Eşref Üren (1897-1984); hayatının son dönemini Ankara’da yaşayan; - özellikle - Kurtuluş Parkı’nı tuvale aktaran aristokrat ressamdı.
Büyükbabası İsmet Bey; Sultan 2. Abdülhamid’in ‘esvapçıbaşısı’ydı; çok benzediğinden zaman zaman dublörlüğünü de yapmıştı. Babası Fehim Paşa; Sultan 2. Abdülhamid’in polis şefiydi; gelen jurnalleri ilk okur, sonra padişaha sunardı. Üren; İstanbul’un en tanınmış aristokrat ailelerinden birine mensuptu.
Babası Fehim Paşa; Bursa’da zorunlu ikamete memur edilince; halk ayaklanmasında boğularak öldürüldü. Üren; babasının katlini canlı canlı seyretti; korkunç olayı hafızasına kazıdı. Bursa; - onun için! - hem ölüm, hem de doğum merkeziydi. İbrahim Çallı’yı bu şehirde tanıdı; resme ilgisi ortaya çıktı.
Canlı-ışıklı doğa ve hayata sonsuz bağlılık tablolarının ortak ruhuydu. Eğitimini İstanbul ve Paris’te tamamladı; öğretmenlik yaparak ve tablolarını satarak hayatını kazandı. Resim teorisi üzerinde de çalıştı; çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. Afgan Kralı Amanullah Han’ın koleksiyonuna iki tablosu girdi; ama ömrü boyunca hep maddi sıkıntı yaşadı. Atölye evlerde kaldı/barındı. Son 15 yılını geçirdiği Ataç Sokak’taki evi; bir oda ve küçük mutfaktan ibaretti. Orada resim yapıyor, yemek pişiriyor ve uyuyordu. Devlet daireleri ve bankalar dışında tablo satın alan olmadığından geliri son derece azdı/sınırlıydı.
Ali Hikmet İnce yazdı.
Ali Hikmet İnce