Avrupai vücut hatları, değişik güzelliği, hareketli vahşi gençliği, aşırı cüretkârlığı ve hemen görülebilen yüksek öz güveni ile - 1950’li ve 1960’lı yıllarda! - fark yaratan, el üstünde tutulan olağanüstü muhteşem kadındı. Magazin, radyo, sinema dergilerinin renkli basılan kapaklarını süslerdi. - İlerleyen yaşında bile cazibesi hemen fark edilirdi! - Bir sinema yazarına göre, ‘Türk sinemasının önemli vamp kadınlarından!’dı. Günlük giysileri içinde bile sihirli derecede dikkat çekiciydi, alımlıydı.
Altan (Hanoğlu) Karındaş, on parmağına sığmayacak sayıda kabiliyet sahibiydi. Şarkı söylerdi, taklit yapardı, fıkralar anlatırdı. Seslendirme sanatçısıydı, tiyatro oyunu yönetirdi, televizyon programları sunardı. Kendi film şirketini kurdu ve yapımcılığı da denedi. Tiyatro sahibi de oldu.
Neonlar altında, gazetelere ve dergilere konu edilen şaşaalı yaşamında fazla para kazanamadı. Döneminin çoğu sanatçısı gibi ‘gözütok’tu. ‘Sanat, toplum için yapılırdı. Zenginlik düşünülmezdi.’ Cüzdanına giren ile günlük yaşantısını belli standartta tuttu. Uzun hayatının son on yılı huzurevinde geçti. Ağır hastalıklarla boğuştu: - bir röportajında belirttiğine göre! - 3 defa ölümden döndü. Nefes darlığı, bronşit ve akciğer sorunları yaşadı. Bypass ameliyatı geçirdi, kalbine pil takıldı. Son döneminde yürüme zorluklarından ötürü fizik tedavi seanslarına devam etti.
- Çok Yönlü Sanatçı: Altan Karındaş… -
Altan Karındaş, Türk Gösteri Sanatları Tarihi’ne ‘ülkenin ilk kadın şov sanatçısı’ olarak geçecekti. Çok yönlü sahne performansı sergilerdi. Her türlü şarkı, özellikle de komik şarkı söylerdi. İnsan, hususen de çeşitli çocuk taklitlerinde çok başarılıydı. Moda dansları ustalıkla gerçekleştirirdi. Dublajda parmakla gösterilen/sayılan ustalar arasındaydı. Çizgi film karakterlerini seslendirmedeki muvaffakiyeti dikkat çekiciydi. Fıkraları ilgi toplardı, seyircileri kırar geçirirdi. Hazır cevaptı ve nükteleri bazen sınırları zorlardı. Seyfi Dursunoğlu - Huysuz Virjin! - ile aynı gazino sahnesini paylaştı. 2 sanatçı birbirini takdir ederdi.
Altan (Hanoğlu) Karındaş, 5 Nisan 1928’de Balıkesir’de doğdu. Babası Veteriner Yüzbaşı Mahmut Karındaş, Adanalı idi. Yetenekli müzisyendi, sesini çok iyi kullanırdı. Musiki bilgisi engindi. Mizah yeteneği yüksekti. Çevresinde sevilirdi. Renkli, ilgi çekici konuşmalar yapardı. Kelimelerini itina ile seçerdi. Etrafı kulak kesilirdi. Kızı Altan, bütün özelliklerini babası Mahmut Bey’den miras aldığını açıklayacaktı. Anne tarafı Gelibolulu’ydu. Annesi çok güzel kadındı. Sarı saçlı, mavi gözlü, uzun boyluydu. Altan Karındaş’ın Gökalp adlı ağabeyi de vardı.
Veteriner Yüzbaşı Mahmut Bey, erken emekli oldu. Ankara Radyosu’nda müzisyen statüsüyle iş buldu. Çankaya Köşkü’nde Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıktı. Sık sık meşk etti. Soyadı kanunu çıkınca Atatürk’ün önerisine uydu: - ‘kardeş’ anlamına gelen! - ‘Karındaş’ soy ismini aldı.
- Küçük Altan, Dans Etmeyi Hintli Dansörden Öğrendi… -
Mahmut Karındaş, üstün çoklu taklit yeteneği ile de tanındı. Meddaha taş çıkartacak kabiliyetteydi. Taş plaklar doldurmuş, ülkenin çeşitli yörelerine ulaşmıştı.
Küçük Altan, babasına hayrandı, aralarında çok özel ilişki mevcuttu. Mahmut Bey, biricik kızı için ‘ulaşılması zor’ bilge insandı, ustaydı. Bir röportajında atasını anlatacaktı: ‘Beni küçük yaşımdan itibaren sinemaya, tiyatroya, dans gösterilerine götürürdü. Dönemin en ünlü simalarından Karındaş Mahmut Bey’di. Kendisinin doldurduğu taş plakları hatırlıyorum. Beni hep destekledi…’
Küçük Altan, Hint danslarını beğenirdi. Çok iyi Hintli taklidi yapardı. İstanbul’a çok ünlü Hint dansçı gelmişti. Mahmut Bey, kızı çok seviyor diye, ünlü dansörün her programına gidildi. Yavrusunu cesaretlendirmek için ödül verir, raks etmesini teşvik ederdi.
Babasına adeta âşıktı, aşamayacağını düşünürdü. Yüksek taklit yeteneğine sahipti. Arap asıllı birisinin Fransızca konuşmasını, Alman’ın Japonca ifadesini gerçeğine uygun yapardı. Aynı anda çok sayıda köpek sesi çıkarabilir, sonra da kavga ettirirdi. Ona göre, Mahmut Bey gerçek ‘meddah’tı. Önünde sanatını öğretmeye hazır usta duruyordu. Babasını prototip kabul edip - hayatı boyunca! - benzemeye çalıştı. İlk hocası ve üstadı babasıydı, bütün birikiminin kaynağıydı.
Karındaş, ilkokula İstanbul’da başladı. Babasının görevi dolayısıyla Ankara’da tamamladı. Cebeci Ortaokulu’ndan ve Ankara Kız Lisesi’nden mezun oldu. 1946’da, henüz 18’inde, İstanbul Belediye Konservatuvarı'na Klasik Batı Müziği Bölümü’ne kayıt yaptırdı. 3 yıl sonra da Tiyatro Bölümü’ne geçip eğitimini tamamladı.
- Galatasaray’ın Yüzme Takımı’ndaydı… -
Genç Karındaş, sanat hayatına ilk adımı Bakırköy Tiyatrosu’nda attı. Okulunun yılsonu piyesi - William Shakespeare’nin yazdığı! - ‘Venedik Taciri’ idi. ‘Lanselot Gabo’yu oynadı.
Galatasaray Deniz Lokali, Bebek’te iskelenin yanındaydı. Daha adaya taşınmamıştı. Sosyetik değildi, isteyen herkes gelebilirdi. Denizci aileleri de kulübün müdavimleri arasındaydı. Altan Karındaş, GS’nin yüzme ve kürek takımındaydı. Ünlü tiyatrocu Lale Oraloğlu da aynı şubede spor yapıyordu.
Gençtiler, kanları kaynıyordu. Zaman geçirmek için aralarında eğlenirlerdi, şov yaparlardı. Bazen de lokalde dansa girerlerdi. Ecnebi taklitleri yapar, fıkralar anlatırlardı. Altan Karındaş, opera sanatçısı taklidinde başarılıydı. Çok alkış alırdı. Bazen Alman kadınını oynardı. Lale Oraloğlu da Fransız adamı canlandırırdı.
1951 - 1952 Sezonu’nda, profesyonel tiyatro hayatına girdi. Küçük Sahne’de, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ‘Kanlı Düğün’ ile seyircilerin karşısına çıktı. Sırasıyla ‘Arpa Ambarı’, ‘Örümcek’ ve ‘Karakolda’ vb. oyunlarda rol aldı, deneyimini artırdı.
1956’da, Arena Tiyatrosu’nda başrollerini Zeki Müren ile paylaştığı ‘Çay ve Sempati’de müthiş çıkış yakaladı. Cüneyt Gökçer’in yönettiği oyunda, Karındaş yıldızlaştı, Zeki Müren’i sahnede domine etti. ABD’li yazar Robert Anderson’un filme de çekilen eserin Türkçe versiyonu, aylarca kapalı gişe oynadı ve seyirciden tam not aldı. Gerek Müren’e, Gerek Karındaş’a yeni film ve tiyatro oyunu teklifleri geldi.
- Tiyatro Kadar Sinemada da İddialıydı… -
Göz kamaştıran fiziği, düzgün/etkin diksiyonu, fotojenik yüzü ve dikkat çeken ‘kıpır kıpır’ aktivitesi ile Yeşilçam’ın ilgisini mazhar oldu. 50’li yıllarda, ‘Halıcı Kız’ (1953), ‘Yolpalas Cinayeti’ (1955), ‘Kalbimin Şarkısı’ (1956), ‘Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi’ (1956), ‘Anası Gibi’ (1957), ‘Kahpenin Aşkı’ (1957), ‘Dertli Irmak’ (1958) ve ‘Ölürüm de Ayrılmam’ (1959) da oynadı.
Bir yandan da tiyatro sahnelerinde terledi. Ulvi Uraz, Saim Alpago, Gen-ar ve Arena tiyatrolarında çalıştı. Arena Tiyatrosu’ndan tanıştığı Cenk Güner ile ortaklık yaptı ve yeni topluluk oluşturdu. - İlk evliliğini de Cenk Güner ile yapacaktı! - 1960 - 1961 Tiyatro Sezonu’nda Aksaray Küçük Opera Tiyatrosu’nda ‘Altan Karındaş ve Arkadaşları’ adlı bir ekip kurdu. Tecrübeli sahne insanı/seslendirme sanatçısı Agâh Hün da yanındaydı.
Karındaş, sanat hayatı boyunca 70 civarında tiyatro oyununda oynadı. Şehir Tiyatroları’na yeniden dönünce, deneyiminden yararlanıldı. ‘Bu Akşam Semerkant'ta Sokakta’, ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’, ve ‘Şuradan Şuraya Gitmem’ ve daha birçok temsilde başroldeydi.
Altan Karındaş, - aynı zamanda! - aranılan dublaj sanatçısıydı. Çok çeşitli çocuk ve hayvan seslerini başarı ile çıkarırdı. Tiyatroda bazı sanatçıları sufle de etti. Zeki Müren, ‘Çay ve Sempati’deki diyaloglarını hatırlatmalarını gülümseyerek yâd ederdi.
Başrolünde oynayacağı filmler için yapımcılığı da denedi. AS Film Şirketi’ni kurdu. Ayşecik’e - Zeynep Değirmencioğlu! - bir film bile çekti.
- Altan Karındaş, İlk Türk Kadın Şov İnsanıydı… -
Altan Karındaş, ilk Türk kadın şov insanıydı. Gece kulüplerinde, gazinolarda, aile bahçelerinde, gezici kumpanyalar da gösteriler sergiledi. 1968’de, ilk kez Kulüp 12’de çıktı. - Mekân, Arena Tiyatrosu’nun hemen yanındaydı! - ‘Kanlı Nigar’ oyununu tamamladıktan sonra ikinci adresine geçerdi. Kendi deyimi ile ‘Finali kendisi yapardı!’ Programına çok tutmuş şarkı(lar) ile girerdi. Sonra da değişik taklitlere geçer, müstehcen sayılabilecek fıkralar bile anlatırdı.
Seyfi Dursunoğlu da aynı mekânda sahneye çıkardı. ‘Yeni başlamıştı. Çok başarılıydı.’ ‘Huysuz Virjin, sahnede devleşirdi. Önünü arkasını düşünmeden sataşırdı. Ama önceden küçük gözlem yapar ve takılacağı kişiyi seçerdi.’
10 yılı aşkın süre gazino sahnelerinde kaldı. Goldfinger, Lunapark, Urcan ve Kervansayar gazinolarının neonlarına ismi yazıldı. İstanbul’un bilinen en önemli orkestralarıyla çalıştı. 4 oktavlık sese sahip olmakla övünürdü. Şarkı ve fıkra repertuvarı son derece genişti. Klasik musikimizin makamlarının çoğuna aşinaydı. Makber’i severek ve başarı ile icra ederdi. Pek çok ünlü ses sanatçının alt kadrosunda yer aldı. Sevim Tuna, Ajda Pekkan, Emel Sayın, Tanju Okan, Orhan Şener ve Güzide Kasacı adını hemen hatırladıklarıydı. Daha onlarcası vardı.
Seyircisi ile kontağı/diyaloğu pek başarılıydı. Müstehcen sözleri başka kelimelerle açıklardı. Sonra da ne olduğunu sorardı. Beklediği cevap hemen gelirdi. Gazino müşterileri hep bir ağızdan yanıt verirdi. Programını küçük çocuk taklidi ve ‘Bir Küçücük Aslancık Varmış’ şarkısıyla tamamlardı. Aynı ezgiyi 45’lik plağa da okudu.
- 2 Evliliğinde de Aradığı Mutluluğu Bulamadı… -
İyi bir şov insanı çok kültürlü olmalıydı. En beğendiği gösteri insanı Orhan Boran’dı. Sahnede zekâsını, kültürünü ve hazır cevaplığını konuştururdu. Tiyatro camiasında favorisi Nejat Uygur’du. Esprilerini beğenirdi. ‘Gülmekten sandalyeden düşerdi!’
2 defa evliliği denedi. Ama özel hayatı ile ilgili her zaman ketum davrandı. Gazete ve dergiler de sanatı konu edildi. ‘Keşke ev hanımı olsaydım!’ diye hayıflandığı yakın çevresince bilinirdi. Ama iş/sanat sevdası her şeyin önündeydi. Hayali: ‘Tiyatro camiasından olmayan zengin birisiyle evlenmekti. 10 çocuk doğurup büyütecekti. Hayat çok daha güzel yaşanırdı.’
Türkiye’de ilk ‘Evlendirme Programı’nı sundu. 90’lı yılların ilgi çekici yayının sunucu ve yapımcısıydı. Fakat adı bile anılmadı, unutuldu.
Televizyonda yayınlanan 2 dizide de göründü. ‘Baba Evi’nde ‘Hala’ karakterini canlandırdı. ‘Kızlar Yurdu’ndaysa ‘Müdüre’ idi.
Çok sayıda dostu vardı. Ama sinema ve tiyatro camiasına kırgındı. Zamanında mesleği öğrettiği, elinden tuttuğu, yükselmesini sağladığı kişilerin vefasızlığından şikâyetçiydi.
Tek güvencesi: Babasından kalan emekli maaşıydı. Bazı yakınlarının da yardımını hatırlatacaktı. Dönem sanatçıların ortak kaderi: Yokluğa, yoksulluğa mahkûm kalmaktı. Çok para kazanmamıştı. Emeğinin karşılığını da alamamıştı. Sıkıntı içinde yaşamıştı. ‘Sinema/tiyatro oyunculuğu popülerliğine karşın nankör meslekti.’ Ülkenin en ücra köşesine kadar tiyatroyu götürmeye çalışmıştı. Ama karşılığı kocaman bir ‘sıfır’dı.
- Son Günlerinde Yalnızdı ve Hastalıkların Pençesindeydi… -
‘Uzlet’i kendi isteğiyle seçti. Marmaris Belediyesi’nin Dinlenme ve Huzurevi Tesisleri’ne - İkinci Bahar Sosyal Tesisleri! - yerleşti. 2 odalı özel dairede kalmaya başladı. Yanına arkadaş almadı, ‘tek başına kalmayı severdi’! ‘Çok mutlu hayat kurdu!’
2016’da düzenlenen 53. Uluslararası Antalya Film Festivali’nde ‘Onur Ödülü’ kazandı.
2019’da, son filminde nihaî rolünü oynadı. Marmaris Belediyesi’nin, Atatürk’ün 81. ölüm yıldönümü dolayısıyla çektiği 1 dakikalık ‘Ayağa Kalk’ adlı yapımda göründü. Aynı belgeselde, emekli opera sanatçısı Mithat Demokan da rol aldı.
2021’de, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde, ‘Altan Karındaş’a Saygı Gecesi’ düzenleyecekti. Afişleri bile hazırdı. Ama Korona salgınından ötürü gerçekleştiremedi.
Çok yönlü sanatçı Altan Karındaş, 6 Mart 2021'de Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi'ne bağlı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çoklu organ yetmezliğinden hayatını yitirdi. - Bir habere göreyse, Corona virüsüne yakalanmıştı. Ölüm sebebi: Covid-19 virüsünün yarattığı komplikasyondu! - 92 yaşındaydı.
Ali Hikmet İnce