Hüseyin Rahmi Gürpınar; Heybeliada’daki evinde birkaç akrabası ve kedileriyle yaşardı; evlenmediği için çocuğu yoktu. Kadınlarla dolu bir evde büyüdüğünden yemek pişirmeyi, dikiş dikmeyi, ev temizlemeyi, dantel-yün örmeyi, vb.ni küçük yaşlarında öğrendi. Dönemin konuşma dilini, adetlerini, yaşam tarzını, insan ilişkilerini öylesine kafasına kazıdı ki, bütün romanlarında kullanacağı malzeme belleğindeydi. Yazma tutkusu ve becerisi babasına yolladığı mektuplardan belliydi: Örnek aldığı Ahmet Mithat Efendi - ilk kez karşılaştıklarında - romanları yazdığına inanmadı.
Ud çalmayı babaannesinden, piyanoyu ise kendi kendine öğrendi. Aşırı temizlik tutkusu vardı. Mikrop kapıp hastalanmaktan çok korkardı. Ellerini daima kolonya ile temizlerdi: Kimse ile tokalaşmazdı. Kapı kollarını mendille tutar; - yaz, kış - her gün eldiven giyerdi. Öksürüp/aksırdığında oyalı ipek mendilini kullanırdı. Yemek pişirmekte pek becerikliydi ve severdi; reçel ile dondurmada da uzmandı. Yaz sıcağında konuklarına - kendi elleriyle yaptığı - dondurma ve limonatayı övünerek ikram ederdi. El örgüleri ise bir başka ünlüydü; Avrupa’dan getirttiği dergilerinden çıkardığı modellere hayat verirdi. Kış aylarında kendi ürünü takkeleri başından çıkarmazdı.
Hayatı çok düzenliydi: Sabahları erken kalkar; yürüyüşe çıkar, sonra İsveç jimnastiği yapardı. Kahvaltının ardından çalışma masasına oturduğunda karşısındaki saat daima dokuzu gösterirdi. Öğle yemeği için verilen aranın ardından kısa yürüyüş yapar, yazmaya devam ederdi. Eşit büyüklükteki - matbaada özel olarak kesilirdi! - müsvedde kâğıtlarını özen gösterir; kurşun kalemle yazardı. Hiç daktilo kullanmadı; el yazısı güzel ve okunaklıydı. Romanı bitirince, yazdıklarını dikkatle gözden geçirir; - düşüncelerine önem verdiği ve yürüyüş eşi - ‘Hayat arkadaşım!’ dediği; yalıda kalmasına izin verdiği Miralay Hulusi Bey’e okuturdu. Matbaada dizilen müsveddeler yazarın şahsi arşivine geri gönderilirdi.
Hüseyin Rahmi Bey; ayda bir-iki defa İstanbul’a iner, akşam olunca mutlaka geri dönerdi; kendi yatağından başka yerde yatamazdı. Odasında rahat nefes aldığını sık tekrarlar; kimsenin evinde gece misafirliğine kal(a)mazdı. Kadın Erkekleşince adlı oyunu İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sergilenince - mecburen - galaya katıldı ve - hayatında ilk defa - otelde sabahlamak zorunda bırakıldı.
Gürpınar, eskilerin ‘müzmin’ dedikleri bekâr cinsindendi; ne nişanlandı, ne de evlendi. Ahmet Mithat Efendi’nin damatlık teklifini şiddetle reddetti. Çocuk sahibi olmayınca kedi beslemeye başladı; ölünceye kadar da onları elleriyle doyurdu. Son isteği, ‘Kedilerime iyi bakınız!’ oldu.
Ali Hikmet İnce