MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş de dinlemelerin farkındaydı ve şikâyetçiydi. Partideki odasında makam masasının üzerinde küçük transistorlu bir radyo dururdu. Radyo neşriyatının dinlemeleri engellediğine, konuşulanları anlaşılmaz kıldığına inanırdı.
Turhan Feyzioğlu, 12 Eylül Darbesi’ni yapan askerî kadro tarafından Başbakanlık makamına getirilecekti. Evren Paşa, Feyzioğlu’nu makamına çağırıp görüşme yaptı; başbakanlık önerisi de kabul buldu. Feyzioğlu; kendine tahsis edilen odada hükümet kurma çalışmalarına girişti. Bakanlar kurulunun listesini hazırlamaya koyuldu. İddiaya göre yaptığı telefon görüşmeleri dinlenince, yeni görevi hemen duyuldu ve planları yürümedi. Siyasi tabanı çok sınırlı bir siyasetçinin liderliği benimsenmeyecekti. Feyzioğlu; başbakanlık koltuğuna oturamadan, çatısını çattığı hükümeti kuramadan ayrılmak zorunda bırakıldı.
12 Eylül liderleri, Demirel’in nefes alışını bile izlerdi. Münfesih AP (Adalet Partisi)’nin son Genel Başkanı Süleyman Demirel ve eşi, Hamzaköy’deki zorunlu tatilden döndükten sonra Güniz Sokak’taki müstakil evlerinde kalıyordu. Demirel çok zorunlu kalmadıkça dışarıya çık(a)mıyor, 4 duvar arasında kitap okuyor ve - sayıca az! - misafirlerini kabul ediyordu. Ama 12 Eylül liderlerine bakılırsa, ‘devleti yönetmeye de devam ediyor’du. Ankara siyasetinin nabzını en iyi tutan gazetecilerden Yavuz Donat’ın şahitliğini yaptığı olay ilginçti. Turizm Bakanlığı Müsteşarı Kemal Baydaş ziyaretine gelmişti. Donat ile Baydaş çok eski dosttu. Çay içip sohbet ederken, söz dönüp dolaştı Demirel’e geldi. Donat gazetedeki telefonundan Demirel’i aradı; sonra da konuşması için Baydaş’a uzattı. Demirel, vefalı dostunu çok severdi: ‘Nasılsın Kemal?’ diye hal hatır sordu, ‘Gözlerinden öperim!’ diye de konuşmasını tamamladı. Baydaş gayet saygılı şekilde; ‘Sağlıklar, afiyetler dilerim, efendim,’ dedi. Ve nezaket gereği, ‘Bir emriniz var mı?’ diye de ekledi. Görüşmeden 3 gün sonra, Baydaş görevinden alındı. Darbe liderleri, Demirel’e sempati duyan yüksek bürokratı yönetimde istememişti.
ANAP (Anavatan Partisi)’ın Kurucu Genel Başkanı Turgut Özal da dinlemelerden bıkmıştı. Partisinin kuruluşunda, seçim sonrası Başbakanlık tesliminde çok garip olaylar yaşamıştı. Partinin temel direklerinden, en güvendiği arkadaşlarından Mehmet Keçeciler’in anlatımına göre, Özal bazı taktikler geliştirmişti. Görüşme yapacağı arkadaşıyla uzun süre yüzerdi ve mola verdiğinde konuşmaya başlardı. ‘Burası güvenli, bizi kimse dinleyemez,’ derdi. Ya da görüşeceği kişiyi yanına alır, tenha bir köşede, eliyle ağzını kapatarak meramını anlatmaya çalışırdı.
Oğlu Ahmet Özal’ın anlattıkları çok dikkat çekici ve korkutucuydu. Oğul Özal’a göre, Başbakanlık Konutu her 45 günde bir böcek aramasına tabi tutulurdu. Sadece yatak odasından en az 8 tane böcek çıkardı.
Özal’ın dinlendiğini yakın dostu, sırdaşı, danışmanı Adnan Kahveci ortaya çıkarmıştı. 1983’deki seçimlerinden sonra Özal, Başbakanlık Konutu’na taşındı. Binanın içinde, pek çok noktada gizlenmiş dinleme amaçlı böcekler bulundu. Yatak odasını, diğer odaların duvarlarını, çalışma masasını, telefonları, çiçek saksılarını böcekler basmıştı. Özal ailesi, konutta hep dinlendikleri şüphesiyle yaşadı.
Özal; dinlemeye karşı güvenlik tedbirlerini geliştirerek sürdürdü. Yine kurmaylarını yanına alıp denize girdi. Konuğuyla araba sefası yaparken görüştü. Temel atma törenlerinde, konutun bahçesinde, açık alanda, çeşitli açılışlarda mahrem konuşmalarını yaptı.
MİT elemanlarına Başbakanlık Konutu’nda arama yaptırmıştı. Uzmanlar; saksı, tablo ve radyatör arkasında 5 böcek bulmuştu.
Konuta özel elektronik firması elemanları da çağrılırdı. Ama yine de kesin sonuç alınamazdı. Böcekler daha çok çiçek saksılarında yuva yapardı. Biraz araştırınca perde aralandı. Konutun kadrolu bahçıvanı, ABD Büyükelçiliği’nin bahçıvanıyla arkadaştı. Saksılı, kıymetli çiçekler ABD Büyükelçiliği’nden gönderiliyordu. ABD sempatizanı bahçıvanın işine son verildi. Ardından hizmetlerine bakan şef garsonun en mahrem konuşmaları aktardığı belirlendi. Başbakanlık Konutu’nda görevli bütün garsonlar ve servis elemanları değiştirildi. Yerlerine de Ankara’da bulunan Turizm ve Otelcilik Yüksek Okulu’ndan güvenlik soruşturması yapılmış yeni/güvenilir elemanlar getirildi.
Turgut Özal elektronik cihazlara düşkündü; en yeni teknolojileri öğrenmeyi/kullanmayı severdi. Adnan Kahveci ile ortak noktaları teknolojiydi. Kahveci her yurt dışı seyahati dönüşünde Özal’a en yeni aletleri/cihazları getirirdi. Araç telefonu da yeni çıkmıştı ve kullanımı hızla yayılıyordu.
Anlatıldığına göre, Özal dinlemeye de meraklıydı. Yeni teknoloji ürünü araç telefonlarının küçük bir tarayıcıyla izlenebildiğini/dinlenebildiğini öğrenince hemen uygulamaya girişti. Danışmanı Can Çangır, Brüksel’e yaptığı geziden dönerken yanında küçük bir tarayıcı getirmişti. Özal da tarayıcı yardımıyla merak ettiği kişileri dinlemeye başladı/koyuldu.
Bir iddiaya göre Özal, Bedrettin Dalan’ı parti içinde kendisine rakip görürdü. Dalan’ın düzenlediği bir toplantıda yaptığı konuşmayı tanınmış bir politikacı vasıtasıyla banda aldırdı. Böylece rakipleri hakkında istihbarat toplama alışkanlığını sürdürdü.
Özal çok iyi satranç oyuncusuydu. 1989’da yeni Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kimin oturacağı tartışılıyordu. Özal; Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in kendisini dinlettiğine inanırdı. Bir gün ailesini topladı; Cumhurbaşkanlığı için fikirlerini sordu. Ailesi, Özal’ın Çankaya’ya çıkmasını istedi. Ama Özal aksi fikir belirtti; Cumhurbaşkanlığı’nı düşünmediğini belirtti. Aile toplantısından iki gün sonra Evren’le görüşmek için Çankaya Köşkü’ne gitti. Bakanlarından birisi, Özal’ın aracının kapısını açtı ve dilinin altındaki baklayı çıkardı: ‘Kararınızdan ötürü sizi tebrik ediyorum, efendim. Cumhurbaşkanlığı’na aday olmanız, partimizi zora sokabilirdi!’ Özel tebessüm etmekle yetindi; dinlendiğinden şüphesi kalmamıştı. Toplanan bilgi Evren’in yakın çevresinde paylaşılabiliyordu.
Özal; çok sevdiği, yanından ayırmadığı Hasan Celal Güzel’i de dinletmişti. İddianın sahibi bizzat Güzel’di. ANAP Genel Başkanlığı’na ve dolayısıyla Başbakanlık’a adaylığını koyunca yakın markaja alınmıştı. Güzel’in delegelerle yaptığı konuşmaları dinletmiş ve duruma göre bir politika geliştirmişti.
Oysa Hasan Celal Güzel, Özal’a ölümüne bağlıydı. Bakanlık ve Hükümet Sözcülüğü yaptığı dönemde, Başbakan’ın, bakanların ve dolayısıyla kendi odasını da sürekli böcek taraması/araması yaptırırdı. Turgut Bey, Hasan Celal Güzel ile mahrem bir konu paylaşacaksa yanına çağırırdı; beraber bahçeye çıkarlardı. Özal her seferinde eliyle ağzını kapatır, dudaklarının okunmasını engellerdi.
Hasan Celal Güzel; 1970’li yıllarda da bürokraside etkindi. Makamından yapılan telefon konuşmalarının dinlendiği/kaydedildiğini fark ederdi. Konuşmasına başlarken, dinleyenleri/kaydedenleri ağza alınmayacak şekilde küfürlerle ödüllendirirdi. Halk tabiriyle en hafif küfrü, içinde ‘ana’ ‘avrat’ kelimeleri geçendi.
Bir gün, Güzel’in özel kalem müdürü bir görüşmecisinin geldiğini söyledi. Güzel; ziyaretçinin içeriye alınmasını istedi. Misafir genç bir polis memuruydu. Kendisini tanıttıktan sonra, görevini anlattı. Kayıt süresince duyduğu hakaretlerden rahatsız olmuştu ve muhatabının dikkatini çekmek istemişti. Güzel; misafirine hak verdi ve sonraki konuşmalarında dinleyenleri/izleyenleri küfürlerinden muaf tuttuğunu tekrarladı.
Dünyanın en bilinen, en etkin liderleri de izlenmişti ve rakiplerini/düşmanlarını takip ettirmişti. Mesela Yunanistan’da Başbakan Papandreu, Cumhurbaşkanı Karamanlis’i dinletmişti. Fransa Cumhurbaşkanlarından müteveffa Mitterand, sevgilisini izletmişti. Romanya’nın halk tarafından öldürülen diktatörü Çavuşesku’nun dişindeki bir dolgunun içinde verici/böcek konulmuştu. Çeçenistan Cumhurbaşkanı Cevher Dudayev de Rus İstahbaratı’nın yakın takibindeydi. Cep telefonunun sinyalinden kaldığı yer belirlenince füze atışıyla vurulmuştu.
Ali Hikmet İnce