Tiyatrodan sinemaya geçen sanatçılardandı. Devlet Konservatuvarı’nın yüksek bölümünden mezundu. Kamera karşısına çıkmadan yönetmenlik deneyimi dahi edindi. Hatta patronluk koltuğuna oturdu. Sanat hayatı boyunca eğitimin yararını gördü. Her rolü oynadı, sadece ‘kötü adam’ı canlandırmadı. ‘Ona göre tiyatro, oyuncuyu sanat açısından daha çok tatmin edebilen platformdu.’
Çok sayıda romantik filmde başrol oynadı. Hıçkırık (1965), Çalıkuşu (1966), Sarmaşık Gülleri (1968), Boş Çerçeve (1969), Senede Bir Gün (1966 - 1971) gibi gönül tellerimize dokunan, duygu sağanağına boğan yapımların unutulmaz jönüydü. Ünlü çizgi roman üstadı Suat Yalaz’ın benzetmesiyle, ‘Ressamın kurşun kaleminden çıkmış, kusursuz fiziğin sahibi’ydi. Yakışıklılığı, rol gücü, aşırı romantizmi ile filmlerinde genç kızların kalplerini hemen çalıverdi. Ama çapkın değildi. Disiplinli, mesleğine âşık/saygılı, ölçülüydü. Beyaz perdeye ‘Merhaba!’ demeden evlendi. Adı, dalga dalga yayılırken, oğul sahibiydi. Bir röportajında, ‘Hiçbir dönemde hovarda değildim. Evli ve çocuk sahibi oyuncu olarak sinemaya girdim. 1963’de evlendim. 64’de oğlum Kanat dünyaya geldi,’ diyecekti.
Kanat Tibet büyüyecek, ABD’ye yerleşecekti. Evlenecek ve çoluk çocuğa karışacaktı.
Üvey oğlu, Civan Canova’yı da hem yanından hem ailesinden ayırmadı. Evladı gibi belledi. Tibet 83 yaşında aramızdan ayrıldığında, Canova mesaj yayınladı: ‘Ben gözümü açtım, Kartal Ağabey’i gördüm. Aile içinde hiç üveylik yaşamadım. Bana da çocuğu gibi davrandı. Hepimiz bir bütündük!’
- Sanatı Ve Ailesi İçin Yaşadı… -
Hem tiyatroya, hem sinemaya tutku derecesinde bağlıydı. İşini çok ciddiye alırdı. Huzuru, yaşam sevincini yuvasında bulurdu. Eşi ve çocukları için yaşamayı benimserdi. En iyi seviyede hayat sağlamak amacıydı. Halinden memnundu.
Sinemaya, ‘Karaoğlan Altaylardan Gelen Yiğit’ filmi ile hızlı giriş yaptı. Adı bir anda başrolde duyuldu. Yüksek performansı, kusursuz görünüşü, mükemmel kabiliyeti, hatasız diksiyonu, beklenilen uyumu hemen göstermesiyle öne çıktı. Tiyatroda kazandıkları/öğrendikleri, sinemada en büyük yardımcısıydı.
Tibet, 27 Mart 1938’de Ankara’da doğdu. Annesi ve babası öğretmendi. Ailenin ilk çocuğuydu. Disiplinli, sosyal ve çok yönlü eğitim aldı. Yatılı okul düzenini kazandı. Başkentin en mümtaz eğitim kurumlarından Ankara Koleji’nde ilkokula başladı. Sosyal faaliyetlere ilgisi keşfedildi. Okul müsamerelerinde göründü. 1949’da, 11 yaşında, Radyo Çocuk Kulübü’ne davet edildi. Kulübün çeşitli piyeslerinde rol(ler) yüklendi. Ankara Radyosu’nun Ayşe Abla piyeslerinde önemli rolleri seslendirdi. İlk defa, 1950’de, ‘Oyuncakçı Dede’ oyununda vazife aldı. Edebiyata yetenekliydi. Daha doğrusu şiirle ilgiliydi. Orta mektep sıralarında ve üniversitede çeşitli şiir yazma/okuma yarışmalarına katıldı. Birincilikler kazandı. ‘Tiyatro sanatçısı, başarılı oyuncu olacağı belliydi!’
- Dayısı Gibi Mimarlığı Düşündü… -
Annesi tarih, babası beden eğitimi öğretmeniydi. Atası Hasan Bey, Ankara Hukuk Fakültesi’ne de devam etti. Avukatlık stajını tamamlayıp, mesleğini değiştirdi. Oğlunun da aynı işi yapmasını istedi. Ama genç Kartal’ın gönlünde - İTÜ’de okuyan dayısı gibi! - yüksek mimarlık/mühendislik yatardı. Annesi ile babası ayrılınca, kariyer yönlendirme baskısından kurtuldu. - Babasının yeni evliliğinden 2 kızı, annesinin de oğlu olacaktı! -
Annesinin ve çevresinin desteklemesiyle Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne de girdi. Yıl kaybetmeden, 1961’de mezuniyet hakkını kazandı. Arkadaşlarıyla Meydan Sahnesi’ni kurdu. İlk profesyonel oyunculuk, yönetmenlik ve patronluk tecrübelerini edindi. 16 - bir başka kayda göre de 20! - oyunda göründü, 4’ünü de yönetti.
1.85 boyu ile başarılı basketbolcuydu. Hatta dönemin bazı spor yazarlarına göre, Ankara’nın istikbal vaat eden yıldız oyuncularındandı. Dayısı gibi İTÜ öğrencisi olabilse, okulun basketbol takımında da ter döke(bili)rdi. Spor dünyasında hızla yükselebilirdi.
Ankara’da eğitimini tamamladı. Mesleğinin ilk deneyimlerini edindi. Mezuniyet yılında, Albert Camus’un yazdığı, Mahir Canova’nın yönettiği, Ankara Devlet Tiyatroları’nın Yeni Sahnesi’nde sahnelenen ‘Caligula’da oynadı. Tiyatro bütün dünyasıydı. Perde arkası beklemeleri, uzun provalar, bazı sanatçıların kaprisleri bile yolundan döndürmedi.
Ankara sinemalarına gelen yabancı filmleri izlemeye özen gösterdi. Özellikle Amerikan film endüstrisinin etkisinde kaldı. Teknik imkânlarına, görsel yetkinliklerine, sayısız başarılı yıldızlarına imrendi. Çevresine bakılırsa, Türk sineması, ABD hatta Avrupa’dan çok gerideydi. Olanaklar yetersizdi. Bütçeler kısıtlıydı. Senaryolar basit, gerçek hayattan uzak ve - çoğunlukla da! - dünya sinemalarından esinlenmeydi. Ama duru, masalımsı, samimi anlatım ile seyircinin ilgisini çekerdi. Çoğu tanınmış sinema ve tiyatro insanları, yerli filmleri küçümser, seyretmeye değer bulmazdı.
- Göksel Arsoy’un Yerine Düşünüldü Ama… -
Öğrenciliğinde her yaz tatilinde İstanbul’a gelirdi. Teyzesinin ve 2. evliliğini yapan babasının yanında konaklardı.
Kartal Tibet’in Yeşilçam’a ilk adım atışının ‘Karaoğlan Altaylardan Gelen Yiğit’ filmi ile olduğu bilinirdi. Bilgi kısmen doğruydu fakat daha önce de bir girişimde bulundu. Göksel Arsoy askere gidince, yerini dolduracak aktör arandı. Tibet’e teklif iletildi. Görüşme sağlandı. Genç aktörün gözü yükseklerdeydi: ‘Arsoy’a ödenen ücreti isterim!’ Tiyatro dışında tanınmayan ismin talep ettiği miktar yüksek gelince anlaşma sağlanamadı. Tibet’in Yeşilçam’a girişi ertelendi.
Ülke dışında yayınlanan ilk Türk çizgi romanı Karaoğlan’a Yeşilçam’da can verilecekti. Usta çizer Suat Yalaz, filmi çekmeyi planladı. Proje çok ilgi çekiciydi. Rolü kapan kişi bir anda ünlenecekti. Türk Sineması’nın Kralı Ayhan Işık ve Çirkin Kral Yılmaz Güney bile nabız yokladı. Yalaz’ı ziyaret edip rolü kapmaya çalıştılar. Fiziki yapıları uygun bulunmadı. Cüneyt Arkın da reddedildi. ‘Aşırı Avrupai yüze sahipti!’ ‘Karaoğlan, tipik Asyalı, yakışıklı, uzun boylu, zayıf, atletik, fazla uçarı ve pek çapkındı. Hiçbir kadına/kıza bağlanamazdı ama kaçırmazdı. Hanımlara ve özgürlüğüne düşkünlüğüyle tanınırdı.’ Bilinen aşkı: ‘Bayırgülü’ydü. Obanın güzel kızı da yağız delikanlıya yanıktı. Masum, dürüst, kolay inanır tipoloji çizerdi.
Akşam Gazetesi’nde başlayan günlük çizgi roman, önce aylık/haftalık dergi şeklinde yayınlandı. Sonra da sinema filmine/efsanesine dönüştü.
- Yeşilçam’ın Kapılarını Suat Yalaz Açtı… -
Şans, hem Yalaz’a hem Tibet’e yardım etti. Ünlü çizer, Ankara’da faaliyet gösteren yerel tiyatronun broşürünü incelerken aradığı kahramanı keşfetti. ‘Kartal Tibet’ adı ilgisini çekti: ‘Mutlaka Asya’dan göçmüş bir ailenin ferdi olmalıydı!’ Görüşme olumlu sonuçlandı, yeterince tanımamasına, becerilerini ölçememesine karşın mukavele imzaladı. Tibet, kılıç kullanma dersleri almıştı. Ata binmeyi öğrenecekti. Eksiğini de kısa sürede giderdi. İlk filmi, ‘Karaoğlan Altaylardan Gelen Yiğit’ çok beğenildi, yüksek gişe yaptı. Devam filmlerin çekilmesinin önü açıldı.
Tibet, 15 yapımlık mukavele imzaladı. İstanbul’a taşınacaktı.
Yalaz’a göre Tibet, ‘çok profesyonel’di. Çalışma saatlerine ve şartlarına uyardı. Sete erken gelirdi. Aksesuarlarına gözü gibi bakardı. Kimsenin yardımını istemez, kendisi giyinirdi. Makyajını yapardı. Görevlilere de yardım ederdi. İddialı ve istikrarlı oluşu her halinden belliydi. Ancak ilk anda Yeşilçam’da beğenilmedi. Bazı yapımcı ve yönetmenler, ‘Kartal’dan jön olmaz!’ gibi garip önyargıya sahipti. İddiaya bakılırsa rejisör Feyzi Tuna, Tibet’in yüzüne karşı, ‘Bundan Karaoğlan olmaz!’ dedi. Ancak Yalaz’ın kendine ve yeni jönüne güveni tamdı. Tibet’e arka çıktı: ‘Merak etme! Hepsini utandıracağız!’ Dediği gibi de oldu.
Tibet, ilk filmden sonra çok sayıda yeni proje önerisi aldı. Fiyatını artırması normal sayılmalıydı. Karaoğlan serisinin ikinci filmi için görüşmeye çağrılınca, isteğini iletti. Yalaz’ın aktarmasına göre, ‘Suatcığım, aynı fiyata oynamam!’ dedi. Tibet’i Yeşilçam’a kazandıran, ilk adımı atmasını sağlayan adam, şaşırdı. Ücret artışı beklemiyordu fakat tepkisini de göstermedi.
Karaoğlan’ın sinema serüveni 1965’te, ‘Altaylardan Gelen Yiğit’ ile başladı. 1966’da ‘Camoka’nın İntikamı’ ve ‘Baybora’nın Oğlu’, 1967’de ‘Yeşil Ejder ve Bizanslı Zorba’, 1972’de ‘Karaoğlan Geliyor’ ile sürdü. Hepsinde de Kartal Tibet başroldeydi.
- Tibet, Salon Komedileri ve Romantik Filmlerde de Başarılıydı… -
Kartal ile Yalaz’ın ortak çalışması Karaoğlan filmleriyle sınırlı kaldı. Ünlü çizer farklı projeler geliştirmeye çalıştı. ‘Yüzbaşı Kartal’ adını verdiği, James Bond tipi polisiye karakter oluşturdu. ‘Türk Gizli Servisi MİT mensubunun başından geçen heyecan dolu maceralar anlatılacaktı!’ Kartal Tibet, şöhretin zirvesindeydi. Bütün starları geride bırakmayı başarmıştı. Çok sayıda yeni öneriler alıyordu. ‘Yüzbaşı Kartal’ projesi gerçekleşmedi
Tibet, yeni türe, romantik filmlere ağırlık verdi. - ‘Yalaz, Tibet’in Türker İnanoğlu’na söz verdiğini öğrenecekti!’ - Selda Alkor, Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Hale Soygazi, Filiz Akın gibi ünlü kadın oyuncularda başarılı 2’liler oluşturdu. Duygusal filmlere imza attı. Salon komedilerinden, edebiyat uyarlamalarına kadar sayısız yapımda göründü. ‘Senede Bir Gün’ filminde 2 kez kamera önüne geçti. İlkinde Selda Alkor ile 1966’da, ikincisinde Hülya Koçyiğit ile 1971’de aynı senaryoya hayat verdi.
Kartal Tibet, tarihi filmlerin aranılan oyuncusuydu. ‘Tarkan’ serisi ile yeni yükseliş trendini yakaladı. Çizgi romanın yaratıcısı, ressam Sezgin Burak’tı. Arzu Film sinemaya kazandırdı. Dizinin bölümlerini Tunç Başaran ve Mehmet Aslan yönetti. Efsane seri, 1969’da, ‘Tarkan: Mars’ın Kılıcı’yla başladı. 1970’de ‘Tarkan: Gümüş Eğer’, 1971’de ‘Tarkan: Viking Kanı’, 1972’de ‘Tarkan: Altın Madalyon’, 1973’de ‘Tarkan: Güçlü Kahraman’ çekildi.
- Oğlu Kanat Tibet, Tarkan’ın Çocukluğunu Canlandırdı… -
Tibet, sinemaya adım attığında 20’li yaşlarının sonundaydı ve yeni evliydi. 1965’de İstanbul’a nakl-i mekân eylediğinde, 2 yıllık nikâhlıydı. 1 yaşında çocuk sahibiydi. Özel hayatını sır gibi gözlerden uzak tutardı. Eşi ile çok az haberi ve fotoğrafı yayınlandı. Kartal Ailesi’nde kendisinden sonra en çok tanınan kişi - oğlu! - Kanat idi. Babasının başrolde oynadığı ‘Tarkan: Gümüş Eyer’ filminde Tarkan'ın çocukluğunu başarıyla canlandırdı. Küçük yaşında ata mesleğine ilk adımını attı.
Kartal Tibet, Gündüz Sencer Hanım’ın ilk eşinden - Mahir Canova’dan! - olma oğlu Civan Canova’yı ve kızı Ceylan Canova’yı kendi çocuklarından ayrı tutmadı. Ailenin asli unsurlarından saydı. Gündüz Hanım da, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun kadrolu sanatçısıydı.
Kızı Kumru Tibet, 1974’de dünyaya geldi. Evlendi, Aydın soyadını aldı. Boğaziçi Üniversitesi’nin Tarih bölümünden mezun oldu. Londra’da - babasının seçtiği! - oyunculuk kursuna katıldı. Oyun yazarlığı derslerine devam etti. Arsen ve Can Gürzap’ın sahipliğini yaptığı Diyalog Anlatım İletişim’de spikerlik eğitimi tahsil etti. Bölümü birincilikle bitirdi. Senaryo yazarlığını meslek seçti.
Kanat Tibet de Boğaziçi Üniversitesi’ne devam etti. Sosyoloji bölümünü bitirdi. TV - Sinema dalında yüksek lisansını tamamladı. San Francisco State Üniversitesi’ne gitti. ‘Bizim Aile’, ‘Ah Bir Zengin Olsam’ dizilerinde danışmanlık ve yönetmen yardımcılığı yaptı. ABD’ye döndü. Ailesi ve 4 çocuğundan ayrı kalamadı.
- Ani Kararla Yönetmenliğe Başladı… -
Kartal Tibet, en verimli oyunculuğunu sergileyeceği yaşta, kamera arkasına geçti. Yönetmenliğe soyundu. Oysa Yeşilçam’ın en tanınan, filmleri gişe rekorları kıran isimleri arasındaydı. Tam 120 filmde göründükten sonra - ani kararıyla! - sevenlerini şaşırttı. ‘Radikal kararımı yerinde buldum. Yeşilçam’da seks filmleri salgını vardı!’ Bir röportajında, kendisine de öneri geldiğini ve düşünmeden reddettiğini söyledi. Meydan Tiyatrosu’ndan gelen rejisörlük deneyimine sahipti. Yine de sinema farklıydı. Filmin başarısında büyük pay yönetmenindi. Arzu Film’de çalıştı. Ertem Eğilmez ile - yardımcısıydı! - arası son derece iyiydi. ‘Hababam Sınıfı’ serisinin 2.’si ‘Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı’ (1976) ve 3.’sü ‘Hababam Sınıfı Uyanıyor’da ‘Şef Asistan’dı. İlyas Salman’ın başrolünü oynadığı, Kemal Sunal’ın kadroda yer almadığı ‘Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor’u yönetme şansını yakaladı. Ertem Eğilmez’in - kendisine hep ‘Ağabey’ diye hitap ederdi! - film setine hâkimiyetine ve idaresine hayrandı. Eğilmez’i örnek aldığını ve çalışma tarzından etkilendiğini açıklayacaktı: ‘Asistanlığını yaptım. Boş vakitlerimi mesaisini gözlemleyerek geçirmeye çalıştım!’ ‘Her işte şans kadar istek, başarı, disiplin ve yetenek önemli!’
60’a yakın - bazı sinema yazarlarına göre 56! - sinema filmi yönetti. ‘Tosun Paşa’, ‘Milyarder’, ‘Sultan’, ‘Zübük’, akılda kalan, çok izlenen eserlerdi. Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı 20’den fazla yapımı da idare etti. ‘Tiyatroda oyunculuk, sinemada ise yönetmenlik beni manevi anlamda en çok tatmin eden, yapmayı arzuladığım meslekler oldular!’
- Sert, Disiplinli, Verimli, Başarılı Yönetmendi… -
Bir röportajında mesleğine verdiği önemi ve özgün tavrını açıkladı. İfadesine göre, yer aldığı her işi ciddiye alır ve sahiplenirdi. Bazen senaryonun tek satırı üzerinde saatlerce, günlerce düşünürdü. Sette sert ve disiplinliydi. Görevini ne kadar ciddiye aldığı görünüşünden belli olurdu. Sık tekrarladığı cümlesi: ‘Lütfen benden değil, makamımdan çekinin!’ idi. Mesai saatlerine ve mola çizelgelerine sıkı sıkıya uyardı, tolerans göstermezdi. Çalışma düzeninin temel taşları Metin Erksan, Atıf Yılmaz ve Ertem Eğilmez gibi önemli sinema insanlarından edindiği deneyimlerin sonucuydu.
Yönetmenlik devresinde Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın, Müjde Ar ile çokça çalıştı. Oyuncuları yapımcı seçerdi. Yönetmen de hikâyenin anlatımını sağlardı. Başarı için çok çalışırdı. Starların özgün kişiliklerini sergilemelerine destek verirdi.
İçki ve sigara ile arasının iyi olduğu konuşulurdu. En şöhretli yıllarında kanyak alışkanlığı abartılarak anlatılırdı. İradesine güvendi. 50. yaşına bastığı günlerde alkol defterini kapattı. Adile Naşit’in vefatına çok üzüldü. Sağlığına dikkat etmesi sadece kendisi için değil sevdikleri/sevenleri için de gerekliydi. 80’inde de sigarayı bıraktı. Daha iyi nefes aldığını, daha hızlı ve rahat yürüyebildiğini söyleyecekti.
‘Adile Naşit, Tarık Akan, Münir Özkul, Yılmaz Güney, ülkemizin yetiştirdiği çok değerli sinema insanlarıydı. Kendilerine has üslupları, duruşları, mesleklerine saygıları vardı. Dostlukları, arkadaşlıkları farklıydı.’ Tibet’e göre Kemal Sunal, dünya çapında sanatçıydı. Aktör doğmuştu. Koca filmi bir bakışına sığdırırdı. Canlandırdığı karakterlerden farklıydı. Yönetmen ‘Stop!’ deyip, normal hayata dönüldüğünde gerçek yapısı belirirdi. Zekiydi, gözlemciydi, espriliydi. Tibet ile Sunal çok yakın dosttu. Konuşmadan bakışlarıyla anlaşırlardı. Ailecek görüşürlerdi.
- Basının Önüne Çıkmazdı, Röportaj Vermezdi… -
Yönetmen imzasını attığı son 2 filmi ‘Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu’ (2006) ve ‘Amerikalılar Karadeniz’de 2’ (2007) idi.
Kanal D’de, 2007’de yayınlanan ‘Zoraki Koca’ adlı televizyon dizisi ile 2008’de Show TV’deki ‘Hayat Güzeldir’i yönetti.
Tibet, basının önüne sık çıkmazdı. Nadir röportaj verirdi. Bir mülakatında sinema dünyasından ayrılışının sebeplerini açıkladı. ‘Yıllarca yoğun tempoda, özverili çalıştı. İnsan yaşlanırdı. Sağlığına özen göstermeliydi. Ailesine, arkadaşlarına, daha da önemlisi kendisine zaman ayırmalıydı. Mesaisini azaltmalı, yavaşlatmalıydı. Geriye çekilme kararından memnundu. Kendisini fiziksel açıdan yoracak çalışmalardan uzak kalacaktı. Yazıya dökmeyi düşündüğü projeleri mevcuttu. Kızına güveniyordu, yardımını isteyecekti.’
Toplumdan uzaklaşmasının başkaca sebepleri de vardı: İhtiyarladıkça şişmanladı, aldığı kiloları veremedi. Bazı sinema yazarlarına göre, ‘Kötü yaşlanmıştı!’ Gençliğinde, şöhretinin zirvesinde olduğu yıllarda çok yakışıklı ve karizmatikti. Karaoğlan’ın yaratıcısı Suat Yalaz’ın ifadesiyle, ‘ressamın kaleminden çıkmışçasına kusursuz’du. Karaoğlan’ın aramızda nefes alanıydı. Sevenlerince eski haliyle hatırlanması için halkın arasına girmedi. Görsel ve yazılı basına röportaj vermedi. En son mülakatında, uzak duruşunun sebeplerini açıkça beyan etti: ‘Aynalara bakmıyorum. Çünkü eski ‘ben’e benzemiyorum. Kendimi televizyonlarda yayınlanan filmlerde görüyorum. ‘Bu, ben miyim?’ diye soruyorum. Güneş altında yürürken dönüp yere bakıyorum. Gölgemin bana benzemesi, avunmamı sağlıyor!’
- Sanat Hayatında 2 Altın Portakal Kazandı… -
‘Tibet’in sözleri, şöhret gibi güzelliğin/yakışıklılığın da geçiciliğini vurguluyordu!’
Kartal Tibet’in kıymetini Antalya bildi. 2002’de ‘Antalya Altın Portakal Film Festivali Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü, 2006’da da ‘Antalya Altın Portakal Film Festivali Yıldırım Önal Anı Ödülü’nü aldı.
Vatanseverdi. Türk kültürüne hayrandı. Yüksek derecede Türklük ruhuna/şuuruna sahipti. Kendisini ‘Selçuklu Türkü’ diye tanımlardı. - Babası tarafından ataları, Selçuklu döneminin Konya eşrafındandı. Fatih Sultan Mehmet zamanında, Balkanlar’a göçtürülmüşlerdi! - ‘Demokrattı, kimseyi siyasi fikrinden ötürü eleştirmez, kırmazdı. Bu topraklarda herkese, her dünya görüşünden insana yer vardı. Asıl olan karşılıklı sevgi ve saygıydı, kardeşlikti!’
Tibet, şöhretinin zirvesinde olduğu yıllarda çok şık giyinir, son model otomobillere binerdi. Arabada favori markası: ‘Mercedes’ti. 34 KT 417 plakalı beyaz Mercedes’i pek ünlüydü. Dönemin ünlü magazin dergisi SES’te yer alan haberin başlığı: ‘Sinema Artistleri İçinde En Lüks Otomobil Kartal Tibet’in!’ idi.
Tibet, otomobilini pek çok filmde oynattı. Reyhan (1969), Beklenen Şarkı (1971), Vukuat Var (1972), Bir Demet Menekşe (1973), Zambaklar Açarken (1973) gibi yapımlarda Kartal Tibet’in ünlü Mercedes’i göründü.
Ünlü Mercedes, 2020’de Sinop’ta bulundu. - Tibet, çok sevdiği otomobilini Karadenizli müteahhide satmıştı! - Hurdaya çıkmıştı. Plakasından ötürü eski şöhretli sahibi hatırlandı. Onarılıp sinema müzesinde sergilenmesi önerildi.
Beşiktaş futbol takımının sıkı taraftarıydı. Camiadaki lakabı: ‘Baba Kartal’dı!
Kartal Tibet, dünyaya bir daha gelme şansını yakalasa sakin hayatı yeğleyeceğini söylerdi. Aktör değil, mimar/mühendis olmayı deneyecekti. Halkın yoğun ilgisinden sıkılırdı. Hayalindeki mesleği yapsa, daha az tanınacağından mutluluğu ve toplum içinde rahat davranmayı/olmayı daha kolay yakalayacaktı. ‘Ailesiyle Londra’ya gittiğinde sakin ve huzurluydu. Çünkü orada az tanınıyordu!’
Sinemamızın ünlü/unutulmaz ismi Kartal Tibet, öldüğünde 83 yaşındaydı. Çevresinin verdiği bilgiye göre, son anına kadar bilinci yerindeydi.
Ali Hikmet İnce