rüşvete, irtikâba, hediyeye bulaşmadı/tenezzül etmedi!’ Şahsi birikimini cami, külliye, çeşme, kütüphane gibi hayır işlerinde harcadı. ‘Ailesine de temiz ismini miras bıraktı!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!