Erdal Eren gözaltına alındığında 16 yaşındaydı. Meslek lisesi birinci sınıf öğrencisiydi. Üzerinde 7,65 çapında tabanca bulundu. Gösteri yapan kalabalıkla çatışan askerlerden birinin ölümünden sorumlu tutuldu. Kısa sürede idam cezasına çarptırıldı; iki celsede karar verildi. Avukatı Necati Toktay’ın açıklamalarına göre; dosyadaki delil durumuna dikkat edilmedi, şahitler dinlenmedi. Olay günü 16 yaşındaki sanığın, yaşı büyük gösterilip asılması sağlandı. Eren’in kemik yaşının 18 olduğuna dair raporu veren O.Ç. adlı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, sonradan genel cerrahi alanında ihtisas yapan bir cerrahtı. SSK (Sosyal Sigortalar Kurumu)’nın bir hastanesinde görev yapıyordu. Kendisini - yıllar sonra Bursa’da… - bulan ve röportaj yapan Gazeteci Huriye Gül Kolaylı’ya söyledikleri ilginçti: Rapor için baskı altında bırakılmış; işini kaybetmekten korkmuştu. Deşifre olmaktan da çok korkuyordu ve her gün düzenli şekildi Cumhuriyet gazetesini okuyordu: Adını arıyor ve tanınmaktan çekiniyordu…
Ama bir Türk atasözü diyordu ki: ‘Alma mazlumun ahını; çıkar aheste aheste…’
O.Ç’nin oğlu, aynı babası gibi doktor çıkacaktı, ama hedefine ulaşamadı. Delikanlı uyuşturucu bağımlısıydı; aynı zamanda maddeleri satıyordu. Polisin yaptığı operasyonda suç delilleriyle yakalandı.
Raporcu O.Ç. de vicdan azabından mı bilinmez, önce felç geçirdi, sonra da yatağa bağımlı hale geldi.
Tarih, işkencecileri ve maşalarını bir gün - mutlaka! - ifşa ederdi; ama asla affetmezdi!
Ali Hikmet İnce yazdı.
Ali Hikmet İnce