Mim Mim Grubu; Ankara’nın talimatıyla İstanbul’da kuruldu ve Anadolu’da millî hareketi destekledi; büyük yararlılıklar gösterdi. Oluşturulan yeni orduya istihbarat, silah, mühimmat, para sağlamaya çalıştı. Teşkilat-ı Mahsusa’nın son Başkanı, Mim Mim Grubu’nun Ankara Temsilcisi Hüsamettin Ertürk’ün kayıtlarına göre; örgütün İstanbul’daki lideri Topkapılı Cambaz Mehmet Bey’di.
İzmir’e giren ilk Türk müfrezesinin komutanı, Kordon Postanesi’ne ilk Türk bayrağını çeken, - sonradan orgeneralliğe kadar yükselen! - Selahattin Salışık’ın belirttiğine göre Topkapılı Mehmet Bey; Çanakkale’de Mustafa Kemal Atatürk’ün komuta ettiği birliklerde görevliydi; düşmanla göğüs göğse çarpıştı. Başarısı, cesareti, yılmazlığı ve ataklığı ile tanındı; bizzat Atatürk tarafından çavuş rütbesiyle onurlandırıldı.
Mim Mim Grubu’nun İstanbul’daki ilk çekirdek kurucu kadrosu, Albay Esat Bey, Topkapılı Cambaz Mehmet Bey, Topkapılı İhsan Bey, Yüzbaşı Emin Ali Bey, Asteğmen Muhlis Bey ve Kaymakam Kemal (Koçer) Bey’den oluştu.
Osmanlı’nın yönetim merkezi İstanbul; 13 Kasım 1918’de fiilen işgal edildi. Müttefik kuvvetler, 16 Mart 1920’de kararı resmileştirdi. 600 yıllık imparatorluğun otoritesini yitirmesi, vatansever kişilerin/kitlelerin örgütlenmesini getirdi. Eğitimli, milliyetperver, harp tecrübesi de olan kişilerin önderliğinde bazı gizli direniş teşkilatları oluştu. Karakol Cemiyeti, Müdafaa-ı Milliye Teşkilatı, Mim Mim Grubu, Muavenât-ı Bahriye Grubu ve Felah Grubu v.b. gibi örgütler önemli hizmetler yaptı.
Topkapılı Mehmet Bey; ilk 3 örgütün de içinde bulundu; yöneticilik/yönlendiricilik yaptı; gizli çalışmalarına/eylemlerine gönüllü katıldı. Gözüpek, çalışkan, örgütçü ve lider yapısıyla tanındı/sivrildi. Asıl mesleği ‘tulumbacılık’tı. Her tür silahı iyi kullanırdı; bıçak sallamaktaki maharetiyle tanınırdı.
Örgütte her şey ‘mahrem’di. Arkada yazılı bilgi ve belge bırakmamaya özen gösterildi. Mehmet Bey; çok mühim gizli işler/eylemler yapmasına karşın; anılarını dahi yazmadı. Hakkında bilinenlerin çoğu; ölümünden sonra yakın mesai arkadaşlarının sınırlı hatıralarından ve anlatılarından oluştu. Ankara’nın direktifi: ‘Mutlak sessizlik/gizlilik’ idi.
- Mim Mim Grubu; Komünist Örgüt Ve Kişileri De İzledi… -
Mim Mim Grubu; Anadolu’daki milli kuvvetlere silah ve cephane yolladı. İstanbul ve Anadolu’daki işgal kuvvetleri hakkında etkin istihbarat faaliyetine girişti. Muhalif kişi ve kuruluşlar hakkında da bilgi topladı; çeşitli malumat cetvelleri hazırladı. Komünist örgüt ve şahısları izledi; haber ve doküman temin etti. Bazen de kardeş/dost örgütlere etkinliğini/üstünlüğünü göstermek için çılgın denilebilecek eylemler koydu. İstanbul’daki İngiliz varlığına gözdağı vermek; Anadolu Hareketi’nin gücünü göstermek/moralini yükseltmek amacıyla planlamalara girişti. Öyle operasyon(lar) yapılmalıydı ki; işgalci düşman kuvvetler gülünç duruma düşmeliydi.
Topkapılı Mehmet Bey’in lakabı ‘Cambaz’dı. Uzun boyluydu; zayıftı; pire gibi hızlı hareket ederdi. Koşar gibi yürürdü; daima en öndeydi.
Fikir; Cambaz Mehmet Bey’e aitti. İstanbul’daki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington’un son model, göz alıcı, her gün itina ile parlatılan ve sıkı korunan makam otomobili çalınacaktı. Eylem; az kişi ile gerçekleştirilecek ama bomba etkisi yaratacaktı. Topkapılı Cambaz Mehmet; yardımcısını seçti: Kadıköylü Şoför Murat… İyi silah kullanan; hemen paniklemeyen; zorluk(lar) karşısında yılgınlık göstermeyen/geri adam atmayan delikanlıydı. İyi şofördü; otomobili kullanacaktı/kaçıracaktı.
Gözcülük görevi de, - Topkapılı Cambaz Mehmet Bey’in! - 7 yaşındaki oğlu Ali’nindi.
- İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı’nın Makam Arabası Çalındı… -
Araba; Tepebaşı’ndaki komutanlık karargâhının önüne park edilir; başında 2-3 nöbetçi beklerdi. Özel şoför; gün boyu otomobili temizler; sonra da birinci kattaki dinlenme odasına çıkardı.
Eylem ekibi; bölgede gereken araştırmayı yaptı. Arabanın karargâha geliş ve ayrılış saatlerini belirledi. Nöbetçi sayısı, şoförün davranışları incelendi.
Grup; Tepebaşı’na vardığında, anormal durum yoktu. Topkapılı Mehmet Bey; oğlu Ali’yi uyardı; işler ters giderse; hemen uzaklaşacaktı. Küçük Ali çok heyecanlıydı; kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ama yine de bütün metanetini topladı; babasını ve Kadıköylü Murat’ı izledi. Sonra yanlarından ayrıldı; nöbet mıntıkasına yerleşti.
Otomobil her zamanki yerindeydi. Işıl ışıl parladığına göre; az önce temizlenmişti. Binanın giriş kapısının 2 yanında, omuzlarında tüfekleri asılı 3 asker duruyordu.
Küçük Ali; gördüklerini aktardı. Topkapılı Mehmet Bey ve Kadıköylü Murat; rahat, emin adımlarla komutanlık binasına yaklaştı. Sonra aniden tabancalarını çektiler; nöbetçi askerlerin üzerine mermileri boşalttılar. Her şey göz açıp kapatıncaya kadar gerçekleşti. Kadıköylü Murat; otomobilin direksiyona geçti; motoru çalıştırdı. Mehmet Bey; arka koltuğa yerleşti ve yanına da oğlunu aldı. Eyleme başarıldı; ‘devletleştirilen’ makam arabası Beyoğlu’nun uzun ve dar sokaklarında sırra kadem bastı.
- Ermeni Asıllı Osmanlı Vatandaşı Arman Pandikyan Efendi… -
Eylemin kotarıldığı anda; İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, yakın çalışma arkadaşlarıyla toplantı halindeydi. Birleşimin konusu da: İstanbul’da asayişin temini, - önceden belirlenen! - Anadolu Hareketi’ni destekleyen eşhasın gözetim altına alınmasıydı. Komutanın tam güvenini kazanmış ‘istihbarat subayı’ Yüzbaşı Bennett da yanındaydı. Bennett’ın tercümanlığını Arman Pendikyan Efendi yapardı.
Yüzbaşı John Godolphin Bennett; Nisan 1920’den Mart 1921’e kadar İstanbul’da kaldı. İngiliz Hükümeti’nce özel görevle gönderilmişti. Deniz İstihbarat Bölümü’nün başındaydı. Osmanlı’nın Emniyet Teşkilatı’nın da reisiydi. Yani - görünürde! - Osmanlı İmparatorluğu’nun polis gücünün tek hâkimiydi. Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın basılmasını organize etti. İttihatçı milletvekillerinin tutuklanması; Malta’ya sürülmesini operasyonlarını yönetti. Daha net ifadeyle Bennett; seçkin istihbaratçı, tecrübeli sömürge yöneticisi, Lawrence ile şahsını kıyaslayabilecek kadar yüksek öz güvenli/kendinden emin subaydı. Kroker Oteli’ni emrindeki elemanlarla üs halinde kullandı. Türkçe bilmediğinden; Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı Arman Pandikyan Efendi kişisel tercümanı tayin edildi.
Pandikyan Efendi; göreve başladığında Anadolu Hareketi’ne muhalifti. Osmanlı’nın ve işgal kuvvetlerinin - özellikle de İngilizlerin! - güvenini pekiştirmek için aşırı gayret içindeydi; istihbaratçı kıvraklığıyla beklenileni söylenmeden yapardı/yapmaya çalışırdı.
Pandikyan Efendi’nin gayretkeşliği/aşırı çabası, Mim Mim’in gözünden kaçmadı. Etkin gözlem ve takip neticesince teşkilat elemanlarınca Galatasaray’da kaçırıldı. İkna sorgusuna alındı. Pandikyan Efendi; doğduğu, büyüdüğü, ekmeğini yediği topraklara bağlıydı; Osmanlı’nın sadık tebaasıydı; Padişah’ın bendesiydi. Ama katıksız İngiliz hayranıydı. - Bir iddiaya göre de; İngiliz İstihbaratı’nın kıdemli elemanıydı! -
- Pandikyan Efendi’nin Anadolu Hareketi’ne Yardımları… -
Mim Mim elemanları; Pandikyan Efendi’ye ülkenin yaşadığı dramatik durumu bütün açıklığıyla/çıplaklığıyla anlattı. Asırlarca bağımsız yaşanan topraklarda, işgal boyunduruğunda hayat sürmenin ezikliği/şerefsizliği/dayanılmazlığı vurgulandı. Bir grup vatansever, teslimi kabul etmemiş; başkaldırı/direniş hareketi başlatmıştı. Hayatlarını, aileleri, istikballerini tehlikeye atıp ‘imkânsız’ diye yorumlanan zorlu savaşa girmişlerdi. Mim Mim mensuplarına göre; bir ömrü esaret altında geçirmektense, bir gün hür yaşamak tercih edilirdi. Tutsaklık kabul edilemezdi. Tek yol: bağımsızlığı yeniden kazanmaktı.
İkna faaliyetinin faydası görüldü. Arman Pandikyan Efendi; hatasını kabul etti; nedamet gösterdi: İngiliz muhipliğinin çıkmazlığını gördü. Utandı; konuşurken kekeledi. Gözünün kamaştığını, aklının çelindiğini anladı. Kendini sorguya alan Mim Mim elemanlarına dedi ki:
‘Şerefim üzerine yemin ederim ki; ülkeme ve size bağlı kalacağım. Ailemi de rehin bırakacağım. Düşmana hizmet ediyor gibi görünsem de; parasını alsam da, daime vatanıma sadığım ve gereğini yapacağım…’
Pandikyan Efendi, sözünde durdu. İngiliz İstihbaratı’ndan, emrindeki Türk asıllı İngiliz yandaşlarından aldığı bilgileri günü güne ulaştırdı. Bilhassa Kuva-yı Milliyecilerin İstanbul’dan elde ettikleri çeşitli cephane ve silahların Anadolu’ya ulaşmasında kıymetli yardım(lar) sağladı.
Arman Pandikyan Efendi; zaferden sonra, Ankara Hükümeti tarafından berat ve istiklal madalyası ile onurlandırıldı.
Bir süre sonra İngiliz gizli yazışmaları kontrole girdi/alındı. Mektuplar açılıp okundu; sonra sahiplerine ulaştırıldı. Edinilen bilgi(ler); Ankara’ya aktarıldı.
İngiliz ajanlar; mektup yazarken klasik yöntem kullanırdı. Pembe kâğıdın yukarı kısmına mürekkeple birkaç satır yazılırdı. Aşağıda geniş bölüm - görünüşte! - boş bırakılırdı. Münhal kısım kobalt klorürlü karışımla doldurulurdu. Üzerine amonyaklı su serpildiğinde yazı görünür ve sır çözülürdü.
- Ankara’ya Gönderilen 2 İngiliz Ajan… -
İngiliz İstihbaratı’nın şifresi çözülünce; çok önemli bir suikast de önlendi. Yüzbaşı Bennett; Mustafa Kemal Paşa’yı öldürtmeyi kafasına koymuştu. Telkis ve Ohannes adlı, Ermeni orijinli İngiliz ajanlar, gerekli bilgilendirme/hazırlık döneminden sonra Ankara’ya gönderildi. 2 suikastçı, mükemmel Türkçe konuşurdu; Türk soylu olduklarını tekrarlardı. Adları da Mehmet Efendi ve Ramiz Efendi idi. - Pandikyan Efendi; İngilizlere yardım ederken; öte yandan Türk tarafına da gereken bilgi akışını sağladı! - İki suikastçı ajan; Mim Mim Örgütü’nün üyesi İshak Kaptan’ın motoru ile İnebolu’ya çıkarıldı. Tam kontrol/denetim altında Ankara’ya kadar ulaştı(rıldı)lar. Attıkları her adım izlendi ve bilindi. Düşmanın hain planı uygulanamadı. Türk Genel Kurmayı; ajanların yanlış bilgiler edinmesini sağladı; sahte belgelerle geri dönmelerini temin etti.
Bu arada, İngiliz İstihbarat Subayı Yüzbaşı Bennett; İstanbul’da tuzağa düşürüldü. Maslak’ta, Hacı Osman Bayırı’nda ökseye getirildi. Bir grup Türk direnişçisiyle çatışmaya girdi; - şahitlerin anlatımına göre! - kalçasından ağır yaralandı. Sağ çıkmayı başardı; fakat ömrünün sonuna kadar topal kaldı.
Bennett; savaş sonrası Türk dostu kesildi. Ülkemizi sık sık ziyaret etti. Akıcı şekilde Türkçe öğrendi. Mevlevi felsefesini benimsediğini tekrarladı. Merhum gazeteci Nezih Uzel ile ölümünden az önce uzun ve bilgilendirici (!) röportaj yaptı. Konuşmasının geniş bölümü kitap halinde basıldı.
Kısacası ‘cevval istihbaratçı’ emekli Yüzbaşı Bennett’in Türkiye’deki dostlukları ve ilişkileri ayrı ve hayli merak uyandıracak başka yazının konusuydu.
- Kadıköylü Murat Bey’in Akşehir Ziyareti… -
Beyoğlu’nun dar sokaklarında kayıplara karışan General Harrington’un makam otomobili Konya’nın Akşehir kazasında görüldü. Kadıköylü Şoför Murat Bey; bin bir güçlük içinde arabayı, Türk Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa’ya teslim etti. Paşa; karşısında asker selamı veren yiğit delikanlıyı tebrik etti; gönlünü aldı. ‘Akıl almaz, ses getiren büyük iş başardığını,’ söyledi. Mim Mim Örgütü’nün İstanbul kanadı yöneticilerini kutladı.
General Harrington’un makam otomobili; Mustafa Kemal Paşa’ya tahsis edildi. Atatürk; otomobili uzun süre kullandı.
General Harrington; makam otomobilinin çalındıktan sonra, TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştırıldığını öğrenince, sinir krizleri geçirdi. Yanındaki personeli fırçaladı; şehirde tutuklama fırtınası estirdi.
Yeniden Topkapılı Cambaz Mehmet (Büyükyılmazel) Bey’e dönelim.
Mehmet Bey; terhis edildikten sonra İstanbul’a döndü. Mustafa Kemal Paşa ile bağlantısını sürdürdü. Paşa’nın emri ile örgütlenme çalışmalarına girişti. İstanbul’un ne kadar cesur, vatansever suçlusu varsa; organize etti. İddialara/yazılanlara bakılırsa; çevresinde 5 ile 50 bin arasında babayiğit bulunurdu. Mehmet Bey; sivrilmiş, korkusuz, racon kesen, sözü dinlenen tanınmış kabadayıydı. Mahallinin ve şehrin sayılı külhanbeyleri de çevresini sardı.
Mehmet Bey; Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul Şişli’de kaldığı süre zarfında yakın güvenliğini sağladı. Vatansever, gözü kara adamları evin çevresinde ‘görünmeyen surlar’ ördü. Bandırma Vapuru’na intikali sırasında şahsının ve yanındakilerin güvenliğini sağladı. 15 Mayıs 1919 günü, Galata Rıhtımı’ndaki kalabalığın çoğunluğu Topkapılının ekibiydi.
- Ağır Silahlar, Anadolu’ya İtalyan Personel Tarafından Geçirilirdi… -
Mehmet Bey; Bandırma Vapuru’nun ambarına tepeden tırnağa silahlı, İnebolulu 50 kahraman/korkusuz genci yerleştirdi. Hepsi de iyi yüzücü ve keskin nişancıydı. Kafilenin, Samsun’a güven içinde inmesini temin etmeye çalıştı.
Mim Mim Grubu’nun Reisi, başka bir iddiaya göreyse İstanbul Başkanı Topkapılı Cambaz Mehmet Bey; İngiliz Gizli Servisi’nin tehlikeli/sivrilmiş ajanı Papaz Fru’nun itimadını kazandı; gizli örgütüne sızmayı başardı. - Papaz Fru; Topkapı Fukaraperver Cemiyeti’nin kurucusuydu! - Elde ettiği bilgileri Ankara’ya iletti. Osmanlı Orduları’nın el konulan silah ve cephanelerinin depolandığı Maçka Kışlası’nın soyulmasını planladı. Ele geçirilen malzemeler; Mustafa Kemal Paşa’nın komutasındaki birliklere ulaştırıldı.
Gözü kara kahramanlar; Fransız korumasındaki Rami Kışlası’nı da boşalttı; Ankara’nın ağır silah açığını kapatmaya çalıştı.
Silahlar; küçük mavnalarla Karamürsel’e ulaştırılır; oradan da yaylı arabalarla Anadolu’ya geçirilirdi. Ağır silahlar da - ücretleri peşin ödenen! - İtalyan tüccarların nakliyesiyle gerçekleştirildi.
Yüzbaşı Bennett’e yapılan suikast sonucunda İstanbul’da tutuklama fırtınası esti. Tevkif edilenler arasında Topkapılı Cambaz Mehmet Bey ve arkadaşları da vardı. Duruşmalar sonucunda toplu idam kararı çıktı. Mehmet Bey ve arkadaşları kurşuna dizilecekti. Ama beklenmedik gelişme yaşandı: İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı Papaz Fru; insiyatifini kullandı. Mehmet Bey’in cemiyet üyesi ve yararlı dostu olduğunu ileri sürüp kararı uygulatmadı. Mehmet Bey’in serbest kalmasını sağladı.
- Maaşını Kızılay’a Bağışladı; Ama Kimse Bilmedi… -
Mehmet Bey bir süre görülmedi; sonradan Ankara’ya gittiği öğrenildi. Mustafa Kemal Paşa bizzat davet etmişti. Çankaya Köşkü’ne çıktı. Yaptıkları için teşekkür edildi; kendisine İstanbul Milletvekilliği önerildi. Topkapılı Mehmet Bey duygulandı; ama nezaketle reddetti. Uzun süre İstanbul’dan ayrı kalamazdı.
24 Haziran 1923’de, TBMM oy birliğiyle bir karar aldı. Mim Mim Grubu Başkanı Topkapılı Mehmet Bey’e ‘İstiklal Madalyası’ verildi. ‘Vatana Üstün Hizmet Faslı’ndan maaş bağlandı. Mehmet Özyılmazel Bey; maaşı almayı reddetti; Hilal-i Ahmer (Kızılay) Umum Merkezi’ne bağışladı. Kararını da gizli tuttu. Sırrı; ölümü üzerine eşi Huriye (Büyükyılmazel) Hanım’a - 18 Temmuz 1932 tarihinde! - gönderilen taziye mesajıyla öğrenilebildi.
Topkapılı Cambaz Mehmet Bey; siyasetten uzak dursa da, istihbarat dünyasını hiç terk etmedi. Memuriyet kimliği taşımamasına karşın; ölümüne kadar devlet hizmetinde kaldı. Mim Mim Grubu’nun beyni sıfatıyla bilgisine başvuruldu. Örgüt üyesi, destekçisi, Anadolu Hareketi’nin sempatizanı subayların ve askeri elemanların belirlenmesinde/ödüllendirilmesinde önemli rol aldı; listelerini hazırlayan dar ekibin içinde yer aldı.
İstanbul Umum Amele Birliği Başkanlığı ve İstanbul Belediye Meclis Üyeliği görevlerinde bulundu. Ölümünden az önce de Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Şehremini Şubesi’nin reisliğini yaptı.
Mehmet Büyükyılmazel; bir kız, bir oğlan iki evlat sahibiydi. Kızı Zekâvet Hanım çok genç yaşta, 2 Nisan 1928’de vefat etti. Oğlu Ali Büyükyılmazel Bey uzun yaşadı; yokluk/yoksulluk çekti. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’nın kaybından sonra adeta unutuldu. 19 Mayıs 1993’de gözlerini kapadığında çok mütevazı merasimle defnedildi.
‘Gölgede kalmayı tercih eden adam’ Mehmet Bey’in ölümü hüzünlüydü. İkamet ettiği apartman dairesinde çıkan yangında ağır yaralandı. Hastaneye kaldırıldı; 4 gün boyunca itimamla tedavi edilmesine rağmen kurtarılamadı. 1 Haziran 1932’de hayata gözlerini kapattı. Merkez Efendi Mezarlığı’na defnedildi.
Ali Hikmet İnce