Beşiktaş Maçı Olduğunda Derse Girmeyen Profesör

Mümtaz Soysal; Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli/yetkin ‘Anayasa Hukuku’ kuramcılarındandı. Hapishane hücresinden TBMM’ne, Dışişleri Bakanlığı’na uzanan çok renkli, zorlu, mücadele dolu, uzun hayat sürdü.

Beşiktaş Maçı Olduğunda Derse Girmeyen Profesör

(Osman) Mümtaz Soysal; 28 Mayıs 1972’de, Mamak Askeri Cezaevi’nden tahliye edildiğinde; yakın dostu, avukatı Uğur Alacakaptan tutukluydu. Savunduğu kişinin serbest bırakılmasına sevinmişti. Koğuşta vedalaşırken dedi ki: ‘Avukatını içeride bırakıp giden ilk sanık sen olacaksın…’

Soysal; Zonguldak doğumluydu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni derece ile mezun oldu. Aynı okulda akademik kariyer yaptı; uzmanlık alanı: Anayasa Hukuku idi. Bir öğrencinin değerlendirmesine göre Soysal; Muammer Aksoy, Bahri Savcı gibi ‘efsane hocalar’ın yolundan yürüdü; oluşturulan geleneği geliştirdi/güçlendirdi. Öğrencileri; derslerine büyük ilgi gösterirdi. Hocanın ağzından çıkan her kelime ilgi ile izlenirdi. Branşındaki yetkinliği iyi bilinirdi. Ders anlattığı amfide zor yer bulunurdu. Başka bölümlerin, hatta başka üniversitelerin talebeleri de dinleyicileri arasındaydı.

- Anayasa’ya Giriş Kitabıyla Soruşturmaya Uğradı… -

Mümtaz Soysal’ın çok iyi bilinen bir yönü de Beşiktaş taraftarlığıydı. Beşiktaş’ın maç(lar)ını kaçırmamaya dikkat ederdi. Radyo anlatılarını dinler; maçlarına gitmeye özel gayret gösterirdi. BJK maçlarında; derslerine gelmez; yerine - çoğunlukla! - asistanını gönderirdi.

En bilinen eseri ‘Anayasa’ya Giriş’ti. İlk baskısı 1968’de yapılmıştı. SBF’de ders kitabı olarak okutulurdu. 12 Mart 1971’de, hükümeti deviren askeri cunta; kitapla ilgili soruşturma açtırdı. İddiaya göre Soysal; kitabında komünizm propagandası yapıyordu. Hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartıldı. Tutuklamak için geldiklerinde; Soysal dersteydi. ‘Halk, anayasaya sahip çıkmalı,’ cümlesini tamamlamıştı ki; amfinin kapısı çalındı. Öğrenci İşleri Şefi başını uzattı; yutkundu: ‘Hocam geldiler,’ diyebildi. Soysal; konuşmasını yarım bırakıp dışarıya çıktı. Askerler; mahkemenin kararını iletti; araca bindirip götürdü. Bahçede toplanan öğrenciler, Soysal’ı sürekli alkışladı.

Soysal’ın Mamak’ta cezaevi günleri başladı. Anayasa’ya Giriş kitabından ötürü, 6 yıl 8 ay ağır hapse çarptırılması istendi. Ayrıca karar kesinleşirse; Kuşadası’nda 2 ay 20 günü gözetim altında geçirecekti. Kamu haklarından da ebediyen mahrum kalacaktı. Savunmasını; avukat Prof. Uğur Alacakaptan üslendi. Yürürlükteki Basın Kanunu hükümlerine göre; kitapta suç unsuru varsa; yayınlandığı tarihten 6 ay içerisinde soruşturma açılmalıydı. Aradan 2 yıl geçtikten sonra tahkikat başlatılması gayri kanuniydi. Soruşturma düşürülmeli; Soysal derhal serbest kalmalıydı. Ama karar değişmedi; tahkikat sürdürüldü; Soysal; Mamak Askeri Cezaevi’nde 14,5 ay tutuklu kaldı.

- Abdi İpekçi Tarafından Milliyet’e Davet Edildi… -

Soysal; akademik çalışmalarının yanında, ilginç fikirlerini paylaştığı dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla da tanındı. Forum, Akis, Yön, Ortam gibi dergilerde, Yeni İstanbul, Cumhuriyet, Ulus, Barış, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yazarlık yaptı. Milliyet gazetesinde 1974’te ‘Açı’ başlığıyla açtığı köşesini; 1991-2001 yılları arasında Hürriyet’e, 2001’den sonra da Cumhuriyet’e taşıdı.

Doğan Avcıoğlu’nun yönettiği YÖN dergisi etrafında kümelenen aydınlar arasındaydı. 

Mamak Askeri Cezaevi’nde yazar/romancı Sevgi Soysal ile evlendi. Sevgi Hanım’dan Defne (Aralık 1973) ve Funda (Mart 1975) adlı 2 kız çocuğu sahibi oldu.

- Özgürlüğüne Aşırı Düşkün Yazar: Sevgi Soysal… -

Sevgi Soysal (1936 - 1976); çok renkli, alaycı, neşeli, aykırı, dikkatleri hemen üzerine yoğunlaştıran kadındı. Bildiğini okurdu; özgürlüğüne aşırı düşkündü; yazmayı hayat tarzı bilirdi; ani kararlarıyla tanınırdı. Alman asıllı anne Anneliese Rupp (Aliye Yenen) ile Türk bürokrat Mithan Yenen’in 3. çocuğuydu. Ankara Kız Lisesi’ni (1952’de) ve DTCF Klasik Filoloji Bölümü’nü (1956’da) bitirdi. 

İlk evliliğini yazar, oyuncu ve yönetmen Özdemir Nutku ile yaptı. Ailesi karşı çıktı; kararının kabul edilmemesi üzerine intihara kalkıştı: İki kutu aspirin yuttu. Sevgi Nutku; ilk çocuğu - ‘otistik’! -  Korkut’u (1958’de) doğurdu. Ankara’da Almanya Büyükelçiliği’nde (1959’da) çalışmaya başladı.

Sevgi Nutku; Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne devam etti. Sinema ve tiyatro yönetmeni Başar Sabuncu ile tanıştı. Sabuncu; Soysal’dan 7 yaş küçüktü. Eşi Özdemir Nutku askerdeydi. Nutku, evine izinli döndüğü bir gün; Sabuncu’nun özel eşyalarını ve mektuplarını bulunca; Sevgi Hanım’dan boşandı. 

1965’de, Başar Sabuncu ile hayatını birleştirdi. Hem özürlü çocuğu Korkut’a baktı; hem çalıştı; hem de yazmayı sürdürdü. 1970’de ‘Yürümek’ adlı romanıyla tartışıldı. İddiaya göre; roman müstehcen unsurlar taşıyordu. Konu yargıya intikal etti. Hatta TBMM’de özel komisyon oluşturuldu. Adalet Ağaoğlu’nun belirlemesine göre Yürüyüş; ‘otobiyografik’ romandı; kahramanı da Sevgi Soysal’dı. 

Sevgi ve Başar Sabuncu evliliği 1971’de sonlandı. Başar Sabuncu; 12 Mart 1971 Askeri Müdahalesi’nin ardından 2 yıl Fransa’da yaşamak zorunda kalacaktı.

- Sevgi Sabuncu İle Mamak Askeri Cezaevi’nde Evlendi… -

Sevgi Sabuncu ile Mümtaz Soysal’ın hayat çizgileri bir röportaj anında kesişti/buluştu. TRT’de yapımcı kadrosunda çalışan Sevgi Sabuncu; Mümtaz Soysal ile SBF’de uzun söyleşi gerçekleştirdi. İkili arasında oluşan ani elektriklenme; hapishanede (1971’de) evlilik getirecekti. Sevgi Soysal’ın annesi Aliye Hanım; yeni damat adayı Mümtaz Bey’i beğenmiş ve evliliğe onay vermişti.

Sevgi Sabuncu da aynı Mümtaz Soysal gibi gözaltına alındı ve tutuklandı. Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na konuldu. Siyasi suçlu kadınlar arasında yaşadıklarını tutuklu kaldığı koğuşun adı ile kitaplaştırdı. 12 Mart’ın vahşi uygulamalarını, copların nasıl kullanıldığını sansürsüz/yalın şekilde anlattı.

Hayat dolu Sevgi Soysal (1975’de) meme kanserine yakalandı; bir yıl sonra vefat etti. Cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Sevgi Soysal; Türk Edebiyatı Tarihi’ne çok ilginç bir tespitle de kaydedildi. Kısa ömründe; babasınınkini kullanmadan; evlendiği 3 farklı erkeğin soyadı ile eserlerini yayınlayan kadın yazar…

Mümtaz Soysal; hapiste iken (1971); Uluslar Arası Af Örgütü tarafından ‘düşünce mahkûmu’ ilan edildi. 3 yıl sonra (1974’de), adı geçen örgütün Uluslar Arası Yönetim Kurulu’na seçildi; daha sonra 2. başkanlığına getirildi. UAF; 1977’de, Nobel Barış Ödülü’nü kazanınca; örgüt adına teşekkür konuşmasını yaptı. 1979'da, BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Uluslararası İnsan Hakları Öğretimi Ödülü'nü aldı.

- Üçüncü Dünya’ya Türkiye’nin Liderlik Yapmasını İsterdi… -

Mümtaz Soysal, 1978-1980 arasında, sonradan KKTC Cumhurbaşkanı olacak Rauf Denktaş'ın danışmanlığını yaptı. Toplumlararası görüşmelerde, Türk tarafının anayasa müşavirliğini üstlendi. 12 Eylül 1980’den hemen sonra görevden alındı.

Soysal; toplumsal mücadelede örgütlü davranışın yararına inanırdı. 1962’de, Sosyalist Kültür Derneği’nin kurucuları arasındaydı. Gazetelerde günlük yazılar yazmaya başladı. Milliyet’in efsanevi yayın yönetmeni Abdi İpekçi’nin davetiyle gazetede köşe yazılarına başladı. Köşesinin adı: AÇI’ydı.

Soysal; sıkı bir ‘Sol Kemalist’ti. Üçüncü Dünya’nın liderliğini Çin’in değil Türkiye’nin yapmasını isterdi.

Prof. Dr. Mümtaz Soysal; Amerika’dan Türkiye’ye dönünce; özel hayatında önemli ve mutlu bir değişim yaşadı. Sevinç Karasapan Hanım ile tanıştı; sonra da hayatını birleştirdi. Karasapan; Ankara’nın çok önemli ve tanınmış bir ailesine mensuptu. Babası Celal(ettin) Tevfik Karasapan; bürokrat ve siyasetçi kimliğiyle bilinirdi. Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreter Yardımcılığı, Türkiye’nin Romanya Büyükelçiliği görevlerinde bulunmuştu. Bir dönem, adı MAH (Millî Emniyet Hizmetleri Teşkilatı) olan MİT’in (Millî İstihbarat Teşkilatı) başkanı/müsteşarıydı. 1959’da, MAH’ın başına getirildi. 1959 - 1960 arasında, yaklaşık 8 ay MİT’i yönetti. Çok şık, zarif ve aşırı kültürlüydü. Çok güzel dans ederdi. Mükemmelen İngilizce, İtalyanca ve Fransızca konuşurdu. Paris Siyasi ve Sosyal Bilimler Okulu mezunuydu. İddiaya göre; yüksek dereceli Mason’du. Eşi Nevzat Karasapan ile Ankara sosyetesinin en renkli simalarındandı. 

Celal(ettin) Tevfik Karasapan’ın Hatay’ın Türkiye’ye eklenmesindeki gayreti ve rolü çok önemliydi. 

- MAH Başkanı Karasapan; DP’lilere 27 Mayıs’ı Haber Verdi… -

İlk damadı, gazeteci Mehmet Ali Kışlalı; eski kayınpederi Karasapan’ın 27 Mayıs 1960 Darbesi’ni Demokrat Parti’nin önemli yöneticilerine haber verdiğini açıklamıştı. Altemur Kılıç’ı da şahit göstermişti. Anlaşıldığına göre; ihbarı dikkate alınmamıştı.

Celal(ettin) Tevfik Karasapan; ilk seçimlerde Afyon’dan CKMP listesinden senatör seçildi. Turizm Bakanlığı da yaptı. Karasapan’ın oğlu Ahmet Erdinç Karasapan da başarılı bir büyükelçiydi.

Mümtaz Soysal’ın 2. eşi Sevinç Hanım; eğitiminin tamamını yurt dışında yaptı. Oxford’da Fransız, İngiliz ve İtalyan dilleri ve edebiyatları üzerine eğitim aldı. Önce CENTO, sonra da İngiliz Basın Bürosu’nda çalıştı. Daily News’de muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. İlk eşi, gazeteci Mehmet Ali Kışlalı’nın yayınladığı Yankı dergisinde muhabirlik ve yazarlık görevlerini icra etti.

Sevinç Hanım; 2. evliliğinden sonra aktif çalışma hayatını sürdürdü. Yıllarca UNICEF’de üst düzey yöneticiydi.

- Soysal Hep ‘Parti Kontenjanından Aday’ Gösterildi… - 

Soysal; 1991 Seçimleri’nde, SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti)’den Ankara’dan ‘kontenjan adayı’ gösterildi; ardından da - 19 dönem! - milletvekili seçilip TBMM’ye girdi. TBMM’de Çekiç Güç, OHAL, özelleştirme gibi konularda hükümet politikalarını eleştirdi. Özelleştirme konusundaki yetki yasalarını Anayasa Mahkemesi’ne götüren ekibin içinde yer aldı. Parti politikalarını pasif bulup kıyasıya eleştirdi. Murat Karayalçın’ın Başbakan Yardımcılığı döneminde; (27 Temmuz 1994’de) Dışişleri Bakanlığı’na getirildi. Bakanlığı sırasında, Başbakan Tansu Çiller’i eleştirmekten kaçınmadı.

1995’de, siyasi yasaklılığı kaldıran Bülent Ecevit’in davetini kabul etti. DSP (Demokratik Sol Parti)’nin Zonguldak listesinde 1. sırada aday gösterildi; yeniden - 20. dönem! - TBMM’ye girmesi sağlandı. 1998’de Bülent ve Rahşan Ecevit ile politik anlaşmazlığa düşünce; partisinden istifa etti. Daha sonra CHP’ye katıldı. 1999’da milletvekilliğinden ayrıldı. Siyasi mücadeleyi bırakmadı. 2002'de arkadaşlarıyla Bağımsız Cumhuriyet Partisi'ni (BCP) kurdu; genel başkanlığını üstlendi.

İstanbul'da 90 yaşında vefat eden Prof. Dr. Mümtaz Soysal; bir süredir Alzheimer tedavisi görüyordu.



14 November 2019 09:11
2,231 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Seçkin Kötü Adam

Hayati Hamzaoğlu, Trabzon kökenli Yeşilçam emekçisiydi. Ömrü boyunca sinema aşkı ile yandı tutuştu. Karın tokluğuna filmlerde oynadı. 56 yaşına kadar her türlü sosyal güvenceden yoksundu. Alışılmış ‘kötü adam’ tiplemesine yeni yorum getirdi: Hemen teslim olmayan, film sonuna kadar dişe diş mukavemet eden/dövüşen kişiliğe büründürdü.

Castro’ya Zehirli Puro

Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’ya iktidara geldiği 1959 yılından 2006’ya kadar 650’e yakın suikast girişiminde bulunulduğu iddia edildi.

Türkçe de Konuşan Cengiz Han

Cengiz Han; tarihe 'Moğol ulusunu tanıtan hükümdar' diye geçti.

İdam Sehpasındaki Şampiyon Binici

Türk Millî Binicilik Takımı’nın yıldız isimlerinden Binbaşı Fethi Gürcan (42), Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir önderliğindeki iki darbe girişimine katıldığı iddiasıyla yargılandı ve idam edildi.

‘Devlet Hatun’ Latife Hanım!

Latife Uşşaki Hanım geçmişine ve anılarına saygılıydı. Mustafa Kemal Paşa’ya eşsiz aşkla bağlandı. 2,5 yıl süren evliliği bitince, İstanbul ve İzmir’de yaşadı. Toplantılara katılmadı, görüşme isteklerini reddetti. Paşası ile yaşadığı dönemde çekilen fotoğraflarıyla hatırlanmak istedi.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Star Olmayı Hedeflemeyen Star

Bir tarafı ile hep çocuk kaldı; içindeki çocuğu korumaya çalıştı. İçindeki çocuk, yaratıcılığını ve oyunculuğunu tetikliyordu.

Suzan Avcı ya da ‘Şıngırdak Melahat’

Suzan Avcı (Bizavcı), ‘hayat mektebi’nden mezundu. Tek başına yaşamı ve ailesini omuzladı. Yeşilçam’da mucizeler yarattı. Çizdiği tipolojiyle milyonlarca erkeğin dikkatini çekti/hayranlığını kazandı. Adını, Türk Sinema Tarihi’nin zirvesine yazdırdı.

Müjdat Gezen’in Gizli Aşkı

Müjdat Gezen anılarını yazdığı, ‘Galiba Ben Sanatçıyım’ adlı kitabında G.A. koduyla hayatına giren kadından söz ediyordu.

Hastalara Şifa Dağıtan Eski Dansöz

Leyla Sayar, Yeşilçam’dan elini ayağını çektikten sonra, kendisini evliya diye tanıtmaya başlamış ve ellerindeki mucizevî güçle (!) hastalara şifa dağıttığını öne sürmüştü.

‘Devlet Hatun’ Latife Hanım!

Latife Uşşaki Hanım geçmişine ve anılarına saygılıydı. Mustafa Kemal Paşa’ya eşsiz aşkla bağlandı. 2,5 yıl süren evliliği bitince, İstanbul ve İzmir’de yaşadı. Toplantılara katılmadı, görüşme isteklerini reddetti. Paşası ile yaşadığı dönemde çekilen fotoğraflarıyla hatırlanmak istedi.

İlk Güzelimiz Sinemada Yer Göstericiydi

İlk güzellik yarışması kayıtlarda yer almadı.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

‘Erkek Güzeli Sefil Bilo’

İlyas Salman’ın hayatı - baştan sona! - yokluk/yoksulluk senaryosuydu. Zorlu/çetin şartlara karşı koymakla/durmakla geçti. 4 yaşında, küçük kardeşinin diri diri yanışını seyretti. Çaresizliğin acımasızlığını/zalimliğini yaşadı. Sonraki yıllarda hep olumsuzluklara/haksızlıklara karşı durdu/sesini yükseltmeye çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Akıl Hastanesinde Zincirlenen Ünlü Film Yıldızı

Türk Sineması’nın Küçük Hanımefendisi Belgin Doruk’un Son İsteği: Hayat Hikâyesinin Sinema Filmi Ya Da Televizyon Dizisi Yapılmasıydı…

‘Fahri Menajer’ Öztürk Serengil

Öztürk Serengil; 1970 sonrası ekonomik krize giren Yeşilçam’ın pek çok ünlü ismine yardımcı oldu; para kazanmalarını sağladı. Sinema seyircisi; hayranlık duyduğu isimleri gazino sahnelerinde dikkatle, hayranlık dolu merakla izledi.

‘Erkek Güzeli Sefil Bilo’

İlyas Salman’ın hayatı - baştan sona! - yokluk/yoksulluk senaryosuydu. Zorlu/çetin şartlara karşı koymakla/durmakla geçti. 4 yaşında, küçük kardeşinin diri diri yanışını seyretti. Çaresizliğin acımasızlığını/zalimliğini yaşadı. Sonraki yıllarda hep olumsuzluklara/haksızlıklara karşı durdu/sesini yükseltmeye çalıştı.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

Şairlerin Âşık Olduğu Kadın

Nahit Fıratlı (Gelenbevi) Hanım; Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatı’nın en önemli şairlerine ilham veren, yol gösteren, dertlerini paylaşan, evini/sofrasını açan, bazılarına kalbini aralayan tarifi/anlatılması gerçekten zor/imkânsız hanımdı.

Filmlerini İzlemeyen Aktrist

Leyla Sayar; Yıldız Dergisi’nin düzenlediği güzellik yarışmasında ikinci oldu; sanki Yeşilçam’a paraşütle indi.

Zeki Müren, Türk Mata Hari’ye Aşıktı

Zeki Müren’in öğrencilik yıllarında aşık olduğu, ama duygularını açamadığı dönemin ünlü dansözü Adalet Pee, bir MİT ajanı idi.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

Vahdettin’in Eniştesi Damat Ferit

Damat (Mehmet) Ferit Paşa, ‘saraya damat olup Osmanlı bürokrasisinde hızla yükselme’ geleneğinin son temsilcilerindendi.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Şairlerin Âşık Olduğu Kadın

Nahit Fıratlı (Gelenbevi) Hanım; Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatı’nın en önemli şairlerine ilham veren, yol gösteren, dertlerini paylaşan, evini/sofrasını açan, bazılarına kalbini aralayan tarifi/anlatılması gerçekten zor/imkânsız hanımdı.

Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Yıldız Yaratan Yapımcının İntiharı

Nevzat Pesen; sektör haline gelememiş acımasız Yeşilçam sinemasının ne ilk, ne de son kurbanıydı.

Aşk Filmlerinin Değişmeyen Aktörü

Göksel Arsoy; Kerime Nadir’in ünlü romanı Samanyolu (1959)’nun sinema filmi ile şöhrete ulaşmıştı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?