Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

Taliban’ın Kara Kutusu

Afganistan; İran, Orta Asya ve Çin ile sınır komşusuydu. Tarih boyunca göç ve ticaret yolları üzerindeydi. Ülkede çok sayıda farklı etnik grup vardı. 10’dan fazla değişik dil konuşulurdu. Aşiretler kendi lisanlarını dillendirir, kültürlerine uygun yaşardı. Ülkede, ‘Afgan’ adı ile tanımlanacak kabile, aşiret ya da etnik yapı mevcut değildi. ‘Afgan’ denilince, - genellikle! - ‘Peştun’ hatırlandı. 

Ülke nüfusunun yüzde 85’i Sünni Müslüman kitlelerden oluşurdu. Yerel halklar arasında en kalabalığı - yaklaşık yüzde 40 oranıyla! - ‘Peştunlar’dı. Güney ve doğu bölgelerinde ikamet ederlerdi. Ülkenin sınır komşusu Pakistan’nın kuzeyinde eşit popülasyona yakın aynı halk yaşardı.

1947’den sonra bölgede İngiltere’nin hâkimiyeti bitince dengeler değişti. Pakistan, bağımsızlık kazandı. Ülkedeki Peştunlar, Afganistan’daki soydaşlarıyla birleşip ‘Peştunistan’ adlı müstakil devlet kurmayı tartıştı, gündeme getirmeye çalıştı. Ama gerçekleştiremediler. 

- Pakistan, Peştun Uyanışından Çekindi… -

1971’de, Bangladeş, Pakistan’dan ayrılınca, - bölgede! - etnik yapıların/milliyetçiliğin dinden daha güçlü ve etkin olduğu gözlendi. Pakistan, ‘İslam’ ve ‘siyasi İslamcılık’ gibi etkin silahların varlığını hatırladı. Özelde Afganistan’da, genel de Peştunlar üzerinde dini bağların kuvvetlenmesine önem veren politikalar geliştirip izledi. Peştun milliyetçiliği bastırılacaktı. ‘Pakistan İstihbarat Servisi ‘ISI’ - Inter-Services Intelligence - ‘Servisler Arası İstihbarat’! - projeyi devreye soktu!’ Batılı çevrelerin iddialarına göre, mücahitleri topraklarına getirdi. Sınıra yakın bölgelerde dini ve askeri eğitim programları uyguladı. Eğitilen mücahitler, ‘Taliban’ın da temelini oluşturacaktı. Başarılı, lider, cesur şakirtler, bölgedeki ABD yetkilileriyle tanıştırılılacaktı!’

Pakistanlı araştırmacı gazeteci Ahmet Rashid’in açıklamalarına göre, 1971’de, ülkede 900 medrese vardı. 1988’de, 8 binin üzerine çıktı. Sınıra yakın bölgelerde ise, 25 binden fazla ‘dini okul’ faaliyetteydi. 

1978’de, Afganistan’da, Sovyetler Birliği yanlısı askeri darbe sonucunda yeni hükümet kuruldu. Komünist yönetim getirilmeye çalışıldı. Yeni rejime karşıt muhalefet, özellikle İslamcı tezleri savunan gruplar oldubittiyi kabullenmedi. ABD ve Pakistan’ın desteğini alıp, silahlı mukavemete girişti. Tepki kısa sürede genişledi ve etkinleşti. Sovyetler Birliği, müdahale etti. Leonid Brejnev’in emriyle Kızıl Ordu ülkeye girdi, silahlı karşıtları bastırdı. Yeni iktidarın elini güçlendirdi.

- ABD, Sovyetlere Karşı Mücahitleri Destekledi… -

Halktaki Rus nefreti, muhalif mücahitlerin gücünü artırdı. Sayıca çoğalmalarına, lojistik destek sağlamalarına sebep oldu. Karşıtlar, ABD ve Suudi Arabistan’dan yüklü yardım gördü. Soğuk Savaş’ın tarafları kuvvetlerini sınayacak yeni sahne buldu. Pakistan’da konuşlanan mücahit gruplar güçlendikçe çatışmalar yoğunlaştı. Silahlı mukavemet/isyan da yaygınlaştı.

ABD’li akademisyen Barnett Rubin’in araştırmaları, mücahitlere yapılan nakdi yardımları rakamlara döktü. ABD, 1980’de, Sovyetler’e karşı duran mücahit gruplarına 30 milyon dolar gönderdi. ‘Muhalefetin direncine paralel yardım miktarı da her yıl artırıldı!’ Rubin, 1985’de, 250 milyon dolar destek sağlandığını yazdı. Suudi Arabistan da ABD ile aynı miktarda ‘koltuk çıktı’! ABD, 1986’dan sonra yıllık hibe miktarını 650 milyon dolara çıkardı. 

1985’de, ABD Başkanı Ronald Reagan, mücahit gruplara Stinger Uçaksavar Füzeleri verilmesini emretti. Stratejik silahlar ve diğer mühimmatlar, Pakistan aracılığıyla dağıtılacaktı. Karaçi ve İslamabad Hava Alanları üs olarak kullanıldı. Nakliyatı ABD askeri kargo uçakları üstlendi. Sınırdaki mücahit gruplar, ISI tarafından silahlandırıldı.

Konuyu araştıran gazeteci ve akademisyenlerin ulaştığı bilgiler dikkat çekiciydi: 1989’da, Sovyetler Birliği, Afganistan’dan askerlerini çekti. ABD’nin yıllık yardımı da 250 milyon indi. ‘CIA’nın 1989’a kadar 80 bin mücahidi eğitip donattığı ileri sürüldü. Grubun 35 bine yakını Arap orijinliydi. 3.2 milyar dolar harcama yapılmıştı!’

Afganistan’daki komünist rejim, 1992’ye kadar ayakta kalabildi.

- Sovyetler Çekilince Mücahitler Kapıştı… -

Değişik dış mihraklar tarafından desteklenen, silahlanan ve eğitilen ‘İslâmcı gruplar’ hâkimiyet yarışına/kavgasına girişti. İktidar savaşı kızıştı. Cinayetler, fidye için insan kaçırmalar, cinsel saldırılar ve her adım başında rastlanan çatışmalar normal görüldü. Şans, Taliban’a gülecek, en genç ve en az bilinen örgüt hükümete yürüyecekti.

Taliban’ın kuruluş yıllarına ilişkin bilgiler net değildi, kısmen de çelişkiliydi. Örgütün adı Arapça ‘talep eden, talebe’ karşılığı ‘talip’den geliyordu. Çoğulu da ‘taliban’dı. Yani isminden de anlaşılacağı üzere, öğrencilerce kurulmuştu. Peştunlardan oluşurdu. Sünni İslâm öğretilerini benimserdi. Kurucu lideri, Kandaharlı, - Hotak Aşireti’ne mensup! - ‘Molla Muhammed Ömer Ahund’ idi. Molla Ömer, Pakistan’da ve Meyvend ilçesinde medrese eğitimi aldı. Sovyetler’e karşı gelişen muhalefet hareketine katıldı. Silâhlı çatışmalara girdi. Muharebelerde yaralandı. Savaş ve silah kullanma tecrübesine sahipti. Taliban, 1994’de kuruldu. Banileri 50 civarında medrese talebesi - molla! - idi. Azalar kendilerini ‘Afganistan İslâm Emirliği’nin Fedaileri’ diye tanıtırdı. Amaçları: ‘Dine dayalı yönetim getirmekti!’ ‘Allah yolunda savaşmak ‘cihat’tı, çatışmada ölen(ler)se ‘şehit’ti!’ Taliban kuvvetlerinin ilk ana gövdesi, Pakistan’daki medreselerde eğitim gören mollalar ve Afganistan’dan kaçan mültecilerden kuruldu.

Taliban hemen çatışmalara girdi. 1995’in Mart’ının sonuna kadar 800 hükümet askerini öldürdü. Zafer(ler), başarı(lar) katılımı artırdı. Dini eğitimli öğrencilerden 20 bine yakın iştirak görüldü. Yine Peştun kökenli Mevlana Samiul Hak’ın yönettiği Darul Ulum Hakkaniye Medresesi’nden talebeler, örgüte katıldı. İştirakçilerin çoğunluğu, Afganistan’dan Pakistan’a iltica etmiş ailelerin çocuklarıydı.

- Taliban, Kabil’i 2 Defa Muhasara Etti… -

Taliban, ülkenin büyük bölümünü kontrolüne aldı. Kandahar’a saldırdı. 3 Kasım 1994’de, direnişle karşılaşmadan sınır kentini zapt etti. Sovyet ve Afgan Orduları’nın bırakmak zorunda kaldığı çok sayıda ağır silahı sahiplendi. Ardından diğer hudut kenti Herat’ı ele geçirdi. Taliban, Peştun nüfusun yoğunlaştığı kentleri zorlanmadan bünyesine kattı. 

1995’de, Kabil’i hedef seçti. Her yönden ağır bombardıman başlattı. Ahmet Şah Mesut komutasındaki güçler direndi. Taliban’ın ilerlemesine ve şehre girmesine izin vermediler. ‘Askeri gözlemciler durumu ‘ağır yenilgi’ diye değerlendirdi!’

Taliban, Eylül 1996’da, ‘Kabil Operasyonu’nu yineledi. Önceki yıl şehri savunan Ahmet Şah Mesut, kuvvetlerini geri çekti. Taliban, 27 Eylül 1996’da kente girdi. Tacik orijinli Devlet Başkanı Burhanettin Rabbani’nin görevden azledildiği açıklandı. Yönetime el konuldu. Birleşmiş Milletler Temsilciliği’ne sığınan eski Devlet Başkanı Muhammed Necibullah Ahmedzay ile erkek kardeşi teslim alınıp idam edildi.

Taliban, Kabil’de kendi hükümetini kurdu. Bayrak değiştirildi. Ülkenin yeni adı: ‘Afganistan İslam Emirliği’ydi. Örgütün kurucu lideri Molla Ömer, EMÎRU'L MÜMİNÎN - ‘Müminlerin Emîri, Halife, İslâm Ümmetinin Lideri’! - ilan edildi. Hazreti Peygamber’in hırkası giydirilip ülke ulemasının önüne çıkarıldı. Camilerde ismine hutbe okutuldu. Suudi Arabistan Başmüftüsü Abdulaziz bin Bâz, yayınladığı fetva ile Taliban’ı ve liderini ululadı.

- Pakistan, Yeni Hükümeti Hemen Tanıdı… -

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan, Taliban hükümetini resmen tanıdı. Çin de gruba katılacaktı. Fakat beklenmedik gelişme yaşandı: ‘Taliban kuvvetleri, Bamyan’daki asırlık Buda heykellerini patlattı!’ 

Batılı gazeteci ve analistlere göre, Taliban’ın en güçlü destekçisi ve rehberi Pakistan İstihbarat Teşkilatı’ydı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın - basına yansıyan! - gizli yazışmalarına göre Pakistan İstihbaratı yardımı hiç kesmedi. Taliban, 1997’da, Kabil’de iktidar oturduktan sonra da lojistik desteğini sürdürdü. Yakıt, savaş gereçleri, gıda malzemeleri yolladı. 1997 ve 1998’de, yeni hükümete maddi katkılarda bulundu. Memur maaşlarını finanse etti. ABD, Pakistan’ın tutumunu eleştirdi fakat karşı durmadı.

Sovyet işgali ve sonrasındaki iç savaş, ülkenin sosyal yapısını olumsuz etkiledi. Aile, aşiret, toplum dayanışması sarsıldı, ciddi zarar gördü. Süreç içinde 1 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Kocasını yitirip dul kalan kadın sayısı 100 binden fazlaydı. Afganistan, dünyada en yüksek çocuk ölümü - yüzde 25! - oranına sahipti. BM’nin ve sivil toplum örgütlerinin insani yardımlarına şiddetle ihtiyaç duyuluyordu.

Ama Taliban, ülke ve dünya gerçeklerinden uzaktı. 1998’in yazında yanlış karar aldı. Birleşmiş Milletler’e bağlı kuruluşların ofislerini kapattı, çalışmalarını durdurdu. BM, uygulamaya şiddetle itiraz etti. ‘Örgütü ülkede karnını doyuramayan 200 bine yakın insanın nasibini kesmekle suçladı!’ Muhtaçlara ulaştırılan gıda yardımı engellenemezdi!

- Taliban, İlk İktidar Döneminde Şeriatı Getirdi… -

Taliban, - 1996 - 2001 arasındaki yönetiminde! - anayasa değişikliği yaptı. Şeriat hükümlerini uygulamaya soktu. Günlük hayattaki pratiği takip için de ‘Emr-i Bil Maruf Bakanlığı’nı - ‘İyiliği Emretme, Duyurma Bakanlığı’nı! - kurdu. 

Kız çocuklarının eğitim almaları yasaklandı. Eğitim Bakanlığı, yönetimlerindeki 11 vilayette 500’den fazla okulu kapattı. Mektepler, medreseye dönüştürüldü. Ders kitaplarındaki resimler tek tek kesildi ya da üzerleri kapatıldı. 

Medrese talebelerine 3. sınıftan itibaren sarık takma mecburiyeti getirildi.

1999’a gelindiğinde, orta öğretime devam eden tek kız öğrenci kalmadı. İlköğretimdeki sayı ise 9 bine kadar indi. - Taliban iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra durum iyileşmeye başladı! 2003’de, 2,5 milyona yakın kız okula gidebildi. Günümüzde 3,5 milyona kadar ulaşıldı! -

Kadınlara, kızlara burka giyme, peçe takma zorunluluğu getirildi. Vücudun hiçbir bölgesi gösterilemezdi. Kurala uymayanlar şiddetle cezalandırılacaktı. Yüzü görünen kadın(lar) kırbaçlandı. Akraba olmayan erkekle konuşan(lar), sopa ile dövüldü veya taşlandı. Peçe yasağı sıkı şekilde kontrol edildi. Hanımlara çalışma yasağı uygulandı. Toplu taşıma vasıtalarındaki aynalar söküldü: ‘Kadınlara bakılabilirdi!’

Sinemaya gitmek, televizyon seyretmek, müzik dinlemek yasaklandı. Afganistan Devlet Televizyonu’nun yayınları durduruldu. Fotoğraf ve görsel program çekilemezdi. Bilgisayar kullanımı da memnuydu. Televizyonlar ve kompüterler toplanıp imha edildi. 

Erkekler sakal bırakmak zorundaydı. Sakalını kesenlere 6 aya kadar hapis cezası verildi.

Din polisi, kuralların uygulanmasından sorumluydu. Erkekler, evlerine en yakın camiye gidecekti. 5 vakit namaz kılmak mecburiydi. Mazeretsiz cemaati terk edenler, ağır yaptırımlara uğrayacaktı. Namaz surelerini bilmeyen(ler) kırbaçlanacaktı. Görevliler, camilerde yoklama almaya başladı. Mayıs 1998’de, 450 erkek sakal yasağına uymadığı, 110 kadın da tarif edilen şekilde örtünmedikleri gerekçesiyle cezalandırıldı.

İslâm Devleti’ne - daha doğrusu Taliban yönetimine! - muhalefet edenler, hain ilan edildi, idam olundu. Karşıt mücahit grupların üyeleri, yakalandıklarında ‘şer odağı mensubu’ suçlamasına muhataptı. Fesat çıkardıkları iddiasıyla yargılanıp asıldılar.

- Devlet Dairelerinde Peştun Dili Mecburi Kılındı… -

Çeşitli suçları işleyenlerin, özellikle de hırsızların elleri kesildi. Cuma namazlarından sonra infazlar - idam ve el kesmeler! - gerçekleştirildi. Halka izletip, ders çıkarmaları, sinmeleri beklendi. Kesilmiş uzuvlar, - korku yaratmak için! - merkezi yerlerde sergilendi. 

Resmi kurumlarda, resmi yazışmalarda, Peştun dili mecbur kılındı!

Taliban güneyde hâkimiyetini pekiştirirken, kuzeydeki ‘Mücahit Gruplar Koalisyonu’ da Mezar-ı Şerif’i muvakkat başkent ilan etti. ‘Kuzey İttifakı’nın lideri, Burhaneddin Rabbani’ydi. - Rabbani, 2001’de Taliban yönetimi devrilince, Birleşmiş Milletler’ce ‘Afganistan’ın - geçici! - Devlet Başkanı’ olarak tanınacaktı! - Taliban ile mücadeleyi sertleştirdi. 

Taliban, 1997’de, Mezar-ı Şerif’e saldırdı. Beklemediği mukavemetle karşılaştı. Şehir halkı, Kuzey İttifakı’nın yanındaydı. Saldıran kuvvetler, 10 bin civarında savaşçı yitirdi. 7 binden fazla militan da esir düştü. Taliban çevrelerinin açıklaması ürperticiydi: ‘Tutsak düşen örgüt üyelerinin hepsi öldürüldü!’

Taliban, Mezar-ı Şerif’de büyük zayiat verdi. ‘Deneyimli beyin takımı’nın ekserisini yitirdi. Mağlubiyet çok ağırdı. Ama El Kaide’nin desteğini gördü: Bünyesine yeni militanlar katıldı. 

1998’de, Mezar-ı Şerif’e yeni saldırı dalgası başlattı. İlki kadar zorlanmadı. Şehre girdi ve hemen infazlara girişti. Asker sivil ayrımı yapmadı. Binlerce kişiyi öldürdü veya astı. ‘Taliban için farklı mezhepten olmak da suçtu!’ Şehirdeki İran Konsolosluğu basıldı. Görevli 9 diplomat öldürüldü. Bir gazeteci de Azrail’den yakasını kurtaramadı. Şehrin servetlerine el konuldu. Taşıtlar ve konutlar sahip değiştirdi, Taliban’a geçti.

- Usame Bin Ladin, Taliban’la Müttefikti… -

1998’de, Taliban, ülkenin tamama yakınını kontrolüne aldı. Karşıt mücahit gruplar, Pençşir vilayetinde tutunabildi. Bölgeyi Şah Mesut savunuyordu.

ABD istihbaratı, 11 Eylül saldırılarını planlayan ve yöneten El Kaide’nin lideri Usame Bin Ladin’in Afganistan’da saklandığını ileri sürdü. Taliban yönetimine nota verip, Ladin’in teslim edilmesini istedi. Talep geri çevrildi: ‘El Kaide lideri, ülkede ‘misafir’ (!) idi. Suç delilleri gönderilirse, İslâmi mahkemede yargılanır, iddialar sabit görüldüğünde, cezalandırılırdı!’

ABD, Taliban ve El Kaide’yi cezalandıracaktı. Kuzey İttifakı’nı teşkil eden mücahit gruplarıyla anlaştı. Ağır silahlar gönderdi. Etkin hava gücü desteği sağladı. 7 Ekim 2001’de çok yıkıcı operasyon başlattı. Taliban, Kabil’i ve kontrolündeki bütün vilayetleri yitirdi. Tarihi kalesi, Kandahar’a çekilmek mecburiyetinde kaldı. Tutunamayınca kırsal kesimlerde, dağlarda barındı. Militanlarının çoğu Pakistan’a sığındı.

Taliban hemen pes etmedi. Gerilla taktikleri uygulayıp ABD ve müttefiklerine zarar vermeye çalıştı. 2004’de kadar düşük yoğunluklu saldırılar düzenledi. Sonradan da eylemleri ve şiddeti artırdı. Afgan güvenlik kuvvetlerini hedef aldı. 2006’da, Afgan polisi 257 kurban verdi. Afgan İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı rapora göre, 2007’nin ilk ayından Eylül’e kadar 397 polis memuru öldürüldü. Sayı, aynı yılın sonunda 1.200’e yükseldi. 

- Taliban, Küçük Gerilla Grupları Şeklinde Savaştı… -

2009 ve sonrasında gerilla harbi yoğunlaştı. ABD ve Afgan kuvvetleri, kanlı çatışmalara girişti. Uluslar arası güçlere, NATO kuvvetlerine, Afganistan Ordusu’na yapılan milyarlarca dolar askeri yardıma rağmen Taliban’ın kökü kazın(a)madı. Güneyde ve güneybatıdaki Helmand, Uruzgan, Kandahar ve Zabul kentlerini kontrol etti. Kuzeybatıda Feryab tepelerini, kuzeydoğuda Badakşan dağlarını, barınak ve üs olarak kullandı. 

2017’de yayınlanan, BBC araştırmasına göre Taliban, ülkenin her yerinde küçük gruplar halinde hareketteydi. Yerleşim merkezlerine düzenli saldırılar düzenledi.ABD destekli Afgan hükümet kuvvetleri, nüfusun büyük kesiminin ikamet ettiği, sulak ovaları ve verimli tarım arazilerini kontrol ediyordu. 20 yıl boyunca, NATO’dan ve ABD’den eğitim alan 300 bin kişilik Afgan Ordusu sonuca varmakta zorlandı. 60 bine - bazı tahminlere göre de 87 bin! - ulaşan Taliban güçleri daha güçlü ve etkin görüntü verdi. Batılı uzmanların görüşüne göre, ‘Afgan Ordusu’nun savaşma isteği çok sınırlıydı. ABD ve NATO birliklerinin çekilmesi durumunda yenilmesi kaçınılmazdı!’2020’deki çatışmalarda ilginç istatistikî bilgi ortaya çıktı: Afganistan’daki sivil kayıpların yüzde 43’ünü kadınlar ve çocuklar oluşturuyordu.

- DOHA Anlaşması Ölü Doğdu… -

ABD ile - 20 Şubat 2020’de! - DOHA Anlaşması’nı imzalayan Taliban, NATO ve bağlı güçlerin son çekileceği tarihe kadar - 11 Eylül 2021! - saldırı(lar)da bulunmayacağı sözünü verdi. Ama ABD’nin hava taarruzlarını bahane etti, genişlemesini sürdürdü. 6 gün içinde 9 vilayeti kontrolüne aldı. Cezaevlerini boşalttı, bütün mahkûmları serbest bıraktı.

BM’nin açıklamalarına göre, 2021’in ilk 6 ayında 1.600’den fazla sivil öldürüldü. Sorumlular: Taliban ve Afgan Hükümeti’ne karşıt güçlerdi. Aynı süre içinde 300 - 400 bin kişi evinden/yurdundan edildi. Bilinmeyen sayıda mülteci, güvenli il ve ilçelere göçtü. Bazıları komşu ülkelere sığındı. Batılı haber ajanslarına göre, Taliban korkusundan çok sayıda asker ve sivil, Tacikistan’a iltica etti.

BM’nin açıklamalarına bakılırsa, ‘Afganistan, dünyanın en çok sayıda yerinden olmuş 3. nüfusuna sahipti!’ 5 milyondan fazla insan ülkesinden kaçmış, geri dönmemişti.

Afgan asıllı analistlerin Pakistan’ın rolüne ilişkin tespitleri dikkat çekiciydi. ‘Taliban, müttefikinin sağladığı destekle eski gücüne ulaşabilmişti!

Taliban’ın tecrübeli savaşçı kadrosu da başarının diğer sebebiydi. Yöneticilerin mühim kısmı Kızıl Ordu’yla savaşmıştı.

- Taliban Kendine Özgü Yönetim Modeli Oluşturdu… -

Lider, önemli komutanlar ve mühim yöneticilerin mekânları sürekli değiştirilirdi. Suikastlardan, ani baskınlardan, beklenmeyen olaylardan korunmak için çok özel tedbirler geliştirilmişti. Mesela Taliban’ın kurucu lideri Molla Ömer’in ölümü 2 yıl sır gibi saklandı. Molla, 23 Nisan 2013’de, Karaçi’de tedavi edildiği hastanede tüberkülozdan öldü. Vefatı, 2015’de açıklanabildi. Halefi, ‘sağ kolu’ diye tanınan Molla Muhammed Mansur’du. Molla Mansur, 2016’da, ABD hava kuvvetlerinin operasyonunda hayatını yitirdi. Yerine Mevlevi Haybatullah Akhunzade getirildi.

Taliban liderinin onayladığı karar(lar) tartışılmazdı. ‘Mutlak otorite sahibiydi!’ Batı basınında yer alan haberlere göre, örgütün kendine özgü idari yapısı vardı. Reisin hemen altında 26 üyeden teşekkül eden ‘Rehberler Şurası’ bulunurdu. Askeri ve siyasi fikirler tartışılır, sonra netleşirdi. Kurulda, Taliban İmamı’nın 3 yardımcısı da görevliydi. Akhunzade’nin muavinlerinin kimlikleri belliydi. İlki: Kurucu Önder Molla Muhammed Önder’in oğlu Molla Muhammed Yakup’tu. İkincisi: Taliban’ın banilerinden Molla Abdülgani Baradar’dı. Üçüncüsü ise, Siraceddin Hakkani’ydi. Hakkani, ‘Hakkani Ağı’ adlı gerilla grubunun lideriydi. Batılı kaynakların iddiasına göre, ‘El Kaide ile de samimi ve yakın ilişkiler içindeydi!’

Taliban’ın ‘başsavcı’sı Molla Abdül Hekim’di. Yargının idaresinden ve işleyişinden sorumluydu.

- Afganistan, Önemli Bir Eroin Üreticisiydi… -

‘Rehberlik Şurası’nın altında, bakanlık görevlerini üslenen 17 komisyon görev yapardı. Her biri ekonomi, sağlık, iaşe, tarım, askeriye, iç güvenlik gibi farklı saha(lar)da çalışırdı.

Batılı istihbarat örgütlerinin açıklamalarına/raporlarına göre, Taliban’ın önemli finans kaynakları arasında haşhaş tarımı, eroin üretimi ve satışı gelirdi. 2018’de, Birleşmiş Milletler’ce yayınlanan raporda, Afganistan’ın dünya afyon üretiminin yüzde 90’ını gerçekleştirdiği ileri sürüldü. Yine aynı belgede, Taliban, kanundışı eroin satışından yılda 400 milyon dolar civarında kazanç sağlıyordu. 

İngiliz yetkililerin savları daha da endişe vericiydi: ‘Ülkelerine giren eroinin yüzde 95’i Afganistan orijinliydi!’

Taliban’ın anlayışına göre, haşhaş üretimi ‘helal’di. Çiftçi, örgüte yüzde 10 nispetinde ‘aşar’ yani vergi öderdi.

Batılı istihbarat kaynaklarının savlarına göre, Taliban dışındaki bazı İslamcı örgütler de eroin üreticiydi. ‘Hizb-i İslâmî’nin Kunduz vilayetinde gelişmiş eroin laboratuarlarının varlığı iddiası enteresandı!’

Medyada yayınlanan haberlerde, Taliban ile El Kaide beraberliği salt ideolojik temele bağlanamazdı. Her iki örgüt arasında militan, silah, mühimmat ve para transferi mevcuttu. Usame Bin Ladin, 1996’da, Afganistan’a gelip yerleşti. Yanında güvendiği adamlarını, ağır silahlarını, parasını ve ailesini getirdi. El Kaide üyelerine gizlenebilecekleri emin liman sağladı. Ayrıca Taliban’a uluslar arası alanda tanınma ve yeni müttefikler edinme fırsatı da sundu.

21 August 2021 23:19
1,310 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

CIA’nın Yumuşak Doku Kanseri Operasyonları

ABD’nin ‘kirli maşası’ CIA; 2006 yılında, DIA (Defence Intelligence Agency) ve DEA (Amerikan Uyuşturucu İstihbarat Örgütü) ortaklığıyla Kolombiya’da bir suikast merkezi kurdu. Merkez yöneticilerinin hedefindeki isim: Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chaves’di.

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

Kilisede Çocuk Tacizi

Başta Fransa olmak üzere ABD ve Almanya, geçmişindeki/günümüzdeki çocuk tacizleriyle hesaplaşıyor. Fransa’da hazırlanan resmi doküman, küçük yaştaki yavrucaklara reva görülen cinsel istismarın ürkütücü boyutlarını ortaya koydu. Almanya’nın raporuna göre ise rahibeler, ‘kendilerine emanet edilen kimsesiz sabileri zengin iş adamlarına para karşılığı taciz için kiralamış’tı!

CIA’dan Kongo’ya Jazz Festivali

ABD, 1940-1960 arasındaki süreçte Kongo’ya özel ilgi gösterdi. CIA’nin ağabeyi, Stratejik Hizmetler Ofisi, zengin uranyum yataklarını belirledi. Çok gizli operasyon(lar)la Japonya’ya atılan atom bombalarının yapımı için gereken ham maddeyi elde etti ve ülkesine taşıdı.

Castro’ya Zehirli Puro

Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’ya iktidara geldiği 1959 yılından 2006’ya kadar 650’e yakın suikast girişiminde bulunulduğu iddia edildi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

6 Milyar Doları Yiyen Fareler

Pablo Escobar, ‘beyaz zehir’ ticaretinin - bilinen! - ilk ve en önemli ismiydi. ‘ABD’yi dizlerinin üzerine çökertmeyi amaçladığını,’ tekrarlardı. ‘Büyük Şeytan’ın amansız düşmanıydı. Güçlü, mutlu, zengin ve uluslar arası alanda etkin Kolombiya düşlediğini söylerdi.

Reagan Başkanken Alzheimer Olmuş

ABD Başkanı Ronald Reagan’ın 1981-1989 yılları arasındaki konuşmalarını inceleyen uzmanlar çok önemli bir gerçeğe ulaştı.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

MOSSAD'ın Suikast Listesindeki Siyasetçi

Yaser Arafat, yaşamı boyunca MOSSAD’ın tehdidi altındaydı. Sayısız suikast girişiminden son anda/kıl payı kurtulabildi. Ama hayatını yitirdikten sonra ortaya çıkan hastane raporu ürperticiydi...

Asker Vatan Savundu, Yangın Söndürdü

Osmanlı’da ilk itfaiye teşkilatı 18. asrın başında kuruldu. Yeniçeri Ocağı’na bağlıydı. İstanbul’da ve çevre ormanlarda çıkan yangınları söndürmeye çalıştı. Taşıma su ve ilkel teçhizatla işi zordu.

İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

Darüşşafaka Bağışçısı Zübeyde Hanım

Bağışla ilgili vasiyetname; Darüşşafaka Cemiyeti’nin arşiv ve müzesinde yenileme/düzenleme yapılırken bulundu.

Diğer Dünya Tarihi Yazıları

Putin’in Türk Asıllı Metresi

Putin’in hayatına giren veya adı beraber anılan hanım(lar)ın yüzüne şans hep güldü. Kimisi gayrimenkul(ler)e ve servete kondu. Kimisi de politikaya girdi. Medya dünyasında patron koltuğuna oturdu. Devlet protokolünde ‘görünmeyen statü’ sahibi kesildi. Alina Kabaeva, şöhretli sporcuydu. Putin’le tanıştıktan sonra ününü, variyetini ve etkinliğini artırdı. Bayan Kabaeva, ‘son göz ağrısı’na, ‘Kış öncesi gelen - kısa süreli - aldatıcı yaz’a benzetildi. Güzelliği ile sadece Putin’in değil, bütün karşı cinsin ilgisini topladı. Sadece Rusya’da değil dünyada da stardı!

Putin'in Kadınları

Ünlü şairimiz Orhan Veli, ‘Kitabe-i Sen-i Mezar’ isimli şiirine, ‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar,’ mısralarıyla başladı. Süleyman Efendi’nin sıkıntılarını anlattı. Putin de, çevresindeki güzel kadınlardan çekti. Kalbini verdiği, kanatları altına aldığı, özenle sakladığı ‘nazende’ler sayesinde merak edildi, dillere düştü, haberlere mevzu oldu. Putin ve yakın çevresini saran ‘nazenin’ler, dünyanın da ilgisini çekecekti!

Öteki Putin / 2

Putin, dünya siyaset arenasına çıkınca, hemen fark edildi. Gizli servislerin, basının ilgi alanına girdi. Özel hayatı, çalışma şekli, yakın çevresi, ailesi ve hatta akrabaları tek tek değerlendirildi. Yazıldığı gibi Putin, ‘dünyanın en zengin adamları arasında’ mıydı? ‘Birbirinden güzel 2 hanımla birlikte olmuş’ ve ‘ailesinin kalabalıklaşmasını sağlamış’ mıydı?

Öteki Putin / 1

Putin, ‘KGB okulu/geleneği’nden gelen Rusya Federasyonu Başkanı’ydı. Tarihine, devletinin derin/‘kadim’ geleneklerine ve kurumlarına bağlıydı. Hatta resmen açıklamasa bile, 20. asrın 2 numaralı süper gücü, ‘Sovyetler Birliği’nin mirasçısıydı. ‘Çarlık Rusyası ile SSCB’nin sentezi gibiydi!’

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.