Cahide Sonku’nun Önlenemeyen Düşüşü

Cahide Sonku; güzelliği, kabiliyeti ve zenginliği ile özlenen/imrenilen bir hayat sürdü. Kıskanıldı; sevildi; dedikodusu yapıldı ve parmakla gösterildi. Masallardan çıkıp gelmiş prensesti. Ama sonu çok kötüydü. Bir elinde büyük ispirto şişesi, öbür elinde bekçi düdüğüyle hayatın kendisine biçtiği son başrolü oynadı. Hem de kendinden geçercesine…

Cahide Sonku’nun Önlenemeyen Düşüşü

Asıl adı Cahide Serap’tı. Sinema tarihimizde ulaşılması zor ilklerin sahibiydi. İlk kadın stardı; ilk kadın film yönetmeniydi; ilk kadın film yapımcısıydı. Türk Marlene Dietrich’i de denilen Cahide Sonku; sinema dünyamızda zirveyi ve batağın dibini gören en ünlü isimdi. Yeşilçam yapımı İhtişam ve Sefalet’in kadın başrol oyuncusuydu, denilse de doğruydu.

Cahide Sonku (1916-1989); o dönem toprağımız Yemen’in Sana kentinde doğdu. Bir asker ailesinin ferdiydi. Dedesi Çorapsız İbrahim Paşa; 7. Ordu Komutanı’ydı. Babası; Yüzbaşı Necati Bey’di. Babası; dedesinin emrindeydi. Birinci Büyük Savaş’ta Yemen elimizden çıkınca; aile, İstanbul’a döndü. Cahide; 3 yaşında İstanbul’da dünyayı tanımaya başladı. Ama çocukluğu ve ilk gençliği acı, yokluk, sevgisizlik ve evsizlikle geçti. Babası Necati Bey yakışıklı ve çapkındı; gözü dışarıdaydı; ata servetinin verdiği güvenle Pera’da tatlı hayat sürmek gayretindeydi. İki çocuğunu ve genç karısını kendi başlarına bırakıp kayıplara karıştı. Annesi; büyük babanın Fatih’teki ahşap konağına yerleşmek zorundaydı. Hiçbir geliri yoktu; dikiş parasıyla da çocukların masrafları karşılanamazdı. Anne, kocasından boşandı. 

Aile; hep erkek çocuk sahibi olmayı düşledi. İlk çocuk haberi aldıklarında adını Mücahit koydular. Ama gelen kızdı; adı, Candan oldu. Cahide’de de erkek beklentisi içine girildi: O’nun da ismi Necdet idi. Yakışıklı ve çapkın Yüzbaşı Necati Bey; yine hayal kırıklığına uğradı.

Dede Çorapsız İbrahim Paşa’nın vefatından sonra felaketler üst üste geldi. Ahşap konak içindeki eşyalarla yandı. Aile hayatını güçlükle kurtardı. Sokakta kalmışlardı. Bir süre akrabalarının yanına sığındılar; kirası ucuz evlerde yaşadılar. Babası; Cahide ve ablasını yanına almayı önerdi. Ama reddedildi. Zavallı dul anne, dikiş dikerek iki kızına sahip çıkmaya çalıştı. Fatih’ten ayrıl(a)madılar. 

Küçük Cahide; ilk ve ortaokulu Fatih’te tamamladı. Sultan Selim’deki Cumhuriyet Kız Ortaokulu’ndan mezun oldu. Parasız yatılı talebe kabul eden mekteplerden birine girip öğretmen çıkmayı düşündü. Ortaokul sıralarında sanatla tanıştı: Küçük bir tiyatro oyununda ‘peri kızı’ rolüyle sahneye ilk adımını attı. 

- Fatih Halk Evi’nden Bir Yıldız Yetişiyor… -

Yatılı okul hayali gerçekleşmedi. Çalışması, aile bütçesine katkı sunması beklendi. Küçük yaşta çalışma hayatına girdi. Sirkeci’de Basiret Han’da bir firmada sekreterlik yapmaya koyuldu; haftada 4 lira kazanacaktı. Bir yandan da, Fatih Halk Evi’nin Tiyatro Kolu’na devam etti. İçindeki sanat aşkı büyüdü. Bir gazete ilanı hayatının akışını değiştirdi. İstanbul Şehir Tiyatrosu (Darülbedayi) yetenekli öğrenciler arıyordu. Hem eğitim verilecek, hem de figüranlık yaptırılabilecekti. Hemen başvurdu; girdiği sınavı başarıyla kazandı. Ama bir sorunla karşılaştı: Yaşı tutmadı. Mahkeme kararıyla yaşını büyüttü. 1931/1932 sezonunda sahnelenen bir operette balerin rolündeydi. Cahide; birkaç operette oynayınca; kabiliyeti, güzelliği ve uyandırdığı sevgi halesiyle Muhsin Ertuğrul’un dikkatini çekti. Ertuğrul; kabiliyet okumada, yükseltmekte ve ünlendirmekte tecrübeliydi. Buğulu sesi, fildişi teni, düş yüklü yüzü ve değişik havası ile Cahide’nin hemen farkına vardı; belli etmeden elinden tuttu. 1932’de sahnelediği Yedi Köyün Zeynebi oyununda önemli sayılabilecek rol verdi. Darülbedayi tarihinde bir ilk gerçekleşti: 17 yaşında, balerin rolüne çıkabilen oyuncu, aniden kast değiştirdi. Profesyonel, tanınmış aktör ve aktrislerin arasına katıldı. Oyunda hiç konuşmadı; su dolu küçük testiyi taşımakla görevliydi. Rolü bitince gitmedi. Oyunu her gün izledi; bütün konuşmaları hıfzetti. Hastalanan bir oyuncunun yerine geçince yeteneğini ve ezber gücünü gösterdi. Tam manasıyla Muhsin Ertuğrul’un koruyucu kanatları altına girdi; ölünceye kadar da çıkmadı. 

Cahide; büyük kabiliyetti. Ertuğrul; yeni keşfi büyük yeteneği değerlendirdi: Sinemanın yolunu da açtı. 1933’de çektiği, Söz Bir Allah Bir filmi ile beyaz perdede göründü. Ertuğrul’un Sonku’nun elinden tutması; üne kavuşmasını sağlaması, tiyatro çevresinde dedikodulara yol açtı. Ünlü sanat adamının genç ve güzel kıza gönül verdiği konuşuldu. Ama Muhsin Ertuğrul; Neyyire Neyir Hanım’la evliydi. Kaderin cilvesine bakın ki Neyyire Hanım; Cahide Sonku’yu görmüş ve kıskanmıştı. Cahide; Muhsin Ertuğrul’un sevgisine karşılık verse; Neyyire (Ertuğrul) Hanım dul kalabilirdi.

Muhsin Ertuğrul; yıldızını zirve yolculuğuna hazırladı. 1935’de çektiği, ilk köy filmi, Bataklı Damın Kızı Aysel de Cahide Sonku başroldeydi. Senarist Nazım Hikmet Ran’dı. Film müziklerini Cemal Reşit Bey yaptı. Muhsin Ertuğrul, Talat Artemel, Hazım Körmükçü, Hadi Hün, Galip Arcan, Behzat Budat… vb. gibi ünlü isimler başrollerdeydi. Sonku; sinema eleştirmenlerince ‘Yerli Marlene Dietrich’ diye yorumlandı. Sarışın Cahide Sonku; gizemli, soğuk, kendinden emin haliyle zirveyi zorlamaya adaydı. Filmde başına örttüğü eşarp moda oldu. Aysel adıyla piyasaya sürülen eşarplar hayranlarınca kapışıldı.

- Muhsin Ertuğrul; Cahide Sonku’ya Şöhret Kapılarını Ardına Kadar Açtı… -

Ertuğrul; Sonku’ya tiyatroda da destek verdi. August Strindberg, William Shakespeare, Anton Çehov ve Lev Tolstoy gibi ünlü yazarların oyunlarında Sonku başrollerdeydi. Sonku’nun oyun performansından kabiliyetinin büyüklüğü görüldü. Şehir Tiyatroları’nda kim rejisörlük yaparsa yapsın, yeni parlayan yıldızdan üstün verim alabilirdi/aldı. O Kadın piyesiyle daimi şöhreti yakaladı; rekor sayıda temsile imza attı. Cahide Sonku; artık bir ‘prima donna’ydı. Hem çok güzel kadın, hem de çok kabiliyetli/başarılı yıldızdı. Sonku; Darülbedayi ya da İstanbul Şehir Tiyatrosu için, ‘Her şeyden çok sevdiğim, mutluluk duyduğum yer,’ derdi.

Cahide’nin şöhreti artınca; çevresinde yakışıklı, zengin, kariyer sahibi ve güçlü erkekler de çoğaldı. İstanbul Sokaklarında adlı filmi çeken ilk kameramanlardan Cezmi Ar ile kısa flört döneminden sonra hayatını birleştirdi. Cahide; güzel olduğu kadar da atak ve ne istediğini bilendi. Hayatına girmek isteyen çok sayıda yakışıklı/zengin adam, evli olmasına rağmen yakasını bırakmadı. Adı bazı dedikodulara karıştı; genç aktör Suavi Tedü’yle ilişkisi en çok duyulandı. İki genç, alımlı ve sanat dolu insan büyük aşkın girdabındaydı. Cyrano De Bergerac oyununda başrollerdeydiler ve yakınlaşma her gün biraz daha demlendi; tiyatro fuayelerinin baş konusu haline geldi.

Cahide; aşk hayatında frene basmadı. Süavi Tedü’nün üzerini çizdi. 1936’da bir meslektaşı, sahne arkadaşı, ünlü çapkın Talat Artemel ile dünya evine girdi. Artemel’in gözü hiç evinde olmadı; çapkınlıklarına aynı hızla devam etti. Evlilikleri 2 yıl sürebildi; 1938’de ayrıldılar. Cahide bir röportajında; ‘Kendisini içkiye Talat Artemel’in alıştırdığını,’ söyleyecekti.

Sonku; 1940’da yine Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, senaryosunu Nazım Hikmet’in kaleme aldığı Şehvet Kurbanı’ndaki başarılı oyunu ile ününü perçinledi. Ferdi Tayfur, Sait Köknar, Süavi Tedi, Cahit Irgat, Hadi Hün, kendisine eşlik etti.

1943’de, tütün kralı diye tanınan İhsan Doruk ile evleninceye kadar, şen dul gibi tatlı hayat yaşadı. ‘Ömrümün en güzel ve mutlu günleri,’ şeklinde tanımladığı süreçte âşıklarını gizli tuttu. Serveti katlandı; modayı adım adım izledi; özel şoförlü otomobil sahibiydi. Paris modasını takip etti; dünyaca ünlü mücevher üreticilerinin ürünlerini kullandı. Yeni çizgisi ve vurdumduymazlığı, tiyatro çevrelerini rahatsız etti. Kadrosunda bulunduğu İstanbul Şehir Tiyatrosu soruşturma başlattı. Sonra da mesleğine son verildi. Muhsin Ertuğrul devreye girdi ve kovulmasını önledi. ‘O giderse, ben de giderim; beni de kovun,’ diyecek kadar gözünü kararttı.

- Cahide Sonku’nun Tatlı Hayat Sürdüğü Yıllar… -

Beyoğlu Emniyet Müdürü’nün Cahide Sonku’yu makamına çağırıp dikkatini çektiği konuşuldu. İddiaya göre Sonku; şehrin çok tanınmış, zengin bir gayrimüslim ile tatlı hayat yaşardı. O yıllarda Müslüman bir kadının gayri Müslim bir erkekle nikâhsız beraberliği normal görülmezdi/karşılanmazdı. Ama Cahide’nin gözü karaydı; kararlıydı. Tatlı hayat, zenginlik ve karşılıklı aşk, tarafların ayaklarını yerden kesti. Bir röportajında, ‘Bu yıllar içinde bütün ömrümün en büyük aşkını yaşadım. Sevdiğim adamın adını açıklayamam. Çünkü evli ve iki çocuk sahibiydi,’ diyecekti.

O yıllarda Cahide Sonku’nun Marcel adlı genç ve zengin işadamı ile aşk ilişkisi yaşadığı anlatılacaktı. İkili aşklarını gözlerden uzak yaşadı. Fakat özel dikim elbiseler, değeri ölçülmekte zorlanan sayısız mücevherat, özel şoförlü son model otomobiller dikkat çekmeyecek gibi de değildi. Sonku’daki büyük değişimi kıskananlar dedikodu dalgasını yarattı. Çalıştığı kuruma şikâyetler de bulunuldu.

Sonku’nun hayatına giren, büyük ve ihtiraslı aşk yaşayan kişi; Ermeni asıllı, aileden zengin, kereste tüccarı Parseh Gevrekyan’dı. Gevrekyan; Sonku’nun her işi ile yakından ilgilendi. Anlatımına göre; diksiyon hocası bile tuttu. Yazlık ve kışlık evler aldı. Özel şoförünün maaşını ödediği son model otomobilleri emrine sundu. Ama Gevrekyan da kıskananların hışmına uğradı. Varlık Vergisi uygulamasına takıldı. İstenen rakam ödeme gücünün çok üstündeydi. Bu yüzden de çalışma kamplarının yolunu tuttu. Önce Erzurum’a oradan da Sivrihisar’a gitti; borcunu ödemeye çalıştı. Parseh Gevrekyan; gözünden sakındığı, bir gül goncası gibi özen gösterdiği Sonku’ya giderayak bir iyilik daha yaptı. Cahide Sonku’yu tütün kralı İhsan Doruk’la tanıştırdı ve evlenmelerini sağladı.

- İhsan Doruk; Demokrat Parti’nin İstanbul’daki En Kuvvetli Adamıydı… -

İhsan Doruk; iş hayatına tütün eksperliğiyle başladı. Girişken, çevre edinmeyi bilen, siyasette sabrın mevki getirdiğini gören, tatlı dilli, sözüne güvenilen, müzikten anlayan, protokol kurallarına uyan kişiydi. Güzelliğin, gençliğin ve şöhretin sarhoş ettiği Cahide Sonku’yu idare edebilecek olgunluktaydı/donanımdaydı. Maddi durumu fevkalâdeydi; Avrupa yapımı deri cüzdanında yeşil binlik banknotlarla doluydu; yani ‘mültimilyoner’di. Doruk; sonraki yıllarda Demokrat Parti’nin İstanbul’daki önemli isimleri arasına katılacaktı. 1960’a kadar da DP’nin desteğini her adımında hissedecekti. Sonku; hayatının en büyük ikramiyesini kazandı. 1943’de görkemli bir düğünle evlendiler. Güzel yıldızın bir eli yağda, bir eli baldaydı. Sahne ismine Doruk soyadını ekledi. Çok geçmeden de İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan istifa etti. ‘Allaha ısmarladık! Bundan sonra biraz rahat etmek; özel hayatımı yaşamak istiyorum,’ diyecekti.

Doruk’la yaptığı evlilik de yürümedi. Kısa bir süre sonra yollarını ayırdılar. Evlilik süresince, hem kendisi hem de kocası çapkınlıkta yarıştılar. Erkeğe gösterilen hoşgörü, kadından sakınılınca aşılması güç sorunlar yaşadılar. Cahide’nin kendi anlatımıyla, ‘İhsan Doruk’tan paranın gücünü ve sadakatsizliği,’ öğrenmişti. Sonku’yu bizzat İhsan Doruk yıkmıştı.

Cahide’nin kısa sürse de, Doruk’la evliliği Binbir Gece Masalları’nı andırdı. Taksim Gümüşsuyu’nda yaptırdıkları apartmanın temeline pırlantalar serpildi. Cahide; sigarasının külünü altın kül tablalarına silkeledi. Avrupa imalatı iskarpinlerinin yüzünü ve topuklarını süsleyen parlak taşlar hakiki elmastı. Devamlı gittiği gece kulübünün kapıcısı Miço; saygısını sunduktan sonra yanındakilerine, ‘Pabuçlarındaki parlak taşlar gerçek pırlantadır. Dikkat edin, bir daha böyle zengin ve güzel kadın göremezsiniz,’ derdi. Taktığı mücevherlerin değerinin 100 binlerce lira olduğu söylenirdi. Altın tabakasında adının baş harflerinin yazıldığı sigaralar bulunurdu. Cleopatra gibi her gün süt banyosu yaptığını konuşulurdu. Şampanyadan başka içkiyi ağzına koymazdı. Bazı hayranlarının ısrarı üzerine iskarpinlerinin içine şampanya konulup içilmesine izin verdiği anlatılırdı.

- Sonku Film; Türkiye’nin En Büyük Film Şirketiydi… -

Fedakar Ana (1949) filminde ilk kez yapımcılığa ve yönetmenliğe soyundu. Yönetmen Seyfi Havaeri aniden rahatsızlanınca; filmi tamamlamak Sonku’ya kalmıştı. Vatan Ve Namık Kemal’i hem yönetti; hem de başrolünde eski eşi Talat Artemel ve Sami Ayanoğlu’ya birlikte oynadı. 1951’de Yıldız Dergisi’nce Vatan ve Namık Kemal En İyi Film; Cahide Sonku da En İyi Kadın Oyuncu seçildi. İstanbul’da ilk kez bir Türk filmi için gala yapıldı. Vatan Ve Namık Kemal’in ön gösterimine Ahmet Hamdi Tanpınar, Esat Mahmut Karakurt, Yusuf Ziya Ortaç, Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Emin Yalman gibi edebiyat ve basın dünyasının önemli isimleri katıldı.

Hedef büyüttü: Yapım şirketi kuracak ve kendi filmlerinin üretecekti. 1950’de Sonku Film’i kurdu. Vatan Ve Namık Kemal de ilk filmiydi.

Cahide Sonku; 1951’e kadar dul bir kadın olarak yaşadı. İstanbul Şehir Tiyatroları’na döndü. Ama filmlerde oynamayı ve yönetmenliği sürdürdü. Sürpriz kararla İhsan Doruk’la yeniden bir araya geldi; ikinci denemesi 4 yıl sürecekti. Eşinin de desteği ile hedeflerini daha büyüttü. 1954’de başrolünde Zeki Müren’in oynadığı Beklenen Şarkı ile umulanın üzerinde para ve ün kazandı. Müren; tanınmamış bir şarkıcıydı. DP’li İhsan Doruk, Cahide Sonku’yu adeta zorladı. Müren’i bir filmde oynatması için baskı kurdu. Cahide istemeyerek filmi çekti. Ama sonuç muhteşemdi: 100 bin liraya kotarılan film, 1 milyon liradan fazla hâsılat elde etti. Zeki Müren bir anda şöhrete kavuştu; ücretinin artırılmasını talep etti. Sonku ve Müren mahkemelik oldu; sonuçta, Müren açıklanmayan miktarda tazminat hak etti.

Sonku’nun Gümüşsuyu’ndaki evi DP’li siyasilerin ikinci adresiydi. Bazı DP yöneticileri sevgililerini/metreslerini getirirdi. Sonku; bir gece partisinde odasına tuvaletini değiştirmek için çıkmış, yatağında bir DP yöneticisini sevgilisiyle uygunsuz vaziyette yakalamıştı. 

İhsan Doruk; DP’nin İstanbul İl Başkanlığı’nı da yaptı. Başbakan Adnan Menderes’le arası gayet iyiydi. Bir seferinde Menderes’i evine getirdiğinde Sonku’dan fırça yemişti. Sonku ve set arkadaşları çekim sonrasında eve dinlenmeye, birer kadeh aperatif almaya gelmişti. Menderes’in gelişi/evde bulunuşu rahatlarını bozmuştu. Cahide Sonku; İhsan Doruk’u bir köşeye çekip fırçalamıştı. Olayın şahidi: Aktör İsmet Ay’dı.

- Eski Kocası İhsan Doruk’un Saklandığı Yeri İhbar Etti… -

Cahide Sonku; ikinci birleşmelerinde de aradığı mutluluğu yakalayamadı. İhsan Doruk; siyasetin, ticaretin yanında da aynı hızla çapkınlığa devam etti. Dönemin önemli şarkıcılarından Şükran Özer ile anıldı. Sonku; 1954’de biricik evladı Ender’i doğurdu. Bir yıl sonra, İhsan Doruk’la bir daha bir araya gelmemek üzere ayrıldı. Sonku; yeniden bekâr günlerine döndü. Ama İhsan Doruk’a karşı içinde hınç besledi. Yine bir röportajında, ‘Ondan gücü ve sadakatsizliği öğrendim. Beni, kocam İhsan Doruk yıktı,’ diyecekti. İfadesine göre Doruk; görüntünün aksine eli sıkı adamdı: Kış mevsiminin en soğuk günlerinde kaloriferi yaktırmazdı. Ama intikamını aldığını da ekledi. 1960 Darbesi sonrasında, Menderes ile İhsan Doruk aynı gün tevkif edildi. Sonku; İhsan Doruk’un yerini bildirip tutuklanmasını sağlamıştı.

İhsan Doruk’tan ayrılmak Sonku’ya iyi gelmedi. 1962’de hayatının en büyük felaketini yaşadı. Ankara’dayken kötü haberi aldı. Devlet Tiyatrosu aktörlerinden Nuri Altınok’a âşık olduğu/aşk yaşadığı söylendi. Başkentte film platosu kurmak; Altınok’la film çekmek düşüncesindeydi. Film şirketinin de bulunduğu iş hanı bilinmeyen sebepten yandı. Çekilmiş filmlerin negatifleri ile film hammaddeleri yazıhanedeydi. Hepsi bir anda kül olunca Cahide Sonku iflas etti. İşyeri sigortasızdı. Zirveden hızlı ve önlenemez düşüşü başladı. Kendince tahkikat yapacak ve sonucunu açıklayacaktı: ‘Yangını, yeğenim Turhan Sönmez çıkardı…’ Dolaylı şekilde de eski kocası İhsan Doruk’u suçladı. Çok gururluydu; Doruk’un yardım tekliflerini kabul etmedi, geri çevirdi.

Teselliyi içkide arayacaktı. Kalan parasıyla yaşamaya çalışırken, sabahtan gecenin bir yarısında yatağa girinceye kadar kadehler ellerinden düşmedi. Kaybı çok büyüktü; hiçbir zaman kabullenemedi ve inanamadı. Bir sabah kalktığında eski debdebeli günlerine döneceğine inandı. Sonku Film adına maliyeti çok yüksek filmler çekmişti. Muhasebeden hiç anlamadığından gelen bütün parayı harcamayı sürdürdü; borçlarına karşı ilgisizdi. Çok geçmeden çevresinde kimse kalmadı. 

Bakanın gözlerini bir daha ayıramadığı güzel, sarışın kadın aniden çirkinleşti. Alkol; yüzünde ve bedeninde tahribata girişti. Tanıdığı, selâm veren kimi görse sürekli, ‘Bana para bul! Deli olacağım; içmezsem çıldırırım,’ diyecekti. Verilen parayı hemen kapacak; tekel ürünleri satan bir dükkânda soluklanacaktı. İçki şişesini hemen alır; saklama gereği hissetmez ve su gibi tüketirdi. Ani alkol yüklemesi çabuk sarhoş olmasını sağlardı; günlük sorunlarından uzaklaşıp sakinleşirdi. Barındığı evlerin/odaların en göze çarpan mobilyası boş içki şişeleriydi. Arada bir biriktirdiği boş içki şişelerini elden çıkarır; parasıyla da en ucuz cinsinden şarap alırdı. Bir süre sonra daha kötü bir duruma düştü: Mahalle bakkalı da veresiyeyi kesti.

- Eski, Görkemli Günlere Kızı Ender Sayesinde Dönebilecekti… -

Kendisine göre hesapları yaptı: Eski günlerine geri dönmesini biricik kızı, Ender sağlayabilirdi. Ender’in velayetini almalı ve milyonlara kavuşmalıydı. Ama son kurtarma planı da uygulamaya girmeden sona erdi. Eski kocası İhsan Doruk; İspanya’da iş gezisindeyken kalp krizi geçirdi; hayatını yitirdi. Dönemin ünlü TSM sanatçısı Şükran Özer (Doruk) ile evliydi. Bütün mirasın kontrolü Şükran Hanım’a düştü. Ender Doruk’un da vasisiydi. Cahide Sonku; İhsan Doruk hayatta iken kızının vesayetini almak için uğraştı; ama yeterli şartlara haiz bulunmadı. Aşırı alkol tüketimi ve karşı tarafın iddiasına göre; ‘gayri ahlâkî hayat sürüşü’ engeldi. İhsan Doruk’un etkin ve yetkin çevresi vardı; daha önemlisi zengindi. En tanınmış/iddialı avukatları seferber edebilirdi; düşündüğü gibi de yaptı. Sonku’nun kızının velisi ve mal varlığının yöneticisi sıfatını kazanmasını engelledi. Ölümünden sonraki karar da akim kaldı. Ama yalnızca kendisi değil, Ender de mirastan bir kuruş para alamadı; daha doğru bir ifadeyle mirastan düşen payın ödenmediği/verilmediği yazıldı.

İhsan Doruk öldüğünde, Ender Doruk İngiltere’de özel bir okulda yatılı öğrenciydi. Masrafları babası tarafından ödenirdi. Annesinin ağır yükünü kaldırması imkânsızdı. Okulunu bırakıp, Sonku’nun yanına geldi. Küçük yaşta hayat mücadelesine girişti; Yeşilçam’da şansını denedi. Bir iki filmde görüntü; mirastan payını da alamayınca İngiltere’ye döndü. Londra’da fast food lokantasında garsonluk yaptı; bir İngiliz ile hayatını birleştirdi.

Cahide Sonku; İhsan Doruk defterini kapattıktan sonra fırtınalı bir aşka daha yelken açtı. Aktör, yönetmen, şair, sosyalist Cahit Irgat ile beraberdi. Irgat; Mina Urgan’ın eski eşiydi. Zengin, çiftçi babanın oğluydu; ama her zaman beş parasızdı. Tiyatro kulislerinde gizli gizli hayranlıkla seyrettiği, gençliğinin idolü ile beraberdi. Ama müşterekleri aşk değil yalnız ve yalnız içkiydi; daha doğrusu en ucuzundan bir büyük şişe şarap… Kavgaları da meşhurdu ve devamlıydı. Kafalar çakır keyif olunca karşılıklı bağrışma/suçlamalar gırla giderdi. İflah olmaz kırılgan Cahit için birliktelik faciaydı/tükenişti. Çok kötü etkilendi; içkiyi, sigarayı çoğalttı. Haldun Dormen; ikiliye acıdı ve iş verdi. Her ikisi de Taşralı Kız piyesinde oynayacaktı. Küçük Sahne’nin iddialı oyununu bir gün bırakıp kaçtılar; içkiden ayakta duramayacak durumdaydılar.

Ünlü sinema insanı, yönetmen Atıf Yılmaz anılarında Cahide Sonku ve Cahit Irgat’tan bahsedecekti. Bir bardaydılar; sarhoştular; parasızdılar; kalacak yerleri yoktu.

Muammer Karaca; Cahide Sonku’ya tiyatrosunun müdürlüğünü önerdi. Kabul etti ve tiyatroya geri döndü. Cahit Irgat ile beraberdi; kimseye haber vermeden hayat arkadaşını kadroya aldı. Çevrenin uyarısı doğru çıktı: Yeni işi de uzun sürmedi.

- En vefalı dostu Muhsin Ertuğrul’du… -

Muhsin Ertuğrul üzerinden elini hiç çekmedi. Eşi Neyyire Neyir’i kaybettikten sonra Cahide Sonku ile hayatını birleştirmek istedi. Sonku da İhsan Doruk’tan yeni ayrılmıştı. Ama tatlı hayat sürme düşüncesindeki Sonku; Ertuğrul’un önerisini reddetti.

Yiyecek bir dilim ekmeğe muhtaç durumdayken de Muhsin Ertuğrul yardımına koştu. Şehir Tiyatroları’ndan aylık 2 bin lira maaşlı bir kadroya yerleştirdi. Ama içki vazgeçilmezdi; oyunlara çıkamayınca yerine bir başkası aldılar.

Cahide Sonku; Yeşilçam Sokağı adlı filmde son kez beyaz perdede göründü. Ülkü Erakalın, bir dönemin ünlü ismini unutmamış ve hatırasına saygıdan rol almasını sağlamıştı. Yine Erakalın; 1971’de Mıstık adlı yapımda oynaması için büyük gayret göstermişti. Sonku’ya alkol tedavisi gördüğü Bakırköy Akıl Hastanesi’nden özel izinle film setine getirmişti.

Sonku; iki defa ölümüyle haber yapıldı. İlkinde, mobilyalı pansiyon diye kiraladığı; Beyoğlu Bekâr Sokak 30 numaralı apartmanın kapıcısı, Sonku’nun kapısının 5 gündür açılmadığı iddiasıyla yetkililere başvurmasıyla haber oldu. Sonku; evde ‘Katibim!’ dediği kır saçlı yaşlı adamla kalıyordu. Durmadan kavga ediyorlardı. Birbirlerine tabak, çanak, şişe gibi kırılabilir eşyalar fırlatıyorlardı; komşular gürültüden rahatsızdı. Ama günlerdir tek bir ses duyulmuyordu. Polis içeriye girince adeta bir çöp yığınıyla karşılaştı. Bütün eşyalar kırık döküktü; çamaşırlar makasla kesilmişti.

Ölümünden az önce - 1979’da! - son ödülü aldı. SİYAD (Sinema Yazarları Derneği)’nin onur/hizmet ödülünü bir meyhanede kabul etti. 

İçki bulamadığı son günlerinde ispirto içti. Tahta bir kerevetin üzerinde ölmeyi diledi. 18 Mart 1981 aramızdan ayrıldı.

Ünlü yazar Selim İleri; bir yazısında Beyoğlu’nun ıssız sokaklarının birinde Cahide Sonku’ya rastladığını yazdı. Bir elinde büyük şişe dolusu ispirto, öbür elinde bir bekçi düdüğü tutuyordu. Şişeden bir yudum aldıktan sonra, bütün gücüyle düdüğü öttürüyordu…

14 May 2019 16:29
2,735 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Zeki Müren’in İlkleri

Zeki Müren; Türk Sanat Müziği’nde geleneksel yapıyı-anlayışı değiştirdi; pek çok yeniliğe imzasını attı.

Darbecilere Kafa Tutan Aktör

Cahit Irgat ne çektiyse dik kafalılığından ve alkol alışkanlığından çekti. İçki hayatının her döneminde en etkin vazgeçilmeziydi.

Muhsin Ertuğrul’un Ümitsiz Aşkı

Cahide Sonku, Türk sineması ve tiyatrosunun ilk gerçek kadın starıydı. Güzelliği, vamplığı, cüretkârlığı ve olağanüstü yeteneği ile istediği - dilediği gibi hayat yaşadı.

Ayakkabısından Şampanya İçilen Kadın

Cahide Sonku’nun tabutunu taşıyacak sekizinci adam zor bulundu. Hayattaki tek varlığı, kızı, Ender de annesinin cenazesine katılmadı.

Âfet-i Devrân Neriman

Neriman Köksal; özü sözü bir, hesapsız ve korkusuzdu. Kamera karşısında kendisini oynadı. Anlayışına göre hayat; bir sinema filmi ya da televizyon dizisiydi. Emeğinin/kazancının ekmeğini yedi; kimseyi sömürmedi.

Zeki Müren’in İlkleri

Zeki Müren; Türk Sanat Müziği’nde geleneksel yapıyı-anlayışı değiştirdi; pek çok yeniliğe imzasını attı.

Darbecilere Kafa Tutan Aktör

Cahit Irgat ne çektiyse dik kafalılığından ve alkol alışkanlığından çekti. İçki hayatının her döneminde en etkin vazgeçilmeziydi.

Muhsin Ertuğrul’un Ümitsiz Aşkı

Cahide Sonku, Türk sineması ve tiyatrosunun ilk gerçek kadın starıydı. Güzelliği, vamplığı, cüretkârlığı ve olağanüstü yeteneği ile istediği - dilediği gibi hayat yaşadı.

Ayakkabısından Şampanya İçilen Kadın

Cahide Sonku’nun tabutunu taşıyacak sekizinci adam zor bulundu. Hayattaki tek varlığı, kızı, Ender de annesinin cenazesine katılmadı.

Âfet-i Devrân Neriman

Neriman Köksal; özü sözü bir, hesapsız ve korkusuzdu. Kamera karşısında kendisini oynadı. Anlayışına göre hayat; bir sinema filmi ya da televizyon dizisiydi. Emeğinin/kazancının ekmeğini yedi; kimseyi sömürmedi.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

‘Kanser’ Evita Perón’a Şifa Niyetine Mevlit

Ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ve halkına sağladığı sosyal imkânlarla sevildi. Kocası, Juan Perón’a verdiği destek ve darbecilere karşı gösterdiği direniş ile de insanının gönlünde taht kurdu. Eva Perón, dünyaca tanındı.

Babasının Mezarını Arayan Gazeteci

Yunan Hükümeti, tarihi mezarlığı kaldır(t)mış, üstünden de geniş asfalt yol geçirmişti. Sakız Adası’nın son Mutasarrıfı Hamdi (Simavi) Bey’in mezarı da kayıplara karışmıştı.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.

İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.

Muhsin Ertuğrul’un Ümitsiz Aşkı

Cahide Sonku, Türk sineması ve tiyatrosunun ilk gerçek kadın starıydı. Güzelliği, vamplığı, cüretkârlığı ve olağanüstü yeteneği ile istediği - dilediği gibi hayat yaşadı.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Seçkin Kötü Adam

Hayati Hamzaoğlu, Trabzon kökenli Yeşilçam emekçisiydi. Ömrü boyunca sinema aşkı ile yandı tutuştu. Karın tokluğuna filmlerde oynadı. 56 yaşına kadar her türlü sosyal güvenceden yoksundu. Alışılmış ‘kötü adam’ tiplemesine yeni yorum getirdi: Hemen teslim olmayan, film sonuna kadar dişe diş mukavemet eden/dövüşen kişiliğe büründürdü.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

İngiliz İstihbaratı’nın Gözünden Enver Paşa

İngiliz devlet arşivlerindeki istihbarat belgeleri çok farklı Enver Paşa portresi çizdi. Kayıtlara/yazılanlara göre Enver Paşa; Almanya’nın desteğiyle tahta çıkmayı arzulardı. Kendisini Napolyon ile kıyaslardı. Yakın korumasına çok dikkat ederdi.

Ölüme Gönderilen 80 Bin Köpek

İttihat ve Terakki yönetimi, 1910 yılında İstanbul'daki bütün sokak köpeklerini toplatıp bir adaya ölüme göndermişti.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Yıldız Yaratan Yapımcının İntiharı

Nevzat Pesen; sektör haline gelememiş acımasız Yeşilçam sinemasının ne ilk, ne de son kurbanıydı.

Diğer Türk Sineması Yazıları

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.