Cenaze Namazı 3 Kez Kılınan Padişah

Osmanlı’nın en büyük/meşhur hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk cenaze namazı Zigetvar Kalesi’nin karşısındaki muhteşem otağında; ikincisi Belgrad’da; üçüncü ve sonuncusu ise İstanbul’da kendi adını verdiği mabedin avlusundaki musalla taşında eda edildi.

Cenaze Namazı 3 Kez Kılınan Padişah

10. Osmanlı Padişahı, 89. İslâm Halifesi Kanunî Sultan Süleyman (1. Süleyman/Süleyman-ı Evvel)’ın cenaze namazı farklı mekânlarda 3 defa kılındı. Osmanlı’nın en meşhur hükümdarının ilk cenaze namazı Zigetvar Kalesi’nin karşısındaki muhteşem otağında; ikincisi Belgrad’da; üçüncü ve sonuncusu ise İstanbul’da kendi adını verdiği mabedin avlusunda eda edildi. 

Osmanlı’nın 9. Padişahı Yavuz Sultan Selim’in biricik oğlu Kanunî Sultan Süleyman’ın son 2 cenaze namazı mahşerî kalabalık cemaatlerle dikkat çekti.

Kanunî Sultan Süleyman zamanında Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en geniş sınırlarına ulaştı. Dünya yüzünde daha güçlü ve daha zengin başka hükümdarlık yoktu. Cihanın en kuvvetli kara ordusuna ve deniz gücüne sahipti. Kanunî’nin saltanatı 45 yıl, 11 ay ve 7 gün sürdü. Hükümdar 13 önemli sefere çıktı; 10 yıl, 3 ay, 5 gününü gaza yollarında geçirdi. Ordu ve yönetici sınıf; hükümdarın sefer emirlerine ve hazırlıklarına alışıktı/alışkındı. Yaşlanmasına rağmen, yola çıkılması ve yeni zafer müjdesi vermesi beklenirdi. Padişah; haremlerde kışlamaz; savaş meydanlarında kükrerdi. Ama ortada savaşa girilecek olumsuz vaziyet de yoktu.

Çok geçmeden beklenen sebep zuhur etti. Alman Hükümdarı 1. Ferdinand öldü; yerine oğlu 2. Maximilien geçti. Genç hükümdar deneyimsizdi; gözü karaydı. Osmanlı’ya her yıl ödedikleri vergiyi reddetti; kahramanlık gösterisindeydi. Osmanlı mülküne saldırıp bazı şehir ve kasabaları aldı. Zigetvar Kalesi’ndeki kuvvetler de boş durmadı; çevredeki Türk şehirlerini basıp yakıp yıktı; insanını telef etti. Padişah için yola revan olmak, sefere çıkmak adeta farz haline geldi. Aslında aklında Viyana’yı kuşatmak ve ele geçirmek yatardı. Viyana; Kanuni’nin ve Osmanlı Ordusu’nun gözünde ‘Kızıl Elma’ydı. Viyana’nın düşmesi/fethedilmesi, Avrupa’nın bütün kapılarının açılabilmesi demekti.

Dönemin tarihçilerinin yazdıklarına bakılırsa Kanunî; ileri derecede seyreden Gut hastalığının pençesindeydi. Eğilip kalkmakta, adım atmakta zorlanırdı. Ata binmesi, at üzerinde yolculuk yapması mümkün değildi. Ölüm vaktinin geldiğini/yaklaştığını sezdi. Ama yine de devlet işleri beklemezdi. Tebaa; hükümdarı daima dirayetli, emreden ve elde kılıç görmek isterdi.

Sefer hazırlıklarına girişildi; 1 Mayıs 1566’da yola çıkılması kararlaştırıldı. Yaşlı hükümdar; Kütahya’da Sancak Beyi olan, hayatta kalmış biricik varisi, Veliaht Selim Efendi’ye bir name yolladı. Son bir isteği vardı: Cidde şehrine su getirtilmesini murat ederdi. Finansman da hazırdı: Som altın iki pazıbent ile yine som altından mücevher bezeli büyücek kutu satılacaktı. Namede bir konuya da dikkat çekti: Yadigârların ederlerinden satılmasına gayret gösterilmesini emretti.

Dünyanın en büyük kara ordusu kısa sürede hazırlandı. 1 Mayıs 1566’da yola çıkıldı. Hükümdar at üstünde değildi; at arabasıyla yolculuk yapabilecekti. Her şehre girmeden önce atına binecek; ahaliyi selâmlayacak ve savaşacak kadar diri/dinç olduğunu gösterecekti. Henüz bir yıllık Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa ile tecrübeli/kıdemli 3 veziri de kendisine eşlik ederdi. 

3 Ağustos 1566’da Zigetvar önlerine gelindi. Yolculuk 3 ay, 3 sürdü. Hiç zaman yitirilmedi: Kale kuşatıldı; savaşa girişildi. Kale Komutanı Miklos Zrinki çok tecrübeli ve cesur askerdi. Elindeki bütün imkânı kullandı; uzun sayılabilecek etkin savunma yaptı. Askerî kayıtlara göre; 100 bin kişilik Osmanlı Ordusu’nun en iyi 20 bin askeri şehitlik mertebesine yükseldi. İki taraf da ölümüne çarpıştı. Müdafaa beklenenden uzun sürdü: 1 ay, bir gün sonra kale düştü. 7 Eylül 1566’da Türk askeri içeriye girdiğinde; Zigetvar Kalesi’nin cesur Komutanı Miklos Zrinki’nin yanındaki son 2.500 - bazı tarihçilere göreyse 600! - askeriyle - iç kalede! - direndiği; çıkan yangında yanarak can verdikleri görüldü.

Osmanlı Ordusu’nun saflarını zafer sarhoşluğu sardı. Asker; dişe diş savaşan rakibin mağlubiyetini nasıl kutlayacağını bilemedi. Ama savaş meydanını bir tepenin zirvesinden seyreden otağ-ı hümayunu sessiz/derin üzüntü bulutları sardı.

6 Eylül 1566’da Sultan 1. Süleyman ağırlaştı. Gözlerini yummadan zafer müjdesini duymak/almak isterdi. Ama yaşlı Hükümdar; 6 Eylül’ü 7’ye bağlayan gece ruhunu teslim etti. An be an savaşı izledi; ulaştırılan raporları dikkatle okudu/okumaya çalıştı. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa devlet adamlığını gösterdi: Hükümdarın ölümünü gizlemeyi becerdi. Kanuni’ye son derece benzeyen, Has Odalı Bosnalı Hasan Ağa’yı dublör gibi kullandı. Hasan Ağa; çok yakından bakıldığında bile Kanuni’nin ikiz kardeşinden ayrıl(a)mazdı. Hemen Hükümdar’ın elbiselerini giydi; tahtına oturdu ve gerektiğinde emir vermek için hazır bekletildi. 

Sokullu; hemen bir mektup yazdı; Kütahya’da Sancakbeyliği yapan, Veliaht Selim Efendi’ye özel ulak ile yolladı.

Padişah’a karşı son görev yerine getirilecekti. Cenaze töreni; padişahın soyulması ve tahnit için hazırlanmasıyla başladı. Başimam Derviş Efendi sürekli salâ getirdi; Kur’an’dan ayetler okudu. Padişah’ın özel doktoru Kaysunizade ve yanındakiler, Kanuni’nin cesedini misk ve amberle yıkadı. Yıkama sonrası, bütün vücuduna bal, mürrisafi, öd ağacı, kafuru ve gül suyundan karılmış krem uygulandı. Karın boşluğu açıldı; iç organları ve kalbi, iri altın leğene alındı. Tahnit (mumyalama) işlemine başlamadan, altın leğenin içindeki organlar yatağın altına açılan çukura dualar eşliğinde defnedildi. Bu nokta gerektiği şekilde işaretlendi. Sonraki yıllarda mezarın üzerine türbe yapılacaktı. Adına da Türbek denilecekti. 

Cenaze çeşitli ilaçlar kullanılarak tahnit edildi. Böylece hem kokması, hem de bozulması engellendi. Yine dualar eşliğinde kefenlendi. Bazı tarihçilerin yazdığına bakılırsa; bezlerle sıkı sıkı sarıldı ve düğümlendi. Sıra cenaze namazına geldi. Kanunî’nin ilk cenaze namazı, otağı hümayundaki odasında hekimler, ağalar ve 12 yakın korumasının katılımıyla kılındı. İmamlık görevini yine Derviş Efendi yaptı. Cihan Hükümdarı’nın cenazesi saygıyla tabuta alınıp yatağın altına konuldu. Bazı Osmanlı kaynaklarına göre Sokullu; çok ciddi bir karar daha aldı: Cenaze namazına katılan bazı ağalar ile yakın koruma askerlerini boğdurdu. Ölüm haberi sır kalmalıydı. Padişahın vefatı duyulursa, Ordu’nun morali bozulur; asker savaş(a)mazdı. 

Has Odalı Bosnalı Hasan Ağa’ya çok önemli bir görev daha verildi. Hasan Ağa; velinimetinin elbiselerini kuşandı ve tahtına kuruldu. Ses tonu da Kanunî’ninkine çok benzerdi. Sokullu Mehmet Paşa’nın talimatıyla Kapıcılar Kethüdası’nı otağa çağırtıp ilk emrini verdi: Zigetvar’a son etkili saldırı yapılmalı ve fetih tamamlanmalıydı.

Hükümdar dublörü Hasan Ağa’nın emri yerine getirildi. Zigetvar Kalesi; 7 Eylül 1566’da fethedildi.

Veliaht Selim Efendi’ye acılı haberi vermek için yola çıkan Hasan Çavuş; her menzilde at değiştirdi; at çatlattı ve 11 - bazılarına göre 8! - gün sonra Kütahya’ya vasıl oldu. Haberi ulaştırdı. Şehzade Selim Efendi; Kütahya Ulu Camii’nde hutbe okutup temsili tahta çıktı. Sonra İstanbul’a doğru yola koyuldu. İstanbul’dan da hiç beklemeden Belgrad’a geçti.

Kanunî’nin naaşı önce Belgrad’a getirildi. Padişahın yerine geçen dublörü, Has Odalı Bosnalı Hasan Ağa rolünü başarıyla oynadı. Kanunî gibi konuştu; emirler verdi; fermanlar bile yazdırdı. Saltanat arabasının perdelerini aralayıp askerlere el salladı, selâmladı. 

Yeni hükümdar, Selim-i Sani de şehre ulaşınca, acı haber duyuruldu. Devlet yöneticileri hemen yeni padişaha biat etti. Kanunî Sultan Süleyman’ın ölüm haberi 49 gün başarıyla saklanabilmişti. İkinci cenaze namazı Belgrad’da kılındı. Sultan’ın tabutu, yeni hükümdar 2. Selim’in otağının önünde kurulan musallaya konuldu. 2. Selim’in hocası Ataullah Efendi imamlık yaptı. Tahminen 25 ile 75 bin kişi arasındaki cemaatin katılımıyla 2. cenaze namazı eda edildi. Sonra da Kanunî’nin tabutu gerekli koruma tedbirleri altında, 400 seçme muhafızın eşliğinde İstanbul’a götürülmek üzere yola çıkarıldı. 

İstanbul’daki 3. cenaze töreni tarihî bir olaydı. Devrin ünlü mimarı, Mimar Sinan, rahmetli Hükümdar’ın türbesinde gerekli ölçümü yaptırmış ve mezar yerini kazdırmıştı. Belgrad’dan yola çıkıldıktan 50 gün sonra resmî defin yapılabildi. Tören; 5 bin müezzinin tekbirleri birbirlerine aktarmalarıyla başladı. Padişahın tabutunun üzerine Kâbe Örtüsü’nden bir parça serildi. Devrin Şeyhülislamı Ebu Suud Efendi cenaze namazını kıldırdı. Defin törenine İstanbul’un bütün halkı katıldı. Süleymaniye’den Fatih’e kadar bütün sokaklar doluydu. Tarihçilerin kayıtlarına göre; 350 bin kişiden fazla Müslüman ahali cenaze namazına durdu. 

Devrin en ünlü şairi Bâki; ‘Sultan Süleyman Mersiyesi’ni ilk kez, Süleymaniye Camii’ndeki kalabalığın önünde okudu. Cenaze kabre indirilirken, Kanunî’nin vasiyeti de yerine getirildi: Küçük tahta sandıkla gömüldü. Sandıkta saltanatı boyunca aldığı/uyguladığı fetvalar bulunuyordu. 

Osmanlı’nın tartışmasız en büyük hükümdarı; döneminde dünyanın en kuvvetli hakanı Kanunî Sultan Süleyman; 3 defa cenaze namazı kılındıktan sonra kabre konulan ilk padişah kaydıyla tarih kütüğündeki yerini aldı.

25 March 2019 18:27
2,378 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Türbesine Kilise Yapılan Padişah

1693’de yöreyi ele geçiren Avusturyalılar, türbeyi temellerine kadar yıktılar. Tepeye de Turpek adını verdiler. Türbenin yerine, Szüz Maria Kilisesi'ni inşa ettiler.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Hayvanat Bahçelerinde Sergilenen İnsanlar

Human Zoo(s) - İnsan Hayvanat Bahçeleri! - tarihin en gaddar, en aşağılayıcı, en benzersiz istismar uygulamasıydı. Para kazanma hırsıyla yanan tüccarların, girişimcilerin, marjinal ırkçıların haz aldıkları ve teori ürettikleri en büyük ayıptı. Proje teorisyenleri ve uygulayıcıları da emperyalist ABD ile ‘gözleri doymaz’ Batılı devletlerdi.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Türbesine Kilise Yapılan Padişah

1693’de yöreyi ele geçiren Avusturyalılar, türbeyi temellerine kadar yıktılar. Tepeye de Turpek adını verdiler. Türbenin yerine, Szüz Maria Kilisesi'ni inşa ettiler.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Ondokuz Kardeşini Boğazlatan Padişah

Tarihçi Bostanzâde Yahya, 3. Mehmet’i adeta kutsadı. 19 erkek kardeşine Cennet kapılarını açtığını, kendilerine ‘şehitlik’ payesi verdiğini/sunduğunu ileri sürdü. Şeyhülislam da, boğdurulan şehzadeleri ‘şehit’ ilan etmekten geri kalmadı. ‘Padişah oğulları, - ağabeyleri tarafından! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilmişti!’

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Türbesine Kilise Yapılan Padişah

1693’de yöreyi ele geçiren Avusturyalılar, türbeyi temellerine kadar yıktılar. Tepeye de Turpek adını verdiler. Türbenin yerine, Szüz Maria Kilisesi'ni inşa ettiler.

Kıbrıs’a Yahudi Kral Atayan Halife Hükümdar

Osmanlı’nın 11. padişahı 2. Selim, devletin yönetimini - damadı! - Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’ya bıraktı. 8 yıllık saltanatını eğlence âleminde sürdürdü. Bazı tarihçilere göre şarap ve işret meclisleri için dünya geldi. Yazılanlara bakılırsa Kıbrıs, ‘emsalsiz lezzetli ve hoş kokulu şarapları için’ fethedildi. ‘50 bin babayiğit askerin şahadetine mal oldu.’

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!