Süleyman Turan; çok yönlü sanatçıydı. Sinemada film çekti; tiyatro sahnesinde toz yuttu; mizah dergilerinde karikatür(ler) yayınladı; film afişleri yaptı; günlük resimli romanlar çizdi; sinema film senaryoları yazdı; kısaca hayatı boyunca - gözünü kapayıncaya kadar! - çalıştı… Hep ter döktü; rızkının/ekmeğinin peşinden koştu.
Turan; ‘İstanbul beyefendisi’ydi. Kadıköy’ün yerlisiydi; Salacak’ın hayranıydı. Denize düşkündü; yaz aylarında aşk derecesinde bağlandığı Kalamış’tan ayrılmazdı. Eski kayıkhanenin müdavimiydi. Yelkenciydi: Küçük teknesiyle Marmara’nın mavi sularında süzülmeye bayılırdı.
‘‘Hayatı roman gibiydi!’; ‘dolu dolu yaşadı!’’ den(ilebil)ecek insanlardandı. Kıt imkânlarına karşın dünyanın tamama yakınını dolaştı. Macera tutkusundan ötürü, Kore’de savaşan Türk Tugayı’na - gönüllü! - katıldı. Korkusuzdu; ama gaddar değildi. Hayatı ciddiye almaz görünse de; aksine her sorumluluğun farkındaydı; dostlarının en vefalı destekçisiydi/dayanağıydı.
- Süleyman Turan; Sinemamızın En Başarılı 2. Adamlarındandı… -
Hayatında çizdiği/benimsediği rolü, sinemaya da taşıdı. Film(ler)deki ‘esas oğlan’ın en sadık, en samimi, en can dostuydu. Tiplemeleriyle Yeşilçam’ın en başarılı 2. adamları arasına girdi. Pek çok başrol oyuncusundan daha fazla beğenildi; tanındı; saygı duyuldu.
Süleyman Turan (Başturan!); ailesine bağlıydı; mutluluğu evinde ara(yan)dı; adı dedikoduya veya sansasyonel olay(lar)a karışmadı. İş saatlerinden geri kalan zamanını yuvasında, karısı ve kızının yanında geçir(ir)di. Dışarıda yalnız görülme(z)di. Karısı ve sevgili kızı, kendisine eşlik ederdi. 3 kişilik Turan Ailesi; mutluluğu kendi aralarında/birbirleriyle paylaştı/bölüştü.
Turan; kendini bildiği/tanıdığı andan beri ‘hayat kavgası/kaygısı’nın içindeydi. Yeşilçam’ın getirdiği şöhreti ne paraya, ne de günü birlik kaçamak sevdalara çevirdi. Şöhretinin zirvesindeyken evlendi; baba olmayı tercih etti. Kadınlarla arası iyi değildi; Turan; ‘âşık olun(a)mayacak adamlar sınıfı’ndandı. Güvenilirdi; iyi sır tutardı; ama günü birlik âşk ilişkisine girmezdi. Aşk arayan kadınların ilk tercihi her zaman ‘jön prömiye’lerdi.
Süleyman Turan; İstanbullu’ydu. 19 Kasım 1936’da Kadıköy’de doğdu. Kendisini, ‘Suadiyeli!’ diye tanıttı. İlk ve ortaokulu da Kadıköy’de okudu. Tarihî Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdi. İzzet Günay sınıf arkadaşıydı. Göksel Arsoy da aynı lisenin öğrencisiydi. Kader birliği yapacağı, ünlü sinema oyuncusu Tunç Oral sıra arkadaşıydı. Oral’ın lakabı, ‘Çakır’dı. Turan’ın anlatımına göre; gençlik/delikanlılık dönemlerinde bazı renkli maceralar yaşadılar.
- Lise Sıralarında Karikatür Çizmeye, Harçlığını Kazanmaya Başladı… -
Turan’ın el yazısı, çizgisi ve deseni çok güzeldi. Lisenin son yıllarında desen, karikatür çizerek harçlığını çıkar(ır)dı. Sinemamızın en çok film senaryosu yazmış, ünlü senaristi Safa Önal’ın yönettiği dergilerde resimleri, desenleri, karikatürleri yayınlan(ır)dı. Yelpaze’nin koleksiyonları Turan’ın eserleriyle doluydu.
Kitap kapaklarına, film afişlerine de hayat verdi.
Lise mezunları; ‘yedek subaylık’ hakkına sahipti. Askere gidecekti; - gönüllü! - Kore’deki Türk Tugayı’na katıldı. İyi derecede, hatasız, aksanlı İngilizce konuşurdu. Tercümanlık yapacaktı; birliğimizde yabancı dil bilen subaylara şiddetle ihtiyaç duyuluyordu. Halit Refiğ gibi sinema adamları, Refik Erduran gibi yazarlar da ‘mütercim’ sınıfından Kore’ye gidecekti.
Turan; Japonya’da kendini gösterdi; askerimizin moralini yükseltecek sosyal faaliyetlere de girişti. Kore’de ABD’nin yanında savaşan ülkelerin askerleri için Japonya’da yetenek yarışması düzenlendi. Turan’ın arkadaşlarıyla birlikte yazdığı; tek başına oynadığı skeç birincilik kazandı. Sahnedeki ilk denemesinda başarılıydı.
- Japonya’da Bir Barda Çekilen Kısa Filmde İlk Figüranlık Denemesini… -
Tatil günlerini iyi değerlendirdi: Hızlı, maceralı, heyecanlı anlar yaşadı. Savaştan yeni çıkan Tokyo’da hayat ucuzdu. Eğlencenin her türü neredeyse bedavaya gelirdi. Crown adlı gece kulübünün devamlı müşterisiydi. Kulüpte çekilen kısa metrajlı filmde figüranlık önerisini kabul etti.
Terhisinden sonra birliği ile Türkiye’ye dönmedi. Parasız ya da az para harcayarak dünyayı dolaşacaktı. Az konuşarak; ama sempatik görünerek başarabileceğine inandı. Japonya’dan Amerika’ya, Almanya’dan Mısır’a kadar neredeyse dünyanın tamamını gezdi. İngilizce bilmesi önünü açtı. Unutamadığı başka bir olayı da Hawaii’de yaşadı. Gecikince, bineceği uçağı kaçırdı. Bileti değiştirildi; beklemesi gerekti. Ama aldığı haberle sarsıldı: Yetişemediği uçak; Büyük Okyanus üzerinde düştü; yolcuların tamamı hayatlarını yitirdi. Hayatta kaldığına sevinemedi.
Türkiye’ye dönünce çevirmenlik yaptı: Amerikan Yardım Heyeti’nde çalıştı. Bir yandan da karikatür çizmeyi, desen yapmayı sürdürdü. Dönemin en ünlü mizah dergisi Akbaba’nın sayfalarında yerini sağlamlaştırdı.
Yüksek öğrenimini, İstanbul Üniversitesi’nin İngiliz Filolojisi Bölümü’nde sürdürmeye çalıştı. Ama tamamlayamadı; maddi sıkıntıdaydı; para kazanma çabaları, eğitimini engelledi. 3. sınıfta kaydını dondurdu.
Tiyatro ile de dostluğunu/yakınlığını hep önemsedi. Saim Alpago’nun sahipliğindeki Alpago Tiyatrosu’nun oyuncusu Gürdal Onur yakın arkadaşıydı. Selim Naşit, Altan Karındaş, Erdal Sıcak, Üner İlsever ve Tülin Oral gibi sevilen/bilinen sanatçılar kadrodaydı. Her akşam tiyatronun kulisine gelip hazırlığı ve sonra da oyunu izlerdi. Çok geçmeden de bütün senaryoyu ezberlerdi. Bir gün, Selim Naşit tiyatroya gelmedi; rolü de boşa çıktı. Tiyatro sahibi Saim Alpago; Süleyman Turan’ı sahneye itti ve ilk rolünü oynamaya zorladı.
- Tiyatroda da Baş Rolde Oynadı… -
Turan istikrarlıydı; zorluklar karşısında gerilemezdi. Tiyatroda da başarı sağladı: 1962’de, aynı tiyatroda sahneye konulan, - Cevat Fehmi Başkut’un eseri! - Harput’ta Bir Amerikalı’da başrole çıktı.
1963 yılında şansı dönecekti. Dönemin etkin magazin dergisi SES’in düzenlediği Sinema Artisti Yarışmasına katıldı. Müracaat ederken; ‘Sinemaya girecek gençlere doğru, dürüst, nezih bir yol açıyorsunuz!’ mealinde not yazdı. Finale kaldı. Erkeklerde Ediz Hun, hanımlarda Ajda Pekkan birinci seçildi. Ama çiziktirdiği küçük not kaderini belirledi: Kemal Film’in sahibi Osman Seden’in eline geçti. Seden; Süleyman Turan’ı sinemaya kazandırdı; Sayın Bayan’da ilk küçük rolünü verdi. Filmin önemli oyuncuları: Türkan Şoray, Gülistan Güzey, Tamer Yiğit, Mümtaz Ener, Hulusi Kentmen, Öztürk Serengil ve Ayten Çankaya’ydı. Yönetmen Mehmet Dinler’di.
Kemal Film’in yapım görevlisi Adnan İrkut; Süleyman Özturan’ın soyadını kısalttı; Turan yaptı. Önerisine/fikrine göre; adının yeni hali sinema seyircisinin aklında daha kolay kalabilecekti.
Sonraki filmi, Koçum Benim’de rolü uzundu. Kemal Film’in yapımında, Fatma Girik, Ajda Pekkan, Efgan Efekan, Mürüvvet Sim, Nubar Terziyan, Öztürk Serengil… vb. gibi dönemin en tanınmış sanatçıları oynadı. Senarist ve reijisör: Osman Seden’di.
1966’da dünya evine girdi; hayatını Canan Öncü ile birleştirdi. 17 Temmuz 1967’de de biricik kızı Beliz’i kucağına aldı. Ailesi; hayatının merkeziydi. 3 kişi, yıllarca mutluluk tablosu çizdi.
- Bütün Ödüllerini Antalya Film Festivalleri’nde Kazandı… -
1970 yapımı Dikkat Kan Aranıyor filmindeki ilk ve son başrolünde Ekrem Bora’nın karşısındaydı. Hastaneden kaçan deliyi canlandırdı. Filmin yönetmeni Temel Gürsu, senaristi Sadık Şendil, yapımcısı Ertem Eğilmez/Nahit Ataman’dı. Diğer rollerde Semra Sar, Münir Özkul, Ayşe Emel Mesçi, Yavuz Selekman göründü.
Beyaz perdedeki ilk ödülünü, 9. Antalya Film Festivali’nde kazandı. Başrolünde Yılmaz Güney’in oynadığı Yarın Son Gündür ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’ne değer bulundu. Bir yıl sonra, 1972’de, yine aynı festivalde, Güllü ile 2. defa aynı mükâfatı kazandı.
Antalya; Süleyman Turan’ı çok sevdi. 2003 yılında, 40. Antalya Film Festivali’nde Yaşam Boyu Onur Ödülü’nün sahibi oldu.
Süleyman Turan’ın son uzun metrajlı filmi: 2009 yapımı, Cemal Şan’ın yönettiği Sonsuz’du.
3 sinema filmi senaryosu yazdı: Sevgili Dayım (1977), Baş Belası (1982), Dönme Dolap (1983)… Zeki Alasya/Metin Akpınar ikilisinin çektiği komedi dizisi Zeki-Metince’nin bazı parodilerini de kaleme aldı.
1970’li yıllarda Türk sinemasının içine girdiği seks filmleri furyasından etkilendi. Ayağını beyaz perdeden çekti. Karikatüre, çizgi romana ağırlık verdi. Senaryolarını yazıp çizdiği resimli roman dizileriyle hayatını kazandı. Akşam’da 15 yıl, Sabah’ta 15 yıl mesai harcadı; evine ekmek götürdü.
Hafta sonlarında, Veli Efendi Hipodromu’nda at yarışı biletleri sattı.
Kütüphanesinde çok zengin sinema ve tiyatro eserleri bulunurdu. İngilizce yayınları izlemeye özen gösterirdi.
Son yıllarında, Kadıköy’deki evinde yalnızdı. Biricik kızı Beliz; babasının yanına gün aşırı gelirdi; yemeğini pişirir, temizliğine yardım ederdi.
Ali Hikmet İnce