‘Vatanseverdir; işini çok iyi yapar; ama, aptallara tahammül edemez ve onlarla çalışmaz!’
Dünya Bankası Başkanı Robert McNamara’nın eski çalışanlarından Atilla Karaosmanoğlu hakkındaki referansı, yukarıdaki cümleyle noktalanıyordu.
Atilla Karaosmanoğlu, 26 Mart 1971’de, Kocaeli Bağımsız - eski CHP’li! - Milletvekili Prof. Nihat Erim’in başbakanlığında kurulacak hükümette görev alacaktı. Kendisine önce Millî Eğitim Bakanlığı, sonra Devlet Bakanlığı, en sonunda da ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı önerilmişti. Karaosmanoğlu’nun gönlünde Maliye Bakanlığı yatıyordu. Çalışma hayatının ilk adımında Kızılbey Vergi Dairesi’nde sade/unvansız memurdu. Bakanlık örgütünü tanıyor; aksayan noktalarını biliyordu. Ekonomik konularda uzmandı; ülkeye geri çağrıldığında, Dünya Bankası’nın Operasyonlar Bölümü’nde ‘Kıdemli İktisatçı’ unvanıyla çalışıyordu.
Atilla Karaosmanoğlu, sosyal demokrat dünya görüşüne sahipti. Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği adlı kitabını okuyunca iktisat eğitimi almaya karar vermişti. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden çok iyi derece ile mezundu. Öğrenciliğinde, Sosyalist Kültür Derneği kurucuları arasındaydı. En yakın arkadaşı, Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanı, Bülent Ecevit’in avukatlığını da yapan Yekta Güngör Özden’di. Özden’i kardeşinden ayırmazdı; çok severdi. Özden, eşi, Şükriye (Karaosmanoğlu) ve kendisi el ele tutuşur, Ankara’daki protesto gösterilerine katılırlardı. Öğrenciliğinden beri tek gayesi, ‘yoksul insanların kalkınmasına katkı sağlamak’tı. Mülkiye’nin çalışkan öğrencileri mezuniyetleri sonrasında, Hazine’ye veya Maliye’nin önemli bir dairesine atanırdı. Karaosmanoğlu son derece çalışkan ve başarılı öğrenciydi. 1954’de Kızılbey Vergi Dairesi’ne ‘stajyer memur’ atandı. Gözü yukarılardaydı; kendisine uygun görülen elbiseyi giy(e)medi. Bir süre çalıştı; sonra SBF’nin İktisat Asistanı Alım Sınavı’na katılıp kazandı. Hocaları araya girmese - zorlamasa! -, asistanlık kadrosuna geçmesine de izin çıkmayacaktı. Bakan, kendisi gibi SBF’liydi ve torpil yapmıştı!
Asistanlığa başlamasından az sonra eline bir burs imkânı geçti. Akademik kariyerinde yükseliş sağlayabilirdi. Şartlarının uygun bulunması halinde, yazacağı tezin konusunu dahi açıkladı. Hatta bir şart bile koştu: ‘Bu burs, Harvard için verilirse kabul ederim!’ 1956/1959 arasında Harvard ve New York Üniversiteleri’nde öğretim üyeliği yaptı. Metin Toker’in yönettiği, bir dönemin en ünlü muhalif dergisi Akis’te ekonomi yazıları da yayınlanırdı. 1960’da Türkiye’ye dönünce yeni kurulan DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) çekirdek kadrosunda yer aldı. Türkiye’nin ilk İktisadi Planlama Daire Başkanı’ydı. İsmet İnönü’nün her zaman güvendiği ve desteklediği iktisatçıydı.
Robert McNamara’nın tespiti doğruydu. Görüşlerine itibar edilmez, önüne set çekilir, hele hele ‘aptal!’ diye tanımlayabileceği kadrolarla çalışması istenirse, istifa ederdi. Akis’deki bir yazısı dergi yönetimince eleştirilince kapıyı çekip çıkmıştı. Kendi ifadesiyle söylemek gerekirse, ‘istifalarıyla ünlü’ydü. 1963’de DPT’deki görevinden ayrıldı. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)’ye Kıdemli Bilim ve Teknoloji Planlama Müşaviri oldu. 1966’da ülkeye geri döndüyse de iş bulamadı; Dünya Bankası’na yaptığı müracaatı kabul edildi. Londra’daki büroda çalışmaya başladı. Ta ki, 1971’in Mart ayına kadar…
12 Mart 1971’de TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) bir muhtıra verip hükümetin istifasını istemişti. Yeni kabineyi kurma görevi, CHP’den seçilen sonra bağımsız kalan Kocaeli Milletvekili Nihat Erim’e verilmişti. Karaosmanoğlu, Türkiye’deki politik gelişmeleri yakından izliyordu. Bir sabah, çok erken saatlerde ev telefonu çaldı. Londra’daki Türk Büyükelçiliği’nden aranıyordu. Telefondaki ses, ‘Başbakanlıkla görevlendirilen Sayın Nihat Erim, sizinle konuşmak istiyor. Evinizde olup olmadığınızı öğrenmek için aradık,’ diyordu. Karaosmanoğlu şaşırdı. Eşi, Şükriye Hanım şaka yapıldığını sandı. Yeniden uyumaya hazırlandıkları anda, yine telefon çaldı. Ankara’dan aranıyordu. Saygılı bir ses, ‘Sayın Nihat Erim, sizinle görüşecek,’ dedi. Erim’i bağladı. Başbakan adayı, Karaosmanoğlu’nu göreve çağırdı. Kendisine Millî Eğitim Bakanlığı önerildi. Hükümet programının yazımında da bilgisine ihtiyaç duyuluyordu.
Dünya Bankası’nın Operasyonlar Bölümü’nde ‘Kıdemli İktisatçı’ kadrosundaydı. Davet üzerine istifa dilekçesini yazdı; Ankara’ya döndü. Hükümet programının hazırlanmasında görev aldı. Erim; Karaosmanoğlu’nun iş disiplini ve çalışmasından memnundu. Programa olumlu katkısını beğendi. Bir gün odasına çağırdı ve özel görüştü. Hükümet listesini hazırlamıştı; Karaosmanoğlu’nu DPT’den sorumlu Devlet Bakanlığı’na atamıştı. Karaosmanoğlu öneriyi reddetti; bakanlığın değiştirilmesi hoşuna gitmemişti. Erim, ‘Hükümet programını neredeyse tek başına yazdın. Görevi kabul etmelisin,’ dedi. Karaosmanoğlu, Maliye Bakanlığı’nı istedi. Ama Erim’in cevabı olumsuzdu. Maliye’nin başına gelecek isim daha önceden belirlenmişti. Karaosmanoğlu Erim’in yanından ayrıldı. Özel kalemde, Özer Derbil’le (Dış Ticaret Bakanlığı’na getirilecekti!) karşılaştı; konuyu aktardı. Derbil sorun çözücülüğüyle tanınırdı. ‘Sadi Koçaş siyasî işlerden, sen de ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olursun,’ dedi ve noktayı koydu. Çok geçmeden de önerisinin Erim ve Koçaş tarafından kabul edildiğini bildirdi. Hükümet listesi, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından onandı. Taze bakanlar koltuklarına oturup çalışmaya başladı.
Karaosmanoğlu için kaderin ördüğü ağ daha tamamlanmamıştı. Çiçeği burnunda Başbakan Yardımcısı aynı zamanda MGK (Millî Güvenlik Kurulu) üyesiydi. MGK’da en önemli devlet sorunları tartışılır ve tavsiye kararına bağlanırdı. Yeni MGK üyesi Karaosmanoğlu’nun ‘güvenlik soruşturması’ yapılmalıydı. Öğrenciliğinden beri ‘sosyal demokrat’ kimliğiyle/duruşuyla ön plana çıkmıştı. Hatta bazı bilgilendirmelerde ‘Solcu!’ diye tanımlanmıştı. Yine Karaosmanoğlu’nun anlatımına göre, ‘MGK’ya komünist eğilimli bir üyenin girmesinden korkulmuştu’! Doğrudan Dünya Bankası Başkanı McNamara’ya, ‘Komünist mi?’ diye sorulmuştu. Karaosmanoğlu, soruşturma isteğinin diğer Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş’tan geldiğini öğrendiğini anlatacaktı. Koçaş da, 12 Mart adlı anılarında olayı kendi zaviyesinden dile getirecekti. Ortada garip bir durum vardı: Türkiye’de bakanlık koltuğuna oturacak bir teknokrat için ABD’den referans isteniyordu. Müracaat edilen kişi ise, Karaosmanoğlu’nun patronu, Dünya Bankası Başkanı Robert McNamara’ydı. Cevap ders vericiydi:
‘Vatanseverdir; işini çok iyi yapar; ama, aptallara tahammül edemez ve onlarla çalışmaz!’
İsmet İnönü her zamanki gibi Karaosmanoğlu’nun arkasındaydı. Siyasette pişmesini istiyordu; aklından geçen de, CHP Genel Sekreterliği’ne getirmekti.
Ama Karaosmanoğlu uzun süre görev yapamadı. Bir grup arkadaşıyla 9 ay sonra istifa etti; sebepse, reform iddiasındaki yeni hükümetin yeterince verimli çalışmamasıydı. Sıkıyönetim uygulamasından da şikâyetçiydi. Yine işsiz kalmıştı. Kendi iddiasına göre, ODTÜ’ye öğretim üyeliği için müracaat etti. Ama ODTÜ Mütevelli Heyeti, eski Başbakan Yardımcısı ve solcu olduğu için iş vermedi.
Türkiye’nin yetiştirdiği önemli beyinlerden Atilla Karaosmanoğlu, Dünya Bankası’ndan gelen öneriyi değerlendirdi; eski işine geri döndü. Dünya Bankası’nda Başkan Yardımcılığı’na kadar yükselen ilk Türk oldu.
Ali Hikmet İnce