27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nin ardından, Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur gözaltına alınanlar arasındaydı. Korur’un Özel Kalem Müdürlüğü’nü yapan Mehmet Geylani; Başbakanlık binasındaki makam odasındaydı. MBK (Millî Birlik Komitesi)’(n)ca atanacak görevlinin ya da üyenin görevi devralmasını bekliyordu. Devlet yönetimi boşluk kabul etmezdi; idarede devamlılık esastı. Geylani de görevini devredecekti.
Darbeden 3 gün sonra, 30 Mayıs 1960 Pazartesi günü beklenen kişi geldi. Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğuna, MGK’nın kudretli üyesi Albay Alparslan Türkeş oturdu. Bir rivayete göreyse Türkeş; Başbakanlık Müsteşarlığı görevine kendi kendini getirmişti. Fiilen Başbakan olmadığından, Müsteşarlık koltuğu ülkenin 2 numaralı önemli mevkii idi. Cumhurbaşkanlığı’nı Devlet Başkanı sıfatıyla Orgeneral Cemal Gürsel doldurmuştu. Başbakanlık, Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanlığı da uhdesindeydi. Gürsel’in bütün görevlerini hakkıyla yerine getirmesi, her birisine ayrı zaman ayırması beklenemezdi. Alttan alta hastalığı da dillendiriliyordu. Gürsel’in Türkeş’e güveni tamdı. Komite üyeleri içinde ülke meselelerini çözmeye en hazırlıklı subay Alparslan Türkeş’ti. Ülkenin her sorunu için önerebileceği çıkış yolu hazırdı. Başbakanlık Müsteşarlığı; en etkili icracı makamdı. Hükümetin herhangi bir bakanlığından çok daha geniş imkânlara ve yetkilere sahipti.
Türkeş; hükümetle beraber bürokrasinin de değişmesini istemedi. Bürokrat; çalıştığı kurumun hafızasıydı. Neyin nerede olduğunu, kimin ne iş yaptığını… vb. gibi önemli olayları ve kişileri bilirdi. Bu yüzden de Ahmet Salih Korur’un makamına yerleşince, Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’yi değiştirmedi. Makama geldiğinde devir teslim yapacak kimseyi bulamadı. - Görev alanını tanımak kabiliyetine ve bilgisine kalmıştı! - Korur; DP iktidarının yöneticileriyle birlikte Kara Harp Okulu’nda gözaltındaydı. DP’nin 10 yıllık iktidarı boyunca devlet bürokrasisinin en etkili/kilit ismiydi. Menderes’in tam güvenine sahipti. Örtülü Ödenek harcamalarında tek sorumluydu. Olağanüstü yetkilerinden/imtiyazlarından ötürü - politika kulislerinde… - ‘perde arkası bakan’, ‘süper müsteşar’ diye anılırdı. Bürokrasiyi baştan sona tanır ve görünmeden/hissettirmeden denetle(ti)rdi. MİT’e 2 defa müsteşar olmuştu. Örgütü A’dan Z’ye incelemiş; eleştirilerini rapor halinde Menderes’e sunmuştu. Yassı Ada Duruşmaları’nda ağır/önemli görevlerinden ötürü hayli terlemiş; aydınlatıcı açıklamalarda bulunmuştu. Bu yüzden de cezası yarı yarıya indirilmişti.
- Müsteşar’ın Kasasını Açabilmek İçin MİT’ten Çilingir İstendi… -
Korur aynı zamanda ‘mason’du; 1955/1960 arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın Büyük Üstadı’ydı. Muhafazakâr bazı DP’lilerin de hedefindeydi.
Türkeş; Müsteşar Korur’un makam odasının arkasındaki kasanın açılmasını istedi. Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’yi çağırıp anahtarı sordu. Kasa şifreliydi. Şifre anahtarı Korur’daydı ve alınması gerekti. Şifre geldi ve kasanın açılması için çalışma başlatıldı. Hazır bulunanlar kasayı açmayı başaramadı. MİT’e başvurulup, kasayı açabilecek eleman/çilingir çağrıldı. (Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani; olayı baştan sona izledi; gördüklerini Ankara’nın önemli/tanınmış gazetecilerinden Kemal Bağlum’a anlattı. Aşağıdaki detaylar; Geylani’nin anlatısından alındı/aktarıldı…) Kasanın açılması esnasında şu kişiler odadaydı: Kamil Karavelioğlu, Rifat Baykal, Numan Esin, Suphi Karaman, Fikret Kuytak… Kasa; 5 Haziran’da açıldı. Geylani; kasadan çıkanları bilmiyordu. Açma operasyonunu izleyenlerin, kasanın içindekileri paylaşıp paylaşmadıklarını da bilmiyordu. Çünkü daha önceden kasanın içinde bulunanlardan haberi yoktu. Ahmet Salih Korur’un kasada bulunan ve içinde 300 bin dolar olduğunu iddia ettiği sarı zarf boştu. Geylani’nin zarfın içinde iddia edilen miktarda para olup olmadığı hakkında bir bilgisi de yoktu. Daha sonraları Ahmet Salih Korur ile yaptığı konuşmalarda zarftan bahsettiğinde; ‘Geçmiş olayları tekrarlamakta, tazelemekte bir mana yok,’ dediğini ve daha fazla olayın üstünde durmamasını tembih ettiğini hatırlıyordu.
Başbakan Adnan Menderes’in özel kasası ise, 30 Mayıs 1960 Pazartesi günü açılmıştı. Mehmet Geylani; kasanın açılışı sırasında zabıt kâtibiydi. Kasanın açıldığı sırada hazır bulunanlar arasında; sonradan Yassı Ada Mahkemesi’nin Başsavcısı olan Ömer Altay Egesel, Askerî Hâkim Mustafa Şahin, Deniz Yüzbaşı Yusuf Yılmaz Yavuz, Rıfat Baykal, İrfan Solmazer… vb. kişiler vardı. Kasadan Ayhan Alnar’a ait bir fotoğraf, bir mektup, Testabiren ampulleri, vitamin hapları, mesir macunu, çocukların sinema diye kullandıkları kartondan yapılmış, çevirdikçe içindeki resimleri büyüten basit bir alet, bir de beyaz ipek kadın kilotu çıktı. Adnan Menderes’in kasasından çıkan eşyaların sayımı sırasında Rıfat Baykal; Menderes’in dinlenme odasından tuvalete giden Cemal Gürsel’i çevirdi. Kadın kilotunu Gürsel’e göstererek; ‘Paşam, bakın ne bulduk!’ dedi ve gösteri yapmak istedi. Gürsel önce yüzünü sıvazladı. Daha sonra; ‘Erkek adamın böyle şeyleri olur. İzmir’in işgali sırasında Rum metresim olmasaydı; ben, bugünleri idrak edemezdim. Bu tip fasarya şeylerle uğraşmayın. Memleket, millet aleyhine belge varsa, onları tespit edin,’ diyerek, Rıfat Baykal’a gereken cevabı verdi.
- Avukat Burhan Apaydın’ın Çok İlginç Kilot İddiası… -
Adnan Menderes’i Yassı Ada Duruşmaları’nda savunan Avukat Burhan Apaydın’a göreyse; Menderes’in özel kasasından kadın kilotu çıkması bir kumpastı. Adını açıklamadığı bir MBK üyesi; kendine ait bir kilotu kasa açılır açılmaz içine koymuştu. Yani bir kilot vardı; ama kadın değil erkek kilotuydu! Apaydın’ın şahidi çok ilginç ve önemli bir isimdi: MBK Üyesi/Tabii Senatör Sıtkı Ulay… Ulay; olayı Burhan Apaydın’ın kardeşi, Avukat Orhan Apaydın’a anlatmıştı. Burhan Apaydın; kilot iddiasının gerçekliğini araştırmayı kafasına koydu. 1965’de Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etti. Arşivdeki Yassı Ada Duruşmaları’nın delillerini inceleme/araştırma izni çıkarttı. Yardımcısı, Avukat Hüseyin Tataroğlu’nu Anayasa Mahkemesi’nin mahzenine yolladı. Donun/kilotun bulunmasını sağladı. Ama delil dışarıya çıkarılamazdı. Avukat Tataroğlu; donun fotokopi makinesinde kopyasını çıkardı. Burhan Apaydın; fotokopiyi dikkatle inceleyince, kilotun markasını okudu. Paris’te ünlü bir firmaya aitti. Bir adım daha ileri gitti: Fotokopi resmi bir hanım arkadaşına incelemesi için verdi. Sonuç iddiayı doğruluyordu; kilot, kadın için değil erkek için üretilmişti. Apaydın’ın iddiasına göre; sahte delil üretilmişti.
Türkeş; devlet işlerini yürütürken her zaman bir şahit tutardı. Her şey kayıt altına alınmalı ve şahitle desteklenmeliydi/doğrulanmalıydı.
Alpaslan Türkeş; Başbakanlık Müsteşarlığı makamına geleli bir ay geçmişti. Sovyetler Birliği Büyükelçisi Rijov; görüşmek için randevu istedi. Türkeş; randevu verdi. Zamanı gelince, Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’yi çağırdı; görüşmeyi izlemesini emretti. Geylani; kasa ile banyo arasındaki aralıkta bulunacak ve görüşmeyi takip edecekti. Büyükelçi Rijov; Türkeş’e şöyle dedi:
‘Bizim bazı direktiflerimize uyarsanız; hükümetim size 100 milyon dolar vermeye hazır!’
Türkeş’in yanıtı sert ve kesindi:
‘Türkiye; yabancıların yardımına, hele bazı direktiflere uymak şartıyla yapılmasını öngördüğünüz/önerdiğiniz bir yardıma asla ihtiyaç duymaz,’ diyerek, Sovyet Büyükelçisi’ne kibarca kapıyı gösterdi.
- İnönü; Kuracağı Kabinede Türkeş’e Millî Savunma Bakanlığı Önerdi… -
Türkeş’i ziyaret edenler arasında siyasiler ve yakınları da olurdu.
Başka bir gün Başbakanlık Müsteşarı Türkeş; Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’yi çağırdı; benzer talimat verdi. Yine önemli bir ziyaretçisi gelecekti; konuşmayı dinleyecekti. Geylani; randevu saatinden önce yerini aldı. Bir yandan da misafirin kimliğini merak ediyordu. İçeriye CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün damadı, gazeteci Metin Toker girdi. Hararetli bir konuşmaya başladı; çok cazip bir öneri getirmişti. Geylani’nin kayıtlarına göre; şöyle dedi:
‘Albayım! Paşa; sizi müstakbel kabinemizin Millî Savunma Bakanı olarak görmek istiyor!’
Türkeş; öneriyi dinledikten sonra dedi ki:
‘Paşa’mın teveccühüne teşekkür ederim. Ancak, ne yapacağımıza kendimiz karar vermek isteriz.’
Geylani’nin kayıtlarına göre; Türkeş; CHP’lilerin yoğun baskısı altındaydı. CHP Milletvekili Kemal Sağıroğlu; günde 2 defa telefon ederek, iktidarın CHP’ye bırakılmasını telkin ederdi. Geylani’nin belirlemesine göre Türkeş ve arkadaşları; en az 4-5 yıl iktidarda kalıp, ülkenin Millî Birlik Komitesi tarafından yönetilmesini düşünüyordu. Bu zaman zarfında da ülkenin ihtiyaçlarına uygun yeni anayasa ve seçim kanunu yapılabilecekti.
Mehmet Geylani’nin ihtilalin hemen sonrasında hatırladığı çok ilginç anısı da bulunuyordu. İhtilal sabahı, - 27 Mayıs 1960 Cuma sabahı! - yönetime el koyan Millî Birlik Kurulu; Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi binasındaydı. Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Selim Sarper’i çağrıldı. Sarper; bir çöp kamyonuna bindirilerek getirildi. Olay çok ilginçti: Görevli yüzbaşı, Sarper’i evinden almak için bir çöp kamyonunu ayarlamış ve kapısına dayanmıştı. Yatağından kaldırılan Selim Sarper’e derhal giyinmesi komutu verilmişti. Sarper de pijamasının üzerine pantolonunu çekerek, çöp kamyonuna binmek zorunda kalmıştı. Sarper; Harp Tarihi binasına girdiğinde darbeci askerler şok geçirmişti. Yüzbaşı’yı, ‘Selim Sarper’i niçin çöp kamyonuyla getirdin?’ diye sorguya çekmişlerdi. ‘Makam arabasıyla getirecek halim yoktu,’ cevabını alınca da, adam hemen emekliye sevk edilmişti. Sarper; kurulacak hükümetin Dışişleri Bakanlığı’na getirilecekti.
- Menderes’e İhtilali Haber Veren Şef Sarhoş muydu? -
Başbakanlık binasında her gece bir memur nöbetçi kalırdı. Mehmet Geylani’nin notlarına göre; 26 Mayıs 1960 Perşembe gecesinin nöbetçisi de, Özel Kalem Şefi Ethem Önür’dü. Harp Okulu öğrencileri; Başbakanlığı ateş altına alınca; Ethem Önür kendini korumayı başardı. Devlet Bakanı Medeni Berk’in odasına girebildi. Bakan Berk’in odasındaki özel telefondan Eskişehir’i, Başbakan Adnan Menderes’i aradı. Başbakan karşısındaydı. Önür; Ankara’daki durumu anlatmaya çalıştı:
‘Efendim; ihtilal başladı. Haberiniz olsun. Başbakanlık ateş altında. Ben sürüne süren Medeni Berk Bey’in odasına girdim. Oradan size telefon ediyorum...’
Ethem Önür daha cümlesini tamamlayamadan Menderes; telefonu yanındaki Özel Kalem Müdürü Ercüment Yavuzalp’e uzattı: ‘Telefondaki ses… Sarhoş mudur nedir? Bir şeyler söylüyor. Bir dinleyiver. Adam galiba delirmiş…’
Önür; Başbakan Adnan Menderes’in davranışından incinmişti: ‘Ben; canım pahasına ihtilal haberini vermeye çalıştım. Adnan Menderes; beni deli veya sarhoş sandı,’ diyecekti.
Alpaslan Türkeş ile Mehmet Geylani arasında zamanla güvene dayalı bir dostluk oluştu. Türkeş arada bir anılarını anlatırdı. Geylani; Türkeş’in 1950 yılına ait bir hatırasını kayda geçirmişti. Türkeş; 14 Mayıs 1950’da yapılan Genel Seçimler de Isparta’nın Keçiborlu ilçesindeydi ve yüzbaşıydı. Askerin politika yapması yasaktı. Ama Türkeş yasağa uymamış; askeri jiple komşularını seçim sandığına taşımıştı. Tek isteği de DP (Demokrat Parti)’ye oy vermeleriydi. İktidarın CHP’den DP’ye geçmesinde küçük de olsa pay sahibiydi. Geylani’nin notlarına göre diyecekti ki:
‘Şu hale bak… O yüzbaşı; şimdi iktidara getirmeye çalıştığı partinin hükümetini alaşağı eden kuvvetin başında bulunuyor...’
- Örtülü Ödenek’ten Devlet Başkanı Cemal Gürsel’e Alınan Elektrikli Tıraş Makinası… -
Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’nin ‘Örtülü Ödenek’ kaleminden yapılan harcamalarla ilgili tespitleri de önemliydi. Sabık Başbakan Adnan Menderes’e misafir gelenlere yedirilen yemeklerin parasının ‘Örtülü Ödenek’ten ödendiği iddia edilirdi. Hatta ilerleyen süreçte iddialara yenileri eklendi: Menderes’in evine aldırdığı pastırmaların, giydiği ayakkabıların ve ayakkabı boyalarının parası da aynı kalemden ödeniyordu. Geylani’nin açıklamasına göre; Menderes hakkındaki iddialar gerçek dışıydı; yalandı. Başbakan’ın değil, Başbakanlık makamı için alınanların faturası Örtülü Ödenek’ten ödenirdi; resmi kayda girerdi.
Aradan zaman geçti. Alparslan Türkeş; Örtülü Ödeneği kullanmaya başladı. Ama yine Geylani’nin şahitliğine göre Türkeş de Menderes gibi davrandı; kendisi/şahsı için harcama yapmadı. Hatta Türkeş titizlikte ileri bir adım attı: Örtülü Ödenek kayıtlarını tek tek kontrol ederdi/denetlerdi. Daha sonra işlerin/mesainin yoğunluğundan sıkıldı ki; kayıt tutma/denetim görevini güvendiği/mutemet bildiği bir kişiye devretti.
Geylani’nin kayıtlarında yeni dönemin Örtülü Ödenek harcamalarında dikkat çekici ipuçları da görüldü. Yazılanlara göre; Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’e elektrikli tıraş makinesi alındı; bedeli ödendi. Milli Birlik Komitesi üyeleri ve emrindeki görevliler de her gün gece geç saatlere kadar çalışırdı. Yemekleri, Bulvar Palas’tan getirilir ve ödemesi yapılırdı.
- Başbakanlık’taki Diğer Kasaları Mustafa Şahin Anlatıyor… -
Anayasa Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Mustafa Şahin; 27 Mayıs İhtilali sırasında yüzbaşı rütbesiyle görev yapıyordu. Başbakan Adnan Menderes, TBMM Başkanı Refik Koraltan, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur’a ait kasaların açılması esnasında görevli hâkimler heyetindeydi. Diğer iki hâkim: Halit Arnılan ve Turgut Armay idi. Hâkimlerin yanında 20’ye yakın asker ve sivil de hazır tutulmuştu. Deneyimli gazeteci Kemal Bağlum; Şahin’le de görüşmüş ve şahitlik yaptığı olayları anlattırmıştı:
‘Millî Birlik Komitesi; kasaların açılması için 3 hâkim arkadaşı görevlendirmişti. Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur’un odasında bulunan kasayı açamadık. MİT Müsteşarlığı’ndan gelen bir mütehassıs da çok uğraşmasına rağmen açamadı. Kasa tam kırılacaktı ki, açıldığı haberi geldi. Şimdi aklımda kaldığına göre, kasadan çıkan eşyaların bazıları şöyle idi: 40 bin Türk Lirası. Miktarını hatırlayamadığım ve çeşitli ülkelere ait döviz ile Ahmet Salih Korur’un Başbakan Adnan Menderes için harcadığı paraların kaydedildiği bir defter vardı. Bunun içinde cımbız alımı ile Başbakan’ın çocuğuna ait ayakkabı tamir parası da vardı. Sarı zarfı hatırlamıyorum. Başbakan’ın kayda değer iki şeyden biri naylon kilot ile 3 adet Reşat altını idi.’
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun kasasından da pembe renkli naylon bir kilot ile AKİS dergisinin kendisini kapak yaptığı sayısı çıktı.
Mustafa Şahin’in açıklamasına göre; TBMM Başkanı Refik Koraltan’ın kasası da açılamadı. Kendisine anahtar ve şifre göndermesi için haber salındı. Harp Okulu’nda gözaltında tutulan Koraltan; anahtar göndermediği gibi şifreyi de vermedi. Bunun üzerine kızı Ayhan Timurtaş arandı. Kendisi Mustafa Şahin’in fakülteden arkadaşıydı. Ayhan Hanım; anahtarın kendisinde olmadığını ve şifreyi bilmediğini haber verdi. Eğer izin verilirse; kasanın açılması sırasında hazır bulunmak istediğini iletti. Sakınca olmadığı bildirilince geldi; kasanın açılışına şahitlik etti. Koraltan’ın kasası açıldığında, ziyaret ettiği ülke büyüklerinin kendilerine verilen çok kıymetli hançer, bıçak, tabanca gibi silahlarla 143 adet Reşat altını çıktı. Altınların yakın tarihte piyasaya sürülenlerden olduğu görüldü. Koraltan’ın kızı Ayhan Timurtaş; ‘Bunlar, babaannemin altınlarıydı,’ dedi. Ama sayımdaki Merkez Bankası yetkilisi karşı çıktı: ‘Aman hanımefendi,’ dedi. ‘Babaanneniz yıllar önce öldü. Bu altınlar yakın tarihte piyasaya sürülenlerden,’ diye açıklama yapınca, iddiasından vazgeçti.
Ali Hikmet İnce