1.74’lük servi boylu, dalgalı açık kestane rengi gür saçlı, yukarıya hafif kalkık burunlu, kalın manalı dudaklı, ince uzun yay kaşlı, şahane/balıketi vücutlu, 1900’lü yılların siyah/beyaz kartpostal güzellerine benzetilirdi. Erkeksi tavırlara sahip, kendine aşırı güvenen, dediğim dedik diyen, hissettiğini korkusuzca söyleyebilen, güzel/kaliteli giyinmeyi seven, her daim güçlü görünmeyi beceren cinsellik sembolüydü. Cahide Sonku’nun belirtmesiyle; sinemanın ilk ‘vamp kadın’ oyuncularındandı. Gönül Bayhan’dan ‘kötü/baştan çıkaran/yuva yıkan’ tiplemeyi devralmıştı.
Neriman Köksal nam-ı diğer Fosforlu Cevriye; Şişli Meydanı’na bakan Abide Apartmanı’nda otururdu. Hayatının son 40 yılını da burada geçirdi. Yakın çevresi ve tanıyanlarınca, ‘Erkek gibi kadın!’ diye betimlenen Köksal’ın asıl adı Hatice idi. Annesi ve babası, Balkan göçmeniydi. Anne Lütfiye Hanım; Üsküp doğumluydu. Aile; İstanbul’da Rami semtine yerleşmişti. Babası, Ahmet Kökçü; semtin en yakışıklı delikanlısıydı. Ramispor Futbol Takımı’nın değişmeyen oyuncularındandı. Bahçıvanlık yaparak ekmeğini kazanırdı. Yetersiz beslenme, aşırı zayıf/çelimsiz vücudu vereme dayanamadı; kısa sürede hayatını yitirdi.
Neriman Köksal; 1929’da Rami’de doğdu; ailesinin ilk çocuğuydu. Doğduğunda o kadar zayıftı ki; leğende yıkarken kemikleri kırılacak diye korkulurdu. 5 yaşında babasını yitirdi. Köksal’ın babasıyla ilgili anıları çok azdı. Feriköy’de teyzesinin, annesinin ve üvey babasının yanında büyüdü. Annesinin ikinci evliliğinden 4 kardeşi oldu. Çocukluk günleri yokluk içinde geçti. Topaç çevirmeyi, ip atlamayı, bahçelerde saklambaç oynamayı çok severdi. Küçük iken, avludaki ateşin üzerine düşüp kaşlarını yaktı. Hatta bir gözü 2 ay kadar kapalı kaldı. Komşu kadınlardan birisi; ‘Sen tek gözlü kalsan da koca bulursun. Bu boy posla kör bile olsan evde kalmazsın,’ diye teselli edecekti.
- Neriman Köksal; İstiklal Caddesi’nde Keşfedildi… -
Annesi; onu erkek gibi yetiştirmişti. Küçük Neriman da hep erkek çocuklarıyla oynardı. Ancak ilkokulu bitirebildi. Bir bahçıvan kızı olduğundan; tabiata, çiçeğe, toprağa, bahçeli evlere alışıktı. Günlük hayatta samimiyete, aslı gibi görünmeye değer verirdi.
Sinemayla tanışması, daha doğrusu, film şirketine davet edilmesi/çağrılması, Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’nde gerçekleşti. Herkesin dönüp bir daha baktığı, uzun boylu, alımlı, çok güzel genç kızdı. O gün, çok şık giyinmişti. Üzerinde, yakası kürklü, siyah tayyör vardı. Peşine takılan iki adam; Neriman’ı evine kadar takip etti. Köksal’ı izleyenlerden biri; - ünlü yönetmen Metin Erksan’ın ağabeyi! - yönetmen Çetin Karamanbey’di. Refik Halit Karay’ın Çete adlı romanını filme çekecekti; Neriman’ı da Rus prensesi Nana rolü için uygun bulmuştu/görmüştü. Önce bir prova filmi gerekiyordu. Aşırı ısrar sonunda deneme çekimini kabul etti. Refik Halit Bey de, Neriman’ı çok beğendi; Nana karakterine çok yakıştırdı.
Neriman’ın ilk filmi büyük başarı kazandı. Bir elinde tüfek, diğer elinde kılıç ile ata biniyor; düşmanlarıyla çarpışıyordu. Mesleğine hemen alıştı; film seti artık ikinci adresiydi.
Ahmet Kökçü ve ailesinin çok mutaassıp/muhafazakâr olduklarını hep aklının bir köşesindeydi. Baba tarafı tanımasın ve kötülük yapmasın diye gerçek soyadını film afişlerinde kullanmadı.
- Cingöz Recai İle Şöhretini Perçinledi… -
Çete’yi, Faruk Kenç’in yönettiği Hürriyet Şarkısı (1951) izledi. 1953’de, Lütfi Ö. Akad’ın rejisörlüğünü yaptığı Katil filmindeki rolüyle hayatı boyunca taşıyacağı kartvizitine kavuştu. ‘Vamp, hayat karartan, yuva yıkan, yılansı güzelliğini kullanan, kötü kadın,’ tipolojisini başarıyla çizdi/tekrarladı. Beyaz Cehennem (Cingöz Recai), Hayatımı Mahveden Kadın, Kanlarıyla Ödediler filmleriyle şöhretini perçinledi. Asıl kalıcı çıkışını ise; 1959’da Aydın Arakon’un çektiği Fosforlu Çevriye serisi ile gerçekleştirdi. Suat Derviş’in ünlü romanından uyarlanan filmler; çok geniş hayran kitlesinin oluşmasına yaradı. Döneminin en ünlü kadın yıldızları Sezer Sezin, Gülistan Güzey, Muhterem Nur, Belgin Doruk’un arasına karışmasını/katılmasını sağladı.
Yeşilçam’da tanınan isim oldu; ama gönlü hâlâ mahalleden bir gençteydi. Şanslı delikanlının adı Hikmet’ti; beraberlikleri tam 4 yıl sürdü. İlişkisinin bilinmemesi için özel gayret gösterdi. Akşam saatlerinde taksiyle geldiklerinde; iki sokak arkada inip evine gidiyordu. Peşine birisi takılmışsa; atlatmak için ayakkabıları çıkarıyor, koşar adım yol alıyordu. Bazen de Feriköy ile Kurtuluş arasındaki tarlalardan geçiyordu.
Yıllar ilerleyip şartlar iyileşince/değişince; Neriman da farklılaştı. Zaten küçüklüğünden beri kendi kararını kendisi verirdi. Hikmet’le yapamıyordu; gözü daha yukarılardaydı. Ünlüydü; İstanbul dışına film çekimlerine ve ilk gösterimlere gidiyordu. Hayranlarının gözünde idoldü. 1958’de, İzmir’e bulunduğu bir gün; Nevzat Pesen’i tanıdı; beğendi; hemen kararını verdi: Hikmet’le ilişkisini bitirecekti. Nevzat Pesen’le önce ahbap, sonra sevgili oldu. Ünlü karakter oyuncusu Feridun Çölgeçen’e sordurdu: Pesen; evli miydi, bekâr mıydı? Pesen; Çölgeçen’e, ‘Bekârım!’ dedi; oysa evliydi; Köksal’ın nabız yoklattığını anlayıp yalan mı söyledi?
İstanbul’a dönüşünde de, Hikmet’e telefon açıp ilişkilerinin bittiğini söyledi; yüz yüze gelmek, duygusal zaaf göstermek istemedi. Sözünden dönmez; peşinden gelinmesini de arzulamazdı.
- Ünlü Yapımcı Nevzat Pesen’le 7 Yıl Birlikte Yaşadı… -
Köksal; İstanbul’a yanına gelen Nevzat Pesen’le yaşamaya başladı. Pesen’in ilk filmi, Kızımın Başına Gelenler’de başroldeydi. Ama bir sürprizle karşılaştı: Yeni sevgilisi ‘evli’ydi. İfadesine göre; karısı ile arası ‘soğuk’tu. Fazla sorun etmedi; hatta Pesen’in ayın 10 günü İzmir’e gitmesini, karısını görmesini, işlerini takip etmesini de normal karşıladı. Sonra kendince çözüm üretti: İstanbul, film yapımcılığının merkeziydi. Nevzat Pesen; İstanbul’a taşınmalı, işlerini de getirmeliydi. El birliği ile Yıldız’da ev tutuldu. Pesen’in eşi hamileydi; Köksal, çocuğun erkek olması temennisiyle üzerinde sıhhatli bir oğlan çocuğu bulunan kartpostal bile yolladı. Sonra da iki kadın arasında ‘izahı hayli zor’ dostluk kuruldu. Nevzat Pesen; iki gün eşinin yanındaysa; 5 gün Köksal’ın evindeydi. Gardırobu bölünmüştü; ‘iki cami arasında kalmış beynamaz’a benziyordu. Nişantaşı’nda Hacı Emin Efendi Sokağı’ndaki Keskin Apartmanı’nın 3. katındaki daireyi paylaşıyorlardı. Karşı komşuları da Sadri Alışık/Çolpan İlhan çiftiydi.
Pesen ile beraberken, Ses Dergisi’ne verdiği röportajda; kendi özel odasında huzur bulduğunu açıkladı. Sigarasını yakar - Pall Mall içiyordu! - ; kitabını alır; mindere uzanıp saatlerce okurdu. Yemeklerini kendisi pişirirdi; hizmetçisine bırakmazdı. Yemek yapmayı, dostlarını çağırıp yedirmeyi çok severdi. Evinde ziyafet vermek; dostlarına sofrasını açmak hoşuna giderdi. Bilhassa zeytinyağlı patlıcan dolması çok meşhurdu. Kollarını sıvar; gülümseyerek mutfağa girerdi. Baharlı, fıstıklı, üzümlü, naneli, nefis patlıcan dolması doldururdu.
Neriman Köksal’ın ‘evcilik oyunu!’ diye tanımladığı durumdan rahatsızlığı arttı. Evli adamla beraberliği hem toplum nezdinde, hem de kendi içinde/vicdanında rahatsızlık yarattı. Evlenmek ve çoluk çocuğa karışmak düşüncesiydi. Ama şartları elvermedi; evlat sahibi olamadı. Bir başka röportajında; ‘Bir günde 3 filme gidiyordum; çocuğa zamanım yoktu,’ diyecekti; kendince haklı sebebini açıklayacaktı. ‘Sonunda bir gün Nevzat’a, ‘Senden ayrılacağım. Birine nüfus kâğıdımı vereceğim; onunla evleneceğim!’ dedim. Ve söylediğimi yaptım,’ şeklinde konuşacaktı. Dediğini de yaptı. Pesen ile 7 yıl fırtınalı aşk yaşadı; bildiği şekilde noktayı koydu.
- Nevzat Pesen, Film Piyasasındaki Olumsuz Şartlara Dayanamadı; İntihar Etti… -
Nevzat Pesen de, Neriman Köksal’dan ayrıldıktan sonra dikiş tutturamadı. 1973’de, Pesen Film Şirketi iflas edince ne yapacağını bilemedi. Üst üste gelen icralar moralini bozdu; Etiler’deki evinin 5. katından kendini boşluğa bırakarak intihar etti.
Yılmaz Güney ile Konyakçı (1965) filmini çekiyordu. Filmin kameramanı Feridun Kete idi. Kete; Köksal’a karşı çok saygılıydı. Pesen ile ilişkisini de biliyordu. Bir akşamüstü, iş bitiminde yanına geldi. ‘Sizinle evlenmek istiyorum,’ dedi. Köksal çok şaşırdı; tersledi:
‘Bu ne cesaret! Nevzat Pesen ile beraber yaşadığımı bilmiyor musun?’
‘Aranızda ciddi yaş farkı var! Çok gençsiniz ve sizi mutlu edebilirim…’
Köksal; Kete’nin sözlerinin etkisinde kaldı; hafta boyunca kafasının içinde ölçtü biçti. Sonra çantasından nüfus kâğıdını çıkarıp damat adayına uzattı. Feridun Kete’nin ailesi Bomonti’de otururdu. Nikâh da aile evinde kıyıldı. Pesen; her şey bittikten sonra haberdar olabildi. Nikâhın kıyıldığı saatlerde, ‘Kaynanam!’ diye saygıda kusur etmediği Köksal’ın annesinde yemekteydi; ardından da uzun bir sohbete girmişti. Köksal ile Kete’nin ani, sürpriz evliliği bomba etkisi yaptı. Köksal yine bildiğini okumuştu. Pesen, büyük darbe yedi; hayatının aşkından beklemediği bir ‘aparkat’ aldı.
Kete ile Köksal’ın evliliği 16 ay sürebildi. Alacaklıları kapıya dayanınca; mutluluk oyunu ‘perde indirdi’! Köksal hemen ilişkiyi sonlandırdı: Kameraman eşini kapının önüne koydu. ‘Mütevazıyım; ama kendi kararımı hep kendim veririm. Hiç de pişmanlık duymam,’ diyecekti.
- Kuaförünün Kalfasıyla 20 Yıl Yaşadı… -
Köksal; çok geçmeden yeni aşka yelken açtı. Nişantaşı’ndaki kuaförü Vecdi’nin kalfası Kemal; yeni filmin başrol oyuncusuydu. Köksal’ın anlatımına göre - kuaför kalfası! - Kemal Küpçü; sessiz, ağır başlı, güven veren delikanlıydı. Köksal şarkıcılık yaparken Kemal; adaşı diğer kalfayı da yanına alıp eve gelirdi; saçını tarardı. Köksal’dan para almazlardı; yeni solist de, her iki emekçiyi yemeğe götürürdü; arada bir de çalıştığı gazinoda misafir ederdi. Kemal Küpçü; az konuşurdu. Bu hali de Köksal’ın hoşuna giderdi; şuuraltında sempati beslerdi/biriktirirdi. Üstelik kendisinden de 15 yaş da küçüktü. Pangaaltı’nda bir gece kulübündeyken film koptu. Girdikleri iddiayı kuaför kalfası Kemal kazandı; beraberlikleri başladı. Köksal; ‘Genç sevgili edindi!’ dedikodusundan çekindi; ilişkisini uzun süre sakladı. Kemal; eve gece yarısında gelirdi; Köksal, anahtarı pencereden atardı. Genç sevgili; kimseye görünmeden içeriye girerdi.
Evlenmediler; ama 20 yıl süren beraberlik yaşadılar. Köksal; genç aşkına Nişantaşı’nda kuaför dükkânı açtı. Ama Küpçü çalışmayı pek sevmiyordu - ‘Değerlendirme’, Neriman Köksal’a aitti! - ; kahvede oyun oynamaktan ekmek teknesine zaman ayırmıyordu. Aslına bakılırsa Kemal Küpçü mesleğini sevmiyordu. Çok iyiydi; fakat çabuk sinirlenirdi. Bir süre sonra, Köksal’la Anadolu turnelerine çıktılar. Ne kazandıysa; paylaştılar. Yeni bir ayrılık mukadderdi. Köksal; Kuaför Kemal’e de kapıyı gösterdi. Ama ailesiyle dostluğunu sürdürdü.
Neriman Köksal; alımlı, seksapalitesi yüksek, görenin gözünün kaldığı, güzelliği başına bela kadındı. Sinemada oynadığı bir rol üzerine asılı kaldı; hiç çıkmadı: ‘Yuva yıkan fettan kadın’… Beyaz perdenin en bilinen ‘vamp kadını’ydı.
Tanınırlığını/ününü gazino sahnelerinde de denedi. Zeki Müren’in ısrarı üzerine sahneye de çıktı. Tam 13 yıl şarkıcılık yaptı. Günlük 500 lira yevmiye ile Tepebaşı Gazinosu’nda sahneye adımını attı. Patronu, Fahrettin Aslan’dı. Daha çok film müzikleriyle tanınan bestekâr Metin Bükey’den dersler aldı. Tuvaletlerini de Ubeyde Bozyiğit dikti. Kazandığı paranın tamamını gazino kıyafetlerine harcadı. Yine bir röportajında, ‘Aptal gibi ne paralar harcadım; ne kazandıysam hepsini verdim,’ diye pişmanlığını tekrarlayacaktı.
1965’de Ali Baba/Şeker Alalım şarkılarından oluşan bir 45’lik plak da yaptı.
- Sevgililerinin de Karnını Doyurdu… -
Assolistlik de yaptı: İzmirli ünlü gazino patronu Osman Kavran’ın Lunapark Gazinosu’nda sevenlerinin karşısına çıktı. Programına başlamadan önce bir duble viski içerdi; sesinin açılacağına inanırdı. Sonradan bir kadeh rakıya döndü. İçkinin boğaz kuruluğuna sebebiyet verdiğini öğrenince, hepsinden vazgeçti. Bir yakını; Müzeyyen Senar’ın sahneye çıkmadan tuzlu balık yediğini, hatırlattı. Senar’ın bir bildiği vardır, diye düşündü; ama balık, boğazına takılınca neredeyse terk-i dünya eyleyecekti.
Sahnede şarkı sözlerini unutturdu; ne yapacağını şaşırırdı. Sesi son derece cılızdı; ama ünü sayesinde tutundu/ekmek yedi.
Yakın bir dostunun tanımlamasıyla tam bir ‘Doğrucu Davut’tu; özel hayatında hiç yuva yıkmadı. 7 yıllık beraberliğinin bir günü bile Nevzat Pesen’i eşinden ayırmayı düşünmediğini tekrarlardı. Hiçbir sevgilisinden maddi destek görmedi; aksine finanse etti. Hayatının son dönemine kadar çalıştı; kendi parasını kazandı; hayatını idame ettirdi. Bankalar yüksek faiz verince; Dolapdere’deki dairelerini satıp, bankaya yatırdı. Bir dairesini de Darülaceze’ye bıraktı; sonra yeğeninin küçük kızını evlat edinince kararını değiştirdi. Mirasını evlatlığına devretti.
Büyük bir el çantası taşırdı. Yönetmen Atıf Yılmaz’ın tanımlamasına göre; çantasından yaprak sarma bile çıkardı. Çeşit çeşit tespihlere sahipti. ‘Kabadayı kadın tespih taşır,’ derdi. Film ve televizyon seyrederken sürekli tespih çekerdi.
Kapalı, göbeğini göstermeyen mayolar giymeye dikkat ederdi; kendini çıplak hissettiğini söylerdi. Karısını veya sevgilisine küçücük/minnacık bikini giydiren erkeklere kızardı. ‘Giymeseler daha iyi olurdu!’ diye dalga geçerdi.
- İzzet Günay İle Evlenecekti… -
Filmlerde öpüşmek istemezdi. Kamera karşısına geçtiği jönlere karşı son derece sınırlı/dikkatli davranırdı. İzzet Günay ve Ediz Hun’u çok beğendiğini bir röportajında açıkladı. Günay’a yakınlık duymuştu; ‘Çok efendi insandı,’ diyecekti. Osman Seden’in çektiği Anadolu Çocuğu adlı filmde ikili yakınlaştı. İzzet Günay; ilk eşinden ayrılmak üzereydi. Evlenme kararı aldı; sonra aniden vazgeçti.
Köksal’ın adı, Orhan Günşiray’la da anıldı. Fosforlu Cevriye filmleri sırasında duygusal gelgitler yaşandı. Günşiray da, Köksal’la evlenmeyi düşledi; ama cevap olumsuzdu: Eşlerin ikisinin de film yıldızı olması ilişkide sorun yaratabilirdi.
Kibar erkekten hoşlandığını anımsatırdı; fakat, sert/otoriter yanı da olmalıydı.
Evinde her zaman rakı bulunurdu. Ne kadar içeceğini bilirdi; eskiden, gençliğinde 70’lik şişeyi tek başına tüketebilirdi. Hiç sarhoşluk hissetmezdi. Beyaz peynir, kızarmış ekmek, çoban salata ve iri zeytinler değişmeyen/favori meze listesiydi. Her akşam, belli miktarda ‘aslan sütü’ içerdi. Saatler, 18:30’u gösterdiğinde; ‘kerahat vakti’ başlardı. Yeni Rakı favorisiydi. Demlenirken konuşmazdı; dinlemeyi yeğlerdi. Misafirliğe giderken yanına 70’lik rakı şişesini de alırdı.
Neriman Köksal; 160’a yakın sinema filminde rol aldı. 22 Ekim 1999’da bir iddiaya göre meme kanserinden; başka bir iddiaya göreyse akciğer kanserinden - 71 yaşında! - öldü.
Ali Hikmet İnce