Mahir Kaynak; 1960’lı yıllarda Sol/Marksist çevrelerde çok tanınan, itibar edilen akademisyendi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde asistandı. Kendi anlatımına göre; Mihri Belli'nin kontrolündeki Millî Demokratik Devrim Derneği'nde yönetici, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın etkisindeki İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği'nde İkinci Başkan, Tarık Zafer Tunaya'nın yönettiği Devrim Ocakları'nda yönetim kurulu üyesiydi. Türkiye Millî Gençlik Teşkilâtı'nda Tarım Komisyonu Başkanı, DİSK'e bağlı sendikada müşavir, sonradan Dev Genç adını alan Fikir Kulüpleri Federasyonu'nda İktisat Kulübü Fikir Başkanı olarak görev yapıyordu. Kolayca anlaşılacağı gibi, yeterince akademik çalışma/araştırma yapmaya ne zamanı ne fırsatı vardı. Arada bir üniversitenin hemen yanındaki Çınaraltı Kahvesi’nde tavşankanı çay içme mutluluğunu yakalayabiliyordu. Biraz kafasını dinleyebiliyor, biraz da geleceğe yönelik planlar oluşturmaya çalışıyordu. Eşi ev hanımıydı; iki çocuk babasıydı.
- Kahvehanedeki Esrarengiz Adam… -
Yine bir gün, demli çayını yudumlarken; yanına tanımadığı adam yaklaştı. Kurşunî trençkot giyiyordu; başında fötr şapka ve gözlerinde koyu renkli güneş gözlüğü vardı. Selâm verip hasır sandalyelerden birini çekti ve yavaşça ilişti. Kaynak şaşırmıştı; ama belli etmedi. Davetsiz konuk lâfı eveleyip gevelemedi: Kaynak’ı uzun süredir izlediklerini ve güvendiklerini açıkladı. Ekonomi bilgisinden yararlanmak istiyorlardı. - Kaynak; Kara Harp Okulu mezunuydu: 15 yıla yakın askerlik yapmıştı! - Kaynak; öneriyi düşünmeden kabul etti ve toplantılara katılmaya başladı. Mahir Kaynak’ın yorumlamasına göre MİT; ülkedeki sol rüzgârın arkasında illegal TKP (Türkiye Komünist Partisi) ve Rusya’nın olduğuna inanıyordu. Kaynak da, TKP için uygun yemdi ve günün birinde - mutlaka! - çengel atılacaktı. Bu yüzden de, solun bütün bilinen/ünlü cephe örgütlerinin yönetimine sızabilecekti/girebilecekti.
MDD (Millî Demokratik Devrim) fikrinin ideologu Mihri Belli ile sıkı dost olmuştu. Belli, bir gün kulağına eğilip, 'Ruslar Türkiye'yi işgal ederlerse; Demirel'den önce beni asarlar,’ demiş; karşılıklı gülüşmüşlerdi.
Açık oturumların, konferansların vazgeçilmez ismiydi. İtibarlı/gözde akademisyendi; Türkiye’nin sorunlarını irdeleyen Bülent Ecevit, Çetin Altan, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu gibi isim sahibi, vazgeçilmeyen tartışmacıydı.
- Beyazıt’taki Salaş Meyhaneler… -
Aniden sosyalleşmesi, hayat tarzını değiştirmesi, aile düzenini de alt üst etmişti. Fakültede sade asistan iken eve dönüş saati, yemeğe oturuşu, çalışmaları için ayırdığı vakit, hatta uyku zamanı bile belliydi. Yeni görevi, bütün alışkanlıklarını tepe taklak etmişti. Akşamları Beyazıt’taki salaş meyhanelerde zaman geçiren; şarap kadehlerine gömülen; evine dönüş saati belirsiz, gizemli adama dönüşmüştü.
Kızına bile yalan söylemek zorunda kalmıştı: ‘Matematik öğretmenliği yapıyordu; akşamları da özel dersler veriyordu!’ Zaten kıt kanaat geçinebildiği asistan maaşıyla aşamayacağı masraflarla da boğuşur olmuştu. Meyhane arkadaşlarının en başında, dönemin ünlü bir hukuk profesörü geliyordu; O da cuntanın üyesiydi. Şarap paralarının çoğunu ödediğinden; Kaynak az masraf yapıyordu.
Cuntanın güven kazanma testlerinden geçmişti: İki defa alkol komasına girmiş; her ikisinde de göreviyle ilgili tek kelime etmemişti. Cunta; içkide sınırı aşanların dilinin çözüldüğünü bilen tecrübeli elemanlarla doluydu.
- Demirel Cunta Liderini Merak Ediyor… -
Bir gün, bilgi verdiği kişi(ler)den şöyle bir istek gelmişti: ‘Demirel, darbenin askeri gücüne komuta edeni öğrenmek istiyor!’ Kaynak, cuntaya yakın arkadaşına gidip, dolaylı şekilde sormuştu: ‘Darbenin günü belliymiş; komutanı da hazırmış; herkes biliyor, ama bir benim haberim yok!’ O kadar iyi rol yapmıştı ki; arkadaşı, ‘Olur mu? Komutan şu…’ diye hemen ismini ver(iver)mişti.
Görev alanı: Sol çevreler, kitle örgütleri ve özellikle de cunta yapılanmasıydı. Kaynak; emekli General Cemal Madanoğlu tarafından oluşturulduğu iddia edilen ‘cunta’ya sızmıştı. Kendi anlatımına göre; 1967 yılında, Devrim Ocakları’ndan tanıdığı Hıfzı Kaçar, bir ihtilal örgütü kurduklarını ve kendisinin de katılmasını beklediklerini söylemişti. Katılım hakkında müjdeyi MİT’e vermişti. Yıllar geçtikçe örgüt içinde güven sağlayacak ve hiyerarşik yükselişini hızla sürdürecekti.
Beyin takımının özellikle de, lider konumunda olduğu iddia edilen, Madanoğlu’nun güvenini kazanmıştı. - Madanoğlu, Kaynak gibi, Kara Harp Okulu çıkışlıydı ve 27 Mayıs’ın en önemli isimlerindendi! -
Mahir Kaynak, iki kere yakalanmaktan, daha doğrusu açığa çıkmaktan kurtulmuştu. Olayı şöyle anlatmıştı:
- Mit’in Dinlediğini Biliyorlardı… -
‘1966 sonlarında Doğu Devrim Ocakları’nda Hıfzı Kaçar ile tanıştım. Emekli subay olduğunu söyleyen Kaçar; ‘Beni izlediklerini ve arzu edersem, akrabası Cemal Madanoğlu ile tanıştırabileceğini,’ söyledi. İkinci buluşmamızda Madanoğlu’nun yanına gittik.’
‘Madanoğlu lafı uzatmadan direkt konuya girdi. ‘Demirel iktidarının ülkeyi batağa sürüklediğini, tek çarenin askeri darbe olduğunu, bu amaçla örgütlendiklerini,’ söyledi. Benden katılmamı istedi. Kabul ettim.’
‘Bir toplantıdan önce, Madanoğlu beni çağırdı. ‘Görüşmelerinin MİT tarafından banda kaydedildiğini ve herkesin aranacağını,’ belirtti. Arama işini yapmamı istedi. Hıfzı Kaçar da dâhil toplantıya katılan herkesi aradım. Aslında o anda, üzerimde kayıt cihazı vardı; ama giydiğim bol kıyafetten belli olmuyordu.’
Kaynak; önemli gördüğü toplantılara alıcı cihazı götürüyordu. Bantla konuşmaları kaydederken; cunta mensupları da istihbarata karşı önlem alıp yüksek sesle radyo dinliyor; teyp veya pikap çalıyor; müzik yayını yapıyordu. Nitekim Kaynak’ın bazı kayıtları, baskın müzik sesinden anlaşılamayacaktı.
- Madanoğlu’nun Kaynak’tan İsteği… -
‘Bir başka gün de, Madanoğlu beni yanına çağırarak pusula uzattı. Kâğıtta MİT ile irtibat kurduğum telefon numarası ve görüştüğüm kişilerden birinin adı yazılıydı. ‘Bu ne Paşam,’ dedim. ‘Bu adam bizi takip eden kişi, o da telefon numarası. İktisat fakültesinden mezunmuş, okuldan onunla ilgili bilgileri toplamanı ve kimliğini açığa çıkarmanı istiyorum,’ dedi. Yani Madanoğlu’na bu kadar güven vermiştim.’
Kaynak, bütün tehlike ve risklere karşın ‘cunta’yı takip ediyordu. MİT bilgileri alınca; MGK (Millî Güvenlik Kurulu)’ya veriyordu. Kaynak’ın belirlemesine göre; ‘Hava ve Kara Kuvvetleri cuntacıları destekliyordu. Bilgiler askerin eline geçince; cuntacılar uyarılıyordu. ‘Kim olabilir aramızdaki casus,’ diyerek dolaşıyorlar’dı. Yine Kaynak’ın analizine göre; darbeye engel olamazsa; Türkiye çok ciddi tehlikeye girebilirdi. Yine Kaynak’a göre; ‘En hazırlıklı cunta 71’dekiydi!
- Kaynak Deşifre Olmak İstemedi… -
1971 yılının Haziran ayında, Madanoğlu ve arkadaşları, ‘cunta ve darbe planlaması-suçlaması’yla tutuklandı; haklarında dava açıldı. İddianın en önemli kanıtları: Kaynak’ın raporları ve ses kayıtlarıydı. Kaynak, cuntacılarla birlikte hapse girmek istiyordu. Ama MİT, ajanının önerisini kabul etmedi. Geriye tek yol kalıyordu: Cuntayı izleyen/ele veren ajanın kimliğinin ortaya çıkması… Kaynak; deşifre olmayı kabul etti ve kimliği de açığa çıktı.
Kaynak’ın anlatımına göre; açığa çıkmadan az önce, bir cunta üyesi çok gizli evrakı saklaması için kendisine getirmişti. Annesinin evinde sakladığı evrakı, kendisine güvenen cunta üyesine geri vermişti. Kendisine güven duyan birisini ihbar etmek istememişti.
Cunta kurmak ve üyesi olmakla suçlanan Madanoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Doğan Avcıoğlu ve pek çok ünlü isim bir süre tutuklu yargılandı. 2 Ekim 1974 yılında karara çıkan davada bütün sanıklar beraat etti.
Mahir Kaynak da, ‘deşifre olan/edilen ilk MİT ajanı’ tanımlamasıyla Türk İstihbarat Tarihi’ne geçti.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Ali Hikmet İnce