Gökyüzünde Süzülen İlk Türk Kadın Pilot

Bedriye Tahir Gökmen Hanım, havacılığa gönül veren, pilotluk sevdası ile yanan binlerce Türk kızının örnek aldığı, arkasından yürüdüğü tarihî kişiydi. Kıt kanaat yaşantıya rıza gösterip, hayalini gerçekleştirmeye çalıştı. Zorlukları bir bir aştı, eğitimini başarıyla tamamladı ama brövesine kavuşamadı. ‘Solo uçuş yapan ilk Türk kadın pilot’ unvanını kazanmakla yetindi.

Gökyüzünde Süzülen İlk Türk Kadın Pilot

Bedriye Tahir Hanım, tarihe geçen ilk Türk kadın pilottu. İstanbul doğumlu, orta halli, bekâr bir hanımdı. Türk sivil havacılığının en önemli ismi Vecihi Hürkuş’un hayranıydı. Sonradan öğrencisi olma şansını da yakaladı. Hürkuş ile ilgili haberleri okur, saklardı. Türk havacıları ile - yayınlanmış! - her türlü bilgiye sahipti. Gökyüzünde süzülen çelik şahinler hakkında uzman sayılabilecek teknik bilgi birikimine vakıftı. Gönlü ‘pilotluk sevdası’ya doluydu. 

Bir rivayete göre memurdu. Bir başka bilgiye göre de büyük bir şirkette muhasebe elemanıydı. Ama idealindeki meslek: ‘Pilotluk’tu ve bulutlar arasında vals yapar gibi uçup gözlerden kaybolmaktı.

- Göklerde Süzülen İlk Türk Hanımı… -

Hırslıydı. Kafasına soktuğu fikri gerçekleştirmek için bütün gücünü/imkânını ortaya koyardı. İdealindeki meslekte hep erkekler öndeydi. Şimdiye kadar - Mayıs 1932! - hiçbir Türk kızının uçak kullandığı duyulmamıştı/görülmemişti. Pilot brövesini takıp, tayyaresini uçuran Türk hanımına denk gelinmemişti. Belki de düşündüğü/idealindeki işe şimdiye kadar hiçbir hemcinsi cesaret edememişti.

‘Göklerde süzülen ilk Türk kadını olacaktı ve parmakla gösterilecekti.’ Nitekim eğitimini tamamladıktan hemen sonra kendisiyle görüşen İngiliz gazetecinin yazdıkları ilgi çekiciydi: ‘Türkler, diğer milletlerden önce, kadının büyük/üstün gücünü ve kabiliyetini gökyüzünde de gösteriyor!’

Bedriye Tahir, bir Türk gazeteciye verdiği röportajda duygularını anlattı. Ona göre, ‘Tayyarecilik tatlı, cazip ve ayrılması gayri mümkün meslekti. Bağlanan bir daha asla kopamazdı. Ülküsü/emeli: Usta/başarılı tayyareci olmak, Türk kadının her sahada diğer memleketlerin hanımlardan geri kalmadığını göstermekti. İlk hedefi de: Ülkede tayyareciliğin tanınması ve sevilmesi için durmaksızın çalışmaktı.’

- Hayatında Annesinden Başka Kimsesi Yoktu… -

Bedriye Hanım, 1932’de, İstanbul Kalamış’taki Vecihi Sivil Havacılık Okulu’na başvurdu. 30’lu yaşlarının başındaydı. Heyecanlıydı ve hayatının mesleği için alacağı eğitime ilk adımı atıyordu. - Bekârdı, evlenme zamanı geldiği halde bir yuva kuramamıştı! - Biricik annesinin desteği ve duası da arkasındaydı. Mektebin kapısından girdiğinde herkesi şaşırttı. Okula kayıt yaptıranların/kursiyer adaylarının tamamı erkekti. Şimdiye kadar hiçbir hanım bırakın mektebe yazılmayı, bahçeden içeriye dahi sokulmamıştı. Vecihi Hürkuş, Bedriye Tahir Gökmen’i karşısında görünce gözlerine inanamadı. Demek ki çalışmaları hanımlara kadar erişmiş ve cesaret vermişti. ‘Hedefine ulaştıracak merdivenin basamaklarını çıktığına bir kez daha kanaat getirdi.’ İlk hanım kursiyerinin kaydını kendi eliyle yaptı. Birinci taksit tutarı 1.000 lirayı dikkatle saydı ve makbuzu titizlikle kesti. Broşüre bakılırsa, ‘okulun yıllık ücreti 10 aylık eşit paylara bölünmüştü.’

Bedriye Tahir Gökmen, zengin değildi, fakat çok gayretli ve çalışkandı. Maaşının tamamına ailesinin kira gelirinin bir kısmını ekleyerek taksitlerini ödeyebilecekti. Haftanın 7 günü - en az! - 18 saat ayaktaydı. Sabahları 05.30’da okula gelen ilk öğrenciydi. 08.30’a kadar dersleri izler, uçuş eğitimine kalır ve sonra işine yetişirdi. Hafta sonlarında bütün zamanını ‘kutsal mekânım’ dediği Hürkuş Sivil Havacılık Okulu’nda geçirirdi. Sınıf/okul arkadaşları arasındaki adı ‘Bedriye Bacı’ idi. ‘Bütün talebe birbirini kardeşi sayardı ve son derece saygılı davranırdı.’ 

İstiklal Savaşı’nda aynı cephede omuz omuza verip düşmana karşı savaşan Türk insanı, ‘eğitim davası’nda da aynı dayanışma ruhu içindeydi.

- Türk Kızlarının Rol Modeliydi… -

‘Kanatlılar’ adlı derginin yazarlarından İffet Halim’in satırlarına bakılırsa, Bedriye Tahir Hanım, kendisini Türk kadının yükselişine adamıştı. Hemcinslerine rol modellik yapabilmenin gayreti ve uğraşındaydı. Daha ilk yaşlarında hedefini seçmişti. ‘Çocukluğunda kuşların uçuşlarını, kanat çırpışlarını, dönüşlerini büyük dikkatle seyrederdi. İzlemekten büyük zevk alırdı.’

İffet Halim Hanım’ın satırlarından anlaşıldığına göre, Bedriye Tahir ile röportaj mektupla yapılmıştı. Muhabir, Vecihi Hürkuş aracılığıyla sorularını iletmişti. Cevaplar da aynı şekilde kendisine ulaşmıştı. Hürkuş’a sunduğu katkıdan ötürü teşekkür de edilmişti. - Vecihi Bey, okulundan yetişen ve Türk Havacılık Tarihi’ne geçen kıymetli öğrencisini hep el üstünde tutacaktı! -

‘Çocukluk özlemi’ni dile getiren cümleler Bedriye Hanım’a aitti:‘Tayyareleri seyrederken tatlı bir heyecan duyardım. ‘Bu insanlar ne kadar şanslı, ne kadar mesut,’ diye imrenirdim. ‘Ben de böyle uçabilsem,’ diye hayal kurardım.’

- Bedriye Hanım Aynı Zamanda ‘İlk Türk Kadın Paraşütçü’ydü… -

‘Bedriye Tahir Hanım, paraşütle atlamayı düşündüğünde, ürperirdi ve içini tarif etmekte zorlandığı bir korku halesi sarardı. Ama ilk atlayışından sonra ürkeklikten kurtulmayı başardı.’

‘Türkiye’nin ilk erkek paraşütçüsü’ kabul edilen Abdurrahman Türkkuşu da öğretmenleri arasındaydı. İlk atlayışını da onun nezaretinde yapmıştı. Abdurrahman Bey, 21 Haziran 1934’te, 2525 sayılı  Soyadı Kanunu çıkınca kendisine için Türkkuşu’nu almıştı. Bedriye Tahir Bacı içinse Gökmen’i önermişti. - Başka bir bilgiye göre, Mustafa Kemal Paşa’nın önerisiyle Türkkuşu soyadını almıştı! - Başarılı öğrencisi, hocasının teklifini kabul etti ve soyadını nüfusuna kaydettirdi.

Abdurrahman Bey, aynı Vecdi Hürkuş gibi ‘havacılık için doğmuş’tu. Rusya’da pilotluk ve paraşütçülük eğitimi görmüştü. Bildiklerini öğretmek için idealist arkadaşının okulunda görev almıştı. Hürkuş Sivil Havacılık Okulu’nun sacayaklarındandı. Bütün öğrencilerin ‘ağabey’iydi. Derslerinde titizdi, bildiklerini/tecrübesini aktarırken son derece disiplinliydi. 

Abdurrahman Türkkuşu, adını tarihe yazdıracak beceriye ve girişimci ruha sahipti. 3 Mayıs 1935’de, Atatürk’ün destek ve direktifiyle Ankara’da Türk Hava Kurumu’nun bünyesinde faaliyete geçirilen Türkkuşu’nun Paraşüt Okulu’nun ilk müdürü ve öğretmeniydi. Türkkuşu’nda önce Planör Okulu, ardından da Paraşüt Okulu açıldı. 

- THK, Türk Havacılığında Çığır Açtı… -

1936’da da Tayyare Okulu ile motorlu uçak eğitimi veren kurum çalışmalarına başladı. Türk Hava Kuvvetleri’nin askeri pilot ihtiyacı karşılanmaya çalışıldı. ‘Dünyanın ilk kadın savaş pilotu’ kabul edilen Sabiha Gökçen Hanım da Tayyare Okulu’nun ilk talebelerindendi. Yine bir dünya rekoru sahibi, pilot Emrullah Ali Yıldız da, Türkkuşu Planör Okulu mensubuydu. Pilot Yıldız, 12 Haziran 1938’de 14 saat 20 dakika süren bir uçuş gerçekleştirdi ve büyük başarıya imzasını attı.

Bedriye Hanım, dişini sıktı, şartlarını zorladı ve eğitimini hiç aksatmadan tamamladı. Ağustos 1933’e gelinceye kadar bazı olumsuz tavırlarla da karşılaştı. Okul ile işyeri arasında mekik dokuması, kararlı tavrı bazı çalışma arkadaşlarını rahatsız etti/kıskanmalarına sebep oldu. İşi ile okulu arasında tercih yapmaya zorlandı. O günün gazetelerinde yayınlanan haberlere göre, ‘Ya memur ol, ya da pilot!’ baskısı altında çok zor günler yaşadı. Günümüz tabiriyle Bedriye Hanım’a ‘mobbing’ uygulandı! Hatta direncini kırmak için ceza dahi verildi: Maaşından kesinti yapıldı. Son aşamada da işini kaybedebileceği hatırlatıldı. Ama Türk kızı mağlup edilemedi. Bizzat Vecihi Hürkuş ve Türk Hava Kurumu İstanbul Şubesi yetkilileri devreye girdi. Hanım pilot adayına arka çıkıldı, yalnız olmadığı gösterildi ve işinde kalması sağlandı. Şirketten kovulsa, maaşı kesilecek ve hayatını adadığı eğitimi yarıda kalacaktı. Evine ekmek götürmesi dahi tehlikeye girecekti.

- Bütün Zorluklara Karşın Bildiği Yolda Yürüdü… -

Bedriye Tahir Hanım, özel hayatında rutin haline gelen zorluklara karşın yüzünü güldüren, çabasına sahip çıkan, gayretine övgüler sıralayan kişilerle de karşılaşacaktı. Havacılık ve Spor dergisinin - 15 günde bir neşredilirdi! - 15 Kasım 1933 tarihli nüshasında kendisiyle yapılan, ‘Bedriye Gökmen Bacı’ başlıklı, Gündüz Artam imzalı bir röportaj yayınlandı. ‘Şu temiz bakışlı, berrak gülümseyişli, dimdik duran, kimsenin önünde eğilmeyen kıza dikkat ediniz,’ deniliyordu. ‘Bu hanımefendi, göklerinin zirvesinde sınavını başarıyla vermiş ve tam not almış Türk kızıdır. Hafifçe yana yatırdığı şapkası nasıl da yakışmış…’

Bedriye Tahir (Gökmen) Hanım, eğitimi süresince yerli ve yabancı gazetecilerin ilgisini çekti. Öğretmeni Vecihi Hürkuş kadar popüler oldu. 

- Ve Beklenmeyen Son… - 

Türkiye’nin ilk kadın pilotu, 1933 yılının son aylarında yalnız başına - yanında uçuş öğretmeni bulunmaksızın! - uçak kullanmaya başladı. Kurs süresince 246 uçuş gerçekleştirdiği kayıtlara geçti. Ama bröve sınavında beklemediği sonla karşılaştı. Okuldan mezun edilen kursiyerler son bir kez de Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nca gönderilen komisyon tarafından sınava alınacaktı. Ağustos 1934’de, adı geçen heyet okula geldi. Bröveyi hak edenlerin kısa süreli uçuş yapmaları istendi. Okulun tek faal uçağı, birkaç gün önce Kalamış Koyu’nda düşmüştü. Havacılık tabiriyle ‘kırıma uğramış’tı. Araç yokluğundan imtihan gerçekleş(tirile)medi. Heyet geri döndü. Okulun sahibi Hürkuş’un ısrarlı davetleri sonuç vermedi. Bedriye Tahir Hanım’ın da aralarında bulunduğu, eğitimlerini üstün başarıyla tamamlayan 6 kişilik grup kapanmak zorunda bırakılan mektebin son öğrencileriydi. Bröve takamadılar; diploma/uçuş lisansı da alamadılar. 

Bedriye Tahir Gökmen Hanım’ın sonraki yıllarına ilişkin başkaca hiçbir bilgiye ulaşılamadı.  Yerli ve yabancı meslektaşlarımızın yazdıkları ve birkaç resmi hatırasının tarihe naklini sağlayabildi. 

‘İlk Türk Kadın Pilot ve Parüşütçü’ Bedriye Tahir Gökmen Hanım’ın anısına büstü veya heykeli dikilebilirdi. Adı önemli bir kuruma verilebilirdi. Ama her zamanki gibi davranıldı: Ya düşünülmedi ya ismi unutuldu ya da görmezden gelindi. 

Oysa milletler kahramanlarıyla var olurdu!

4 November 2020 09:18
1,130 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Çankaya Köşkü'nde Eşek Sütüyle Güzellik Banyosu

Prenses Süreyya, İran İmparatoriçesi sıfatı ile ülkemize - 1951 ve 1956’da! - iki resmi ziyarette bulundu. Büyük ilgi gördü, el üstünde tutuldu. Güzellik reçetesini de uygulamasına fırsat tanındı…

Mayk Hammer Yazan Türk

Kemal Tahir; hayatının beşte birini hapishanelerde geçirdi. En güzel eserlerini de cezaevinde yazdı.

Kurbanlarını Gazete İlanıyla Bulan Kadın Seri Katil

Bayan Belle Gunness, yeni hayat kurmak için ABD’ye geldi. ‘Amerikan rüyası’nı gerçekleştirmek, zenginleşmek amacıyla kendince yol tuttu. Servet sahibi oldu fakat gönlünce harcayamadı. Kurbanlarıyla aynı kaderi paylaştı. Suç ortağının hedefine oturdu.

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

Muhsin Ertuğrul’un Ümitsiz Aşkı

Cahide Sonku, Türk sineması ve tiyatrosunun ilk gerçek kadın starıydı. Güzelliği, vamplığı, cüretkârlığı ve olağanüstü yeteneği ile istediği - dilediği gibi hayat yaşadı.

SS Çiftliğinde Kadın Yok Etme Kampı

Sadece 1945 Mart’ında 2.400 kadın infaz edildi.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Kod Adı: ‘Fakülteli’

Mahir Kaynak - sonradan profesör! - ‘Madanoğlu Cuntası’ diye bilinen illegal örgütü izleyen, belgeleyen ve ortaya çıkaran kişiydi. Teşekkül üyesi diğer arkadaşları ile hapse girmeyi kabul etmesine rağmen arzusu reddedildi. Türk İstihbarat Tarihi’ne adı ‘açığa çıkan ilk MİT mensubu’ şeklinde geçti.

Papaz’ı Korkutan Dosya

‘The Friends, The British Secret Intelligence Service’nin Makarios ile ilgili dosyaları, 1950’den bu yana dinî ve politik olarak önderlik ettiği halkına anlatılamayacak ölçüde rezilliklerle doluydu.

Balığa Harçlık Veren Padişah

‘Mustafa Han-ı Evvel’, neredeyse ömrünün tamamını ‘kafes’te geçirdi. 2 defa, kısa süreli Osmanlı tahtında oturdu. Hanedan’ın erkek mensubu yokluğundan ötürü ‘zekâ geriliği’ teşhisine rağmen padişah ilan edildi. ‘Deli Mustafa’ diye tanındı. Öldüğünde, Ayasofya’da - eskiden! - ‘vaftizhane’ diye kullanılan/bilinen bölüme defnedildi.

Nebahat Çehre’nin Başındaki Bardak

Yılmaz Güney ile Nebahat Çehre arasındaki gönül ilişkisi inişli çıkışlıydı.

Çirkin Kral, Kumar Oynayarak Dinlenirdi

Türk sinemasının ‘Çirkin Kralı’ Yılmaz Güney’in hayat hikâyesinin zenginliği/farklılığı bir dizi film yapmaya bile imkân veriyordu. Güney; inişli çıkışlı dünya serüveninde toplum sınırlarını zorladı; muhalifliğinin karşılığını da gördü. Sinema anlayışı/çizgisiyle, yaşam tarzıyla ekol yarattı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Mezarımı Taştan Oyun!

Hüseyin Peyda, sinema tarihimize mendil ıslatan yerli melodramların öncüsü olarak geçti. ‘Söyleyin Anama Ağlamasın’ ve ‘Mezarımı Taştan Oyun’ ile rüştünü ispatladı. Milyonların sevgisini ve hayranlığını kazandı. 40 yıllık Yeşilçam serüveninde kendisini yenilemeyi, ayakta kalmayı bildi/başardı.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Medine Kahramanı Fahrettin Paşa

Tarihimize ‘Medine Kahramanı’ diye yazılan, (Ömer) Fahrettin Türkkan Paşa, askerliğin yanında çok usta fotoğraf sanatçısıydı.

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

‘Kanser’ Evita Perón’a Şifa Niyetine Mevlit

Ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ve halkına sağladığı sosyal imkânlarla sevildi. Kocası, Juan Perón’a verdiği destek ve darbecilere karşı gösterdiği direniş ile de insanının gönlünde taht kurdu. Eva Perón, dünyaca tanındı.

Yeşilçam’ın Muhafazakâr Kralı

16 yıl boyunca, Yeşilçam’ın bir numarasıydı. Kral, unvanını taşırken zorlandığı muhakkaktı; şöhretin sorumluluğunu hakkıyla teslim etti.

General Trikopis'i Esir Alan Ahmet Çavuş

Afyonlu Ahmet (Ünlü) Çavuş, savaşın gidişatını değiştirdi. 2 arkadaşıyla Yunan Ordusu’nun Başkomutanı Trikopis’i ve kurmaylarını esir alarak, imkânsızı mümkün kıldı. Ordumuza yüksek moral aşıladı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!