‘Gazinocular Kralı!’ unvanını Fahrettin Aslan kadar hak eden Osman Kavran; Rize doğumluydu. Eğlence sektörüne İzmir’de girdi; İstanbul’da olgun/etkin dönemini geçirdi/yaşadı. İzmir’de Fuar Göl Gazinosu’nun kurucusuydu. Vatan Caddesi Aile Gazinosu, Bebek Aşiyan Gazinosu ve Vatan Caddesi Turistik Lunapark Gazinosu ile zincirini genişletti.
Ama daha çok da Lunapark Gazinosu ile ünlendi. ‘Döner sahne düzeni’ni ilk defa uygulattı; sektörünü pek çok yenilikle tanıştırdı. Yeşilçam’ın en meşhur aktör ve aktrislerini gazino sahnelerine çıkardı. Rüyalarında göremeyecekleri miktardaki nakit parayı bir gecelik program için ödedi. Ekonomik krizdeki Türk sinemasının en tanınmış isimlerine/yıldızlarına rahat nefes aldırdı. Beyaz perdenin efsane isimleri; Kavran’ın müesseselerinde halkla sıcak temas kurdu; konuştu/dertleşti; şarkılarına eşlik ettirdi. Sinemanın zengin, meraklı müşterisi gazinolara çekildi.
Kavran; Yeşilçam’ın devlerini transfer ederken; ‘Hemşehrim!’ dediği, pek sevdiği, her zaman samimi davrandığı ünlü komedyen Öztürk Serengil’in yardımını gördü. Hatta Serengil; Lunapark Gazinosu’nun yeni sanatçı kadrosunu tek başına oluşturdu; adeta ‘fahri menajerlik’ yaptı.
Serengil; yeni kadronun omurgasını hazırlarken; Kavran da, gazinosunun yeni dekorasyonuyla, reklam kampanyasıyla ilgilendi.
- Yeşilçam’ın İşsiz Sanatçıları Öztürk Serengil’in Evini İstila Etti… -
Öztürk Serengil; ilk kez sahneye çıka(rıla)cak sinema sanatçılarının angajesinde epeyce uğraştı; terledi; yoruldu. Sırtlandığı sorumluluk; dağıtmaya başladığı ballı pasta; İstanbul’un her köşesinden duyuldu. Kendi ifadesine göre; ‘Bomba gibi patladı!’ Yeşilçam’ın irili ufaklı ne kadar şöhreti/ismi varsa; Serengil’i aradı; adeta evini işgal etti. ‘Ev, Hacı Baba Tekkesi’ne benzedi!’ Osman Kavran’ın parasını ulufe gibi dağıttığı sanıldı. Gelenler, arayanlar, evin salonuna demir atanlar arasındaki kimler yoktu ki?! Krizdeki Yeşilçam; sanki ‘can suyunu bulmuştu!’
Tanıdığı kadar hiç görmediği/görüşmediği yıldızlar da geldi. Serengil’in anılarında aktardığına göre; Sezer Güvenirgil de, eşi Tunç Oral ile kapısını çalanlar arasındaydı. Genç çift; hayat mücadelesi veriyordu. Öztürk Serengil; ‘Yanlarında durmak gerekir!’ diye düşündü. Tam hatırlamamakla beraber; ikisi için 2.500’er lira yevmiye ile anlaştı; 30 bin lira da avans verdi. Genç çift sevindi; uçarak gitti. Serengil’in kanaatine göre Sezer Güvenirgil; sonraki yıllarda sahnede başarı kazanacaktı; ekmek parasını çıkaracaktı.
Serengil; hem çok tanınmış, hem çok iddialı isimler aradı. Lunapark Gazinosu’nun yeni dekoru, özellikle de döner sahnesi ülkemizde ve Balkanlar’da bir ilkti. Ayhan Işık, Kartal Tibet ve Sadri Alışık gibi devrin en büyükleriyle yola çıkmayı planladı. Ama bazı sorunlarla/engellerle karşılaştı. Ayhan Işık; - geçmişte! - sahneye çıkan bazı sinema oyuncularına veryansın etmişti. Öztürk Serengil’in önerisine de ilk anda olumlu cevap ver(e)medi. Gelebilecek eleştirilerden korktu. ‘Tükürdüğünü yalamak’ gibi bir hatayı yap(a)mazdı. Ama Serengil; kararsızlığı hemen kabul etmedi. Işık’ı ikna edebileceğini düşündü; kafasındaki planı uyguladı.
Ayhan Işık’ın sahneye çıkan sinema oyuncularını eleştiren sözleri 9 yıl öncesine aitti. Basın tarafından hatırlanması zordu. Eğer yine de ortaya çıkarılırsa; ‘Benim böyle bir beyanım yok. Sözlerin sahibi değilim,’ diyecekti. Böylece sorun çözüle(bile)cekti.
- Ayhan Işık; Öğrencilik Döneminde Büyük Maddi Sıkıntı Çekmişti… -
Ayhan Işık; gençlik yıllarında, şöhrete ulaşmadan önce ciddi sıkıntı(lar) çekmişti. Babıâli’de yayınlanan çizgi romanların kapaklarını, iç resimlerini çizmişti. Yoğun mesaisinde beklediği parayı asla kazanamamıştı. Cebinden 1 lira bile çıkmazdı. Öğrenci iken; Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne tramvay ya da otobüsle değil, yürüyerek giderdi. Yoksulluğu, gerçek hayatı çok iyi bilirdi. Serengil’in anlatımına göre; cimrilik derecesinde tutumluydu; davranışı son derece normaldi. Benzetmesi çok ilginçti: ‘Ayhan Işık’ın eli ile cebi arasında mesafe 3 kilometreydi!’
Ayhan Işık; Türk Sineması’na ‘star kanunları’nı getirdi. Her yılbaşında ücretinin ayarlamasını/açıklamasını kendisi yapardı. ‘Bu yılki ücretim!’ diye belirlediği rakamı, film yapımcılarına/şirketlerine dikte ettirdi. İstekleri yıllarca tek söz söylenmeden/karşı durulmadan kabul gördü. Geniş seyirci kitlesi, bol para kazandıran piyasa değerinden ötürü muhalefet görmedi. Ama yıllar geçip; popülaritesi/pozisyonu sarsılmaya başlayınca; yapımcıların kadrine uğradı. İntikam için kılıç çekenleri gördü. Işık muhalifi yapımcı ve rejisörler karşı saldırıya geçti. Öztürk Serengil’in anılarında anlattığına göre; hücuma ilk geçen kişi Osman Seden’di. Seden, çok sabırlıydı; çalıştığı yıldızların kaprislerine katlanır görünür; en sonunda da acısını çıkarırdı/intikamını alırdı. Adamı pırasa gibi doğrardı. Çoğu zaman da belli etmeden öcünü çıkarırdı. Serengil; Seden’in ‘sessiz ama derinden’ planını ‘Koçum Benim’ filminin ilk gösteriminde anladı. Filmin kahramanı Öztürk Serengil’di. Ayhan Işık; filmin sonuna doğru ölüyordu. Kısa süre sonra; ‘yeni star’ diye tanıtılacak Serengil lanse ediliyordu. Ayhan Işık efsanesi de sonlandırılıyordu.
- Işık; Hollywood’da Şöhret Olma Çabasına Girince; Tahtını Yeni İsimlere Kaptırdı… -
Ayhan Işık; yıllar süren bir ABD macerası yaşadı. Işık; Hollywood’da şansını denedi. Orhan Günşiray ve Göksel Arsoy; Işık’ın bıraktığı boşluğu doldurdu. Sinemadaki yerlerini sağlamlaştırdılar; kendileriyle mücadele/rekabet edilemeyecek seviyeye geldiler.
Göksel Arsoy; açık kumral tenli, çok düzgün tipli, romantik görünüşlü, Avrupai havasıyla tek filmle - Samanyolu! - milyonların sevgisini, kalbini kazandı. - O zamana kadar, Türk Sineması’na kara kaşlı, kara gözlü, gür bıyıklı jön imajı hâkimdi! - Baskın anlayışın aksi tipolojisiyle bir anda en ön sıraya geçti. Türk sinema seyircisinin profilini değiştirdi/genişletti: Boğaz’da yalıda oturan, zengin, Avrupa’dan giyinen, tatilini ülke dışında geçiren zengin burjuva kitlelerini salonlara çekti. Yeni tip film yıldızının seyircisi de kendisine benzerdi.
Orhan Günşiray; atletik yapısı, hızlı yaşantısı, magazin dergilerinde yer bulan pek renkli hayat anlayışı ile genç kitlelerin sevgilisiydi. Beyaz perdede her türden rolün üstesinden geldi.
Ayhan Işık; Amerika’dan döndüğünde; köprünün altından akan suların değiştiğini anladı/gördü. Hollywood’da yakalamayı umduğu dünya çapındaki ün uğruna bütün birikimini harcamıştı. Ama ABD Sineması’nın star anlayışı da değişmişti. Hakikatin soğuk yüzünü bütün çıplaklığıyla gördü. Dimyat’a pirince giderken; evdeki bulguru da yitirmişti.
Işık; 1970 yılına gelindiğinde, eski popülaritesinden uzaktı. 2. sınıf film şirketlerinin yapımlarında oynamaya başladı. Prensipleri/kanunları geçerliliğini yitirdi. Koşar adım geri gidiyordu. Evleri, gayrimenkulleri, son model arabası vardı; ama nakit parası yetersizdi. Hollywood; yıllarca biriktirdiğini harcatmıştı. İş bulabilmek; ihtiyacını giderebilmek için çevresini değiştirmişti. Geçmişte yüzüne bakmadığı, ‘gereksiz!’ diye nitelediği kişilere/firmalara samimi davranmaya, arkadaş gibi görünmeye çalıştı.
- Serengil; Ayhan Işık’a 10 Bin Lira Yevmiye Önerdi… -
Serengil’in anlatımına göre; Ayhan Işık yaşadığı olumsuz şartlardan ötürü sahneye çıkabilirdi. Yeşilçam komaya girmişti; sinemadan para kazanabilmenin olanağı kalmamıştı. 1975 yılında, 10 bin lira yevmiye çok iyi öneriydi; hatta servet sayılabilirdi. Kendisine 3 ay iş garantisi de verildi. Ayhan Işık’ın başına ‘devlet kuşu konmuştu’! ‘Son büyük ikramiye’yi kaçıramazdı. Kolayca ikna edilebilecekti.
Serengil; Ayhan Işık gelmeden hazırlığını yaptı. Büyük kesekâğıdına 500 bin lira tutarında banknot doldurdu. Işık’ın yanındaki masanın üzerine paraları boşaltıverdi. Kral’ın yüzü aniden değişti; sevindi; şaşırdı; derin haz duydu. Oturduğu koltuğa büyük memnuniyet içinde yaslandı; ellerini ensesine bağladı; başını sevinçle salladı. Pozunu değiştirmeden; Öztürk Serengil’e döndü:
‘Peki Öztürk,’ dedi. ‘Her şey çok güzel… Kazandın!’
Serengil oturduğu yerden kalktı; sarılıp tebrik etti. Ayhan Işık’ın eşi Gülşen Hanım da anlaşmadan memnundu.
‘Kral! En doğru kararı verdin…’
Ayhan Işık doğruldu:
‘Rezil olursam; nasıl kurtulacağım?’
Öztürk Serengil; bütün ihtimalleri hesaplamıştı; hazırlıklıydı:
‘Şarkıcı olmadığını herkes biliyor. Sinemaya 25 yıl hizmet ettin. Şerefle perdeyi kapattın. Sanatçı; sanatı için vardır ve çalışır… Seni çok bilinen bir ustaya dinleteceğim. Beğenilirsen; yola çıkarız. Hayır, dediğin gün işimiz biter. Seni ateşe atmam. O zaman parayı da geri getirirsin…’
- Ayhan Işık; ODEON Firması’na 45’lik Bir Plak Yapmıştı… -
Ayhan Işık; kendisine iyi bakardı; çok planlı/programlıydı; düzenli spor yapardı; dış görünüşüne fevkalade dikkat ederdi. Hollywood starlarını örnek alırdı. Sahneye çıkmayı önceden düşünmüştü. Münir Nurettin Selçuk’dan Türk Sanat Müziği dersleri almıştı. Dönemin en ünlü müzik şirketi ODEON’da 45’lik plak bile doldurmuştu. ‘Doğdum Çile Çekmek İçin’ ve ‘Gönül Belası’ adlı şarkıları okumuştu/seslendirmişti.
Serengil; Kral Ayhan Işık’ı, Erköse Kardeşler’e yönlendirdi. Selahattin Erköse; solfej ve nota dersleri verecekti. Öztürk Serengil; Selahattin Erköse’yi severdi; musiki bilgisine güvenirdi; Işık’la ilgili objektif değerlendirme yapacağına inandı.
Sonuç için çok beklenmeyecekti. Serengil’in yüreğine su serpen telefon hemen geldi. Yeşilçam’ın Kralı; inanılmaz derecede kabiliyetliydi; sesi, TSM’ye yatkındı. Ayhan Işık; sahneye çıkacak ve gazino masalarını dolduracaktı.
Ayhan Işık; Osman Kavran ile de tanıştı. Serengil’in de dahil olduğu 3’lü; Kavran’ın evinde buluştu. Konuşmalar bitince; Kavran, - önceden hazırlattırdığı! - 250’şer bin liralık 2 senedi misafirine uzattı. Peşin ödenen avansa karşılık imzalamasını rica etti. Ayhan Işık şaşırdı; yüzü değişti; birden ciddileşti; ayağa kalktı:
‘Osman Bey! Bana borç mu verdiniz; yoksa avans mı?’
Kavran da şaşırdı. Gazino dünyasının raconu idi: Avans ödenen sanatçıdan senet alınırdı. Anlaşılan süre tamamlanınca da bonolar iade edilirdi. Işık; imza atmak istemedi:
‘Ben, Ayhan Işık isem; sözümde dururum! Dediğimi yaparım! Aldığım avans için de borç senedi imzalamam!’
Kavran; olay büyümeden kapatmayı tercih etti. Tartışmanın büyümesi kimsenin işine yaramazdı.
- Belgin Doruk da Gazino Sahnelerine Çıkmak İstedi… -
Serengil’in kapısını çalan başka bir ünlü de Belgin Doruk’tu. Sinemamızın ‘Küçük Hanımefendisi’ de ekonomik krizin etkisindeydi. Prodüktör eşi Özdemir Birsel’in işleri çıkmaza girmişti. Öztürk Serengil’in aktarımına bakılırsa; evinde ne varsa, hatta çay takımları dahi satılmıştı. Şöhretin zirvesindeyken; evinden çıkmayanlar, şöhretinden yararlananlar, el açıklığını istismar edenler - şimdi! - yanlarında yoktu. Serengil; ünlü çifte, özellikle de Özdemir Birsel’in durumuna çok üzüldü. - Birsel; çok tanınmış bir film şirketinin de sahibiydi! - İri siyah gözlerinden süzülen yaşlara dayanamadı: 300 bin liralık avansı hemen verdi.
Selahattin Erköse’nin yaptığı sınava Belgin Doruk da girdi. Ama imtihan çok kısa sürdü. Erköse; Serengil’i bir kenara çekti; açık yüreklilikle dedi ki:
‘Öztürkcüğüm; beni affet! Bu sesle şarkı söylenemez!’
Selahattin Erköse’ye çalıştırıcılığına hatırı sayılır ücret ödenirdi. Paraya tenezzül etmezdi; ‘Çalıştırdım; ama olmadı!’ demezdi. Mert ve açık yürekliydi. Sonuç alamazsa/alamayacaksa; para da talep etmezdi.
Öztürk Serengil’in ‘fahri menajerliği’ işe yaradı; eğlence dünyasında yeni/farklı dönem başladı. İzzet Günay, Ekrem Bora, Fikret Hakan, Belgin Doruk ve Fenerbahçeli ünlü futbolcu Şükrü Birant; seyircilerle/dinleyicilerle buluştu. Kadro büyük sükse yaptı. Gazinoya akan halk; ünlü isimleri dikkatle dinledi/izledi. Patlayan talebe cevap vermek mümkün değildi. Atlı polisten yardım alınıp; gazinoya giremeyenlere karşı tedbir(ler) getirildi. İzmir Fuarı’nda da aynı başarı ve ilgi artarak devam etti.
Osman Kavran; Öztürk Serengil’e İzmir’deki cirodan pay vermeyi önerdi. Ama Serengil; hem hemşerisine, hem de zor durumdaki sanatçı arkadaşlarına yardım etmeyi amaçlamıştı. Yinelenen öneriyi reddetti. Cevabı yeterince açık ve anlaşılırdı:
‘Ben öncelikle artistim; organizatör değilim. Zor durumdaki bazı arkadaşlarıma yardım edebilmişsem; kendimi mutlu sayarım…’
Büyük usta; ‘vefa’nın yalnızca tanınmış bir semtin adı olmadığını hatırlatmıştı…
Ali Hikmet İnce