‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 2

Kanuni Sultan Süleyman’ın biricik, dünya güzeli kızı Mihrimah Sultan’ın kocası, Damat Rüstem Paşa, maliyeden iyi anlardı. Devlet hazinesi ağzına kadar doldu. Sadaretinde, Osmanlı’da rüşvet yaygınlaştı. Fukara halkın özellikle de köylünün üzerine kaldırılamayacağı vergiler bindirildi. Toprak verimsiz, ürün yetersizdi. Çiftçiler, azalan kazançları karşısında ekip biçmekten vazgeçmeye başladı.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 2

Şehzade Mustafa, tahta oturmasına muhalefet edenleri önemsemedi. Tarihçilerin yazdığına göre Rüstem Paşa, Mustafa’nın mührünün benzerini/aynısını kazıttı. Sonra sahte mektuplar yazdırdı. ‘İran Şahı Tahmasb’dan yardım talep etti. Başlatacağı isyanı desteklemesini istedi!’ Nameler, bir şekilde Kanuni’nin eline geçti. ‘Padişah, kumpasa getirildiği düşünemedi!’ 1553’de, Konya Ereğlisi yakınlarındaki Aktepe’de ordugâhını kurdu. İran’a sefer düzenleyecekti. Bütün şehzadelerini de orduya katılmaya çağırdı. Amasya Valisi Şehzade Mustafa da, davete uydu. Huzura varıp babasının elini öpecek, saygılarını/bağlılığını sunacaktı. Otağa girdi ama dışarıya çıkamadı. İhanet ettiği, tahta göz koyduğu savlarıyla itham olundu. ‘Boğularak idamına karar verilmişti!’ Aynı anda boğazına 7 kement dolandı ve son nefesini verdi. ‘Bazı Batılı müverrihler, talihsiz şehzadenin hançerlenerek öldürüldüğünü yazdı!’ 

Dramın sonu daha büyük/‘dehşetli’ facia idi. İsmail Hami Danişmend’in aktardığı ‘sultanî kin’, tarihte benzerine az rastlanan cinstendi. Osmanlı tarihçilerinin görmezden geldiği, Garplı meslektaşlarının açıkladığına göre, Mustafa’nın kundaktaki oğlu, Şehzade Mehmet, - Amasya’da veya Bursa’da, annesinin yanındaydı/kucağındaydı! - dedesinin gönderdiği cellâtlar tarafından - emri üzerine! - boğdurularak öldürüldü! 

- Yeniçeriler, Damat Rüstem Paşa’yı Öldürmeye Kalktı… -

Ordugâhta olayın duyulması üzerine bazı Yeniçeri grupları, Rüstem Paşa’nın otağını bastı. Bütün eşyalarını yağmaladı. Sadrazam kaçmasaydı, Şehzade Mustafa gibi canını yitirecekti. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’a sığındı. ‘Himayesinde güvende olacağı muhakkaktı!’

Sadrazam Damat Rüstem Paşa’nın sevmediği, hatta öldürülmesi için açık/gizli kulis yaptığı şair Taşlıcalı Yahya, Şehzade Mustafa şahadetinden sonra mersiye yazdı: ‘Meded meded bu cihanın yıkıldı bir yanı / Ecel celâlileri aldı Mustafa Hanı…’ 

Kanuni, Şehzade Mustafa’yı destekleyen Yeniçeri Ocağı’nın kazan kaldırmasından çekindi. Askerin ayaklanması, huzursuzluğu artıracak, otoritesini zayıflatacaktı. Eratın suçlu/‘desiseci’ gördüğü Sadrazam Damat Rüstem Paşa’yı görevden azletti. Arnavut asıllı Kara Ahmet Paşa’ya sadaret mührünü teslim etti.

Damat Rüstem Paşa, kayınpederi Kanuni Sultan Süleyman sayesinde hayatını kurtardı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan ile eşi Mihrimah Sultan’ın katkıları da inkâr edilemezdi. Üsküdar’daki mutantan köşküne kapandı ama devlet yönetiminden elini çekmedi. Entrikalarını, yönetici sınıf üzerindeki baskılarını sürdürmeye çalıştı. Bir yandan da eski görevine dönüş kulislerine devam etti.

- Batılı Elçiler, Sabık Sadrazamı Evinde Ziyareti Sürdürdü… - 

Osmanlı’nın en zengin damadı, Rüstem Paşa, kayınvalidesi ve eşinin de desteği ile yeniden Sadaret makamına yükselecekti. Payitaht’taki bazı elçiler, Paşa’nın ihtirasını ve gücünü bildiklerinden ziyaretlerini/ilişkilerini hiç aksatmadı. Avusturya yetkilisi Busbecq, bazı çalışma arkadaşlarını yanına alıp evine gitti, çok kıymetli hediyeler sundu.

Venedik Balyosu Domenico Trevisano da, Üsküdar’daki köşkün ziyaretçilerindendi. Rüstem Paşa, kendisini itibar eder, güvenini gösterirdi. Bir görüşmesinde hayati sırrını ağzından kaçırdı: ‘Şehzade Mustafa’nın katline sebep olduğu,’ söyleyiverdi.                                                                                                                      Yaşlı Kanuni, Sadrazam Kara Ahmet Paşa’ya divan-ı hümayun toplantısında kızdı. Öfkesine yenildi, tecrübeli yöneticinin boğularak öldürülmesini emretti. 2 yıl sonra, 29 Eylül 1555’de, Rüstem Paşa yeniden vezir-i azam mührünü aldı. Ölünceye kadar da görevde kaldı. ‘İlk icraatı, kendisini yeren, ünlü şair Taşlıcalı Yahya’nın idamını sağlamak olacaktı!’ Ama Sultan Süleyman izin vermedi. Şairin sanatını övüp hayatını kurtardı.

Şehzade Mustafa’nın tarih sahnesinden çekilmesinden sonra Hürrem Sultan’ın 2 oğlu arasında iktidar savaşı başladı. Paşa ve Mihrimah Sultan, Şehzade Beyazıt’tan yana cephe aldı. Şehzade Selim, ağabeyine üstünlük sağladı. Babasının desteğini de temin etti. Atak ve savaşkan Şehzade Beyazıt, eşi ve çocuklarıyla İran’a, Safevi Hükümdarı Şah Tahmasb’a sığındı. Ama kötü kaderinden kaçamadı. Osmanlı’nın şehzadesi ve 4 oğlu, Kanuni’nin emri ile boğduruldu. Selim, tahtın tek varisi oldu. Ablası kendisini tutmak zorunda kaldı. - Eniştesi vefat etmişti! -

- Rüşveti Bol Veren, Devletin Verimli Topraklarını Kiraladı… - 

Damat Rüstem Paşa, 2 devre halinde, toplamda 15 yıl gibi uzun sayılabilecek süre vezir-i âzamlık yaptı. ‘Çok vadeli iktidarının en mühim sebepleri: Hürrem’in değişmeyen desteği ve Kanuni’nin biricik kızının kocası olmasıydı!’ 

İmparatorluk hazinesini dolduracak uygulamalara girişti. Devlet yöneticilerinin ve imtiyazlı şahısların işlettiği topraklardan gelen gelirlerin ziyadeleştirilmesi yoluna gitti. Arazilerin verimi artırılmadan ürünün çoğaltılması beklendi. İşletme izni almak isteyenlerin yüksek komisyon ödemesi şart koşuldu. Halk arasında uygulamanın adına ‘bahşiş’, ‘peşkeş’ denildi. Talep edilen tutar bir nevi ‘rüşvet’ti! Osmanlı’nın toprak sistemi bozulacaktı! ‘Akar’ın/gelirin çoğal(tıl)ması için daha cüretkâr adım atıldı: Araziler açık artırma ile kiralandı. ‘Paşa, hem devlet hazinesine para koydu, hem şahsi kasasını doldurdu!’

Rüstem Paşa, para biriktirme/kazanma konusunda ilginç fikirlere sahipti. İstanbul’u ziyaret eden bazı seyyahların kayıtlarına göre, Topkapı Sarayı’nın bahçelerinde yetiştirilen nadide çiçekleri bile sattırdı! Esirlerin başlıklarını, saray ahırının soylu atlarını bile elden çıkarıp nakde çevirdiği rivayet edildi.

Paşa’nın topladığı paraları nerelerde muhafaza etti(rdi)ğine ilişkin ipuçlarına, 16. asıra ilişkin tarihi kaynaklarda rastlan(ır)dı. Saraydaki ‘Hazine Dairesi’nde yer kalmayınca, Yedikule Zindanları’nın bazı bölümlerinin altın/mücevher kasalarının istifine ayrıldığı ileri sürülecekti.

- Damat Rüstem Paşa, Kanuni’nin Maddi Sıkıntılarını da Giderdi… -

Damat Paşa, kayınpederinin mali işlerine de bakar, ‘hazine-i hassa’yı idare ederdi. Sultan’ın her türlü maddi sıkıntılarını gidermeyi ‘birinci vazife’ bilirdi. Süleymaniye Camii’nin inşası sırasında - bir ara! - parası tükenen Kanuni’ye, şahsi servetinden yardımda/katkıda bulunma cömertliğini göstermesi,’ tarihçilerin satırlarında geçecekti.

Rüstem Paşa’nın tarihe derç edilmiş diğer lakabı: ‘Ebvab-ı Rüşvet Fatihi’ - ‘Rüşvet Kapısını Fetheden (Kişi)! - idi. Dönem vakanüvislerine göre Paşa, yiyiciliği devlet kademelerine sokmakla kalmadı. ‘Haram para’yı alenileştirdi ve resmi tarifeye bağladı! Yabancı devletlerden gelen ‘hediyeleri’, ‘altın dolu keseleri’ de kabul etti. Avusturya Elçisi Busbecq, ‘Padişah Damadı’nın nasıl bir ‘irtişa sever/yiyici’ olduğunu satırlarına aktarıp tarihe ‘hediye etti’! Elçi, Sadrazam Rüstem Paşa ile görüştü. Avusturya ile Osmanlı arasındaki barış müzakerelerinde ‘aracılık’/‘arabuluculuk’ yapmasını talep etti. ‘Çaktırmadan Avusturya’nın çıkarlarını da koruyacaktı!’ Hizmetine karşın ödeme yapılacaktı. ‘İlk taksit tutarı 5 bin duka altın da yanındaydı!’ Paşa, öneriyi çevirmedi fakat zorluğunu vurguladı. ‘Hediye’yi de hemen kabul etmedi. Kendisi için saklanmasını istedi. ‘İş tamamlanınca alabilirdi!’

- Tarife Fazlası Rüşvet, Erzurum Beylerbeyi’ne İade Edildi… -

Damadının rüşvet severliğine/kabul ederliğine ilişkin sözlü/yazılı şikâyetnameler, Kanuni’ye kadar ulaştı. Ancak sonuç alınamadı. Bir şekva da Eflak Voyvodalığı’na yapılan tayin ile ilgiliydi. Yeni Voyvoda Mirçe, makama atanması karşılığında Rüstem Paşa’ya 1 milyon akçe vermişti. Sonra da tutarın tamamını halktan zorla toplamıştı. ‘Pişkeş’ adı verilen armağan, ‘ruznâme defteri’ne kaydedildi. Devlet arşivlerinde yerine aldı. Mirçe, voyvodalığı 8 yıl yönetti. Her sıkıntısında Damat Rüstem Paşa’nın desteğini yanında buldu!

Osmanlı’nın Boşnak asıllı ünlü tarihçisi, ‘İbrahim Peçevî’/‘Peçuylu İbrahim Efendi’ adını taşıyan ‘Peçevi Tarihi’nde, Damat Rüstem Paşa’ya geniş yer ayırdı. Yazdıklarına göre, ‘Rüşvet karşılığı göreve gelen(ler) makam garantisine sahipti. Sandalyeleri baki idi.’ Peçevi, Paşa’nın kökeni ve icraatı hakkında da ‘şaşırtıcı’ bilgiler verdi: ‘Paşa, Hırvat kökenli bir köleydi! Gösterişli vücuda sahip değildi. Ama akıllı ve düşünceliydi. ‘Olgunluğu, kibarlığı, terbiyesi, haramdan sakınması, dindarlığı ile tanınırdı!’ Padişahın sevgisini ve güvenini kazanmıştı. ‘Rüşvet’/‘hediye’ sahiplerinin adları deftere kaydolunca, asla işten çıkarılmazlardı. Kendisi, ‘yiyiciler’ arasında ‘en insaflı’ olandı! Hakkına razı olur, fazlasını geri çevirirdi! Erzurum Beylerbeyi’nin memuru, Paşa’yı ziyaret edip, at parası olarak, 5 bin altın getirmişti. Makam sahibi, ‘hediye’nin 3 binini aldı, 2 binini geri gönderdi. ‘Hediyenin fazlası, gönderici sahibinin gücünü aşar, zorlukla karşılaşmasına yol açar,’ dedi. 

‘Künhü’l Ahbâr’ adlı tarih kitabında da aynı olay benzer şekilde anlatıldı: ‘Erzurum Beylerbeyi, Rüstem Paşa’ya 5 bin altın tutarında hediye gönderdi. Paşa, ‘Yörenin kaldıracağı miktar bellidir. Fazlası gereksiz!’ diye 2 bin altını geri yolladı.’

- Rüstem Paşa, Karısına Günlük 2 Bin Altın Ödenek Sağladı… -

Koçi Bey de, Rüstem Paşa’yı suçladı: ‘Kayırmacılığı artırdı. Devlet arazileri özel mülklere dönüştürdü. Topladıklarını ailesine ve çocuklarına vakıf olarak bıraktı!’ 

Paşa’nın döneminde ortaya çıkan, ‘caize’ adı verilen ‘makam vergisi’ suçlamaların temelini teşkil etti. Atanan kişi(ler), Sadrazam’a para öderdi. Miktar resmi kayıtlara geçer, gizli tutulur, geri verilmezdi. ‘Bahşiş’, ‘peşkeş’, ‘hediye’ adı altında rüşvet(ler)in bir bölümü de yöneticilere giderdi. Şahsi servetleri katlanırdı. Rüstem Paşa’nın varidatı parmak ısırtırdı. ‘Osmanlı’nın içine bozulma tohumları ekildi!’ Denilecekti.

‘Dönem tarihçilerin çoğunluğuna göre Damat Rüstem Paşa, Osmanlı’nın en zengin vezir-i azamı idi!’ Mal varlığının yekûnu, - Romalı ünlü konsüller! - Crassuc ve Lucellus’un servetlerini geride bırakırdı. ‘Paşa, biricik eşi, Kanuni’nin üzerine titrediği incisi, Mihrimah Sultan’a, her gün harcaması için 2 bin altın tahsis ederdi!’

Mihrimah Sultan, eşinin ölümünden sonra, ‘Osmanlı’nın en zengin hanım sultanı oldu!’ Babasına Malta Seferi’ne çıkması halinde, kendi variyetiyle 400 kadırga yaptıracağı, silahları temin edeceği, askerleri tepeden tırnağa giydirip her türlü harp malzemesini de sağlayacağı vaadini verdi.

- Damat Paşa’nın Mal Varlığı Dudak Uçuklattı… -

Rüstem Paşa’nın mal varlığının dökümüne, dönemin bazı vakanüvislerinin eserlerinde açıklandı. Alman tarihçi Johann Wilhelm Zinkeisen’e göre serveti, ‘15 milyon duka altın’dı. Osmanlı kaynakları varidatı, ‘12 milyon altın’ şeklinde verdi. Kimilerine göreyse miktar, ‘50 milyon altın’dı. Hazinesinin dökümü - aşağı yukarı! -şöyleydi: 8 bin Kur’an-ı Kerim - 130’u altın kaplamalı! -, 5 bin el yazması kitap, 2.900 soylu at, 1700 köle, 5 bin değerli/işlemeli kaftan, 1.100 altın işlemeli sarık, 2.006 yük kumaş, 130 altın üzengi, 130 çeşit zırh, 1.000 deve yükü gümüş külçe, 860 altın işlemeli kılıç, 500 gümüş eğer, 500 altın işlemeli eğer, 1.500 gümüş işlemeli tolga, 1.000 gümüş topuz, 1.160 yularlı deve, 80 bin tülbent, Anadolu ve Rumeli’de 815 çiftlik, 476 çarklı değirmen, 780.000 altın, 1.000 deve yükü gümüş para, vb…

Ünlü divan şairi Fuzuli ‘Şikâyetname’de dönemin adeta panoramasını çizdi: ‘Selam verdim, rüşvet değildir deyu almadılar!’ 

Rüstem Paşa, 10 Temmuz 1561’de, ‘hidrosefali’ - beyinde ve beyin çevresinde aşırı sıvı birikmesi! - hastalığından hayatını yitirdi. Uzun sayılabilecek rahatsızlık süreci yaşadı. Biricik kızı Ayşe Hümaşah Sultan’ın vebaya yakalanması, şifa bulmasının uzun sürmesi, üzüntüden yıpranmasına, hastalığının ağırlaşmasına sebep oldu.

- Rüstem Paşa, Mimar Sinan’ı Parlatan Sadrazam Olarak Da Bilindi… - 

Ölünceye kadar görevinin başındaydı. İstanbul Suriçi’ndeki Şehzade Camii’nin avlusundaki kendi adını taşıyan türbeye gömüldü. Anıt mezar, 1548’de, Mimar Sinan tarafından inşa edildi. Duvarlarında kesme küfeki taşı kullanıldı. Bina, sekizgen planlı, tek kubbeliydi.

Rüstem Paşa, ölümünden sonra dönem şairler tarafından ‘iyi’ diye tanımlanmayan nadir Osmanlı sadrazamları arasındaydı. 

Kendisi ‘tarihçi’ hüviyeti ile de tanındı. ‘Tevârîh-i Âl-i Osman’/‘Tarih-i Rüstem Paşa’ adını verdiği eseri ile Osmanlı’nın 1561’e kadar süren hikâyesini anlattı. Bazı vakanüvisler yapıtın kendisine ait olmadığını da iddia etti.

Bir kısım tarihçilerin kayıtları dikkate alınırsa Damat Rüstem Paşa, ölümünden önce bütün mal varlığının idaresini planladı. Kendisinin ve ailesinin adını taşıyan vakıflar kurdu. Vasiyetinde varidatının ne kadarını devlete, ne kadarını da kendi, Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan ve kızı Ayşe Hümaşah’ın vakıflarına bıraktığını tek tek belirledi. Vakfiyelerinin tamamının yönetimi biricik kızındaydı.

Rüstem Paşa, Osmanlı coğrafyasında Mimar Sinan imzasının kazınmasını sağlayanlar arasındaydı. Kayınpederi Kanuni Sultan Süleyman ile dahi mimarı destekledi. Övünülecek, nadide eserlerin kazanılmasına sebep oldu. ‘Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âlî, Rüstem Paşa’nın aldığı rüşvet(ler)i, sanat eserlerine harcamasından ötürü takdir ettiğini ve icraatını onayladığını yazacaktı!’

- Sadrazam Rüstem Paşa, Tekirdağ ve İstanbul’da 2 Külliye İnşa Ettirdi… -

Damat Paşa, ülkenin dört köşesinde günümüze kadar ulaşa(bile)n eserler inşa ettirdi. Ankara’daki Çengel Han’ı yaptırdı. Tekirdağ’da, İstanbul’da, adını taşıyan külliyeleri hizmete soktu. Edirne’de Rüstem Paşa Kervansarayı’nı kullanıma sundu. Sapanca ilçesinde ‘Rüstem Paşa Camii’ni ibadete açtırdı. Hemen bütün yapıtlarda Mimar Sinan’ın mührü görülüyordu! ‘Dahi mimarın eserleriyle ölümsüzlüğe kavuşmasındaki payı büyüktü!’

Manevi dünyasının da hayli zengin olduğu, Zeyniyye ve Nakşibendî tarikatlarının şeyhleriyle görüştüğü, yakın ilişki kurduğu yazıldı.

Mehmet Süreyya Bey tarafından kaleme alınan ‘Sicill-i Osmani’de kendisinden, ‘Zengin, tedbirli ve akıllı’ diye bahsedildi. 

5 April 2022 19:10
1,497 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

İki Defa Gömülen Vezir-i Azam

Hekimoğlu Ali Paşa, Osmanlı coğrafyasının tamamına yakınını dolaştı/gördü. Yöneticilik yapmadığı bölge - nerede ise! - kalmadı. İmparatorluğun en yüksek makamına ‘sadrazamlığa/vezir-i azamlığa’ - tam 3 defa! - kadar yükseldi. Devleti kontrol eder duruma geldi. Daima halkın yanında durdu, sorunları çözmeye çalıştı. ‘Maaşından başkaca gelire sahip olmadı. Rüşvete, irtikâba, hediyeye bulaşmadı/tenezzül etmedi!’ Şahsi birikimini cami, külliye, çeşme, kütüphane gibi hayır işlerinde harcadı. ‘Ailesine de temiz ismini miras bıraktı!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Enderun Talebesi ‘Kazıklı Voyvoda’

Tarihimize ‘Kazıklı Voyvoda’ diye kaydı düşülen Prens Vlad, döneminin en kanlı, en gaddar, en cüretkâr, en korkusuz askeri yöneticilerindendi. Azılı Türk düşmanıydı. Ana dili gibi Türkçe konuşurdu. Arapçası mükemmele yakındı. Enderun’da - sonradan ‘Sultan 2. Mehmet’ diye anılacak! - Şehzade Fatih’in sınıf arkadaşıydı.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Baltacı, ‘Şehvet’ Değil ‘Rüşvet’ Mağduru

Baltacı Mehmet Paşa; Prut Harbi’nde risk alsa; Rusya, tarih sahnesinden siline(bile)cekti. Tereddüt, aşırı güvensizlik, ‘rüşvetin dayanılmaz çekiciliği’ tarihin ebediyen değişmesini engelledi.

2. Abdülhamit’in Gizemli Dünyası

Sultan 2 Abdülhamit; kimi muhaliflere göre Kızıl Sultan; kimi yazarlara göre Gök Sultan; kimi siyasî İslâmcılara göreyse Evliya Sultan’dı. Osmanlı Tarihi’nde hakkında en çok kitap yazılan, eleştirilen/çekiştirilen ve övgüye/sövgüye mahzar olan başka padişah yoktu. Sonuçta; Abdülhamit Han da insandı; eksiklere, fazlalıklara, zayıflıklara ve kuvvetli yönlere sahipti. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükünü/sorumluluğunu 33 yıl omuzlarında taşıdı. Yararlı işlerin yanında, çok ciddi hatalar da yaptı. Ama son kararı tarih verecekti…

4 Yaşında Dul Kalan Hanım Sultan

Sultan İbrahim ya da halk arasındaki lakabıyla ‘Deli İbrahim’, eğlenmeyi severdi. Anlık sorunlardan uzaklaşır, çevresiyle özellikle de güzel cariyeleriyle şakalaşırdı. Çocuklarını da çok küçük yaşlarda, - göstermelik dahi olsa! - evlendirip hem kendini, hem Dersaadet ahalisini mutlu etmeye çalıştı.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

Cariyenin Ayaklarına Kapanan Halife Padişah

1. Abdülhamit, 45 yıl ‘Kafes Köşkü’nde hapis tutuldu. Vücudu iflas etti, morali çöktü. Tahta çıkınca, saray hekimlerinin hazırladığı özel ilaçları/karışımları kullandı. Ardından cariyelerle sıkı şekilde teşriki mesaiye girdi. Ama ‘Ruhşah’ adlı ahunun reddiyesi karşında ne yapacağını şaşırdı. Merhamet dilenen mektuplar kaleme aldı, adeta yalvardı…

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Enderun Talebesi ‘Kazıklı Voyvoda’

Tarihimize ‘Kazıklı Voyvoda’ diye kaydı düşülen Prens Vlad, döneminin en kanlı, en gaddar, en cüretkâr, en korkusuz askeri yöneticilerindendi. Azılı Türk düşmanıydı. Ana dili gibi Türkçe konuşurdu. Arapçası mükemmele yakındı. Enderun’da - sonradan ‘Sultan 2. Mehmet’ diye anılacak! - Şehzade Fatih’in sınıf arkadaşıydı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!