Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

Zeki Müren, Türk insanın gönlünde farklı yere sahipti. Sesi, şarkıları, konuşma dili, diksiyonu, insan ilişkileri, çizdiği kıyafetleri, özel hayatı ile hep ilgi çekti. Girdiği her mekânda, çalıştığı her gazinoda, emisyon yaptığı radyo(lar)da, tatil için kaldığı otellerde gözleri/bakışları üzerinde topladı. 

‘Müren, geleneksel müziğimize nefes aldırdı. Çok geniş kitlelere ulaşmasını, sevilmesini sağladı. Devamlılığında pay sahibiydi: Ömrünü uzattı!’ Şiirleri, güfteleri, besteleri, hayat verdiği TSM parçaları ile bir döneme, birkaç nesle ilham verdi, etkiledi, günlük yaşantılarına dâhil oldu, hane halkından sayıldı.

Halkın deyişi ile ‘Sanat Güneşi’, Bodrumluların tanımlamasıyla ‘Paşa’ idi. Hakkında kitaplar yazıldı. Gazetelerin, dergilerin sayfaları resimleri, haberleriyle doldu. Plakları, kasetleri yüz binlerce nüsha satıldı. Şarkılarına özel yapılmış filmler yüz binlerin, milyonların akınına uğradı, haftalarca, aylarca kapalı gişe oynadı.

Zeki Müren, ‘Türkiye’nin 20. asırda yetiştirdiği en önemli popüler sanat insanı, çok yönlü/‘veçheli’ pop kültür ikonu’ydu. 

Bir röportajında, ‘1931’in 6 Aralık Cuma sabahı, Bursa’da doğdum,’ demişti. Sanatçı Onur Akay, Müren’in Bodrum 2. Noterliği’nden tasdikli nüfus cüzdanı örneğini yayınladı. Belgeye göre, 6 Aralık 1930 Cumartesi sabahı dünyaya gelmişti. Nüfusa kaydı, 2 Ocak 1931’de yapılmıştı.

- Alımlı, Şuh Kadın Resimleri Çizerdi… -

Okulda sessiz, uyumlu, çalışkandı. Resme kabiliyeti ilk mektep sıralarında belliydi. Eline kurşun kalem geçirdiğinde defter sayfalarının kenarlarına, gazetelerdeki boşluklara desenler, şekiller çizerdi. Kadın portrelerinde başarılıydı. Şuh, alımlı, düzgün vücut hatlarıyla dikkat çeken hanımlar favorisiydi.

Dönemin sinemalarında gösterilen Arap melodramlarını müziklerinden ötürü tercih ederdi. Zamanını konutunda, annesi Hayriye (Müren)in yanında geçirirdi. Oyun alanı kışları evin geniş salonu, yazları havuzlu bahçesiydi. Aile, ilkbahar ve yaz aylarında pikniğe gitmeyi severdi. Uludağ’ın eteklerindeki yeşillik alanlar tercih edilirdi. Mudanya’da da denize girilirdi. 

Yaz akşamlarında, Bursa’nın ünlü Tophane Bahçesi’nde masa ayırtılırdı. İstanbul’dan gelen fasıl heyet(ler)i ve saz grubu/grupları dinlenirdi. Müren, baştan sona kulak kesilir, çıt çıkarmazdı. Şık kıyafetli, papyonlu, briyantin saçlı saz heyetini incelerdi. Sahnenin önüne dizili koronun pek süslü, göz alan renkli elbiseli ve orta yaşlı hanımlarına dikkat ederdi. Program(lar)ın ahengine, farklı/özendirici yapısına, cömert alkışına vurulurdu. Tek şikâyeti: İzlence süresince havayı saran ağır içki kokusu, yemek yenirken çıkarılan çatal kaşık bıçak sesleriydi. O yıllarına ilişkin intibaları notlarında kayıtlıydı. ‘Dinlediği her şarkıyı tek seferde hafızasına nakşettiğini yazmıştı.’ Tek şekvası ise, dinleyicilerin sanatçılara karşı yeterince saygılı davranmamasıydı. 

- İDGSA’ne Başladığında Cinsel Tercihleri Biliniyordu… -

Liseyi bitirip, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavlarını başarı ile kazandığında yakın çevresinde tanınırdı/popülerdi. Süsleme Bölümü öğrencisiydi. Karikatürist Semih Balcıoğlu’nun anılarında anlattığına göre, Fikret Otyam ve samimi arkadaşlarının ‘hoş geldin afişleri’ ile karşılandı. Okulun sağına soluna asılan posterlerde kinayeli şekilde Zeki Müren’in ‘cinsel tercihi’ vurgulandı. Müren, benzer hareketlerle daha önce de karşılaşmıştı. Kafasına takmadı, gülümsedi ve yeni arkadaşlarıyla tolerans içinde kaynaşmaya çalıştı.

Çok yakın çevresinin verdiği bilgiye göre, hayatının her evresinde evlenmeyi düşündü. Sağlıklı, yalnız dönemlerinde, şahsını olduğu gibi kabul edecek, ‘insan Zeki Müren’i sevecek hanım(lar)ı aradı. 

Müren, ilk tanınmasından ölümüne kadar ‘cinsellik algılayışı’, ‘hayat tarzı’ ile gündemdeydi/tartışmadaydı. Yine kendi açıklamalarıyla - toplum tarafından gizliden gizliye bilinse de/eleştirilse de! - ‘çift cinsiyetliliğini’ saklamadı/örtmedi. ‘Prima sanatçıların çoğunun eşcinsel olduğunu’ (!) söylemekten çekinme(z)di. Yine kendi ifadesine göre, Eflatun, Büyük İskender, Leonardo da Vinci, Andre Gide, ünlü divan şairi Nedim, Marlon Brando ve hatta Alain Delon içinde de aynı söylentiler/dedikodular tekrarlandı/yazıldı. Öte yandan Zeki Müren - kendi tanımlamasıyla! - ‘sağlıklı tam bir erkek’ti! Tanımlamasına göre, ‘Tarihe geçmiş en ünlü çapkın Kazanova’nın hayatına giren kadın sayısı: 132 idi. Kendisi de 104 hanımla ilişki kurmuştu!’ Toplum tarafından eleştirilse de, ‘Mutluluğu hem cinsleriyle/erkeklerle de bölüşmüştü’ (!) 

Ünlü tarihçi/yazar Ergun Hiçyılmaz’ın yazdığı, Müren’in hayatını anlattığı ‘Çabuk Büyüme Çocuk’ta, ilk âşkı açıklanacaktı. Müren, İDGSA öğrencisi iken, Çin Pavyonu’na takılırdı. Mekânın ünlü dansözü, Emine Adalet Pee’ye gönlünü kaptırdı. Gözlerini güzel kadından ayıramazdı. ‘Barın arkasında bir kadın. Siyah gözler, hafif şehla, enfes baygın bakışlar,’ diye anlatacaktı. Cesaretini topladı: ‘Sizi bir yerden gözüm ısırıyor,’ diyebildi. Güzel dansöz gülümsedi: ‘Daha evvel bana geldin mi,’ diye sordu. Müren, haftalarca yüreği yakan nazarların etkisinde kaldı: ‘Platonik aşktı. Benden 20 yaş büyüktü. Güzelliğini doyasıya seyredebilmek için hep o bara gittim.’

- Ayakları Kokan Sevgilisini Bıraktı… -

Yakın çevresine göre, ilk erkek arkadaşı, sanat camiasında tanınmış ismin, üniversitede okuyan yakışıklı oğluydu. İlişkiden taraflar memnundu, mutluydu. (!) Ama çevrenin tenkitleri ve baskıları artınca ikisi de bezdi ve aşklarını sonlandırdı. Delikanlı, Ankara’ya göçüp eğitimini sürdürdü. 

Yakın dostu, felsefe öğretmeni Göksenin Çakmak, Yurt gazetesinden Ahmet Çınar’a bir röportaj verdi. Çakmak’ın bilgilendirmesine göre Müren, ‘dönemin çok ünlü erkek mankenlerinden, aynı zamanda sinema oyunculuğu da yapan isimle nişanlanmıştı.’ Adını açıklamadı. Ama 2’li 3 ay beraber kalabilmişti. ‘Ayakların kokuyor, diye evden kovmuştu!’ ‘Adı geçen manken, ‘biseksüel’di ve sosyete birlikte olmadığı erkek veya kadın yoktu’ (!) 

Göksenin Çakmak, çok daha sansasyonel/ses getiren başka iddiayı dile getirdi. İsmini yine vermedi. ‘Zeki Müren’in çok ünlü/etkin/’devletin tepe noktasına kadar ulaşmış’ siyasi ile birlikte olduğunu’ faş etme cesaretini gösterdi. Kişiyi tanıyordu. ‘Sırrı kendisiyle mezara gidecekti!’ 

Müren’in çevresi pek çok insanla sarılıydı fakat ‘gerçek dostu’ azdı. ‘Toplamları iki elin parmaklarının sayısına bile ulaşamazdı!’ Candan sevip değer verdiği meslektaşı Nigar Uluerer’di. İnsanlığına, arkadaşlığına, samimiyetine hayrandı. Ona takılmayı ve espriler yapmayı severdi. Sık sık ‘Ulusüthaneler,’ derdi.

Müren, gönül ilişkilerini anlatmayı severdi. Özellikle de ‘Efes Oteli Maceraları’nı tekrarlamak hoşuna giderdi. Aktardığı sergüzeştlerinin tamamı hanımlarla alakalıydı.

- Hamile Kalan 3 Kadın Da Kürtaj Yaptırmıştı… -

Rahatsızlık verdiği ünlü isim(ler) de olmuştu. Yeşilçam’ın ünlü isimlerinden Nilüfer Aydan şikâyetçiydi. Ona göre, ‘sanat güneşi’ fazla çapkındı. ‘Altın Kafes’ filminde hep peşindeydi. ‘Müren’in tacizlerine hedef oldum. Elleri hiç rahat durmazdı. Her fırsatta sıkıştırırdı! Bunalınca bir köşeye kaçıp gizli gizli gözyaşı dökerdim,’ diyecekti. 

‘Gazinocular Kralı’ diye tanınan Fahrettin Aslan’ın büyük oğlu, gazeteci Sacit Aslan, Müren hakkında duyulmamış bilgiler verdi: ‘Zeki Müren’den hamile kalan 3 ünlü kadın çocuk aldırmıştı.’ Üçü de âşıktı. Hanımlardan 2’si vefat etmişti, birisi sağdı. İlkinin adı Nimet Erim Şanlı’ydı. Modacıydı. ‘Hürriyet muhabiri Doğan Uluç’a verdiği röportajda da olayı doğrulamıştı.’ İkinci isim ise, bir dönemin ünlü artistlerinden Sevinç Pekin’di. 3. kişinin adını zikredemezdi. ‘İşler sarpa sarar, mahkemelik olabilirdi!’ ‘Meçhul kalan hanım, son yıllara kadar sahnelere çıkıyordu, televizyonlarda izleniyordu!’ 

Selami Şahin de Zeki Müren’in yakın dostuydu. Sadece eserleriyle değil, sağladığı güvenle de Müren’in yanındaydı. Son derece saygılıydı. Müren, Şahin’in sanat yaşamındaki başarısını öve öve anlatmaya doyamazdı.

- Neşet Ertaş’ın Sesinden ‘Zahidem’ Türküsünü Dinlerdi… -

Bir dönemin ünlü gece kulübü Valentino’nun sahibi Cavit Kılıç, Müren’in sevenlerindendi. Sıraselviler’deki 2 katlı işletmesinin şömineli bölümünde, başköşeye kimseyi oturtmazdı. ‘Zeki Müren’in özel yeri kabul ederdi.’ Ünlü sanatçı gelse de gelmese de masanın üzerinde hep ‘rezerve’ uyarılı küçük levha dururdu.

‘Bozkırın Tezenesi’ Neşet Ertaş ile de yolları kesişti. Zeki Müren, bunalımlı günlerinde Ertaş’ı çağırtırdı. Bir yandan viskisini yudumlar, bir yandan da ‘Zahidem’ türküsünü söyletirdi. Muhabbet sabahın ilk saatlerine kadar sürerdi. 

Zeki Müren, Müslim Gürses’i de zevkle dinlerdi. Arabesk müziğin efsanelerinden Gürses, Kamacı Müzikholü’nde çalışırdı. Eşi, Muhterem Nur bir an bile yalnız bırakmazdı. Her gün gazinoya gelirdi. Müren, Nur’un masasına oturur, programı izlerdi. Gürses’e hayranlığından ötürü, ‘Sev Yeter’ adlı şarkısını - onayını aldıktan sonra! - plağa okumaya karar verdi.

Müren, Marilyn Monreo’nun hayranıydı. Ünlü aktristin ölüm haberini duyunca yıkıldı. Saz arkadaşı, kanun sanatçısı Hilmi Rit’i de yanına alıp Cumhuriyet Pavyonu’na gitti. Bir şişe viski ve meze söyledi. Ard arda birkaç duble içip ağlamaya başladı. Sabah olduğunda şişe boşalmıştı. Müren hâlâ gözyaşı döküyordu.

Zeki Müren Amerika’ya gitti. Dönüşünde açıklayacaktı: ‘Monreo’nun mezarını ziyaret ettim. Bir kucak dolusu iri kırmızı gül bıraktım.’

- Askerliğini Yedek Subay Olarak Yaptı… -

1955’de, hayatının en büyük sürprizlerinden birisini yaşadı. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı törenlerine katılan Harbiye öğrencileri, ‘Beklenen Şarkı’ adlı bestesi eşliğinde gösterilerini yaptı. Sevinçten ağladı. Aynı yıl, ‘Manolyam’ şarkısıyla - O seneden itibaren verilmeye başlanan! - ‘Altın Plak Ödülü’nü kazandı ve pek duygulandı.

Askerliğini yedek subay olarak yaptı. Bütün mirasını da Mehmetçik Vakfı ile Türk Eğitim Vakfı arasında eşit bölüştürdü.

31 Mayıs 1969’da da yoğun duygu seli yaşadı. Aspendos Antik Tiyatrosu’nda verdiği konseri biletli 27 bin kişi izledi. Olayı, ‘meslek yaşamımın tacı’ diye yorumlayacaktı. 

Kendisini sevindiren başka olay da: Meydan Larousse Ansiklopedisi'nde kendisine yer verilmesiydi. Dönemin en önemli başvuru eserinin 9. cildinin 151. sayfasında biyografisi yayınlandı. ‘Müren Zeki’ maddesini yutarcasına okuyup övgü dolu cümleleri çok beğendi ve duygulandı.

Kültür Bakanlığı’nın teklifi, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kabulü ve ilanıyla ‘Devlet Sanatçısı’ unvanının verilmesine de çok sevindi ve gözyaşlarını tutamadı.

- Giysilerinin Tasarımını Kendisi Yaptı… -

Tamburuyla yıllarca Zeki Müren’e eşlik eden üstat Sadun Aksüt’ün saptaması da önemliydi: Müren, eski Türkçe’ye hâkimdi. Doğru yazar, doğru seslendirirdi. Radyoda Klasik Türk Musikisi parçaları okumak istedi. Ama yöneticiler karşı çıktı, izin vermedi. Projesi kabul edilse, besteleri halka indirebilirdi. Dinleyiciler, kadim müziğimizi anlayabilir ve hatta sevebilirdi.

1955’de, İDGSA’yı birincilikle bitirdi. O tarihten itibaren günlük giysilerini, sahne kıyafetlerini kendisi tasarladı/çizdi. Renklerini belirledi. Bir röportajında dikkat ettiği noktayı açıkladı: ‘Programlarında okuyacağı her şarkının temasına uygun, adını ya da ezgisini anımsatan giysiler hazırladı/giydi. Repertuvarına göre kıyafetlerini oluşturdu. Smokin de, fantezi kostümler de taşıdı. Ama basın yaptıklarını ‘abartılı’ buldu. ‘Çok görkemli ve ağırdılar!’ Yazılanlara inanılacak olursa, her bir giysi 10 ile 20 kilogram arasındaydı. 1974’de giydiği takımın adı: ‘Ayda Yürüyen Prens’ti. Apartman topuklu çizme son derece abartılıydı.

Kostüm isimleri gazino ilanlarında da yayınlanırdı. ‘Yakut Kadeh’, ‘Şampanyanın Rüyası’, ‘Susamış İstiridye’ gibi merak uyandıran ifadeler görülürdü.

Gazino sahnelerinde de denenmemiş/görülmemiş dekorlar uyguladı. ‘Kuğu Gölündeki Sır’, ‘Aşk Sarayı’, ‘Bülbül Yuvası’ adlarını taktı. ‘Salıncakla sahneye inme’ fikrini ilk gerçekleştirendi.

- Elvis Presley’i Taklit Etmekle Suçlandı… -

200’den fazla bestesi repertuvar kayıtlarına girdi. İlk şarkısı, 17 yaşında bestelediği, acemkürdi makamındaki ‘Zehretme Hayatı Bana Cânânım’dı. Çok sevilen, halka mal olanlar arasında, ‘Şimdi Uzaklardasın Gönül Hicranla Doldu’ - suzinak! -, ‘Bir Demet Yasemen’ - nihavent! -, ‘Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin’ - nihavent! -, ‘Manolyam’ - kürdîlihicazkâr! - ilk hatırlananlardı.

Müren, TSM bestecilerine de ilham verdi. Kendisine beğenip okuması için onlarca eser üretildi. 

Müren, 1976’da, Londra’da BBC Türkçe Servisi’ne misafir oldu. Spiker Sabah Aykoler’in sorularını cevapladı, değişik açıklamalarda bulundu. Elvis Presley ve Liberace’yi taklit ettiği iddialarını reddetti. Savına göre Liberace, Müren’i örnek alıyordu. ‘Bütün kostümlerini kendi tasarlıyordu. Hepsi orijinaldi ve şahsına aitti.’

Sünnet düğününde eline kına yakılmasına karşı çıkmıştı. Oje sürülmesini istemişti ve yaptırmıştı. Çocukluğunda bile dikkatleri üzerine çekerdi. ‘Geleceğin değişik yıldızı’ olacağının ipuçlarını verirdi.

Zeki Müren insancıldı, yardımseverdi. Çalıştığı gazinolarda sıkıntı çeken herkesin yardımına koşardı. Tuvaletlere bakıp nafakasını kazanmaya uğraşan yaşlı hanımlara bağışlarda bulunurdu.

- Cami Yaptırdığı Bilinsin İstemedi… -

Gazino kulisinde kendisini ziyaret eden dostunun gördükleri göğüs kabartıcıydı. İçerideki delikanlıya arkadaşının elini öptürdü. Sonra da tanıttı: ‘Oğlum! Üniversitede okuyor.’ Pek çok öğrenciye burs verdi, eğitim masraflarını karşıladı. Hayırlarının reklâmını yapmadı. 

İstanbul sınırları içindeki bir köye cami yaptırdı. Yolunu tamamlattı, okulunu inşa ettirdi. Kütüphane açtırıp içini kitaplarla doldurttu. Ama köylüye rica etti. Hayratının kimse tarafından bilinmemesini diledi. Ölümünden sonra da sırrı saklanacaktı. 

Halkın kutsal din duygularına, manevi değerlerine hürmet gösterirdi. Fakirlere dağıtılmak üzere kurbanlar kestirirdi. Ramazan ayı süresince gazino programlarına ara verirdi. Sadece hayır konserlerini gündemine alırdı.

Vakit buldukça hastaneleri ziyaret ederdi. Özellikle görev esnasında yaralanan askerlere ve polislere ilgi gösterirdi. Her birisi için yaptırdığı çiçek buketlerini eli ile sunardı. Zarfların içine koyduğu harçlıkları dağıtırdı. Birlikte fotoğraflar çektirirdi. Sonra da takılırdı: ‘Fotoğrafları gösterip güzel kızları tavlamaya kalkmayın!’

Müren’in gazino programları büyük ilgi görürdü. Günler öncesinden rezervasyon yapılırdı. Kendisini dinlemeye Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, tanınmış siyasetçiler ve parti liderleri gelirdi. 

- Kazancı Yokuşu’nda Çöplüğe Atılan Kostümler… -

Bir gün, dönemin Reis-i Cumhuru Cevdet Sunay, Müren’i izlemek için Maksim Gazinosu’na teşrif etti. - Bir ay önceden telefonla randevu alınmıştı! - Tam zamanında mekâna girdi. En öndeki masaya oturdu. - Hemen arkasında kalabalık koruma ordusu ayakta duruyordu! - Müren, programının 40 dakikalık ilk bölümüne smokinle çıktı. Sonra yüksek topuklu ayakkabıları, gladyatör kostümüyle konserini sürdürdü. Bitimde de, sahne kıyafetlerini değiştirdi. Sunay’ın masasına gidip heyete katıldı. Fahrettin Aslan’ın dışında herkes memnundu. Maksim’in patronu Müren’i önceden uyarıp, ‘Sunay’ın yanına gitmeyeceksin!’ demişti. Ama ‘Sanat Güneşi’ ikazı dikkate almamıştı. 

Tanıyanlarının anlattıklarına bakılırsa, kendi repertuvarının dışına çıkmazdı. Seyircilerin şarkı isteklerini de dikkate almazdı. 

Müren, 12 yıl boyunca aralıksız çalıştığı Maksim’de hayatının sürprizi/tepkisiyle karşılaşacaktı. Fahrettin Aslan tarafından dövülecekti. Görgü şahitlerine göre patronu, ‘Sana ‘Paşam!’ diyorsak, kendini gerçek paşa mı sandın?’ deyip vurmaya başladı. Kimse araya gir(e)medi. Çalışanlar da korkudan seslerini çıkar(a)madı. Olaydan sonra Zeki Müren’in bütün kostümleri toplandı, yağmurlu çamurlu havada Kazancı Yokuşu’nda çöp bidonlarına bırakıldı. 

Müren, olay sonunda Maksim’le bütün ilişkisini kesti. Kavganın sebebi karanlıkta kaldı/aydınlatılmadı. Fahrettin Aslan, ‘dediğim dedik!’ diyen yapıdaydı. Karşı duranlara şiddet kullandığı iddiaları yaygındı. Yine bir yakının savına göre, Leyla Sayar’ın ‘sağır’lığının da sebebiydi.

- Gazetecilerle İlişkisi Her Zaman Dengeliydi… -

Zeki Müren - rutin! - insani ilişkilerini, tanıtımını dengeli tutardı. Günümüzün tabiri ile PR’sini başarıyla sürdürürdü. Toplumda ilgi görmesinde, ünlenmesinde ve kabulünde programlı davranışının etkisi görülürdü. Son derece sabırlıydı, adım adım hareket ederdi. ‘Sahneye mini etekle çıkmasına reaksiyon verilmemesinin sebebi de akıllı stratejisiydi.’ Gazetecilerle her zaman dost kaldı. Basının desteğini arkasına aldı.

Güzel konuşan, espri yapmayı seven Müren ‘ağzı bozuk’ diye de bilinirdi. Arkadaşları ve yakınındaki gazeteciler şahitti. Yeni Yıldız dergisinde çalışan Vecdi Benderli, 1955’de yayınlanan yazısında konuyu dile getirdi: ‘Şimdiye kadar iyi kötü birçok insan tanıdım. Ama Zeki Müren kadar tatlı küfür edenine rastlamadım. Sövgünün Zeki’nin ağzında, Hacı Bekir lokumu kadar lezzetleneceğine ister inanın, ister inanmayın!’ 

Arşivinde binlerce fotoğraf bulunduğu bilinirdi. Hayranlarını, resim çektirmek isteyenleri geri çevirmezdi. Ömrünün önemli bölümünde poz verdi, kameralara gülümsedi.

Parasının uğuruna inanılırdı. Özellikle tiyatrocular, ilk bileti almasını beklerdi. Ünlü tiyatro insanı Ali Poyrazoğlu’nun hatıralarına bakılırsa, ‘İlk bileti satın alması için davet edilirdi.’ Çağrıyı asla geri çevirmezdi. ‘Çok derli toplu adamdı. Sanata saygı gösterirdi. Özellikle hazırlanır, çok özenli şekilde gelirdi. Poyrazoğlu Tiyatrosu’nu kurduğumuzda, ilk oyunumuz, Aziz Nesin’in ‘Hakkımı Ver Hakkı’ adlı eseriydi. İlk bileti Müren’e sattık. Elinin uğurunu da gördük. 40 yıldır seyirci sıkıntısı çekmedik.’

- Sinema ve Tiyatroda da Göründü… -

1954’de, ‘Beklenen Şarkı’ ile sinema oyunculuğunu denedi. Kurdelede, Müren’in 10 bestesi yayınlandı. Toplamda 18 sinema filminde oynayacaktı. 

Müren, tiyatro sahnesinin tozunu da yuttu. 1955’de, Arena Tiyatrosu’nda, ‘Çay ve Sempati’ oyununda başroldeydi. Eşcinsel gibi davranan Tom Lee adlı karakteri başarı ile canlandırdı. Lee, çizdiği portre nedeniyle çevresi ve ailesi tarafından dışlanmıştı. Oyunda Lee, öğretmeni Laura ile cinsel ilişkiye girip ‘erkekliğini ispatlıyordu!’ Eserle ilgili röportajında Müren, ‘Türkiye için cesaret isteyen piyesti,’ diye değerlendirme yapacaktı. Oyunun yönetmeni Cüneyt Gökçer’di. Altan Karındaş da, ‘Öğretmen Laura’ rolündeydi.

Türkiye matbuat tarihinde bir ilki gerçekleştirmek yine Müren’e nasip oldu. Yüzlerce magazinin kapağını süsleyen Zeki Müren, - ilk kez bir siyasi derginin! - AKİS’in 10 Şubat 1960 tarihli nüshasının birinci sayfasındaydı. Başlık sanatçının ününü ve değerini vurgulayıcıydı: ‘Hiç şüphesiz İnönü ve Menderes'ten sonra memleketin en şöhretli insanı!’

Müren edebiyatla ilgilendi. Şiirlerini ‘Bıldırcın Yağmuru’ adlı kitapta topladı. Öykü yazmayı da denedi. Avare adlı sanat/edebiyat dergisinde Zeki Müren imzası ile 3 hikâyesini arka arkaya yayınladı. Birinin adı ‘Sıcak Gözyaşları’ydı.

1980’li yıllarda ağır sağlık sorunlarıyla karşılaştı. İnzivaya çekilmeye, sade/basit yaşamı deneyecekti. ‘Dertli gönüllere giren / İşte benim Zeki Müren’ albümü ile veda edecekti.

Son filminin senaryo özeti - snopsisi! - de kafasındaydı. ‘Uzleti seçmiş maestroyu canlandıracaktı. Bestekâr büyük aşk yaşamıştı fakat mutlu sona/’vuslata’ erememişti. Umutsuzluk denizinde yüzmeye çalışacak, sonunda hayatına son verecekti.’

- Tedavisine Özen Göstermedi… -

Bodrum’a yerleşti. Halikarnas Balıkçısı’ndan sonra şirin ilçeye gelen en ünlü 2. isimdi.

Her gün 36 farklı ilaç kullanırdı. Gut, şeker, damar sertliği ve koroner kalp yetmezliği gibi ağır hastalıkların pençesiydi. Aşırı kilo aldı. Çeşitli zayıflama reçetelerini denedi. 1980’den sonra kendini zorunlu emekliye ayırdı. Canı gibi sevdiği musikiden uzaklaştı. Bodrum’daki evine kapandı. Ünlü gazeteci/yazar Hulki Cevizoğlu ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, ‘Çok acı çekiyorum, ilaçlar fayda etmiyor. Her yerim delik deşik oldu. İntihar etmeyi düşünüyorum!’ diyecek, yaşadığı derin dramı anlatacaktı.

Yakınlarına göre tedavi olmayı pek benimse(ye)medi. Maddi durumu fevkaladeydi. Aklı yerindeydi, dünyayı tanırdı. Ama hep ‘tek başına’ydı. Ülkenin ve dünyanın en bilinen uzman doktorlarıyla bağlantı kurabilirdi. Hastalıklarını asgari seviyede tutabilirdi. Ama aksi yolu benimsedi. 

Uzun yolculuklara karşı dayanıksızdı. Ödül için Bodrum’dan İzmir’e otomobille götürülmesi, vücudunu yordu, hastalıklarını aniden tetikledi. - Yanına ilaçlarını ve doktorlarını da almamıştı! - 42 yıl önce ilk sahneye çıktığı saz bahçesinin hemen yanındaki çekim alanında/platoda kalp krizi geçirdi ve gözlerini kapadı.

24 February 2021 21:42
3,981 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

75 Cente Orijinal Hitler Tablosu

Bit pazarından 75 cente alınan suluboya tablonun, Adolf Hitler’e ait olduğu belirlendi.

Yeşilçam’ın Görünmeyen Şarkıcısı

Belkıs Özener (Özyenginer), ablası Gönül Yazar gibi, geleneksel müziğimiz, Türk Sanat Müziği parçalarına hayat verdi.

‘Acıların Kadını’ Bergen’in Bol Acılı Öyküsü

Rivayete göre, babası, kızının şarkıcılık yapmasına rıza göstermemişti. Hasta yatağında, ölümün eşiğinde, ‘Belgin şarkıcı olursa, iki yakası bir araya gelmesin,’ diye beddua etmişti.

Süleyman Turan: ‘Esas Oğlan’ın En Can Dostu

Süleyman Turan; hem tiyatroda, hem de sinemada birer kez başrol oynadı. Adı; Harput’ta Bir Amerikalı oyununda ve Dikkat Kan Aranıyor filminde en üste yazıldı…

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

General Trikopis'i Esir Alan Ahmet Çavuş

Afyonlu Ahmet (Ünlü) Çavuş, savaşın gidişatını değiştirdi. 2 arkadaşıyla Yunan Ordusu’nun Başkomutanı Trikopis’i ve kurmaylarını esir alarak, imkânsızı mümkün kıldı. Ordumuza yüksek moral aşıladı.

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

Ömrünce Ağlayan Ünlü Güzel Kadın

Muhterem Nur, - son döneminde! - Müslim Gürses ile yaptığı ve 29 yıl süren evliliği ile hatırlandı/tanındı. Nur, Gürses’ten 22 yaş büyüktü. Bir devirde çok ünlü olmasına karşın, günümüzdeki bilinirliği sınırlıydı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Karısından Senetle Borç Alan Padişah

3. Mustafa, devletin itibarı/muzafferiyeti için bütün varlığını harcadı. Hanımından, kızından ve oğlundan ordular donatacak tutarda borç para alıp savaş masraflarını karşılamaya çalıştı. Karşılığında senet verdi. Borçlu öldü; imzaladığı tarihi bono, Topkapı Sarayı’nın arşivine girdi.

Beşiktaş Maçı Olduğunda Derse Girmeyen Profesör

Mümtaz Soysal; Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli/yetkin ‘Anayasa Hukuku’ kuramcılarındandı. Hapishane hücresinden TBMM’ne, Dışişleri Bakanlığı’na uzanan çok renkli, zorlu, mücadele dolu, uzun hayat sürdü.

Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, kararlı, inatçı, korkusuz, tehditten yılmayan, inancını - gerektiğinde! - hayatı pahasına koruyan yapıdaydı. Cumhuriyet ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Milliyetçiydi ve Türk Ocağı mensubuydu. Atatürk’ün açtığı yeni yolun inanmış fedaisiydi.

Niğde’de Saklanan Kutsal Emanetler

Hükûmet ve Türk Genel Kurmayı, İstanbul'un bombalanabileceğini de ihtimal dâhiline almıştı. Böyle bir durumda, saraylar, tarihî eserler ve müzeler büyük zarar görebilirdi.

İşgal Kuvvetleri Komutanı'nın Makam Otomobili Nasıl Çalındı?

Mim Mim Grubu’nun lideri Topkapılı Cambaz Mehmet Bey; bağlanan maaşı kabul etmedi; kendisinin ve ailesinin zaruretine rağmen, Kızılay’a hibe etti. Akrabalarının ne maaştan ne de bağıştan haberi olmadı. Ta ki ölümünden sonra yayınlanan taziye mesajına kadar…

Sultan İbrahim'in Şekerparesi

Sultan Birinci (Deli) İbrahim; Osmanlı Hanedanı’nın soyunun kesilmesini engelledi. Osmanlı’nın 2. atası sayıldı. Annesi Kösem Sultan; tek umudu için ülkenin en güzel, işveli, cilveli nazeninlerini seferber etti.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Hasırı ‘Yorgan’ Tabutu ‘Döşek’ Edinen ‘Baba’!

‘İnci Baba’ lakaplı Mehmet Nabi İnciler, hazır cevaptı, girişkendi, farklı meziyetlere/zevklere sahipti; çevresini şaşırtmayı severdi. İtalyan asıllı, ABD vatandaşı, Şikago Mafyası’nın ünlü şefi - merhum! - Al Capone’nin hayranıydı. İdolünün mezarını ziyaret etti, şanına uygun muhteşem çelenk yaptırdı. Ellerini açıp ruhuna ‘Fatiha’ bile okudu

Karısından Tokat Yiyen Ulaştırma Bakanı

Mehmet Barlas; anılarını Dün Dündür/Mehmet Barlas Kitabı’nda topladı. Güncel siyasetin tanınan üstat yazarı, usta gazeteci hatıralarında ünlü/toplumun önündeki insanların şaşırtıcı hikâyelerini anlatıyor.

Monna Rosa: Kırık Bir Aşk Hikâyesinin Yadigârı

Bazı sevda hikâyelerinin sonunda kavuşulmazdı. Bazılarında ise âşıklar; maşuk(a)larına kendilerini anlatamazdı. Bazı şiirler reddedilebilirdi; ama her kabul edilmeyişin bitebilen/değişebilen vadesi vardı. Monna Roza az bilinen; ama vuslata erişilmeyen kırık bir sevdasının öyküsüydü…

Erotik Filmlerin Unutulmayan Yıldızı

70’li yılların sonunda Yeşilçam’ı ‘veba salgını’ gibi sarıp, gerçek sanatçıları tribünlere hapseden ‘erotik/porno film dalgası’nın yıldızlarından Tülin Tan, hayatının son günlerini Darülaceze’de geçiriyor.

Bornozla Gömülmek İsteyen Striptizci

Seher Şeniz, parçalanmış aile kurbanıydı. Babasını hiç tanımadı; annesinin ve kardeşlerinin desteğini de - yeterince! - gör(e)medi. Sevgiyi, huzuru ve aile sıcaklığı başkalarında aradı. Hep aldatıldı; cinsel obje olarak değerlendirildi; sürekli hayal kırıklığı yaşadı. İfadesine göre; ‘kullanıldı!’

Akıl Hastanesinde Zincirlenen Ünlü Film Yıldızı

Türk Sineması’nın Küçük Hanımefendisi Belgin Doruk’un Son İsteği: Hayat Hikâyesinin Sinema Filmi Ya Da Televizyon Dizisi Yapılmasıydı…

Ünlü Starın Garson Kızı

Cahide Sonku’nun tek kızı Ender Doruk hayatını sürdürebilmek için Londra’da bir lokantada garsonluk yaptı.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Adnan Menderes’in Son Yasak Aşkı

Menderes’in bir yanı hep boştu/boş kaldı. Eşi Berin Hanım ve tanıdığı/birlikte olduğu bütün kadınlarda annesini aradı; daha doğrusu anne sıcaklığını/şefkatini bulmaya çalıştı. Arayış serüveninde toplumun değer yargılarını pek dikkate almadı; anı dolu dolu yaşadı… Hep kalbinin sesine uydu; kadınların peşinden gitti, koştu…

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Bornozla Gömülmek İsteyen Striptizci

Seher Şeniz, parçalanmış aile kurbanıydı. Babasını hiç tanımadı; annesinin ve kardeşlerinin desteğini de - yeterince! - gör(e)medi. Sevgiyi, huzuru ve aile sıcaklığı başkalarında aradı. Hep aldatıldı; cinsel obje olarak değerlendirildi; sürekli hayal kırıklığı yaşadı. İfadesine göre; ‘kullanıldı!’

Solist Tokatlayan Gazino Patronu

Zeki Müren; inatçıydı; kararından geri dönmezdi; sonucuna da katlanırdı.

Nazmiye Demirel’in Ajanlık Denemesi

Aslına bakılırsa Demirel, iki yıldır Cuma gününü sevmez olmuştu. Ordu’nun darbe yapmasından korkuyordu. Silâhlı kuvvetler, ülke yönetimine el koyma eylemlerini hep Cuma günü gerçekleştirmişti.

Son Sultanın Son Sevdası

Sultan Vahdettin’in 5. - ve son! - hanımı Nimet Nevzat Hanım kıskanılacak derecede güzeldi. İri gözleri, dolgun etli dudakları, kaymak beyazı cildi ile hemen fark edilirdi.

Her Piyango Biletine Bir Kutu Bayram Şekeri

(Hacı) Melek Nimet Özden; 1924’de faaliyete geçen Tayyare Piyangosu’nun ilk bayan başbayisiydi. Şartların zorlamasıyla iş hayatını seçti. Disiplinli ve girişimci ruhuyla başarıyı ilk seferde yakaladı ve hiç bırakmadı.

Nihat Erim’in Kıbrıs Raporu

Erim; 1956 yılında, Başbakan Adnan Menderes’e verdiği raporda; Kıbrıs’ta en iyi çözüm yolunun taksim olduğunu vurguladı.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

4 Yaşında Dul Kalan Hanım Sultan

Sultan İbrahim ya da halk arasındaki lakabıyla ‘Deli İbrahim’, eğlenmeyi severdi. Anlık sorunlardan uzaklaşır, çevresiyle özellikle de güzel cariyeleriyle şakalaşırdı. Çocuklarını da çok küçük yaşlarda, - göstermelik dahi olsa! - evlendirip hem kendini, hem Dersaadet ahalisini mutlu etmeye çalıştı.

Beşiktaş Maçı Olduğunda Derse Girmeyen Profesör

Mümtaz Soysal; Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli/yetkin ‘Anayasa Hukuku’ kuramcılarındandı. Hapishane hücresinden TBMM’ne, Dışişleri Bakanlığı’na uzanan çok renkli, zorlu, mücadele dolu, uzun hayat sürdü.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?