Lüks Nermin - nüfustaki adıyla Şaziye Topçu Zeren! - yakın tarihte, özellikle de İstanbul’da çok önemli figürdü. Şehre gelen politikacılara, yabancı misafirlere, hatta konuk devlet başkanlarına, başbakanlara nadide cins-i latifler tedarik eden ‘diplomatik mama’ydı. DP (Demokrat Parti)’nin devri iktidarında şöhreti tavan yaptı. Ünü yurt dışına ulaştı, ‘diplomatik nota’lara, kriptolu - şifreli! - yazışmalara geçti.
‘Diplomatik aşk tedarikçisi’ iktidarın çoğu yöneticileri ve memurlarınca korunur kollanırdı. Yüksek resmi görevli/bürokrat veya milletvekili gibi dokunulmazdı. Bütün icra-ı faaliyeti bilinir/not alınırdı.
Lüks Nermin, ağzı sıkı, düşmanını ve dostunu iyi tanıyan, özellikle genç ve cazibeli kızları/kadınları, güzellik yarışmalarının müsabıklarını kullanan, ünlü/ünlenecek film yıldızlarını tuzağına düşürmeyi bilen, mekânına kahve içmeye çağıracak kadar cüretkârdı.
Ticarethanesinin sabit telefonu hiç durmazdı. Her an farklı kesimlerden zengin/hovarda müşterilerince aranır, siparişleri kaydederdi. Sayesinde Türkçemiz de bir deyim kazanmıştı: ‘Lüks Nermin’in evi gibi…’ İfade, ‘telefonu çok çalan/hiç susmayan hane’ için kullanılageldi.
- Bazı Çok Ünlü Film Yıldızları da Kadrosundaydı… -
Devletin arşivindeki kayıtlarının detayı bilin(e)mezdi. Ama dönemin gazetelerinde yer alan haberler dahi Lüks Nermin Hanım’ın portresini oluşturmaya, tezgâhını açık etmeye yeterliydi. Bazı magazin gazetecilerinin anılarında da atlanamayacak önemde ipuçlarına rastlanabilirdi. Mesela 1940’ların sonunda yapılan güzellik yarışmalarında derece giren sonradan sıraları düşürülen/kaydırılan bazı ‘tescilli’ nazeninler, ‘Mama’nın emekçileri arasındaydı. Hatta kimi çok ünlü hanım yıldızlar, filmden alacakları ‘dolgun ücret’i, aşk gecesinin sonunda kazanırdı.
‘Diplomatik Mama’, cüzdanı şişkin, Anadolu’dan İstanbul’a gelen ‘gecelik aşka/kaçamağa susamış aslanlar’a (!) şöhretli ‘yatak işçileri’nden birini önerir, hem kendisinin hem de ‘meşhur’ nazeninin küpü dolardı. Memleketine dönen, İstanbul’da felekten gece çalan zengin, yazlık sinemanın önündeki afişlerde ismi yazılı artisti işaret eder ve macerasına bire bin katıp abartarak anlatırdı.
Tarihçi Cevdet Paşa’nın Tezâkir’inde kayda geçirdiğine göre, 2. Abdülhamit’in saltanatı döneminde İstanbul’un en bilinen ‘..ezevenk’i bir kadındı ve adı da: ‘Langa Fatma’ydı. Tıpkı Lüks Nermin gibi dönemin sosyetesine/bürokrasisine/entelektüeline ‘tatlı/ballı’ (!) hizmet sunardı. ‘Ülkemizdeki ilk modern kerhanenin kurucusu da sayılır’dı! Edirnekapı semtinde, ‘kibar ve zarif mekânda umumhanecilik yapar’dı’! ‘Ama zaptiyeden yaka silkerdi. Her baskından sonra işine kaldığı yerden devam ederdi.’
- Langa Fatma Ölünce Şairler ‘Tarih Düştü’… -
Osmanlı’da genelevler görünüşte yasaktı. Ama Avrupa’da - bilhassa Fransa’da! - eğitim görmüş asiller, aristokratlar, yüksek bürokratlar devamlı müşterilerdi. Musiki dinlenir, şiir okunur, sohbet edilir, hafiften demlenilirdi. Sadece cinsel haz değil, dünyanın diğer güzelliklerinden de kam alınırdı. Langa Fatma’nın modern işyerinin konforunu anlatmak kelimelere sığmayabilirdi. Yine Cevdet Paşa’ya göre, Langa’nın vefatından sonra genelevi de kapandı. Bir daha da benzeri açıl(a)madı. Şairler, ‘büyük kayıp’ (!) için şiirler yazdı, hatta ‘tarih düştü’!
Lüks Nermin Hanım, sayılan, kariyer sahibi, ağzı laf yapan, toplumca bilinen, seçkin kişilere hizmet verirdi. Devlet ihalelerinin mutemet müteahhitleri, milletvekilleri, hatta bazı bakanlar da portföyündeki isimler arasındaydı. Osmanlı’nın son döneminde başlayan geleneğin önemli duraklarındandı. Taksim ve Şişli bölgesine yönelik çalışırdı.
Lüks Nermin - Şaziye Topçu Zeren! - kadın satıcılığına Rumeli Han’da başladı. Polis ve kabadayı baskısından ötürü çok yer değiştirdi. Sonunda Osmanbey’de karar kıldı/tutundu. Hizmet yolculuğunun her merhalesinde kalitesini (!) yükseltti, zengin/sayılı müşterilerinin sayısını çoğalttı. Adının önündeki ‘Lüks!’ sıfatı, ‘turistik birleşme evi’nde müdavimlerine sağladığı Avrupai konfordan ötürü verilmişti.
- İstanbul’un En Tanınmış ‘Kadın ..ezevengi’ Lüks Nermin’di… -
Taksim’de, Fransız Kültür Merkezi’nin arkasında, Zambak Sokak 21 - Bazı kayıtlara göre 6! - numaralı binada - 1944’den beri! - faaliyet gösterirdi. Polis kayıtlarına göre bölgede 70 civarında ‘buluşma evi’ çalış(tırıl)ırdı. En ünlüsü, en kalitelisi, en seçkini Lüks Nermin’inkiydi. Tavanının tamamı som aynayla, duvarları bordo renkli kadife kumaşla kaplı odası çok meşhurdu/tercih edilendi. Özel/çok kıymetli müşterilerine tahsis olunurdu. İddialara göre ‘aynalı oda’da bir tür ‘güvenli hizmet’ (!) sunulurdu: ‘Koruma altında’ydı! Baskın anında kontrol edil(e)mezdi. 1951 ve 1958’de sadece 2 defa basılmıştı.
Yaslandığı duvarın sağlamlığından ötürü İstanbul’un bazı seçkin/zengin semtlerinde de şubeler açmıştı.
Lüks Nermin’in işyerine konuk olmuş ünlü gazetecinin anlatımına göre, hizmet son derece itinalı ve konforluydu. Avrupa’da özellikle Paris’teki benzerlerinden aşağı kalmazdı. Kalın kadife perdelerle örtülmüş pencerelerin önünde deri koltuklar konulmuştu. Dekolte/yarı çıplak vaziyetteki kadınlar/’baby doll’ genç kızlar, müşterileri beklerdi. Hali vakti yerinde çapkınlar bilinirdi. Cüzdanın kabarıklılığı, hanımların hizmetine (!) göre verilen bahşişler, ‘gecelik zampara’ya gösterilen ilginin derecesini belirlerdi. Bonkörlere seans öncesi, gümüş tepsilerde orta şekerli kahve ve çifte kavrulmuş lokum ikram edilirdi. Çok önemlilere de Fransız kanyağı, İskoç viskisi sunulurdu. - Avrupa içkiler illegal/kaçak yollardan ülkeye sokulduğundan, çok pahalıydı ve nadiren bulunurdu! -
- 1959’da Yaşanan Skandal ‘Koruma Örtüsü’nü Kaldırttı… -
Lüks Nermin’in politikacılara, yabancı misafirlere sunduğu ‘seçkin hizmet(ler)’ (!) zaman zaman gazetelerin dedikodu sütunlarına yansırdı. Açık seçik olmasa da korunmasından, siyasiler üzerindeki etkisinden bahsedilirdi. Ama 1959’daki skandal ve Yassı Ada Duruşmaları’ndaki ifadesi üzerindeki ‘görünmeyen koruma perdesi’ni aniden kaldırıverdi. Polis ‘dokunulmaz’a dokundu ve birikmiş ‘hıncını da kustu’! 27 Mayıs Darbesi’nden önce gözaltına alındı, hapse atıldı. Fuhuş yaptırmaktan değil ama ‘izinsiz döviz bulundurmak’tan hüküm giydi.
Döneminin diğer ünlü ‘kadın satıcısı’ - Şair Ece Ayhan’ın şiirlerine de konu edilmiş, ‘mor ..rospu’ diye anılan! - ‘Çanakkaleli Melahat’tı. Avcılar civarında icra-ı sanat eylerdi. Şehrin diğer bölümünü kontrol ederdi. Lüks Nermin kadar popüler değildi. Koruması da sınırlıydı. Yüksek bürokrasiye ve yabancı devlet adamlarına arada sırada hizmet verirdi/sunardı. Avcılar’da duvarları somaki mermer kaplı mutantan köşkte otururdu. Rivayete bakılırsa, parasını ve muhasebe kayıtlarını malikânesinde tutardı/saklardı. Polis baskınından yaka silkerdi. Yeterli masuniyet/dokunulmazlık temin edememekten şikâyetçiydi. Rakibesini kıskanır, sıkça ağzını bozar ve ‘diline geleni sakınmaz’dı!
Kayıtlara geçen diğer 2 ‘kadın ..ezevenk’: Naciye ve Mefkûre’ydi.
‘Haramın binası olmaz’dı! ‘Diplomatik birleşme evi’nin sahibi Lüks Nermin, hiç ummadığı anda yerle yeksan oluverdi. Bütün desteğini yitirdi, dünkü dostları bir gün sonra ‘düşman kesildi’! Her şey Endonezya Devlet Başkanı Ahmet Sukarno’nun Ankara’dan İstanbul’a gelmesi ve ‘felekten bir gece geçirme’ isteğini ‘vazifeşinas bürokratlar’a ilet(tir)mesiyle başladı.
- Sukarno Politikaya Girdikten Sonra Ülkenin En Zengin Adamı Oldu… -
Sukarno, Cava’nın Surabaya şehrinde - 1901’de! - doğdu. İnşaat mühendisliği eğitimi aldı ve milliyetperver fikriyata sahipti. 1927’de Endonezya Millî Partisi’ni kurdu ve Hollanda’nın sömürge yönetimine karşı bağımsızlık hareketini örgütledi. Diğer parti yöneticileriyle birlikte tutuklandı. 1929 ile 1932 arasında hapis yattı. Flores adasına sürgüne gönderildi. Sağın en ucundan solun en kırmızısına kadar her politik ekiple/oluşumla bağlantı kurdu, işbirliğine girdi. İkinci Büyük Savaş’ın ardından yeni kurulan Endonezya Cumhuriyeti’nin ilk Devlet Başkanlığı’na seçildi. 60’lı yılların başına kadar ‘ulusal kahraman’ kabul edildi. Aileden fakirdi - Babası köy öğretmeniydi! - ama siyasette iyice varsıllaştı. Bir siyasi gözlemciye göre, ‘Endonezya’nın yarısının sahibi’ydi.
Ülkenin 2. büyük siyasi oluşumu Komünist Parti ile sıkı/samimi ilişkiler içine girdi. Ülkesindeki Batılı şirketlere, IMF’ye ve Dünya Bankası’na açıktan muhalefet yaptı. Yüksek enflasyonun, işsizliğin ve fakirliğin sebebi olarak ‘yabancı sermaye’ ve ‘yabancı şirketleri’ gösterdi. IMF’nin önerdiği ekonomik tedbirleri almaktan kaçındı. 30 Eylül 1965’de, askerler ve komünistlerin düzenlediği bir ayaklanma ile yönetimden uzaklaştırıldı. Ordunun 6 generali komünistler tarafından kaçırılıp öldürüldü. General Suharto canını zor kurtardı. ABD ve CIA’nin desteklediği, Amerikan yanlısı karşı darbe ile Marksistleri devirdi. General Suharto, ABD’nin lojistik ve istihbarat desteği ile ‘kızıl avı’ başlattı. Askerleri ve güvendiği milliyetçi milisleri, solcu/komünist avına gönderdi. Batı basınına yansıyan haberlere göre, Suharto’nun infaz görevlileri ‘dini eğitim almış’ öğrencilerdi. Bir ay içerisinde 500 bin ila 1 milyon kişi öldürüldü. Doğu Java’da dere ve nehirler cesetlerle dolup taştı. Su yoluyla yapılan taşımacılık yer yer kesildi.
Ahmet Sukarno, görevden düşürüldükten sonra ömrünün sonuna kadar evinde göz hapsinde tutuldu.
- Sukarno, Ankara Palas’ta Konuk Edildi… -
Sukarno, 1959 Nisan’ının son haftasında, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın resmi konuğuydu. 28 Nisan Salı günü Ankara’ya geldi. Ankara Palas’ın - Devlet Misafirhanesi şeklinde kullanılırdı! - ilk katı konuk devlet başkanı ve resmi heyetine ayrıldı. Endonezya’nın Kurucu Devlet Başkanı Sukarno diplomatik sıkıntı yaratabilecek bazı istekler de sıralardı. ‘Yalnız uyuyamazdı! Güzel kadının arkadaşlığına ihtiyaç hissederdi!’ Sukarno’nun alışkanlığı Türk diplomatları ‘lisan-ı münasip’ ile anlatıldı ve ricada bulunuldu.
‘Diplomatik talep’ Ankaralı bazı gazeteciler tarafından da öğrenildi. Ünlü bir rakkaseye durum iletilmiş ve ‘diplomatik görevi’ - nezaketle! - tevdi edilmişti. Ama lâtif hatun beklenmedik tepki gösterdi. Hemen reddetti. Sonra da tanıdığı birkaç gazeteciden yardım istedi. İnandırıcı bir bahane ile sıyrılmayı düşündü. Ağlıyordu, yalvarıyordu, dansözlük yapabilirdi ama tanımadığı/sevmediği adamla ‘geceyi geçiremez’di. Ahlakî yapısı izin vermezdi.
Ünlü dansöz, ‘apandisit patlaması’ teşhisiyle hastaneye yatırıldı. Acil ameliyata alınacağından geceyi de doktor kontrolünde geçirecekti. Ameliyat sonrası da hasta koğuşunda tutulacaktı.
- Rahmetli Güngör Yerdeş’in Anıları Önemli… -
Adayın ani/beklenmedik hastalığı, misafir heyete duyuruldu. Ankara’da ‘tatlı kaçamak’ ihtimali ortadan kalkmıştı. Ahmet Sukarno, Ankara Palas’taki lüks süitinde geceyi tek başına geçirdi. Ertesi günün sabahında da, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve kalabalık bir heyet tarafından Esenboğa Havaalanı’ndan İstanbul’a yolcu edildi.
Ankara’nın ünlü gazetecilerinden - rahmetli! - Güngör Yerdeş anılarını kitaplaştırmasa, Sukarno’nun başkent macerasının detaylarını öğrenilemeyecekti.
Endonezya’nın Kurucu Devlet Başkanı Ahmet Sukarno, İstanbul’da Ankara’dan daha lüks şartlarda konuk edildi. Dolmabahçe Sarayı misafirlerin hizmetine tahsis edildi. İstanbul’daki yetkililere de Sukarno hakkında yeterli genişlikte ‘kişisel bilgi notu’ verilmişti. Nasıl ‘memnun kalacağı/edileceği’ hakkında da ‘mufassal anekdot’ vardı. ‘Cins-i latif düşkünlüğü’ vurgulaması da - mutlaka! - yapılmıştı.
Ankara’da ‘boşa çıka(rıla)n hamle’den de bahsedilmiş miydi?
- İstanbul’da Lüks Nermin’e Müracaat Edildi… -
Hemen ‘seksüel prodüktör’/’diplomatik mama’ Lüks Nermin ile bağlantı kuruldu. En gözde, en güzel, en görkemli kızını ‘devlet görevi için’ hazırlaması tembih edildi. Magazin basınının önemli ismi - rahmetli! - Şemsi Sılkım’ın iddiasına göre, Lüks Nermin’in Sukarno’ya sunduğu/’ikram ettiği’ dilber, döneminin çok ünlü film yıldızıydı. Çok güzeldi, pek ünlüydü, önemli filmlerin değişmeyen hanım ismiydi. Gazetelerin, dergilerin magazin sayfalarında her gün boy boy resimleri ve haberleri yayınlanırdı. Böylece hem şöhreti hem ücreti artardı. Ve konuk Cumhurbaşkanı’nın ‘gönlünü yaptı’!
Sılkım’ın yazdıklarına bakılırsa, misafir kral ya da devlet başkanı, geceden memnun kalırsa, cömertliğini gösterirdi. ‘Tek gecelik evdeş’ini ülkesine davet ede(bili)rdi. Ya da çantalar dolusu dolar ya da mücevher hediye ede(bili)rdi. Hizmetine sunulan bürokratlara/ yetkililere de ‘dolgun harçlık’ öderdi.
Lüks Nermin de memnuniyetten kendi ‘dolgun pay’ını alırsa, ‘seksüel işçi’nin kredisi çoğalırdı. Nermin Palas’taki itibarı/statüsü yükselirdi.
Sukarno, ‘jest sever görevliler’in getirdiği nazeninden memnun kaldı. Dolmabahçe’nin leb-i derya manzarasından da çok etkilendi. İstanbul ziyaretini bir gün uzattı. Bin bir gece masalını andıran rüyasını bir kere daha yaşadı. Yeşilköy’den Varşova’ya giderken memnuniyeti yüzünden okunu(yo)rdu. Boğaziçi’nin yosun kokulu bol oksijeni adeta gençlik aşısı yapmıştı.
- Programı Yapan Diplomatlar ‘Teşekkür Mektubu’ Bekledi… -
Misafir devlet yöneticisi ülkesine dönünce, hoşnutluğunu bildiren, teşekkür eden mektup yazar ve gönül alırdı. Dönemin basını ve magazin yazarlarına göre, beklenen ‘övgü mektubu’ yerine sitem dolu ‘sövgü namesi’ geldi. Endonezya’nın Ankara Büyükelçisi, ‘kıymetli’ başkanlarının gecelik zevk kaçamağının çok pahalıya patladığını, Sukarno’nun ‘belsoğukluğu’na yakalandığını bildirdi. Lüks Nermin’in konuk başkana sunduğu hatun hastalıklıydı ve partnerine de bulaştırmıştı. Ahmet Sukarno’nun başına gelen ‘beklenmedik kaza’ (!) affedilemezdi. Suçlular cezalandırılmalı ve ‘mağdur mağrur’dan özür dilenmeliydi. Sılkım’ın notlarına göre olay dünya basınında da yer aldı. Sukarno’nun ülkesindeki prestiji zedelendi.
Lüks Nermin ve avanesi için özel ekipler oluşturuldu. Sırtını yasladığı duvar yıkılınca, saltanatı da tarumar oldu. Bütün çalışanları toplanıp ‘zührevi hastalıklar servisi’ne götürüldü. 5 katlı ‘turistik/diplomatik birleşme evi’ mühürlendi. Patroniçenin bütün adresleri inceden inceye arandı, ‘dişe dokunur’ bilgi ve belge bulunmasına çalışıldı. Ama gelinen nokta fiyaskoydu. Lüks Nermin, ‘muhabbet tellallığı’ndan değil de ‘izinsiz döviz bulundurmak’tan mahkeme karşısına çıkarılabildi. Basında yayınlanan haberlere göre, yatak odasından bir valiz dolusu - Bir başka sava göre el çantası dolusu! - ABD doları çıkmıştı.
Suç delillerini, bilgi notlarını, kalantor müşterilerinin listesini koruyabilmiş miydi?
- Lüks Nermin, 1960 Darbesi’nden Sonra Hapisten Çıktı… -
‘Sosyetik kadın ..ezevenk’, tezgahının bozulmasının, dokunulmazlığının kaldırılmasının intikamını ağır şekilde çıkardı. 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden sonra serbest bırakıldı.
Bir basın toplantısı düzenleyip - 31 Mayıs 1960’da özgür kalmasından hemen sonra! - İstanbul’u ziyaret eden devlet başkanları, başbakanlar ve bakanlara sunduğu hizmetleri sıraladı. Lüks Nermin’in iddiası dikkate alınırsa, Ürdün Kralı Hüseyin de ağırlanan ‘devletlû misafirler/müşteriler’ (!) arasındaydı. ‘İstanbul’u idare eden eşhasa yıllarca servis sunmuştu. Yabancı devlet reislerinin ağırlanması görevleri arasındaydı.’ İddiasına/beyanına göre, ‘devletin örtülü ödeneği’nden yabancı konukların masraflarının karşılanması için bir bütçe bile ayrılmıştı. ‘
Yassı Ada Mahkemeleri başlayınca tanıklığa müracaat etti. Gazete manşetlerini günlerce meşgul edecek bilgiler ve isimler açıkladı. Yalnızca seçkin insanlar için değil, devleti için de ‘can siperhane’ çalışmıştı. Maddi hakları ödense de manevi alacağı hâlâ ortadaydı.
Lüks Nermin mesleğini sürdürdü. Boğaz’da ‘Lüks Pansiyon’ adlı işyerini yönetti. Adına en son 1981’de bir gazete haberinde rastlandı. ’70 Yaşındaki Kadın Satıcısına Baskın!’ başlığı ile tek sütunluk havadise konu edildi/değer görüldü.
Türkiye fuhuş tarihinin önemli duraklarından/ikonlarından Lüks Nermin’in sonu da Türk filmlerindeki ‘kötü kadınlar’ın akıbetinin benzeriydi/aynısıydı. 1980’li yıllarda tanınmayacak haldeydi, el açarak/dilenerek karnını doyurabiliyordu. Kendisini hatırlayan gazetecinin röportaj isteğini geri çevirmiş, eline sıkıştırdığı yemek parasını da kabul etmemişti.
Usta gazeteci Doğan Katırcıoğlu, ‘Olur Böyle Vakalar’ adlı kitabında Lüks Nermin’i ve ‘Sukarno Olayı’nı çok geniş/detaylı şekilde anlattı. Diplomatik kriz yaratan ‘sermaye’nin adını bile saklamadı.
Ali Hikmet İnce